Küresel piyasalarda ortaya çıkmakta olan tablo Türkiye’nin bu bıçak sırtı gidişini kolaylaştırıcı ve ömrünü uzatıcı yönde gözüküyor. Habertürk ekonomi yazarı Abdurrahman Yıldırım bugünkü köşesinde dünya piyasalarında beklenenleri, merkez bankalarının kararlarını ve Türkiye’ye etkilerini kaleme aldı.
İşte Yıldırım’ın o yazısı;
Geçen hafta Avrupa Merkez Bankası ECB’nin toplantısı vardı. Çin Merkez Bankası faizleri ve zorunlu karşılıkları bir kez daha düşürdü, yani parasal genişlemeye devam etti. Amerikan Merkez Bankası FED’in ise toplantısı bu hafta 28 Ekim’de yapılacak. Ancak işin rengi önemli ölçüde belli oldu. FED de çok yakın tarihte bir
faiz artışına gitmeyecek. İş gelecek yılın ilk çeyreğine kaldı ama hangi çeyrek olur artık bilinmez.
Japonya zaten agresif parasal genişleme politikasını sürdürüyor. Böylece dünyanın en büyük dört merkez bankasının politikaları parasal genişlemeden yana. Farklı olacak olan ABD idi, o da enflasyon ve Çin’in durumuna bakacağını belirterek, ama daha çok da doların değerlenmesine bakarak, daha sıkı para politikasını erteledi.
FAİZİN ENGELİ DOLAR: Para politikalarındaki bu paralellik ve birbirinden kopmayı göze alamamalarının gerisinde ekonomik gelişmeler var şüphesiz. Amerikan ekonomisi düzeldi ve kalkışa geçti ancak bunu bir
faiz artırımı izlerse dolar değerlenecek. O zaman Amerikan malları dünyaya daha pahalı gelecek. Avrupa durgun, Çin yavaşlarken ABD nereye mal satacak? Dünya ekonomisi sadece ABD ile işlemiyor. FED’in
Faiz artırımı için en büyük fırsat penceresi Haziran 15 ve sonrasında Eylül 15’ti. Doların son 12 yılın en tepesine çıktığı Mart 15’te FED kendi üyelerinin faiz tahminlerini aşağı çekerek ve karar açıklamasındaki ifadesiyle dolara sert bir müdahalede bulundu. Zaten o günden sonra dolar bir daha o seviyesine yükselemedi. Bu tarihlerde harekete geçmesinin önündeki en büyük engelin, doların hızla değerlenmesinden kaynaklandığını, FED’in hareket, açıklama ve ortaya çıkan sonuçlardan anlıyoruz. Eylül kararında artık sadece ABD’ye değil Çin’e ve dünyaya da bakacağını belli etti. Bu gelişmeler ışığında FED’in faiz artırımını yaklaşık 3 çeyrek geriye attığını tahmin ediyoruz.
EURO DAHA DÜŞEBİLİR: Avrupa tarafı ise geçen hafta yeni bir adım attı. 1.1 trilyon dolarlık parasal genişleme paketini daha da büyütmeyi, başka parasal enstrümanları kullanmayı 3 Aralık’ta yapacağı toplantıda görüşecek. Mevduat faizlerini düşürme de görüşüldü ama kararı aralıktaki toplantıda alınacak gibi. ‘Miktar çoğalacaksa fiyat düşer’ kuralına göre Euro’nun değeri iki günde sert düştü. Euro dolar paritesinin kaybı yüzde 3 oldu. Aynı hızda olmasa da zaman zaman tersi hareketler görülse de, Euro’nun dolara göre kaybı sürebilir. Çünkü Avrupa’nın işine böyle geliyor ve ECB böyle istiyor. FED de doların değerlenmesini istemiyor ama elinde bunu sağlayacak fazla aleti de yok. ECB’nin hareket alanı FED’e göre daha fazla. Baskı altında olan ve sıkışan taraf ise FED. ECB’nin son hamlesi bu anlamda FED’in faiz artışını iyice ihtimal dışına iten, öteleyen bir gelişme.
