Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, hükümet ve Merkez Bankasının birinci önceliğinin enflasyon oranını daha makul seviyelere çekmek olduğunu belirterek, sıkı maliye politikaları ve düşük bütçe açığının bu önceliğin en büyük destekçileri olacağını söyledi.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının Yıllık Toplantıları ve G20 oturumları kapsamında ABD’nin başkenti Washington’da bulunan Babacan, AA’nın sorularını yanıtladı.
Türkiye ekonomisine ve Orta Vadeli Program'a ilişkin değerlendirmelerde bulunan Babacan, “Cari açıkla mücadele ciddi bir başarı ortaya koyduk ve bunu çok kısa zamanda gerçekleştirdik. Geçen sene yüzde 7,9 olan cari açığı, bu yıl yüzde 6’nın da altında bir rakamda görmeyi bekliyoruz” dedi.
Babacan, cari açıkta yüzde 2 puanın üzerine çıkması beklenen düşüşün büyümeden fedakarlık yapılmadan gerçekleştirildiğine de dikkati çekerek, bunun Türkiye'nin yüksek büyümeye ulaştığı zaman yüksek cari açık vereceği yönündeki yorumların gerçeği yansıtmadığını kanıtladığını vurguladı.
"Biz 2013'ten 2014'e giderken, büyümeyi aşağı yukarı aynı seviyede tutup, cari açığı düşürebilme başarısını ortaya koymuş olduk. Dolayısıyla cari açıktaki bu başarılı tablo bundan sonra da devam edecek. Cari açığın 2017-2018 yıllarına kadar yüzde 5'e inmesini öngörüyoruz" ifadelerini kullanan Babacan, cari açık noktasında daha sürdürülebilir seviyelere gelindiği için önceliklerini ekonominin diğer sorunu olan enflasyona yönelttiklerini açıkladı.
Babacan, şunları kaydetti:
“Yüzde 9’larda dolaşan bir enflasyon Türkiye için hayırlı olmaz, Dolayısıyla bundan sonraki dönemde enflasyonu daha makul oranlara çekmek birinci önceliğimiz, hem hükümet olarak, hem de tabii ki asıl görev alanı fiyat istikrarı olan Merkez Bankası olarak. Politikalarımızı uygularken mutlaka enflasyonu dikkate alan, enflasyonu daha da düşük ve tek haneli seviyelere indirmeye çalışan bir perspektifimiz, Orta Vadeli Program'ımızda zaten var. 3 yıl boyunca da bu perspektifi koruyacağız.”
Enflasyon ve cari açık konularında kararlı bir duruş sergilemelerinin Türkiye’deki güveni güçlendireceğini belirten Babacan, "Güveni güçlendirdiğiniz zaman büyüme ve istihdam zaten bunun arkasından geliyor" dedi.
Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bakın son 12 aylık dönemde Türkiye’de çalışanların sayısı 1 milyon 200 bin kişi arttı. Bu çok ciddi bir istihdam artışı. Yani yüzde 4’lük bir büyümeyle, geçen sene yüzde 4,1, bu sene yüzde 3,3'lük bir büyümeyle, son 12 ayda 1 milyon 200 bin kişi çalışanımız arttı. Bu ancak güvenle oluyor. Özel sektör geleceğe güvenle baktığında işe adam almaya devam ediyor. Özel sektörümüz geleceğe güvenip de eleman aldığı zaman, Türkiye’de istihdam artıyor ve işsizliğin de en azından artmasını önlemiş oluyoruz.”
“Sıkı maliye politikaları ve düşük bütçe açığı enflasyona verilebilecek en büyük destek”
Babacan, enflasyonla mücadele de hem hükümetin hem de Merkez Bankasının belirli görevleri olduğunu ifade ederek, “Sıkı maliye politikaları ve düşük bütçe açığı hükümet adına enflasyona verilebilecek en büyük destek” dedi.
