Ona Amy Winehouse da diyorlar, 'Kadın Ahmet Kaya' da... O ise "Ne münasebet" diyor: "Yıldız Tilbe'yim ben!" "Bana imaj sökmez, üzerimden akar gider" diyen Yıldız Tilbe şarkılarıyla, sesiyle, tavrıyla milyonlarca insanın kalpten bağlı olduğu bir kadın. Söz onda...
Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman yeni albümü çıkan Yıldız Tilbe ile konuştu. Söyleşiyi paylaşıyoruz:
Kendinden memnun musun?
Genel olarak evet. Kişisel memnuniyetsizliklerim var tabii, “Az ye!” diyorum, çok yiyorum, “Beş tane iç şu mereti!” diyorum daha fazla içiyorum. Ama onun dışında kendimle barışığım…
Üzerine giydirilen imaja itirazın var mı?
Benim üstüme hiçbir imaj giydirilmez ki! Durmaz çünkü. Akar gider. İmaj-mimaj sökmez bana…
Peki bütün potansiyelini yansıttığını düşünüyor musun?
Nerdeee? Tabii ki yansıtamıyorum.
Neler yapmak isterdin?
Kendime daha hakim olmayı isterdim. Ama işte olmuyor. Sonuçta Türkiyeliyiz. Biraz kendini salmışlık var.
Bu kadar çok sevilmeyi neye bağlıyorsun?
Neye bağlayacağım? Şarkılarıma. O şarkılar insanlarla aramda köprü. Hep öyledir ya, birine âşık oluruz, bir kaset koyarız. Sevindiğimiz
zaman onunla dans ederiz, üzüldüğümüz zaman onunla ağlarız. Benim şarkılarım biraz öyle şarkılar olduğu için beni, kendilerinden görüyorlar. Geçen gün yolda biri diyor ki, “Ben senin şarkılarınla neler yaşadım biliyor musun?” Nereden bileceğim! Ama o âşıkken, acı çekerken beni dinliyor. Çünkü o duyguyu çıkarıp koymuşum önüne. Evli bir adam âşık mesela, gizli aşk yaşıyor, içi yanıyor… Kaç kadın söyleyebilir ki? Ben söyleyince hepsinin dili oluyorum. Ben, insanların ortak diliyim.
Ben seni damardan ‘gerçek’ buluyorum. İnsanın dudağını uçuklatacak kadar ‘çıplak’ duruyorsun herkesin önünde...
Ya sorma, biraz kontrolsüzüm…
Biraz? Nasıl bu kadar çıplak kalabiliyorsun?
Çünkü böyle rahat edebiliyorum. Yapamıyorum öbür türlü. Kontrolle bir yere kadar gidebiliyorum. Bir sınır var ondan sonra, hoşçakaaal. Nasıl geliyorsa içimden öyle yaşıyorum. Beni Allah koruyor.
ANNEM 'YILDIZ TİLBE' OLDUĞUMU GÖREMEDİ
Geriye dönelim… Tunceli’den İzmir’e göç eden ailenin hikâyesine…
Annem Tuncelili, babam Ağrılı. Adana’da karşılaşmışlar. Oradan da İzmir’e gelmişler, biz olmuşuz… Ben kendimi İzmirli sayarım. Ama bir taraftan da Türkiyeli’yim. Hem doğuyum hem batıyım.
Altı çocuklu yoksul bir ailede büyümek yaratıcılığı zorlamak açısından şans mı, şanssızlık mı?
Şans tabii. Yokluk, insanı tırmalamaya zorlar. Her şeyin varsa, niye uğraşacaksın ki? Yine dünyaya gelsem yine aynı annenin, babanın çocuğu olmak isterdim.
Gözünü kapattığında en çok hangi zamanlar aklına geliyor?
