BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaSporArena'nın çatısı kapatılacak mı----

Arena'nın çatısı kapatılacak mı

Arena'nın çatısı kapatılacak mı
14 Kasım 2012 - 11:52 www.finansgundem.com

"Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, perde arkasında kalan gerçekleri HABERTÜRK'e açıkladı

Galatasaray’da kulüp başkanlarına ulaşmak, geleneğinden midir nedir bilmem, son derece kolaydır. Hep bir telefon mesafesindedirler. Daha bugüne kadar asistanının telefonunu veren bir Galatasaray başkanı görmedim. Sayın Ünal Aysal da öyle. Ne zamandır aklımda biriken bir kaç soru vardı. Onları sormak bugüne nasip oldu. Öncelikle Ünal Aysal ile Türk Telekom Arena’nın durumunu konuştuk. Drenaj sıkıntısı için şu anda yoğun bir çalışma içerisindeler. Dört ayrı uluslararası şirketten rapor istenmiş durumda. Bu dört şirket, İstanbul’a gelip zemini inceleyecek ve rapor hazırlayacak. Ardından da bu raporlar kamuoyuna sunulacak. Öncelikle bir ipucu vereyim; ilk gelen raporlarda zeminde bir yapım hatası olduğu belirlenmiş durumda. Ama bunun açıklanması için yeni raporlar bekleniyor. Sonuç yine yapım hatası çıkarsa Galatasaray bu konuda suçlayıcı değil yapıcı olmaya çalışacak. Hatta tüm masrafı kendi cebinden yapacak. Bu bilgilerin tümü sayın Ünal Aysal’dan tabii ki. Ama asıl sorum stadın üstünün kapatılıp kapatılmayacağıydı. Ve Galatasaray Başkanı Ünal Aysal bu konuda ilk kez net açıklamayı yaptı:
‘KAVGA ETMEYİZ’
“Kesinlikle devlet ile bu konuda kavga ya da tartışma yapmayı düşünmüyoruz. Ortada bir kontrat var ve bu kontrata uymama gibi bir lüksümüz yok. Çatıyı kapatırız.” Sayın Aysal, bu sözlerden sonra “Ama” diyor ve devam ediyor. “Çatıyı yapmak için öncelikle teknik analizi yapmak gerekiyor. Biz de bu çalışmayı yapacağız. Şu anda yapının temeli 3 santimetre oynamış durumda. Yani bina oturuyor. Ama bu yeni yapılarda son derece olağan bir durum. Tamamen oturması için bir süre gerekiyor. Burası üstü açık bir stat olarak ihaleye açıldı ve ona göre yapıldı. Çatı yapılabilir mi yapılamaz mı ona bakacağız. Sonuç uygun olursa kimseyle tartışmadan çatıyı kapatacağız.” Ünal Aysal, stat hakkında çok önemli bir konuya da değindi. Aysal, stadın açılışının çok erken olduğunu ve dolayısıyla bu tür sıkıntıların da doğal olduğunu vurguladı: “Aslında burası 7 ay sonra açılmalıydı. Hiç bir şeye hazırlıklı olamadık. Ama bu devletin suçu değil. Suç bizde. Her şey aceleye getirildi.” Sayın Aysal’a getirilen eleştirilerden biri de görevde oldukları sürece borsa dışında kulübe herhangi bir gelir getirilmediği şeklindeydi. Bu konuda Aysal saatlerce konuşabilecek durumda. Ama ekonomist olmadığım için en basit yönüyle anlatmaya çalıştı: “Önce şunu söyleyeyim, geldiğimizde kasamız tam takırdı. Kulübün yıllık gideri 16 milyon dolar. Bir buçuk yıldır görevdeyiz. Bir de 110 milyon dolar borç ödedik. Bunu da toplayın. Yaklaşık 405 milyon dolar para harcamışız. Bunun 160 milyon doları hisselerden geldi. Peki geride kalan 245 milyon dolar gökten mi düştü?” Yani bu 245 milyon dolar hisselerin dışında kulübün yarattığı kaynaklardan gelen para.
