<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemAvrupa 'Mütareke Günü'nü anıyor----

Avrupa 'Mütareke Günü'nü anıyor

Avrupa 'Mütareke Günü'nü anıyor
11 Kasım 2019 - 17:43 www.finansingundemi.com

Avrupa, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunu getiren mütarekenin (Armistice Day) 101. yıl dönümünü anıyor.

Bu seromonilerin en büyüklerinden biri Fransa'nın başkenti Paris'te bulunan Zafer Takı'nın altında gerçekleştiriliyor. Yakılan bir ateş savaşta ölen isimsiz Fransız askerlerini temsil ediyor.

11 Kasım 1918'de yapılan ateşkes o dönem 'Büyük Savaş' olarak adlandırılan ve sonradan Alman filozof Ernst Haeckel tarafından 'İlk Dünya Savaşı' olarak tanımlanan kanlı bir mücadelenin sonunu işaret ediyor.

1914'te başlayıp dört yıl süren ve 70 milyon askeri personel, 60 milyon sivil Avrupalıyı mobilize eden bu savaş, insanlık tarihinin o güne kadar tecrübe etmediği türde bir durumdu ve yaklaşık 17 milyon insanın ölümü ve 20 milyon insanın yaralanması veya sakat kalması ile sonuçlandı.

Birinci Dünya Savaşı neden yaşandı?

Tarih kitaplarında savaşı başlatan gelişme olarak Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi olduğu aktarılsa da bu olay aslında sadece kaçınılmaz olanın mazeretiydi.

Daha geniş resme bakıldığında esas gerekçe; sömürgelerle birlikte farklı bir tür imparatorluklar çağının ortaya çıkmış olmasıydı. 1870'lerde siyasal birliğine kavuşarak uluslararası sisteme katılmış olan iki ülke İtalya ve Almanya, denizaşırı bölgelerde kazandıkları topraklar, zenginlikler, oluşturdukları güçlü donanmalar ve artan nüfuslarıyla 20.yy'ın başına kadar bir blok olarak hareket etmenin avantajlarını görmüşlerdi.

Özellikle Almanya'nın sanayi, ticaret ve ordu/donanma alanlarındaki büyüme hızı, Avusturya-Macaristan ve Fransa'nın çıkarlarına doğrudan dokunmuştu. Almanya'nın kıtanın merkezinde yer alması, aynı anda birkaç büyük gücü tehdit etmekteydi.

Genişlemeyi kaçınılmaz gören Almanya

Almanya siyasi birliğini tamamlamış ancak kuşatılmış bir ülke olarak doğmuştu. 19.yy sonlarında Almanya'yı güçlü bir imparatorluğa dönüştüren Şansölye Otto von Bismark'ın Dışişleri Bakanı Otto von Bülow, Alman Şansölyeliğini devraldığında, "Konu sömürge edinmeyi isteyip istemeyişimiz değil, istesek de istemesek de, sömürgeler edinmek zorunda olduğumuzdur" demiş ve bu şekilde kıtada oluşan durumu adeta bir 'doğa yasası' gibi görmüştü.

Bülow Almanya'nın Avrupa'da Napolyon tarzı bir üstünlük kuracağını hayal ediyordu ve onu takip eden Alman İmparatoru ve son Prusya Kralı II.Wilhelm de ülkeyi genişletme politikasını savaşı kaybedinceye kadar sürdürmüştü.

Nitelik ve nicelik güç

Almanya ekonomik olarak o denli büyümüştü ki; dünya savaşı öncesinde ulusal gücü İtalya'yı dört kat geçmekle kalmamış, İngiltere, Fransa ve Rusya'yı da geride bırakmıştı. Almanya'nın baş döndürücü büyümesi her alana yansımıştı. Örneğin 1890'da 49 milyon olan nüfusu 1913'te 66 milyona ulaşmıştı. O dönem Almanya'dan daha kalabalık olan tek ülke Rusya'ydı.

Almanların kişi başına düşen milli geliri ve eğitim düzeyleri ise Rusya dahil tüm ülkelerden daha yüksekti. Almanlar hem nüfus niteliği hem de niceliği olarak güçlüydü. Örneğin İtalya'da askere alınan her bin kişiden 330'u okuma yazma bilmezken Almanya'da bu oran 1/1000 idi. Bunun temelinde Almanya'nın o dönem okul-eğitim sisteminde ve tarımda gerçekleştirdiği büyük modernleşme reformları yatıyor. Sorun şuydu ki; Almanya'nın nüfusu artıyor ancak tarım yapabileceği alanlar artmıyordu.