Bayramlar. Annem bir aşure yapardı, bir ay önceden bilmem kaç mahalle öteden gelir, tencerelerini kapının önüne bırakırlardı, eli o kadar lezzetliydi. Kazanla yapar, herkese dağıtırdı. Bayramlarda da baklava yapardı. Sabahları biz altı kardeş sıraya girerdik, annemle babamın elini öperdik. En ufak bendim. Çok özledim onları. 22’imde annemi, 34’ümde de babamı kaybettim.
Annen neden vefat etti?
Altı çocuk büyütmüş, emekçi bir kadındı. Yorulmuştu.
Hayat yormuştu onu. 57 yaşında öldü. Yıldız Tilbe olduğumu görmedi. Oysa çok istediği bir şeydi. Anne tarafımla baba tarafımın hiç alakası yoktur. Baba tarafımın hepsi kapalı. Anne tarafımsa açık. Anne tarafım Alevi, açık görüşlü, baba tarafımsa hepsi kara çarşaflı. Anne tarafımda bir aydınlık var. Aleviler öyledir hayatım. Annem de öyleydi. Hep şarkı söyledim ben. O da beni destekledi. Bütün teyze kızlarım saz çalıp söyler. Bana da bulaştı tabii…
Diğer beş kardeşin ne oldu?
Biri yurtdışında. İkisi
İstanbul ’da. Biri İzmit’te. Biri İzmir’de. Hepsiyle görüşüyorum.
17 YAŞINDA ANNE OLDUM
Bir dönem evlere temizliğe gittiğin yazıldı çizildi, öyle mi?
O yalan. Çocuk bakıcılığı yaptım, temizlikçi diye yazdılar. Önemli değil. Gündelikçilik de yapmış olabilirdim. Ne fark eder ki.
İyi çocuk bakar mısın bari?
Yok canım. Ben bir tane doğurdum. Annem dedi ki “İkinciyi doğurma! Sen bakamazsın!” Gerçekten kızıma ailem baktı. Ben 17 yaşında doğurdum. Annem bana ‘doğurmuş kız’ derdi. Kadın olmamıştım, çocuktum henüz…
HER ŞEY GECEKONDUDA BAŞLADI
Bu kadar damardan yazabilme yeteneği nereden geliyor?
Her şey yaradılış.
Senin sinir uçların mı açık?
Doğrudur. Ben hassasım. O da iyi bir şey değil. Ama işte her şey, galiba olması gerektiği gibi. Demek ki şarkıcı olmam gerekiyormuş.
Şarkıcı olmanın hikâyesi nedir?
Çocukluğumdan başlıyor. Biz gecekonduda oturuyorduk. Mahallemizde elektrik yoktu. Televizyon izleyeceğim diye akşamları 4-5 mahalle öteye gidiyordum. Sonra da geceleri eve dönerken korkudan ödüm patlıyordu. Var gücümle bağıra bağıra şarkı söylüyordum. Duyan ışığını yakıyordu. Sonunda annem çıkıyordu, “Gel gel, bağırma, herkesi uyandıracaksın!” diyordu. İşte şarkıcılık aşkı böyle başladı. Sonra mahalle düğünlerinde söylemeye başladım. Ablalarım plak dinliyordu, onların dinlediği şarkıları ezberliyordum. Yani bu, çocukluğumdan beri yaptığım bir şey aslında. Sonra evlendim, ekonomik durumumuz kötüydü, tek yapabildiğim şey bu, “Bari şarkıcı olayım!” dedim.
Evlenme hikâyen büyük aşk mı?
Yok ya, çocukluk işte. Kaçtım, üç yıl evli kaldım. Sonra boşandım. Pek büyük bir aşk değilmiş demek ki. Baskı vardı üzerimde, belki ondan evlendim. Mesela mini etek giyemiyordum. Bir yere gidemiyordum. Evlenince zannediyorsun ki, özgür olacaksın. Annem diyordu ki, “Evlen, kocan götürsün. Evlen, kocan giydirsin!” “Evleneyim o zaman!” dedim. Ama işte, evdeki hesap çarşıya uymadı. Ayrıldım, kızımla İstanbul’a geldim. Sezen’e vokalistlik yaptım dokuz ay. Sonra Kapkara’da başladım çalışmaya. İki yıl orada çalıştım tek başıma.
