Makro ihtiyati tedbirlerin, bankacılık sektöründe sermaye yeterliliği, işlem maliyetleri ve kârlılık oranlarını etkilediğine işaret eden Akbank CEO’su Hakan Binbaşgil, “Bu etkiler, zorunlu karşılıklara
faiz ödemelerinde yapılacak iyileştirmeler, KDV tutarlarının vergiden mahsubu ve mevduat konularında atılacak adımlarla hafifletilebilir” açıklamasını yaptı.
Bankacılık sektörü için 2015 daha önceki yıllardan farklı geçti. Sektör bir değil birkaç cephede savaştı. Fed faizi ha artırdı, ha artıracak diye herkes Godot’yu bekler gibi bekledi. Özkaynak karlılığında gelinen nokta ile Hazine tahvil getirisi arasındaki fark 1 puana kadar indi. Tüm yıl boyunca sektörün ana gündem maddeleri özkaynak karlılığı, sermaye yeterlilik rasyosu, aktif kalitesi, kurdaki yükselişin şirketler kesimine etkileriydi. Halbuki çok değil bundan sadece 2-3 sene önce herkesin birinci gündem maddesi büyüme ve daha çok büyümeydi.
Dünya'dan Ece Ceyhun'un haberine göre, nitekim sürdürülebilir kârlılık ve özkaynak gelişiminin 2015’te bankacılık sektörün en öncelikli konusu olduğunu ve önümüzdeki yıllarda da bu konunun önemini koruyacağını belirten isimlerden biri de Akbank CEO’su Hakan Binbaşgil oldu.
Zorunlu karşılığa maliyeti kadar faiz ödenmeli
Yalnız Hakan Binbaşgil’in sektörün elini bir miktar rahatlatmak adına alınabilecek 3 önemli önerisi de var. Akbank CEO’su Hakan Binbaşgil diyor ki; “Bankaların TCMB nezdinde tesis ettikleri zorunlu karşılıkların oranları çok yüksek, bunlara ödenen
Faiz ise tutulan tutarın fonlama maliyetinin oldukça altında. Bu kapsamda tüm zorunlu karşılık tutarlarına, aktiflerin faiz maliyeti kadar faiz ödenmesi önemli. Genel karşılık giderleri üzerindeki vergi yükü azaltılması da önemli bir konu. Şube harçlarının üzerindeki vergilerin kaldırılması ve bankaların gider kalemlerinde yer tutan KDV’lerin vergilerden mahsubu da bu hususta atılabilecek adımlar arasında.”
Binbaşgil, bu önerilerini de detaylandırıyor ve şu açıklamayı yapıyor: “Bilindiği üzere emeklilik, yatırım ve işsizlik fonları toplam büyüklükleri üzerinde belirlenmiş limitler dahilinde mevduat yapabiliyor. Bu fonlarda biriken kaynağın mevduat yapabilmesine ilişkin mevcut sınırlamalar (mevduat ve özel sektör tahvillerinin aynı limite tabi olması) ve işsizlik fonundaki mevduatın rekabete açık olmaması, kıt olan tasarrufların bankacılık sistemi yerine kamuya kaymasına yol açıyor. Bu da faiz oranları üzerinde ek bir yükselişe neden oluyor.”
Her bir fon türündeki mevduat limiti artırılabilir
Hakan Binbaşgil, bankacılık sektörü açısından bir konuya daha dikkat çekti. Binbaşgil, “Mevcut kredi/mevduat oranları ile önümüzdeki dönemde büyümeyi destekleyecek kredi büyümesini yaratması zorlanıyor” dedi ve ekledi: “Bu kapsamda, yatırım ve emeklilik fonlarındaki her bir fon türündeki mevcut mevduat limitinin artırılması önem kazanıyor. Ayrıca, işsizlik fonunun mevduat kaynaklarının rekabete açılması ve fonların mevcut mevduat yatırım sınırlamalarının gevşetilmesi de ek önlemler olabilir.”
Aktif-pasif daha etkin bir şekilde yönetilmeli
Hakan Binbaşgil, mevduat ile kredi arasındaki vade uyumsuzluğuna da işaret ederek özetle şu açıklamayı yaptı: “Kredi-mevduat oranı, sektörün yönetmesi gereken bir başka kritik konu. Bankaların kaynakları kısa, aktifleri ise uzun vadeli. Dünyada birçok belirsizliğin devam ettiği bir ortamda aktif-pasif vade farkının çok etkin yönetilmesi gerekir.”
Binbaşgil, kredi verebilmek için bankaların mevduat toplamak zorunda olduğunu ve tasarrufların sınırlı olduğu ülkemizde bu durumun mevduat faizini yukarı çektiğini vurgulayarak bankaların kaynak maliyetini artırdığına işaret etti.
Dışarıdan gelen sermayenin maliyeti bir miktar artacak
Binbaşgil, faiz öngörüsünün de bir başka önemli konu başlığı olduğunu kaydederken, “Fed’in para politikasında normalleşme sürecine başlamasıyla birlikte gelişmekte olan ülkelere gelen sermaye maliyetleri bir miktar artacak. Bir yandan da Avrupa, Uzakdoğu, Ortadoğu’daki gelişmeler bankacılar tarafından yakından takip edilecek” ifadelerini kullandı.