Bu yıla ilişkin bütçe açığının gayri safi milli hasılaya (GSMH) oranının yüzde 1,9 olan beklentilerin altına inerek, yüzde 1,4 seviyesinde gerçekleşmesini öngördüklerini dile getiren Babacan, bütçe açığının GSMH'ya oranını 2017 yılı itibarıyla yüzde 0,3’e indirmeyi planladıklarını da aktardı.
Babacan, sıkı maliye politikaları ve düşük bütçeye ilaveten gelirler ve bazı ürünlerin fiyatlandırmaları alanlarındaki politikaların da enflasyona dikkat edilerek uygulanacağına işaret ederek, şöyle konuştu:
“İster enerji fiyatları, ister gıda fiyatları olsun, devletin direkt ya da endirekt bir etkisinin olduğu ürünlerde ya da hizmetlerde enflasyona çok dikkat eden bir fiyatlandırma politikamız olacak bu dönemde. Ama tabii ki Merkez Bankasının para politikaları aracılığıyla enflasyonla mücadelede çok temel görevleri var. Fiyat istikrarı Merkez Bankamızın birinci önceliği, asıl önceliği. Merkez Bankamız fiyat istikrarı önceliğiyle çelişmeme şartıyla hükümetimizin büyüme ve istihdam politikalarına da destek veriyor şu anda.”
"Önümüzdeki dönemde yapısal reformlar çok çok önemli olacak"
Türkiye’de büyümenin yapısal reformlarla gerçekleşeceğini vurgulayan Babacan, kendisinin geçen hafta açıkladığı, 2014 yılı için yüzde 3,3 ve 2015 yılı için yüzde 4 olan ekonomik büyüme beklentileriyle, IMF’in her iki yıl için de yüzde 3 ile sınırlı kalan tahminleri arasındaki farklılığı şöyle değerlendirdi:
“Şimdi biz eğer hiçbir tedbir almazsak ve ekonomideki gelişmeleri sadece seyredersek, Türkiye’nin büyümesi yüzde 3’te kalır gerçekten. Bizim gelecek seneki yüzde 4'lük büyüme öngörümüz ancak ilave çaba ile gerçekleşebilir. Yani biz biliyoruz ki büyüme için çaba göstereceğiz. Ama bu çabayı nerede göstereceğiz? Yapısal reformlar ve verimlilik artışında göstereceğiz. Sadece devlet para harcasın büyüme olsun ya da sadece bankalar biraz para bulsun, oradan büyüme gelsin, bu tür büyüme bizim cari açığımızı artırıyor. Sıhhatli ve sürdürülebilir bir büyüme olmuyor. Sıhhatli ve sürdürülebilir bir büyüme ancak ve ancak Türkiye’de yapısal reformların gerçekleştirilmesiyle mümkün ve bunu yapabilmek için de önümüzdeki dönemde yapısal reform programımız çok çok önemli olacak."
Babacan, kalkınma programıyla 25 öncelikli dönüşüm programını açıkladıklarını hatırlatarak, şöyle dedi:
"Şimdi o 25 dönüşüm programının altındaki yaklaşık bin 250 eylemin takvimlendirmesini yapıyoruz. Bu çalışma tamamlandığı zaman, belki gruplar halinde belki de topluca Sayın Başbakanımız tarafından bu takvim açıklanacak ve 2018’in sonuna kadarki yapısal reform gündemimizi 1bin 250 adım ve karşısında tarihleriyle beraber ilan etmiş olacağız. Bu güçlü bir mesaj, çok güçlü bir reform programı. Bu reformları gerçekleştirirsek zaten bu IMF’nin beklediği gibi yüzde 3 değil, gelecek sene yüzde 4, ondan sonraki yıllarda da yüzde 5’lik büyüme oranlarına ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Ama hiçbir şey yapmazsak, yerimizde oturursak, o zaman bu yüzde 4’lük yüzde 5‘lik büyümelere ulaşamayız. Bu ancak çabayla meydana gelecek."