RİSK İŞTAHINI VE GELİŞENLERE SERMAYE AKIMINI DESTEKLER
Çin’in, Japonya’nın, Avrupa’nın ekonomik durumları akşamdan sabaha değişecek değil. İyileşme zamanla olacak. Dolayısıyla dünya birkaç çeyrek daha bol paraya ve düşük faize devam edebilir.
Parasal genişlemeyi gelişmiş ekonomiler yapacak ama para gelişmekte olanlara da yayılacak.
-Getiri arayışı ve risk iştahı yeniden ivmelenebilir. Riskli yatırım araçları yeniden gözde haline gelebilir. Hisse senetleri ve varlık fiyatları yükselebilir.
-Gelişmekte olan ekonomiler, daha fazla sermaye girişi olacağından nefes alabilirler.
-Bu da aynı zamanda bu ülke para birimlerinin düşüşünün durması, hatta biraz da değerlenmesini beraberinde getirebilir. Hatta bu eğilim eylül sonu ile başlamış olabilir. Gelişmekte olan piyasa kurlarının dolara göre değerini ölçen JP Morgan Kur Endeksi Mayıs 2013’ten 23 Eylül 2015’e kadar yüzde 31 değer yitirdi. Son bir ayda ise bu para birimlerinin dolara karşı değer artışı yüzde 4.7’yi buldu. Son geldiğimiz aşamada Mayıs 2013’e göre gelişen kurların kaybı yüzde 28.9 düzeyine indi.
-Yine bu gelişmeler küresel faiz oranlarını düşürücü etki yapmaya aday. Özellikle de yüksek oranları daha fazla olmak üzere.
SİYASET DE DÜZELİRSE TÜRKİYE GELİŞENLERDEN POZİTİF AYRIŞABİLİR
Bütün bu gelişmeler Türkiye’ye fazlasıyla yarar. Çünkü küresel likiditenin daralmasından en fazla zarar görecek olan Türkiye idi. Yıllık dış borçlanma ve cari açık finansmanı için ihtiyaç duyulan dış kaynak tutarı 200 milyar doların üzerinde. GSYH’ye oranla dış kaynak ihtiyacı en yüksek ekonomilerden biri. Ortaya çıkmakta olan tablo Türkiye’nin bu bıçak sırtı gidişini kolaylaştırıcı ve ömrünü uzatıcı yönde.
Üzerine bu hafta sonu yapılacak genel seçimle siyasi belirsizliğin azalmasını, yeni hükümetin kurulmasını, toplumdaki kutuplaşmanın azaltılmasını da koyabilirsek, daha da iyi olabiliriz. Hatta gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde net bir şekilde ayrışabiliriz de. Nasıl ki geçen dönemde negatif ayrıştık ve bunda hem iç hem de dış koşullar etkiliydi, şimdi de dış gelişmeler lehimize döndü. İçeride kendi eksiklerimizi tamamlarsak, pozitif performans ve ayrışma kendiliğinden gelir.
-Gelişmelerin bu yönde olması durumunda faizlerin genel yönünün aşağı olması normal ama bunun bir alt sınırı var. O da enflasyonun genel düzeyi.
-Kurlarda düşüş marjımız daha yüksek gibi. Çünkü geçmişteki negatif gelişmeler en başta ve en fazlasıyla döviz kurlarına yansıdı. Tersine iyileşme döneminde de, aynı etkinin tersine dönmesini beklemek normal.
-Borsada yükseliş özellikle dış sermaye girişi ile mümkün gözüküyor. Ama bir yandan da 2016 büyüme hızının artıp artmayacağı, başta bankalar olmak üzere şirket kârlarının ne olacağı, borsaya bir üst sınır çizecek gibi.
SONUÇ: “Para güneşimizdir; yaşatır da, öldürür de.” Thoroton Wilder