‘RUMENLER’İN İÇ HESAPLAŞMASI’
Stat olayının ardından, Cluj maçından sonra yaşananlar hakkında ne düşündüğünü sordum sayın Aysal’a. Yani Romanya’da kopan şike fırtınasını... Anladığım kadarıyla Aysal, yönetim ile de görüşerek bu konuda topa girmemelerini özellikle istemiş. Kendisi de şu yorumu yaptı: “Hiçbir şekilde ciddiye almıyorum. Saçma sapan bir şey. Tamamen suni gündem. Bence tamamen Rumenler’in kendi iç hesaplaşması.”
‘TERİM DİREKT BANA BAĞLI’
Hatırlarsanız bir de şablon derdi var. Bir divan toplantısında bütün gazeteciler uyurken, bizim Erhan Telli’nin ortaya çıkardığı şablon. Bu şablona göre, yani yeniden yapılanmaya göre, teknik direktör Fatih Terim doğrudan CEO Lutfi Arıboğan’a bağlı. Aslında Terim’in yerinde başka bir isim olsa, bu durum pek sıkıntı yaratmazdı. Ama işin içinde Terim olunca, durum değişiyor. Aysal bu konuya da şöyle açıklık getirdi: “Biz Fatih Terim ile yeni kurumsal yapılanmadan çok önce anlaştık. Bugün şemaya baktığınız zaman sayın Terim’in, doğrudan Lutfi Arıboğan’a bağlı olarak çalışması gerekiyor. Ama kontratımız daha önce yapıldı. O yüzden doğrudan benimle temasa geçecek. Ama şu var; Lutfi Bey’e bağlı olmak kötü bir olay değil. Kendisi son derece deneyimli ve bilgili. Zaten o yüzden burada. Bundan sonra, yani olur da sayın Terim ileride Galatasaray’dan ayrılırsa, yerine gelecek olan teknik direktör tartışmasız bir şekilde Lutfi Arıboğan’a bağlı olacak. Yani o hoca direk şemanın içinde olacak. Ama şu anda Terim değil.”
SOW'UN MR'I VE MR SORULARI
Sow’un sakatlığı konusunda ne zamandır bir kaç kelam etmek istiyordum, kısmet bugüneymiş. Türk medyasında bir çok arkadaşın ve özellikle artık olaya tamamen forma rengi ile dahil olanların anlayamadığı bir nokta var. Şimdi tek tek soruyorum ve kendi kendime cevap veriyorum. Belki anlamayanlara böyle anlatabiliriz. Ferudun Niğdelioğlu’nun haberini Fenerbahçe Kulübü yalanladı mı? Yani, “Hayır, Sow’un MR’ı temiz. Hiçbir sakatlığı yok. Sizin sayfaya koyduğunuz rapor çakma” dedi mi, demedi mi? Yanıt hayır... Hiç kimse hiçbir şekilde yalanlamadı, daha doğrusu yalanlayamadı. Doğru da yaptılar. Çünkü haber satırı satırına herşeyi ile doğru. Peki biz bu haberi yazarken, “Sow’un futbol hayatı bitti” dedik mi? Ya da “Bir daha oynayamaz” dedik mi? Yanıt yine hayır... Böyle bir şey yok. Sadece sıkıntı duyacağını, yaşı ilerledikçe bu sıkıntıların daha da artabileceğini yazdık. Hatta fiziği ve kas yapısı güçlüyse bu sıkıntıyı uzun süre duymayacağını, uzman görüşü ile yazdık.
MR’LARINA BAKILAMAZ MIYDI?
