Odeabank Genel Müdürü Hüseyin Özkaya, küresel ekonomiye dair beklenti ve süregelen belirsizlikler nedeniyle 2014’ün son aylarında FED’in
faiz artırımı ile ilgili olarak piyasada beklentiler arttıkça TL üzerindeki baskının artabileceğini söyledi. Milliyet'yen Kadife Şahim'in haberine göre, devam eden belirsizlikler nedeniyle yılın geri kalanında TL’nin sınırlı değer kaybedeceğini ancak Merkez Bankası’nın daha sıkı para politikası izlemesiyle değer kayıplarını sınırlandıracağını öngördüğünü ifade eden Özkaya, şöyle konuştu:
“Bu çerçevede yılsonunda dolar / TL -’nin 2.14, gösterge bono faizinin de yüzde 9,1 olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. TL cinsi varlıklardaki trendde ABD Merkez Bankası’nın politika duruşu, jeopolitik riskler ve yatırımcı algısının iyi yönetilebilmesi için kurumsal çerçevenin güçlendirilmesi ve siyasi istikrar kritik olacak. Son bir senede yatırımcı algısındaki bozulma ile yüksek volatiliteli bir dönem geçmiş olsa da, önümüzdeki dönemde geçmiş on yılda başarıldığı gibi bir yatırımcı dostu ekonomik yönetim anlayışı tesis edilebilirse süregelen risklerin etkisi de sınırlı kalacaktır.”
Bankacılık sektörünün temel riskleri nedir? Sektör hangi alanlarda iş potansiyeline sahip?
Bankacılık sektöründeki önemli risk unsurlarından biri olarak hızlı kredi büyümesine karşılık ülkemizdeki düşük tasarruf oranları nedeniyle yüzde 110’lar civarında seyreden kredi / mevduat oranı ön plana çıkmaya başladı. 2013 yılında görülen yüksek kredi büyümesi sonrası küresel ve yerel belirsizliklerin artması ile tüketici kredilerine yönelik yeni düzenlemelerin de etkisiyle yılın ilk yarısında kredi büyümesi önceki yıllara kıyasla daha düşük seviyelerde kalması kredi / mevduat oranındaki artış hızını yavaşlatmış durumda.
‘Tasarruflar artmıyor’
Bankalar nasıl fon buluyor?
Kısa ve orta vadede Türkiye’deki tasarruf eğiliminin anlamlı bir şekilde değişmeyeceğini düşündüğümüz için bu oranın tekrardan 2012 öncesindeki yüzde 100’ün altı seviyeler gelmesini beklememek gerekir. Bu durum, bankaları fonlama açığını bono ihraçları ile birlikte yurtdışından sağladıkları sendikasyon-seküritizasyon kredileriyle kapatmaya sevk ediyor. Dolayısıyla, finansal piyasalardaki dalgalanmalar bankaların fonlama maliyetine ve buna bağlı olarak kârlılıklarına hızla yansımaya devam edecektir.
Lehman’ın 2008’de batmasına benzer bir finansal kriz bu dönemde olsaydı etkileri sektörümüz açısından daha yüksek olabilirdi.
Yüzde 15’in üzerinde sermaye yeterlilik rasyosu ve yüzde 12’nin üzerindeki çekirdek sermaye oranlarıyla Türkiye yeni getirilen Basel III kurallarına en hızlı uyum sağlayabilecek ülkelerin başında yer alıyor. Dahası, son dönemde yapılan düzenlemelerin hane halkı borçluluğunu azaltarak uzun dönemde hem tasarruf oranının artmasına yardımcı olacağını hem de makroekonomik istikrara katkı sağlayacağını ancak bunun rekabet üzerindeki etkilerinin de iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
‘JEOPOLİTİK RİSK BASKI YARATIR’
Türkiye gelişmiş ülkelerden nasıl etkileniyor?
2008 yılında başlayan küresel krizde içinde bulunduğumuz evre krizden çıkışa tekabül ediyor. Bu dönemde ABD Merkez Bankası’nın
faiz artırımı yaklaşırken Avrupa’da ise kriz döneminde görece sınırlı genişlemeci önlemlerin etkisiyle yavaş toparlanan ekonomiler daha fazla desteğe ihtiyaç duyuyor. Avrupa’dan
Faiz hadlerini aşağı çekecek likidite önlemleri gelecek olsa bile, başta ABD olmak üzere dünya genelinde likidite koşullarının daralarak kriz öncesi seviyelere yaklaşacak olması bütün gelişmekte olan ülkeleri ve Türkiye’yi olumsuz etkiliyor. Küresel para politikalarındaki bu normalizasyon gelişmekte olan ülke para birimlerinin değer kaybetmesine, faizlerin yükselmesine ve büyümenin yavaşlarken enflasyonun da yükselmesine yol açıyor. İkinci çeyrekten sonra yılın ikinci yarısında jeopolitik risklerin de etkisiyle finansal piyasalarda baskının artabileceğini düşünüyoruz.
Büyüme ve enflasyon tahmininiz nedir?
Yüzde 3.1’lik büyüme tahminimizi koruyoruz. Süregelen belirsizlikler nedeniyle yukarı yönlü riskler olsa da biz tahminimizi değiştirmiyoruz. Enflasyonun mayısta yüzde 9.7 ile iki yılın en yükseğine ulaştıktan sonra yakın bir dönem boyunca bu seviyeyi görmeyeceğini ve sınırlı yavaşlamayla yılsonunda yüzde 8.2’ye ineceğini tahmin ediyoruz.