BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaYaşam-MagazinBankacı Tuğçe, gazeteci Rüya----

Bankacı Tuğçe, gazeteci Rüya

Bankacı Tuğçe, gazeteci Rüya
06 Aralık 2016 - 12:05 www.finansingundemi.com

Biri haberci, biri yazar. Bu ikili daha çok iş yapar...

C.KAFESOĞLU – FINANSGUNDEM.COM

Şenlik dağıldı bir acı yol kaldı bahçede yalnız

O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız.

Ah o müjgan...

Şairin İzmir’in hırçın deniz’inde dilinden dökülen müjgan, Tuğçe’nin satırlarında nasıl bir gizemle sarmalanmış, ete kemiğe bürünmüş öyle!

Esrarengiz kadının gözleri

Bir gün, dizginlenemez bir istekle bilgisayarın başına oturacaksın; elde plan kafanda bir proje olmayacak ama tuşlara dokundukça olaylar birbirini kovalayacak, kahramanları oracıkta yaratacaksın; yüreklere kuşku düşüren,  kaygılandıran, ürperten, titreten, sürükleyen bir hikayenin etrafında koşacak, okuru koşturacaksın. Hem de nefes nefese kalana kadar.

Vay vay ...

Ya o Müjgan! Ah o müjgan!

Karşıyaka’yı döven dalgaların örtüsü o ruh karartıcı simsiyah gökyüzünün altında şairin nemli gözleri neyin ızdırabını taşıyorsa...

Tuğçe’nin Rüya’sının karanlıktan sabaha kadar dinlediği o esrarengiz kadının gözleri de aynı duyguyla yanıp tutuşuyordu.

İkisi de kayıplarına ağlıyordu...

 

Bir hatıra defterinden çıktı hepsi

“Keyifli okumalar” diye yazmış, imzalamıştı Tugçe Güçnar Kengil. Hakikaten büyük bir keyifti Rüya Yazarı. Sahil kokulu bir kafede, dumanı tüten kahve eşliğinde son sayfayı yutarken, hızlı bir serüven gibi geçti önümden. Rüya, Zehra, Müjgan.

İki elimle kitabı kapattığım an bir efkar yumağı içine düştüm. Çok düşündüm!

Acaba yalnız başına gidilen meyhanede, kaç insanın beyin damarlarını zonklatacak, korku verecek, merak uyandıracak, peşinden sürükleyecek, belki de acınacak bir kadın gelir de oturur masasına.

Ama Rüya’ya oldu. Asıl yerinin seçkin bir gazete olduğunu düşüne dursun,  ‘hödük’ bir patronun ‘oyuncağı’ sayfalar içinde kaybolmama, var olma, kendini kanıtlama, nafilede olsa habercilik yapma uğraşısı veren genç bir gazeteci kızın masasına oturan Müjgan, önce kadehleri boşalttı, sonra içini.

Bir hatıra defterinden çıkıverdi hepsi.

İzmirli Zehra, ürkek Melahat, taksici Ali, yakışıklı  Temmuz, işbilir Sevde, Türker Bey, peş peşe geldi kadehlerin arasına.  Ve Can. Bir hayata girip kaçan Can. Yasak aşk adamı Can. Kurşunların önündeki Can.

Hepsi de Rüya’nın gözünü alamadığı, elini uzatmak için çırpındığı, okumak için kıvrandığı tutku dolu satırlardan...

Ah o Müjgan. Yaşamı, birden her sabah sabırsızlıkla beklenen bir dram tefrikası oluverdi gazetenin tepesinde. Her hali, yalan mı doğru mu bilinmez anlattıkları, günün olayıydı artık..

O sır gecenin sabahında...

Şafak vakti, darlıktan bolluğa geçiş zamanıdır. Yeniden doğuşun ilk ışıkları öyle bir ısıtır ki insanı, yaşamın sıcaklığı öylesine kuşatır ki bedeni, hayat alır başını gider. Ama hesaplaşma kaçınılmazdır. Hem de her gün, seni bekler.  

