<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemBenim Avrupam: Dalgalanır ama batmaz!----

Benim Avrupam: Dalgalanır ama batmaz!

Benim Avrupam: Dalgalanır ama batmaz!
17 Eylül 2014 - 10:21 www.finansingundemi.com

Finans Gündem yazarı Ayça Karaca, Avrupa’yı doğudan batıya, kuzeyden güneye gezdi, inceledi. Ekonomisini, kültürünü, tarihini yeniden not etti.

AYÇA KARACA – AVRUPA İZLENİMLERİ / ÖZEL

Paris’te dünyaca ünlü Sorbonne Üniversitesi  Kardinal Richelieu tarafından  XVII. yüzyılda inşa ettirildiğinde verilen armada dalgalar üzerinde bir gemi yer alır. Asırlardır Sorbonne’un girişini süsleyen bu armanın altında Lâtince şunlar yazılıdır: Fluctuat nec mergitur yani dalgalanır ama, batmaz…

Bu söz sadece Paris’i değil, yüzyıllardır adeta bütün Avrupa’yı simgelemektedir.  Geçtiğimiz ay gerçekleştirdiğim uzun Avrupa turunda da bu gerçeği çok daha yakından gözleme fırsatı buldum. Asırlardır dalgalanan ama batmayan ve adeta her krizden küllerinden yeniden doğarak daha güçlü çıkan yaşlı kıtaya ait bir ekonomist olarak  izlenimlerimi  Finans Gündem okurlarıyla bir  dizi halinde paylaşacağım.

Son birkaç yıldır Avrupa, dünya ekonomisi için art arda krize giren ülkeleri, kurtarma paketlerini, sıkı tasarruf önlemlerini, durgunluğu, yüksek işsizliği ve parasal genişlemeyi ifade etmeye başladı. Yolculuğa başlarken ben de mesleki bakış açısını ön planda tutarak tatilde bile bir yandan krizin sosyal etkilerini, genç nüfusun işsizliğini, bölgesel gelişmişlik farklarını ve ekonomik durgunluğu gözlemeyi planlıyordum. Kafamda da mesleğini ciddiye alan bir ekonomist olarak, “Euro nasıl kurtulur? Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemesi etkili olur mu? Rusya’ya yaptırımlar AB’yi nasıl etkiler?”  gibi analitik sorular dönüp duruyordu.

Sonra yolculuk başladı. Yüzünü güneşe hasretle dönmüş ayçiçeği tarlalarının ve sarp dağların arasından Bulgaristan’ı ve Sırbistan’ı geçtim. Mavi Tuna’nın nazlı bir şekilde süzüldüğü Macaristan, Avusturya ve Slovakya’yı aştım. Kuzeni Tuna’ya göre daha hırçın akan Vltava Nehri’nin yarattığı şehir Prag’ı ve Çek Cumhuriyeti’ni  arkamda bıraktım. Sisler içindeki Kara Ormanlar’ın hakim olduğu Kuzey Almanya’nın sert coğrafyasını geçip Hollanda’nın uçsuz bucaksız yemyeşil düzlüklerine doğru ilerledim.
 

İzmir’in kayıp kız kardeşi
Belçika’nın yaz aylarında da inatla yağmurlu ve hüzünlü ikliminden sonra Fransa’da  güneşle ve Paris’le  hayat buldum. Ağustos ayında bile karlı olan Alp Dağları’nın zirvelerini ve uzun tünelleri aşıp Akdeniz’in kalbine İtalya’ya vardım. Taş manastırları, elma bahçelerini, üzüm bağlarını, fakir köyleri ve koca bir imparatorluğun mirasını her köşede sergileyen ülkeyi ardımda bıraktım. Komşu Balkanlar‘ın acımasız coğrafyasına Hırvatistan’la geçiş yaptım. Bitmezmiş gibi görünen Büyük Macaristan Ovası’nın düzlüklerini geçip Makedonya’ya, kalben hala bizim olan Üsküp’e vardım. Yüksek dağların zirvesindeki krater gölü Ohrid’i keşfettim. Yolculuğun sonunda Avrupa’nın sınır toprağı Yunanistan’da İzmir’in kayıp kız kardeşi Selanik’i arkamda hüzünle bıraktım.

