Mayıs ortalarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrasında Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke notu ikinci bir reyting kuruluşu tarafından verilmişti.
Zaman Gazetesi'nden Selim Işıklar'ın haberine göre, çözüm sürecinin başlaması ve İsrail’in çabalar sonrası özür dilemesi gibi olaylar ile not artışı ilişkisi tam bir paralellik göstermişti. Borsa İstanbul 93 bin puana kadar yükselmiş, tahvil fiyatları gösterge faizi gibi Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyelerine kadar gerileyerek (yüzde 4,6) iyimserliği en uç noktaya taşımıştı. Hemen herkes Türkiye’nin bir sıcak para hücumuna uğrayacağını düşünürken, Merkez Bankası’nda rekor bir seviyeye ulaşarak 135 milyar dolara ulaşan rezervlerden erimeler başlamış, ABD 10 yıllık tahvil fiyatlarındaki yükseliş gözlerden kaçmıştı.
ABD Merkez Bankası’nın 5 yıldır sürdürdüğü sıfıra yakın
faiz politikası ve tahvil alım programı olumlu istihdam ve enflasyon verileri ile faizlerin yukarı yöne dönmesine sebep olmuş 10 yıllıklar yüzde 1,60 seviyesinden yüzde 2,60’a doğru hızla yükselmişti. Keza Avrupa ekonomilerinde de benzer şekilde işler terse dönmüş iyimserlik rüzgârları borsaları yukarı döndürmüş, krizden çıkış içinde olduğu sürekli vurgulanmaya başlanır olmuştu. Gelişmiş ülkelerdeki bu durum Türkiye için kısa ve orta vadede olumsuz haberdi.
Nitekim Gezi olayları 27 Mayıs’ta başlarken zaten piyasalar yukarı gitmekte zorlanıyor, tahvil fiyatları ve dolar yukarı dönmekteydi. Gezi olayları beklenmedik bir zamanda spontane olmuş izlenimini veriyor ve dış basının tek taraflı ilgisi, ‘Siyasi istikrarda çöküşün başlangıcı mı?’ sorularını sorduruyordu.
Bir anda 13 milyar dolarlık bir yabancı çıkışı ile borsa 93 binden 70 bine, dolar ise 1,86 liradan 1,97 liraya yükselirken tahvil piyasası adeta çökerek yüzde 4,6’dan yüzde 9’lara tırmanıyordu. ‘Eğer Taksim Gezi Parkı olayları olmasaydı durum farklı olur muydu?’ sorusuna bu durumun Gezi ile ilgisi yoktu denilebilir mi? Bence hem evet hem de hayır. Evet zira Türkiye not artış trendi ile risk primini düşürmüş ve hem siyasi istikrarı hem de dinamik yapısı ile cari açığına rağmen cazip bir sığınma limanı gibiydi. Gezi olayları olmasaydı bu derece bir para çıkışı yaşanmaz ve süreç daha yumuşak olabilirdi. Nitekim birçok yabancı yatırım bankası, Türkiye önerilerini piyasa üstünde getiriden piyasa altında getiriye çevirmesi ve kredi derecelendirme kuruluşlarının gösterilerin notu etkilemediğine vurgu yapmalarına rağmen, olayların devam etmesi durumunda negatif etki yapabileceğini de eklemeleri notun tehlikede olduğunu gösterdi. Temmuz ayı ortalarında özellikle ABD Merkez Bankası toplantısında ve sonrasındaki gelişmeler Türk piyasalarının krize girmesini engelledi. Zira enflasyon verisi hiç de beklenildiği gibi çıkmadı ve tahvil piyasalarındaki satışlar tehlikenin devam ettiğini gösterir gibiydi. ABD’den gelen son veriler durumu kurtardı. Aksi takdirde piyasalarda dolar 2 liraya kadar tırmanır ve yaz şirketlerimiz için daha sıcak ve bunaltıcı olabilirdi. Bankaların kârları ilk 6 ay olumsuz etkilenmedi. Ancak süreçte
faiz piyasalarındaki yukarı sıçramalar ellerinde tahvili bol olan bankalar için kötü haberdi ve nitekim üçüncü çeyrekte bu olumsuz etkileri göreceğiz. Yabancı çıkışları devam etti. Temmuz ayında da yabancı yatırımcı bankalar ağırlıklı satışlarını sürdürerek 200 milyon dolarlık net satış yaptılar. Haziran ayında toplam satışlarına nazaran yavaşlasa da devam etti. Yabancılar haziran ayında 1,2 milyar dolarlık net satış yapmışlardı.
Son duruma bakacak olursak bayram öncesi aşağı yönlü baskıların hakim olduğu BİST 100 Endeksi pazartesi günü yukarı yönlü bir seyir izleyebilir gibi görünüyor. Ancak yukarı açılışın ardından yabancıların
banka hisselerinde yapacakları işlemlerin alış ağırlıklı mı olduğu, yoksa satışa dönük mü olduğu yön sinyalini verecek. Teknik olarak henüz günlük göstergelerin satış sinyali üretmediği Borsa’da 75 bin geçilmediği sürece ana ibre aşağı gösteriyor. Dikkatle izlenecek ana destek ise 70 binde bulunuyor. Kısa vadeli ara dirençler 74 bin-74 bin 500 ara destekler ise 72 bin 800 ve 71 bin 200 olarak değerlendirilebilir.
Altın fiyatları bayramda yükselişe geçti
Geçen hafta 1.272 dolar/ons seviyelerine kadar gerileyen altın fiyatları haftanın son iki günü ABD haftalık işsizlik verileri sonrasında hızla yükselerek 1.313 doları aştı. Hafta içinde FED yetkililerinin tahvil alım programına yönelik negatif baskı yapan açıklamaları ile hızla geriledikten sonra yönün aşağı gösterdiği düşünülürken piyasalarda beklenmedik bir şekilde her perşembe ve cuma olduğu gibi 40 dolarlık bir marj oluştu. İşsizlik başvurularının artış göstermesi sebebiyle hem euro/dolar paritesi yükselişe geçti hem de altın başta olmak üzere yükselişler başladı. Önümüzdeki hafta başı 1.320 dolar geçilirse ons bir kez daha 1.339 ve 1347 dolara kadar yükselebilir. 1.350 dolar geçilirse altında kısa bir ralli izlenebilir. Avrupa’dan gelecek enflasyon ve büyüme verileri ile ABD’den gelecek enflasyon verileri haftaya damgasını vuracaktır. Enflasyon ve istihdam, piyasaların en fazla duyarlı olduğu iki veri. Gelişmiş ülkelerin yükselişe geçtiğini gösteren sinyaller gelişmekte olan ülkeler için aynı anlamı ifade etmese de tahvil alım programı büyük ölçüde bu verilerin iyi gelmesine bağlı azaltılacak ve gelişmekte olan ülke borsaları ve emtialar olumsuz etkilenmeye devam edecek. Verilerin beklentilerden kötü çıkması tam tersi bir etki yapacak. Bu nedenle hafta içi özellikle ABD enflasyon verisi dikkatle takip edilmeli.