Sezen, seni İzmir’de izliyor değil mi?
Evet. İzmir’de çalıştığım yere gelmişti. Sesimi dinledi, beğendi, davet etti. O kadar hayranıydım ki, kızımın adını Sezen koymuşum. Hayır mı diyecektim ona? Tabii ki hemen İstanbul’a kapağı attım.
ORTA 1’DEN TERKİM
Bunca yıl, gürültüde kaynayıp gitmedin. Hep bir şekilde var olmayı becerdin…
Çünkü ben hep olduğum gibi durdum.
Eğitim?
Orta 1’den terkim. Bana tokat atan bir öğretmen yüzünden okulu bıraktım. Kulağımın zarı patlıyordu neredeyse. Nefret ettim okuldan. Oysa çok seviyordum. Düşüyordum, dizlerim kanıyordu, yine gidiyordum. Liseliler tuvalette sigara içiyordu. Onlar çıktı, ben ellerimi yıkıyordum, ben içiyorum sandı. İçmiyordum halbuki o zaman. O tokat yüzünden bir daha gitmedim.
Sen bir tarafın filozof gibi…
Çok okurum ondan.
DERİN OLMAK HER ZAMAN İYİ DEĞİL
Sen hep mi derindin?
Belki de. Ama derin olmak her zaman iyi bir şey değildir. Babam derin bir adamdı, annem de öyle. Hep aşk içindelerdi...
Senin annen-babanın ilişkisi gibi bir ilişkin oldu mu?
Hepsi öyle başladı, hiçbiri öyle çıkmadı. Bundan sonra da olmaz!
Neden?
E sanmıyorum artık, sanacak yerlerim yok. Yani bitti. Kızım artık her şeyim. Torunum da oldu. E tamamdır. Ben, kızımı 17’mde doğurdum. Olgun olamadım hiçbir zaman. Bir şey olduğunda, elim ayağım titredi. O ağlardı ben onu kapıp sokağa koşardım, “Bu niye ağlıyor? Bir şey mi var” diye.
Onda da müzik geni var mı?
İzin vermedim bu aleme girmesine. Daha düzgün, daha sıradan bir hayatı olsun istedim ki yaşadığını anlayabilmesin. Benim gibi yıllarını orada, burada heba etmesin. Bir evi, düzeni olsun…
Senin evin düzeni olmadı mı?
Var ama başka türlü oldu benim için her şey. Zor bir hayattı.
Senin bize bu duyguları iletebilmen için belki de öyle yaşaman gerekiyordu. Biz çok memnunuz ama bunun bedeli ağır mı oluyor insana?
Ben böyle olmalıymışım demek ki. Ben, aldatılmalıymışım. Ben, sevdiğimde ulaşamamalıymışım demek ki bu şarkıları yazabileyim.
HAYAT, GERÇEKLE HAYAL ARASI BİR ŞEY
Sen, kızın Sezen’in adını, Sezen’i tanımadan mı koydun?
Tabii ki. Ben Sezen’i çok seviyordum. O beni tanımazken, ben ona âşıktım. Gene çok severim.
Yine aynı şeyi soruyorum onca damardan şarkının sözleri nereden çıkıyor? Yaşanan hayat acılarından mı, yoksa hayal gücü mü?
İkisi de. Hayal gücü de var. Zaten hayat, gerçekle hayal arası bir şey. Mesela yaşıyorsun hayatı, yaşadıklarının ölçüsünde de sana nasıl bir yol açıyorsa oradan hayallerin geliyor. Olumluysa, olumlu hayaller kuruyorsun, değilse olumsuz hayaller kuruyorsun.
Şarkı sözlerinde duygu sömürüsü yaptığını iddia edenlere verdiğin cevap ne?