Tıpkı Tuğçe Güçnar Kengil’in gazeteci kızı gibi... O sır gecenin sabahında, gerçekle rüya arasındaki gel gitlerin sarhoşluğunda, tirajsever Türker Bey’ın ıskaladığı ‘hayat’ı, ‘kan donduran’ insan hikayesini, bir kalbin sevgiliye atışını, bir başkasının yaşamını okura satarken,  ‘yanlış yaptım’ duygusuna kapılmış mıydı? Bir ihanetin üzerine kurguladığı dizisiyle, yakalandığı utanç duygusuyla, kavurucu suçlulukta, her bir fazla satışta vicdan azabı çekiyor muydu acaba? O esrarengiz davete o kadar tedirginliğine rağmen neden gitmişti? Niye, “Beni bırakın” diye bağırıyordu? İdealistliğine ne olmuştu? Hayat ne kadar zordu?

Soruyordu. Ama Rüya bu! Kendi iç fırtınasını dindiremiyordu şimdi. Korkuyordu. Göz’altındaydı.

Ruhunu ve vücudunu kalabalığın içine bıraktı. Soğuk bir sabahtı, gözleri doldu Rüya’nın. Dudakları hıçkırırken, engel olamadığı gülümsemesi dudağının kenarına yapışıverdi Müjgan’ın...

Tıpkı benim gibi.

Nadide bir Dersaadet güzeli

Edebiyata yeni kahramanlar armağan eden, Kafka ve Marquez hayranı Tuğçe Güçnar Kengil , 4’üncü kuşak İstanbullunun koruma altına alındığı bu kentte, 7’nci kuşaktan nadide bir Dersaadet güzeli. Kökleri sevgi dolu bir aileden. İyi yetişmiş bir sosyolog-bankacı. Şimdi de yazar-bankacı. Hakan Ateş’in üzerine titrediği Denizbank ekibinin sempatik, neşeli bir üyesi. İşe alım ve kariyer yönetiminde yetkili. Küçüklükten itibaren kelimelerle, cümlelerle kurduğu dostluğu, yazma sevdasıyla sonunda buluşturmuş. İyi de olmuş. İnsanı başka bir aleme götüren Rüya Yazarı, onun ilk romanı.  Eş, dost ‘hadi artık’ deyince, başı, sonu, ortası olmadan başlamış karalamaya. Her paragraf bir diğerini kıskanarak yürümüş. Geçmişinden izlerin, hayatına renk katanların, ailesinin, elini ve kalbini asla bırakmayan eşinin yaşamına ektiği özel anlardan, işi gereği görüştüğü kişilerden etkilenen, beslenen, büyüyen Kengil ne saate bakmış ne de gün saymış. Hep yazmış.

"Çok ağladım ama çok şey öğrendim"

Her yaşamın bir dönüm noktası olur ya, Tuğçe’nin ki de koçluk eğitimi. İşten güçten artırdığı zamanda soluk soluğa kaleme aldığı kitabını basacak bir yayınevi ararken, meğer düş kırıklığı nasıl da boğmuş!? Yazar talihi işte. Ama kader de bir yazıdır, yazanı vardır ya,  bu bitmeyen aşk, çabalama, bir tanışıklık derken... Gelecek önüne sere serpe açılıvermiş birden . Bir yayınevi kuran Koç, romanı istemiş. “Tamam” demiş, “Basalım”. Amma... Biraz telaşlı cümleler, romanın örgüsü, öyle bir editör neşteriyle yontulmuş ki.. şimdi kendi bile inanamıyor! “Çok ağladım ama çok şey öğrendim” diyor Kengil. Kibir deryasında alkışlanacak bir kibarlığın itirafını yapıyor.

*

Kafasında başka bir proje olsa da...

Bankacı Tuğçe, gazeteci Rüya; biri gazeteci, biri yazar.

Bu ikili daha çok iş yapar...

Not: Bu yazı, edebiyatın genç ismi Tuğçe Güçnar Kengil’in “Rüya Yazarı” adlı romanı üzerine kaleme alınmıştır. Attila İlhan Usta’yı da rahmetle, saygıyla anıyoruz.

Bankacı – yazar Kengil ilk gururunu anlattı

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)