G20 dönem başkanlığı
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin G20 dönem başkanlığında vurgulayacağı en önemli hususun verilen sözlerin uygulamaya geçirilmesi olduğunu ve önceki dönemlerden farklı çalışmalar yapacaklarını belirterek, “Kendi başarı örneğimizi daha geniş kitlelerle ve çok sayıda ülkeyle paylaşabilmek için de G20 platformunu etkili şekilde kullanabileceğimizi düşünüyoruz” dedi.
Bir sonraki dönem başkanlığını Türkiye’nin üstleneceği G20'nin Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Toplantılarının başarılı geçtiğini aktaran Babacan, görüşmelerde Türkiye’nin başkanlığına yönelik hazırlıkları hakkında bilgi verdiklerini kaydetti.
Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aslında G20 dediğimiz grupla, Uluslararası Para ve
Finans Komitesi arasında önemli bir örtüşme söz konusu. 20 ülkeden olan muhataplarımızla, hem bakan hem Merkez Bankası başkanlarıyla, küresel ekonomik meselelerin derin bir değerlendirmesini yaptık. Küresel ekonomik büyümenin daha yüksek bir seviyeye çıkartılması için hangi ülkenin neler yapması gerektiği konusunda geniş bir gündem oluşturduk ve 900’ün üzerinde eylem tespit ettik. Türkiye’nin de dahil olduğu 20 ülke, eğer bu 900 eylemi önümüzdeki dönemde gerçekleştirirse, bu dünya ekonomisinde önümüzdeki 5 yıl içerisinde artı 2 puanlık bir büyümeyi sağlayacak.”
G20 toplantılarında alt yapı yatırımlarının büyüme için gerekli olduğunun da altını çizdiklerini belirten Babacan, bu yatırımların verimli olması ve ülkenin büyüme potansiyeline destek vermesi gerektiği konusunda muhataplarıyla mutabık kaldıklarını dile getirdi.
Babacan, uluslararası vergilendirmenin de G20’nin gündeminde olduğuna değinerek, “Bu konuda OECD’nin yaptığı önemli çalışmalar var. O çalışmalar çerçevesinde vergilendirmenin dünya genelinde daha uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi ve vergi denetiminin ülkeler arası daha kolay yapılabilmesi, bu konudaki kaçakların ve kayıt dışı ekonominin önlenmesi de önemli bir gündem maddesi. Biz de bu konulara önem veriyoruz” diye konuştu.
"Türkiye’nin G20 dönem başkanlığında vurgulayacağı en önemli husus uygulama olacak" diyen Babacan, G20 ülkeleri tarafından verilen sözlerin tutulup tutulmadığının daha açık, şeffaf ve izlenebilir bir mekanizmayla izlenmesi gerektiğini savundu.
Babacan, ayrıca Türkiye'nin 1 Aralık 2014'te başlayacak başkanlığında önceki dönemlerden farklı çalışmalar yapacağını işaret etti.
“KOBİ platformu G20 ülkelerinden de geniş kabul gördü”
Bu noktada, KOBİ'lere destek mekanizmalarının dünya genelinde geliştirilmesi için özel çabalarının olacağını kaydeden Babacan, “IMF olsun, Dünya Bankası olsun, OECD olsun bütün bu kuruluşlar KOBİ'ler için ne yapılabilir bunların özel çalışmalarını yapacak ve G20’nin bütün gündem maddelerinde özel bir KOBİ perspektifi olması gerekiyor. Bunu biz istiyoruz” dedi
Babacan, 100'ün üzerinde ülkede üyelik tabanına sahip Uluslararası Ticaret Odası ile yaptıkları görüşmelerde, küresel KOBİ kurumunun oluşturulmasıyla ilgili tekliflerinin kabul gördüğünü ve onların Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ ile beraber küresel KOBİ kurumu çalışmasına başladığını anımsatarak, "Bizim G20 dönemimiz aslında dünya genelinde bir KOBİ platformu kurulabilmesi için önemli bir fırsatı teşkil edecek ki, bu G20 ülkelerinden de çok geniş kabul gördü” ifadelerini kullandı.