Yok ya, hepsi gerçek onların. Bazıları o kadar gerçek ki söylemiyorum. İnsanlar intihar etmesin diye piyasaya sürmediğim şarkılarım var. Hep attım onları. Âşık olduğum dönem yazmıştım. Ağır duygular, kavramlar. Baktım, ben dayanamıyorum. E gençler var. 14-15 yaşında. Deli yaşıyorlar. Onlara iyi gelmez diye attım.
EVLI ADAMA ÂŞIK OLDUM, KANSER OLDUM
Boyun eğmeyen, dikine çıkan, eğilip bükülmeyen, dürüst, net, dobra delikanlı kadın. Bu tanımlar hoşuna gidiyor mu?
Kimin gitmez?
Gerçekten söylendiği kadar filtresiz misin?
Net olmaya çalışıyorum. Açık olmaya çalışıyorum. Çünkü o zaman rahat edebiliyorum. Benim annem hâle giderdi. Ki hâlde kadın göremezsin. 100 kiloluk çuvalları sırtıyla indirirdi. Hayatı boyunca yalnızdı annem. Mesela bizim mahallede, akşam olunca kadınlar böyle köşe başında otururlardı. Biri örgü örer, öteki çay getirir filan. Annem hiç girmezdi aralarına. Böyle yetiştik. Her işini kendi yapmaya çalışan erkek gibi bir kadındı annem. Babam da yiğit bir adamdı. Ben de kendi kendine yeten bir kadın oldum. Annem mesela aç kalırdı, kimseden bir şey istemezdi. Yemeğini, yağsız tuzsuz yapar yerdi. Bir komşudan bir dirhem tuz istemezdi annem. Öyle bir kadındı. Kimsenin dedikodusunu duyamazdın annemden.
Adı neydi annenin?
Altun. Ama herkes ona “Hanım Abla” derdi. Çünkü babam, Hanım diye hitap ederdi ona.
Yıldız senin gerçek adın mı?
Gerçek adım soyadım. Adımla soyadımı çok yakıştırıyorum, hep uzun uzun harfleri.
Bir dönem kanserle de boğuştun…
Evet, boğuştum. Âşık oldum hayatım, köpek gibi. Adam evli çıktı, benim değildi. Çok üzüldüm. Ölüyordum. Şaka değil! Onu düşündüğüm zaman içimde bir şey vardı büyüyordu, hissediyordum. Bir gittim hasta çıktım, iyi mi? Hastaneye yattım, düşünmemeye çalıştım, attım attım o içimdeki kötü şeyi elimden geldiğince. Sonra adamı unuttum, rahatladım Allah’ıma bin şükür. Âşık oldum mu, çok derin yaşıyorum aşkı. Yine öyle sevebilirim. Ama kimseyi öyle sevmek istemiyorum.
BOYU DEVRİLSİN!
Adam n’aptı peki?
Boyu devrilesice, n’apacak? Evine döndü her evli erkek gibi. Evli erkekler, bekâr erkeklerden daha cüretkar ve cesaretli kadınlara karşı. Ve daha yalancılar… Adam hem sevgilisini mahvediyor hem karısını... Sonra hiç bir şey olmamış gibi evine dönüyor.
15 YILDIR HAYATIMDA KİMSE YOK
Peki sen aşk defterini n’aptın, kapatmışsın gibi konuşuyorsun…
Babam öldüğünden beri kimse yok. 89’dan beri hiç kimse girmedi hayatıma.
Nasıl yani? 15 yıldır mı?
Evet. Alıştım da.
Hayat geçer mi böyle?
Tanıdıklarım diyor ki, “Çüklü Ayşe gibi bakma!” Artık nasıl bakıyorsam… Cilve yok, işve yok. Sibel Can’a bayılıyorum her yerinden cilve akıyor kadının. Öyle olamadım hiçbir zaman. Yapamıyorum. Unuttum bazı şeyleri. Kilitledim. Ruhen çok istiyorum. Babam gibi bir adam arıyorum. Nerede öyle saf… Yok ki.