Bu uzun yolculukta başlangıçta zihnimde Avrupa’ya ilişkin hakim olan ekonomi ağırlıklı kaygı ve sorular yerini zaman ilerledikçe bir kıtaya duyulan büyük hayranlığa ve saygıya bıraktı. Avrupa’nın çeşitli kentlerini daha önce birçok kez ziyaret etmiş olsam da 16 gün içerisinde toplam 14 ülke ve 18 şehri art arda görünce tarihi ve kültürel mirasın derinliğini daha net anladım. Paris’te Montmarte Bazilikası’nın merdivenlerinde çalan akordeonu dinlerken, Budapeşte’de Gellert Kalesi’nden  muhteşem manzarayı izlerken, Venedik’te gece yarısı San Marco Meydanı’nda Napoliten şarkılar söylenirken, Prag’da masal kokan Eski Şehir’in sokaklarını keşfederken ve Vatikan’da Sistine Şapeli’nde Michelangelo’nun fresklerini hayranlıkla seyrederken ekonomiyi unutup neşe, mutluluk ve hayranlıkla doldum. Avrupa yüzyıllardır her ziyaretçisine yaptığı gibi  beni de kendi büyüsüyle sardı ve  sarmaladı. Beynimde hala asılı duran yüzlerce fotoğraf karesi ve anıdan sonra Avrupa artık “Benim Avrupam” oldu.


Temel neden ekonomik çıkarlar
Gezdiğim her şehir, her meydan,  gördüğüm her sanat eseri,  her saray, her katedral, geçtiğim her köprü bana Avrupa’nın sadece bir sanat ve kültür  mirasından ve bir açıkhava müzesinden  çok daha fazlası olduğunu fısıldadı. Avrupa umudun, direncin, mücadelenin ve rasyonel düşüncenin de anavatanıdır. Mezhep çatışmaları, salgın hastalıklar ve ulusların savaşları ile geçen kanlı ve yıkıcı bir tarihin ardından çok farklı ve birbirine düşman devletlerin ekonomik ve siyasi bir birlik oluşturmalarının arkasında yatan temel neden rasyonel akıl ve ekonomik çıkarlardır.

Bu rasyonel çıkarlar ve ekonomik refah beklentileri kanlı bıçaklı devletlerin savaş baltalarını toprağa gömmelerine neden olmuş ve birbirlerinden çok farklı ulusların aynı çatı altında toplanmasını sağlamıştır. Şık giysileriyle yemyeşil düzlüklerde golf oynuyormuş gibi görünen Hollanda köylüsüyle hala ilkel yöntemlerle tarlada çapa sallayan fakir Bulgar köylüsünü aynı platformda buluşturan ekonomik akıldır. Bu ortak sağduyu ve hırs olmasa geçmişte Almanya tarafından işgal edilmiş Fransızlar ile Almanlar nasıl bir araya gelebilirdi? AB rasyonel aklın, kin, nefret ve düşmanlık gibi duygulara zaferidir.
 
Zaman bu geminin batmayacağını yine gösterecek mi?
Bu tarihsel başarıya rağmen AB’nin Almanya, Fransa ve İtalya gibi en önemli ülkelerinin büyümelerinin giderek yavaşladığı ve OECD tarafından Euro Bölgesi 2014 büyüme beklentisinin %1,2’den %0,8’e indiği bir ortamda Avrupa’nın ekonomik geleceğine ilişkin olumlu tahminlerde bulunmak giderek zorlaşıyor. Ağustos ayı enflasyonunun da %0,3 ile Ekim 2009’dan bu yana en düşük seviyeye gerilemesi deflasyonist endişeleri arttırıyor.  AMB uzun süren bir beklenti döneminin ardından bu olumsuz göstergeler karşısında ipotekli tahvil alım programına başlayacağını açıklasa da bu programın deflasyonist trendi tersine döndüreceğine dair derin endişeler bulunuyor. Avrupa gemisi sallanıyor ama yaşlı kıtanın daha büyük fırtınalardan güçlenerek çıktığı düşünülecek olursa zamanın bir kez daha geminin batmayacağını  göstermesini bekliyoruz.
DEVAM EDECEK

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)