“Kurdaki gelişmeler de gündemde olmaya devam edecek” diyen Binbaşgil, şöyle devam etti: “Sektör pozisyon taşımasa da, müşterilerimiz açısından konu önemli. Kurlar bankaların sermaye yeterliliklerini de etkiliyor. Bunların yanında elbette ki aktif kalitesi de bankacıların odaklanmaya devam edeceği bir başka önemli konu. Teknoloji kullanımı, verimliliğin artırılması ve dijitalleşme de bankaların gündeminde yer almaya devam edecek, giderek önemi artacak konular.”
Sektördeki aktif kalitesi gelişimini de yorumlayan Binbaşgil, “TL’nin belirgin değer kaybettiği, risklerin arttığı bir yılda etkin denetim politikasıyla aktif kalitesini sürdürmeyi başardı. Son aylarda kredi kartları, ihtiyaç kredileri ve mikro ölçekli kredilerin takibe dönüşüm oranlarında bir miktar artış görülse de bu oranlar hala düşük düzeyde” dedi.
2015’te Türkiye ılımlı büyüdü
Binbaşgil, 2015 yılında küresel ekonomiye; Fed para politikasına ilişkin belirsizlikler, başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerde devam eden yavaşlama, emtia fiyatlarında yaşanan hızlı düşüşler ve yerel döviz kurlarındaki hareketlenmeler damgasını vurduğuna işaret ederek, “ABD ekonomisinde yaşanan toparlanmanın devam etmesi nedeniyle politika faizi Aralık ayında artırıldı. Buna rağmen, Euro Bölgesi ve Japonya’daki deflasyonist baskılar dolayısıyla devam eden olağanüstü genişlemeci para politikaları, doların küresel olarak güçlü kalmasına neden oldu” dedi ve ekledi: “Yurtiçinde ise, dış talep koşullarındaki zayıf seyre, jeopolitik risklere ve döviz kurlarında artışlara rağmen, 2015 yılında ılımlı bir büyüme sağlandı. Türkiye ekonomisinin 2015’i yüzde 3.7 büyüme oranıyla kapatmasını bekliyoruz. Özellikle petrol fiyatlarındaki sert gerilemeler ve alınan makro ihtiyati önlemler, dış ticaret ve cari dengemizde belirgin iyileşmeye neden oldu. Bu gelişmeler sonucunda 2014 yılında 46,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen cari açığımızın, 2015 yılında 35 milyar dolar seviyesine gerilemesini bekliyoruz. Enflasyon ise, yıl boyunca gerek TL’de yaşanan değer kaybı, gerekse gıda fiyatlarında gözlenen artışlarla, yüksek seyrini korudu.”
Asgari ücretin enflasyona katkısı %0.5-1 puan arasında olur
“2016’da yurt dışı finansman kaynaklarında önemli bir sıkılaşma olmadığı takdirde, hükümetin vermiş olduğu ek desteklerle büyümenin yüzde 4’e yakın olmasını bekliyoruz” değerlendirmesini yapan Hakan Binbaşgil, “Büyümenin önemli bir kısmı özel tüketimden gelecek, büyüme beklentilerinde bu kalem yaklaşık 3 puanlık pay sahibi olabilir. Yatırımlarda ise bir miktar hızlanma göreceğiz, ancak net ihracatın katkısının jeopolitik gelişmelerin etkisiyle negatif olma olasılığı yüksek. Enflasyon beklentimiz yüzde 8 düzeyinde; asgari ücrete yapılan zamların enflasyon üzerinde etkisinin 0.50 ile 1 puan civarında olmasını bekliyoruz. Enflasyonun yüksek seyri, para politikasının aşağı yönlü esnekliğini sınırlandıran temel unsur. Bu durum hem merkez bankası politikalarını hem de mevduat ve kredi faizlerini etkiliyor” bilgisini paylaştı.
“Cari işlemler açığında gerileyen enerji fiyatlarının etkisini 2015 yılında gördük” diyen Binbaşgil, şöyle devam etti: “Ayrıca yatırımların da göreli zayıf seyri ile enerji dışı ithalat da geriledi. Ancak, cari işlemler açığının sürdürülebilir bir biçimde düşürülmesinin yolu tasarruflardaki artış. Bir ülkedeki toplam tasarruf ve yatırım arasındaki fark kabaca cari açığı verir. Türkiye’ye baktığımızda cari işlemler açığındaki düşüş temel olarak ithalat faturasındaki düşme ve yatırımlardaki gerilemeden kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu iyileşmede tasarruf artışının etkisi oldukça kısıtlı.”
Yatırımların milli gelire oranı en az yüzde 20 olmalı
Akbank CEO’su Hakan Binbaşgil, “Yatırımların milli gelire oranı 3. çeyrekte yüzde 18 seviyesinde; bu oranın gelişmekte olan bir ülke olarak olması gereken seviye en az yüzde 20. Ancak tasarrufların milli gelire oranı yüzde 14-15 civarında. Dolayısıyla yatırımlarda yüzde 20 trendine dönüldüğü takdirde; cari işlemler açığının yüzde5 civarında seyrine devam edeceğini öngörebiliriz. Dolayısıyla, toplam tasarrufu artırıcı önlemler Türkiye ekonomisi için en önemli konuların başında gelmektedir” dedi.