Genç sevgili yapsan?
Ay uğraşamam, meme mi vereceğim? Bu saatten sonra sinirlendirir beni genç. Olgun olması beni anlaması lazım…
Yaşlı da seni sıkar…
Yaşlı değil de aklı başında ne bileyim Allah bilir gene de…
SADIK BİR KÖPEĞİMDİR
Sen eğlenceli de bir kadınsın değil mi?
Aslında hoşumdur. Vallahi… Sadık bir köpeğimdir.
Senin bir adamı aldattığın olmaz mı?
Delirdin mi? Bak bacaklarıma… Sedef dolu. 15 yaşımdaki ilk aşkımdan kaldı bu yaralarım, hâlâ geçmedi. Beni terk ettiği için çıktı.
Biri için kanser oldun. Öbürü için sedef çıkarttın. Başka?
(Gülüyor) Artık sevmeyeceğim!!!
İNANÇSIZLAR DA INANÇLI ONLAR DA İNANMADIKLARINA INANIYOR
Bütün erkeklerde sence ihanet etme potansiyeli var mı?
Allah’tan korkmayan her erkekte var. Allah’tan korkuyorsa, ihanet etmiyor. Ama Allah’tan korkmuyorsa, o zaman kadından da korkmuyor!
Peki bunca yıl bu kadar derin duygular, farklı ruh halleri dünyasında gezinmek yorucu ve yıpratıcı değil mi?
Her balığın indiği bir derinlik var ya, ben de böyleyim işte. Allah beni bu duruma göre yaratmış.
Çok mu inançlısın sen?
İnanç bir gerçeklik. İnançsızlar da, inanmadıklarına inanıyorlar. O da bir inanç yani. İnançsız hiçbir şey olmaz. İnançsızlığın bile inanca ihtiyacı var.
ADAM, AYNADA KENDINE FAZLA BAKSA DELİRİRİM!
49’sun. 100’ün yarısına bir kala. Nasıl bakıyorsun hayata?
İnsanoğlu acayip. 25’ken kendimi 100 yaşında gibi hissediyordum. Ama şimdi içimdeki rüzgâr daha genç. Ne acı… Dışım ihtiyarlıyor, içim gençleşiyor.
Artık nasıl bir kadınsın?
Daha olgun oluyor insan. Korkuların azalıyor. 10 yıl önce beni intihara sürükleyecek şeyler, şimdi o kadar önemli değil. Daha sağlam basıyorum yere.
Peki bir sürü yakıştırma yapılıyor. Edith Piaf, Amy Winehouse, kadın Ahmet Kaya, Aysel Gürel…
Ne münasebet hiçbiriyle alakam yok. Yıldız Tilbe'yim ben! Herkesten bir tane var.
Sen insanlarda sanki böyle uçurumlarda gezinen bir kadın hissi uyandırıyorsun…
O doğru bak, öyleyim.
15 yıldır hayatında biri yokken nasıl üretken oluyorsun?
Yüzmeyi bildikten sonra, hayatında biri olması gerekmiyor ki, sen o duyguları biliyorsun, yazıyorsun o şarkıları… Ama hayatında biri varken daha derine gidebiliyorsun, fark o…
Aşksız kalmak koymuyor mu sana?
Oluyorum ara sıra âşık. Ama platonik. Fakat çok kıskancım. Birini beğeniyorum diyelim uzaktan. Adamın onu beğendiğimden haberi bile yok. Ben ise, onun beni aldatma ihtimali üzerine, onu öldürme planları kurmaya başlıyorum. Düşün yani! Normal olmadığım kesin!
Aldatmayla neyi kast ediyorsun?
Başkasına bakma da benim için aldatma. Hatta, aynada kendine fazla baksa delilirim!
E korkutursun sen erkekleri o zaman...
Öyle oluyor maalesef. Bana ancak benim gibi biri lazım, o da yok.
Sen hiç terapiye falan gittin mi?
