Tiyatronun usta ismi Göktay Tosun’un sırları

1 / 10

---

SERAP SÜRMELİ – FINANSGUNDEM.COM / ÖZEL

Daha çok genç, yolun yarısında. Üstelik yeni evli. Ama 36 seneye öyle bir hayat sığdırmış ki...

Göktay Tosun’un çok küçük yaşta Bakırköy’de yuttuğu tiyatro tozu, yüreğine ‘aşk’ ateşi düşürmüş. Dizilerde, sinemada rol alsa da yüzü hep tiyatroya dönmüş. Hem alaylı hem okullu. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunu. Diploması hocalardan, tecrübesi ustalardan. “Vay canına” dedirten, meslektaş çatlatan isimlerle birlikte çalışmış, rol kesmiş. Ee, ‘adam olacak çocuk’ böyle büyüyünce haliyle ‘tecrübe’ hanesi bayağı ‘kalite’ dolmuş. Profesyonel sanat yaşamında tiyatronun her türünden iz var. Sadece oyuncu olarak kalmamış; yazar, yönetmen, kostüm, dekor, ışık derken a’dan z’ye sahneye imzasını atmış.

İNGİLİZLER’E ‘AZİZ NESİN’ SEYRETTİRDİ

Dünya evine girer girmez de soluğu İngiltere’de, Londra’da almış Tosun çifti. Gurbet yolculuğuna birlikte karar verdikleri eşi de sanatçı, heykeltıraş. Şansı yaver gitmiş diyelim, vizesi çıkmış, bir oyunda rol bulmuş, yönetmenlik teklif edilmiş. Hiç reddeder mi, ‘Evet’i yapıştırmış. Türk dostlar edinmiş Göktay Tosun. Ve İngilizler’e Aziz Nesin’i öğretmiş. Mizahın Türk dahisi, ünlü yazarın kaleme aldığı, cambaz bir çiftin hikayesinin anlatıldığı ‘Tut elimden Rovni’yi sahneye koymuş. Üstelik bu oyun için ihtiyaç duyulan tüm görüntüleri teknolojik bir kıvraklıkla aşmış Tosun. Ama kostümlerde ‘yakın’ destek almış. Eşi dikmiş. Boyama işinde ise el ele verilmiş.

Sonuç, Türkler bayılmış, İngilizler çok sevmiş oyunu. Galanın üzerinden iki ay geçse de o daha dün gece gibi hatırlıyor, anlatıyor. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor. Ne de olsa gurur duyuyor.

SİNEMAYA DA, DİZİLERE DE KAPISI AÇIK 

İstanbul’da buluştuğumuz usta tiyatrocu Göktay Tosun’u sahneden, sinemaya, dizilere soru yağmuruna tutuyorum. Her birine yanıtı var. Kaçamak değil, dobra dobra. Türk tiyatrosunun seyircisizliğine de ‘seyirci’ kalmıyor, Türk tiyatro seyircisinin ‘ilgisiz’liğine de... “Sinema mı, dizi mi?” diyorum, tartışmasız ‘beyaz perde’yi seçiyor. Evet, şu anda kıtanın bir ucunda, Ada’da yaşıyor ama bir ayağı burada, vatanda. Hiç kopmuyor. “Tekliflere açığım” sözüyle de film heyecanını saklamıyor, mesajını açıkça veriyor. Peki, iyi bir dizi projesi gelirse karşısına? “Tabi ki değerlendiririm, ama…” Kafa karıştıran, insanı düşündüren ‘ama’yı açmasını istiyorum Tosun’dan. Devam ediyor: “Bildiğiniz gibi süresiz oturum alana kadar İngiltere dışında geçirebileceğiniz süre maalesef sınırlı. Belli bir hak veriyorlar size. Eğer dizi çekimleri bu sınırın içinde kalabilirse, eğer gidip gelebilirsem seve seve değerlendiririm.” Dikkat! Bu mesaj da yapımcılara, senaristlere, TV’cilere gidiyor…

ŞİFA DAĞITIYOR, ET YEMİYOR 

Türkiye ile İngiltere arasında ‘tiyatro köprüsü’ kuran Göktay Bey, sohbetin finalinde bombayı patlatıyor.

Drama dersleri verdiğini, dublaj yaptığını biliyoruz tamam, hepsi tiyatronun kazanımları ama, ‘refleksoloji terapisti’ olmak ne alaka? 12 bin yıllık tamamlayıcı tedaviyle işi ne? Haklı olarak şaşırıyorum! Yüzümdeki ifadeyi görünce gülüyor, zaten o da söze ‘ mesleğimden alakasız” diye başlıyor. Şifa, sağlık olayına çok meraklı olduğunu, Brussels Capital University’nin İstanbul’daki şubesinde okuduğunu, iki yıllık diploma aldığını ifade ediyor, tıbbi bir dille ‘sinirlerle dansı’ anlatıyor. Bu arada et yemediğini, menüsünde sadece balık olduğunu itiraf ediyor.

Tatlı, coşkulu, sürprizlerle dolu sohbet bitiyor. Vedalaşıyoruz…

Anlıyorum ki karşımda sadece bir tiyatrocu oturmuyormuş, hem şifacı hem Pesketeryan biri varmış…

Meğer Göktay Tosun’la röportaj ne renkli bir olaymış…