Ertuğrul Karanlık’ı biz mi zorla konuşturduk? Ya da bu adam böyle bir yalanı ortaya atmak için aklını peynir ekmekle mi yedi? Biz haberi bulduk. Sonra da Karanlık konuştu. Haberin tamamen doğru olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca kulüp onu da yalanlayamadı. Neden konuştuğu ya da neden şimdi konuştuğunu biz bilemeyiz. O bizim derdimiz değil. Haberi yazarken ortaya koyduğumuz en önemli konu şuydu: Bir futbolcu transfer edilirken neden MR’ına bakılmaz? Eğer bakılsaydı daha ucuza alınamaz mıydı? Bu kadar basit. Evelemeden gevelemeden bu soruyu sorduk. Peki buna bir yanıt verildi mi? Tabi ki hayır... Sow gol atıyor ya, gerisini boşver. Mantık bu. Zaten önyargıda mantık, gerçekçilik ne arar. Durum böyleyken neden HABERTÜRK suçlu oluyor? Neden Ferudun Niğdelioğlu, F.Bahçe düşmanı oluyor? Adam haberi bulmuş, bir tespit yapmış, belgesini ortaya koymuş. Hiçbir açık kapı bırakmamış. Bir gazeteci böyle durumda ne yapması gerekiyorsa, onu yapmış. Ama ortam öyle ki, bugün bir kulüp aleyhine haber yapıyorsan, banko o kulübün düşmanısın. Devir artık o devir. Şimdi merak ediyorum; özellikle Sow her gol attığında, bizim kulağımızı çınlatan sevgili medya dostlarımız... Allah korusun ileride bir sıkıntı olduğu zaman (umarım hiç olmaz) bu soruları hangi yüzle soracaksınız? Gerçekten çok merak ediyorum.
KULÜP MUHABİRLERİ
Konunun neden açıldığını bilmiyorum. Ama son yıllarda ve özellikle 3 Temmuz’un ardından sosyal medyada kulüp muhabirliğinin gittiği boyut beni çok rahatsız etmeye başladı. Açık bir gruplaşma başladı. Kısacası saf tutuldu. Kulüp muhabirleri, bugün medyanın en önemli kaynaklarıdır. Tüm spor gündemini, televizyonlarda akşamları yapılan alevli programların malzemelerini hep muhabirler besler. Her şey onlardan gelir. Böylesine önemlidir muhabirlik. Toplumu bir yerden alıp bir yere getirir. Gerçekten büyük sorumluluk ister. Ancak bugünkü duruma baktığımız zaman artık kulüp muhabirlerine görev yaptıkları kulüplere olan aşırı bağlılıkları yüzünden, onlara iliştirilmiş gazetecilik damgasını kolaylıkla vurabilirsiniz. Ben hala o kelimeyi kullanmak istemiyorum. Ama kullanana bir şey diyecek söz yok. Sanki hepsi kulüplerinin sesi. Sanki hepsi birer fanatik durumunda. Hepsi kulüplerin katıksız savunucusu haline geldi. Sosyal medyayı takip ettiğim zaman, onların yazdıklarını görünce, şoka girmemek mümkün değil. Takip ettikleri kulüplerle aralarında kopmaz bir bağ oluşturuyorlar. Rakip kulüpler birer düşman. Neredeyse hepsi birer kulüp sözcüsü. Ama mesleği gazeteci. Basın kartında öyle yazıyor fakat bu gerçekten çok uzakta kalıyorlar. Hem gazetelerine, hem de kendilerine zarar veriyorlar. Bu arkadaşlarımızın hedefi nedir bilemiyorum? Gazetecilik mesleğinde ilerlemek ve kariyer yapmak istiyorlarsa, bu yol doğru bir yol değil. En önemlisi gazetecilik ilkelerine aykırı. Oralarda yazdığınız her şey, ilerleyen zamanda sizi her şekilde bağlar. Boynunuzda ve alnınızda kalır. Bir gün gelir pişman olursun ama artık çaresini bulamazsın. Elbette takım tutacaksın. “Ben tutmuyorum” diyen zaten yalan söylüyordur. Ama eğer bu mesleği yapıyorsan, bu tutkunu, görev alanlarının dışında yaşayacaksın. İçinde yaşayacaksın. Ailenle yaşayacaksın. Çoluk çocuğunla yaşayacaksın. Ama o iş alanlarına girince, yine gazeteci olacaksın. Bunu yapmak inanın o kadar zor değil. Bu mesleği hala çok iyi yapan arkadaşlarımız var. Ama giderek onlar azınlıkta kalmaya başladı. Beni asıl korkutan bu. Kim bilir belki de ben geri kafalıyım. “Artık sistem bu” diyebilirsiniz. Kimin doğru düşündüğünü sadece zaman gösterecektir. Tabii artık kulüp muhabirliği kalırsa.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)