Ben üç kere Balıklı Rum’a, iki kere Lape’ye yattım yavrum. Ama akıllı çıktım Allah’a bir şükür!
Sen hiç terapiye gittin mi? Ne diyor terapistler bunları anlatınca?
Terapistle böyle konuşmuyorum tabii. Kucağımda bir kutu mendil ağlıyorum. Zaten artık terapiyede gitmiyorum. Ne anlatacağım terapiste? Ne diyeceğim? Ya da o bana ne yapabilir? Ne der de beni sakinleştirir? İnsan, yalnız şu hayatta. Kim olursa olsun, derdi ne olursa olsun, kendi başına halletmek zorunda.
YALNIZ DEĞİLİM SAHİBİM ALLAH
Babam ölürken, hasta yatağında dedim ki, “Baba sen gidersen biz ne yapacağız? Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun?” “Kızım, sahibiniz Allah’tır!” dedi. Evet, haklıydı. Benim sahibim Allah. sahipsiz değilim yani. Yalnızmışım gibi görünüyorum ama benim görünmeyen ordularım var…
KÖTÜ KALPLİ OLMAK ÇOK KOLAY
Senin için iyi kalpli olmak mı önemli?
Evet. Çünkü kötü kalpli olmak çok kolay. İstesem tak diye olurum. İçimde o da var. İyi kalpli olmak daha zor. Daha çok çaba sarf etmek gerekiyor.
Bir şeyi akıldan istemekle, kalpten istemek arasında ne fark var?
Kalp, doğrudan gideceği yere gidiyor. Ama akıl dolaşıyor. Her yere uğruyor, kalp öyle değil. İşin içinee akıl girdi mi, o iş bulanıyor. Tamam, akıl kurtarıcı bir şey ama kalp daha önemli. Mesela Allah, yere göre sığmıyor ama insanın kalbine sığıyor! Kalp sonsuz bir şey ama akıl bir yere kadar.
İKİMİZ DE SARHOŞTUK...
‘Delikanlım’, Uzay Heparı için miydi?,
Asla öyle bir şey yok…
Ama üzerine öyle yapıştı kaldı…
Ay kaldı ki ne kaldı! Allah rahmet eylesin. Olacak iş değil ya. Geçen gün Zeynep Tunuslu’yu gördüm, onunla da konuştuk. “Ay” dedim, “Bir kere, ikimiz de sarhoştuk, bir b.k yedik, üstümüze yapıştı kaldı…”
Ne dedi Zeynep?
Hiçbir şey, ne diyecek. Güldü geçti...
Peki bütün o Sezen’le kavgalar, Aysel Gürel’le dalaşmalar… Uzay’la ilgili değil miydi?
Yok öyle bir şey. Bir şeyler oldu bittiyse de orada kaldı.
Kavga-mavga olmadı yani?
Yok hiçbir zaman kavga etmedik.
EN GÜZEL ÇİRKİN BENİM
Peki “Sezen benim!” diye bağırdın mı mikrofonda gerçekten?
Olur mu öyle bir şey? Ay ne korkunç şeyler ya! Yazıklar olsun bunu söyleyenlere. Ne münasebet!
Peki “En güzel çirkin” benim dediğin oldu mu?
Bak o doğru! Onu, Aykut Işıklar’a söylemiştim zamanında. “Karasın kurusun” demişti, “Burnun da eğri...” filan. Ben de gülüp, “O zaman, en güzel çirkin benim!” demiştim…
DANS ETMEK DEDİĞİN, SALLANMAK DEĞİL Mİ?
Senin dans etmene de bayılıyorum. Daha doğrusu edememene…
Dans dediğin, sallanmak değil mi sonuçta? Vücudun, müziğe göre devinmesi. Ben de onu yapıyorum.
Bazen uymadığı oluyor ama müziğe…
Yok ben uyuyorum. Benim vücudum orada enstrüman oluyor, ben ritmi bedenimle yakalıyorum. Yakalayamayan sizsiniz