Kendinizi kura karşı koruyun
Reel sektör için, faiz oranları, döviz kuru hareketleri ve karlılığın önemli olmaya devam edeceğini aktara Binbaşgil, “Kurlardaki artış firmaların açık pozisyonlarının yüksek olması açısından risk oluşturuyor. Ancak firmaların kısa vadeli yükümlülüklerinin toplam yükümlülükler içindeki payının yüzde 27 gibi düşük bir düzeyde olması, bu riski azaltıyor. Büyük firmalarımızsa, kur riskini iyi yönetiyor, bu şekilde döviz kuru kaynaklı riskleri kontrol edebiliyor. Reel sektörün kârlılığının döviz kurundaki artışlardan etkilenmemesi için finansal korunma yöntemlerinin uygun olabileceğini düşünüyoruz. Bu konuda oldukça yüksek bir talep var” bilgisini de paylaştı.
Sıkı para politikası sürer, koridor daralır
Binbaşgil, 2016 yılına ilişkin beklentilerini de şöyle aktardı: “2016’da belirsizliklerin azalmasıyla birlikte büyümenin hafif ivmelenme göstermesini bekliyoruz. Fed’in ilk faiz artırımının ardından belirsizliğin azalması ve Euro Bölgesi’nde talebin toparlanma eğilimi, önemli ve pozitif gelişmelerdir. Ülkemizde de belirsizliklerin azalması ve reformların gerçekleşmesiyle iş yapma ve yatırım ortamında olumlu gelişim bekliyoruz. Döviz kurlarında geçmiş dönemde yaşanan artışlar ve asgari ücretteki yükselme nedeniyle, enflasyonun yüzde 8’ler civarında yüksek seyri devam edebilir. Bu da TCMB’nin sıkı para politikasını sürdürmesi anlamına geliyor. Ancak, Fed’in faiz artırımlarının ılımlı ve kademeli olacağı bir ortamda, para politikasında ek bir sıkılaştırmaya da gerek görünmüyor. Bu koşullar altında, faiz koridorunun daraltılabileceğini düşünüyoruz.”
Krediler yüzde 15, mevduat yüzde 16 civarı büyür
Hakan Binbaşgil, bankacılık sektöründeki 2016 yılında temel figürlerdeki beklentilerini de açıkladı. Binbaşgil’e göre bu yıl toplam kredi büyümesi ile mevduat büyümesi hemen hemen aynı seviyelerde olacak. Kredilerde ağırlıklı büyüme ise ticari taraftan gelecek. Buna karşılık kredi kartı harcamalarında taksit sayısının artışı bu alanı pozitif etkileyecek. Hakan Binbaşgil’in değerlendirmesi şöyle: “Toplam kredilerin yıllık yüzde 15 civarı artış göstermesini bekliyoruz. Bu kredi büyüme oranı ile bankacılık sektörü 2016 yılında da yatırımları, üretimi ve projeleri desteklemeye devam edecektir. Bu bağlamda TL ticari kredilerin yıllık yüzde 20’ler civarı artış göstereceğini, yabancı para ticari kredilerin ise dolar bazında yüzde 5’ler seviyesinde artacağını öngörüyoruz. Kredi kartları hariç tüketici kredilerinde yıllık artış öngörümüz yüzde 15’in altında olacaktır. Beyaz eşya, mobilya ve eğitim alanlarında kredi kartı harcamalarındaki taksit sayısının 12 aya çıkarılması, önümüzdeki aylarda kredi kartı büyüme oranlarının pozitif yönde etkileyecektir. 2015 yılında büyüklüklerde kurdaki gelişmeler etkileyici olmuştur. 2016 yılında bankalar hariç mevduatın yıllık yüzde 16 civarı büyüyeceğini değerlendiriyoruz. TL mevduatın yıllık yüzde15, yabancı para mevduatın dolar bazında yüzde 9 seviyesinde artış göstereceğini tahmin ediyoruz.”
Özellikle enflasyon ve büyüme yakından izlenmeli
Bu yıl, makroekonomik göstergelerin, özellikle büyüme ve enflasyon gelişmelerinin yakından takip edilmesi gerekli olduğunu da düşünen ve jeopolitik belirsizliklerin olumsuz etkilerinin öngörülenlerin ötesinde gerçekleşmesi durumunda, büyümenin olumsuz etkilenebileceğine işaret eden Binbaşgil, “Ayrıca makroekonomik dengeler açısından enflasyonun seyri ve buna yönelik alınacak önlemler takip edilmeli. Enflasyonun kalıcı düşük düzeylere indirilmesi, ekonomide refahın artması anlamına gelir. Dolayısıyla, bu yönde atılabilecek adımlar, uzun vadede önemli faydalar sağlayabilir” değerlendirmesini yaptı.