Almanya'nın önlenemez yükselişi

Sanayi devrimi de iki hammaddeyi her şeyden kıymetli yaptı: kömür ve çelik. Bunlara sonradan krom da eklendi. Almanya'nın kömür ve çelik üretimi, tüm diğer ülkelerden fazla hale gelmişti. Örneğin 1914'te 277 milyon ton kömür ve 18 milyon ton çelik üreten Almanlar; İngiltere, Fransa ve Rusya'nın toplamından daha fazla üretim gerçekleştiriyordu.

Yine bu dönemde Almanya'yı öne geçiren bir başka önemli şey 20.yy'ın tamamına damgasını vuracak olan elektrik, optik, kimya ve makine sanayilerinde kurulmuş ve bugün birçoğu hala var olan özel firmalar yani Alman markalarının doğmuş olmasıydı. AEG, Siemens, Bayer ve daha nicesi gibi yüz binlerce insan istihdam eden bu dev şirketler 'Alman mucizesi' denilen fenomenin kalbinde yatan unsurlardı.

Bu tür markalar sayesinde Almanya, örneğin Avrupa'nın tüm elektrik sanayisine egemendi ve dünya sanayi boyalarının yüzde 90'ını üretiyordu. İmalat sanayinde İngiltere'yi geçmiş ve Fransa'yı iki buçuğa katlamıştı.

Savaşın nedeni sömürge paylaşımı

Almanya ancak büyük bir savaşın durdurabileceği türde bir ekonomik imparatorluk haline gelmişti. Sömürge imparatorlukları sömürgelerine ulaşabilmek için dünya üzerindeki tüm stratejik güzergahlara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu noktada en çok da Almanya'nın attığı ve atmayı planladığı adımlar sorun teşkil ediyordu. Pek çok yer hali hazırda İngiliz, Fransız, Hollanda veya Belçika sömürgesi haline gelmişti. Almanların büyük güçlerin nüfuz alanına değmeden kendi büyümelerini sürdürebilmeleri mümkün değildi.

Latin Amerika'ya doğru bir adım Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile savaş demekti, Çin'de yayılma Rusya ve İngiltere tarafından istenmiyordu ki zaten Japonya, Rusya'yı 1905 yılında malup edince bu durum tamamen söz konusu olmaktan çıktı. Bağdat'a doğru demiryolu inşa etme çabaları yine İngilizler ve Rusların muhalefetine maruz kalıyor, Portekiz sömürgelerini alma çabası da yine İngiltere tarafından engelleniyordu. Özetle; ABD yeni dünyada etkisini genişletirken Japonya Çin'e el atıyor, Rusya ve İngiltere Ortadoğu ve Asya'yı paylaşıyor, Fransa ve Belçika da Afrika'daki kazançları ile hazinelerini dolduruyordu.

Almanya'nın eli boş kalmak üzereydi ve bu nedenle 20.yy'a gelindiğinde Avrupa'da huzur kalmamıştı. Alman siyasetinde 'dünyanın yeniden paylaşılması talebi' son derece günlük ve doğal olarak yapılan bir politika haline gelmişti.

Savaş ve sonucunda oluşan yeni Avrupa

Temmuz 1914'te başlayan savaş kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına altı. İlk iki yılı hiçbir tarafın diğerine üstünlük sağlayamadığı bu savaşta İngilizler ve Fransızlar daha çok zayiat verdi. Takip eden yıllarda ise ABD'nin savaşa girmesi gibi Avrupa dışı unsurların da etkisiyle Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın oluşturduğu üçlü ittifak merkez kuvvetleri savaşı kaybetti.

Savaşa sonradan dahil olan Osmanlı Devleti de kendi cephelerinde bir takım başarılar elde etmiş olsa da merkez kuvvetlerin yenilgisi ile kaybeden taraflardan biri oldu.

Kasım 1918'de Almanya ateşkesi kabul etmiş olsa da savaşı resmi olarak sonlandıran, Paris'te yapılan Versay Antlaşması oldu.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)