Kurulacak küresel KOBİ kurumunun gelecek dönemlerde de faaliyet göstereceğini söyleyen Babacan, bu kurumun küresel anlamda KOBİ'lerin sorunlarını ve ihtiyaçlarını dünya gündemine getirecek bir forum olacağını anlattı.
Devlet politikalarının sadece büyük şirketlere göre ayarlandığında hem rekabetin kısıtlandığına, hem de KOBİ'lerin hali hazırda zor olan piyasa şartlarının daha da ihmal edilmesi sonucunu doğurduğuna dikkati çeken Babacan, bu tür bir küresel oluşumun eşitsizlikleri önlemek, gelir dağılımını düzeltmek ve istihdamı artırmak açısından da çok kritik olduğunu vurguladı.
Babacan, Türkiye'nin başkanlık döneminde görülecek bir diğer farklılığın G20 ile en az gelişmiş ülkeler arasındaki ilişkilerin artırılmasına yönelik çalışmalar olacağının bilgisini verdi. Babacan bu konuda, “Yine kendi dönem başkanlığımızda bundan önceki dönemlerden farklı olarak G20 ülkeleriyle en az gelişmiş ülkeler arasında daha kuvvetli bir bağ kurmak istiyoruz. Özellikle 2008-2009 krizinden beri dünyada eşitsizlikler çoğaldı ve gelir dağılımı bozuldu. Gelir dağılımı hem ülkeler içerisinde, hem de gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasında bozuldu. Dolayısıyla bu konuda mesafe alabilmek için ve küresel büyümenin daha kapsayıcı bir büyüme olabilmesi için bizim özel bir çabamız olacak” şeklinde konuştu.
“Onur duyulması gereken bir gerçek”
G20 başkanlığını Türkiye’nin imajı açısından da önemli bir fırsat olarak nitelendiren Babacan, bu dönemin Türkiye’ye sağlayacağı yararlarlar hakkında şunları söyledi:
“Maalesef yaklaşık 1,5 yıldır Türkiye’yle ilgili dünya basınında olumlu haberlerin sayısı az, olumsuz yorumların sayısı fazla. Türkiye’nin pozitif gündemle dünya kamuoyunun önüne çıkması başlı başına önemli bir fırsat. Ama bizim şu son 12 yıldır gerçekleştirdiğimiz reformlar, özellikle ekonomi alanında ortaya koyduğumuz başarı da bir örnek olarak sadece 20 ülkede değil, bunun çok daha ötesinde ses getirdi ve getiriyor. Dolayısıyla biz kendi başarı örneğimizi daha geniş kitlelerle ve çok sayıda ülkeyle paylaşabilmek için de yine G20 platformunu etkili şekilde kullanabileceğimizi düşünüyoruz. Türkiye sadece kendi içine ya da kendi bölgesine konsantre olmuş bir ülke değil. Türkiye’nin, gerçekten küresel meseleleri görüşen, küresel meselelere yön veren ve küresel ekonominin konuşulduğu platformlara başkanlık yapan bir ülke olması her açıdan onur duyulması gereken bir gerçek. Biz de bu dönem başkanlığımızı Türkiye’ye yakışan, başarılı bir şekilde yönetmeyi ve tamamlamayı planlıyoruz inşallah.”
Küresel bankacılık sektörünün regulasyonunun da G20’in önemli bir gündemi olduğunu ve bu konuda çok önemli adımlar atıldığını ifade eden Babacan, “Bundan sonraki dönemlerde bunun uygulanmasını esas alacağız. Yani uygulamada çok daha ileri gitmemiz gerekiyor ki, şu anda göreli olarak sağlanmış olan finansal istikrar gerçekten dünya genelinde sürdürülebilir bir istikrar olsun” değerlendirmesini yaptı.