Yazdır

Her yılın faturası en az 350 milyon dolar

Tarih: 11 Ocak 2016 - 15:34

Dünyada her yıl 250-500 bin kişi gripten ölüyor. Küresel salgınlarda ise rakam çok daha yüksek. Ruhi Sanyer Businessweek’te yazıyor…

Müdürünün “Millet gripten kırılıyor” dediği saatlerde yatağından kalkmaya çalışıyordu. İşe geç kalmıştı. Saat çalmış, annesi odasının kapısını yumruklamış, ama rahatına pek düşkün olmayan kahramanımız bu kez gözünü zorlukla açabilmişti. Bir bankada çalışıyordu ve haftanın son iş günü olduğu için işler birikmişti.

Ancak gözünü açamamakta pek de haksız değildi. Alnına dokundu, alev alev yanıyordu. Tüm gece kötü bir öksürük nedeniyle gözünü kırpamamıştı. Tüm eklemleri sızlıyor, burnu akıyor ve kendisini yorgun hissediyordu. Zorlukla doğrulup derecesini ölçtü: 39. Giyindi ve oturduğu semtteki aile hekimine koştu. Teşhis gripti ve 1 haftalık bir tedavi gerekiyordu.

Bu sahne kışın gelişiyle birlikte dünyanın hemen hemen her ülke-sinde çokça görülüyor. Grip (Influenza), virüs yoluyla yayılan ve genellikle burun, boğaz, bronşlar ve nadiren akciğerleri etkileyen, insandan insana kolaylıkla geçebilen ve her yıl salgın olarak görülen bir hastalık. Neden olduğu enfeksiyon genellikle 1 hafta sürüyor.

Ancak her burun akıntısı, boğaz ve baş ağrısı ile ateş, grip anlamına gelmiyor. Halk arasında “paçavra hastalığı” olarak bilinen gripte ateş aniden 38-40 dereceye yükseliyor. Sırt, kol ve bacak kasları başta olmak üzere vücut genelinde kişinin hareket etmesini bile zorlaştıran kas ağrıları yaşanıyor. Gripte vücut enerjisinin çoğu virüsle mücadele için kullanıldığından hastalık süresi boyunca halsizlik yaşanabiliyor; iştah da azalabiliyor.

500 milyon kişi

Çoğu kişi için 2 haftalık bir dinlenme süresi, gribin iyileşmesi için yeterli. Ancak günümüzün hızlı dünyasında “Gribe yakalandım, iki hafta dinleneyim” demek mümkün değil. Bu nedenle de yarı iyileşmiş halde ayaklananlarımız çoğunlukta. Grip sıradan bir hastalık olarak görülse bile herhangi bir akciğer hastalığı, diyabeti, kanser hastalığı, böbrek veya kalp sorunu olanlar için ciddi bir risk yaratabiliyor. Doktorlar grip virüsüyle baş edebilmek için elleri su ve sabunla 30 saniye yıkamanın gerekli olduğunu söylüyor. Bu önlem ,virüs miktarını yüzde 99 azaltıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, dünya nüfusunun her yıl yüzde 5’i ile 15’i arasında değişen bir bölümü gribe yakalanıyor; yani 500 milyon kişi. Bunun 3 ile 5 milyon arasında değişen bölümü bu hastalıktan çok ciddi şekilde etkileniyor. Gripten etkilenenlerden ölenlerin sayısı ise 250 ile 500 bin arasında değişiyor. Kimi kez küçümsediğimiz ve ayakta atlatmaya çalıştığımız bu hastalık kadın erkek, yaş grubu ayırmıyor. Ancak gripten ölümlerin yüzde 90’ı, 65 yaş üzerindeki hastalarda görülüyor.

Bu anlatılanlar her yıl kapımızı çalan, geçen yıl 57 kişinin ölümüne neden olan nispeten “masum” ya da “az tehlikeli” olarak nitelendirdiğimiz mevsimsel griple ilgili özet bilgi. Bir de Pandemik Influenza (küresel grip salgını) olarak tanınan ve kısa sürede binlerce kişiyi öldüren bir grip türü daha var. Yakın zamanda dünyadaki hemen hemen her ülkeyi sıkıntıya sokan, dünya ticaretini ve turizmini yavaşlatan Kuş Gribi (Swine Flu) bunun en çok bildiğimiz örneği.

Her yıl bu denli yüksek sayıda insanın gribe yakalanarak belirli bir süre ekonomik hayattan çekilmesi, hastalığın tedavisi için yapılan harcamalar, ölen insanlar bu hastalığın ciddi bir maliyeti olduğunu da gösteriyor.

İşler durabilir

Türkiye’nin grip aşısı tedarikçilerinden GSK’nın Gelişmekte Olan Ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanı Prof. Dr. Selim Badur’un da kurucu-ları arasında olduğu ve griple ilgili bilgilendirmenin yapıldığı www. gripplatformu.com adlı web sitesine göre gribin neden olduğu eko-nomik kayıpları doğrudan maliyet giderleri ve dolaylı maliyet giderleri olarak iki kategoride sınıflandırmak mümkün. Doğrudan maliyet giderleri hastanın aldığı sağlık hizmetleri bedelinin toplamı. Dolaylı maliyet kayıpları ise hastalıktan dolayı işe gidememe, iş gücü kaybı ve dolayısıyla üretim kaybından kaynaklanan ekonomik kayıplar.

Fransız bilim adamı Jean-Marie Cohen’in yazdığı ve Türkçeye Selim Badur’un çevirdiği Gribin Tuzakları adlı kitapta Fransa’da ilaç masrafları, tetkikler, hastaneye yatışlar ve benzer harcamaların toplam ekonomik kayıpların yüzde 17’sini oluşturduğu hesaplanıyor. Cohen geri kalan yüzde 83’ün ise işgücü kaybına bağlı ekonomik maliyetler olduğunu ifade ediyor.

Yine aynı kaynağa göre Fransa’da grip nedeniyle bir kurum çalışanının ortalama 4,7 gün işe gidemediği, kendileri hastalanmasalar bile çocukları gribal enfeksiyon nedeniyle okul ya da kreşe gidemeyen anne ve babaların ortalama 3,2 gün işe gitmeyerek evde çocuklarına bakmak zorunda kaldıkları hesaplanmış. Bu kayıplar sadece hasta olan bireylerin sorunuymuş gibi görünse de aslında “hastalık giderleri” sadece hasta olan kişinin değil, tüm toplumun yüklen-diği giderler. Çünkü üretim kaybı sonuçta ülkenin ekonomik gelirini düşürecek, çalışamayan kişilerin alım gücü düşecek ve bu da ekonominin dinamiğini bozacak.

Fransa’nın Rennes kentinde faaliyetlerini sürdüren PSA Peugeot Citroen otomobil fabrikasına ait verilere bakıldığında üretim kaybını daha iyi anlamak mümkün. 17 bin işçinin, 2 bin 500 ustabaşının, 500 yöneticinin çalıştığı bu kurumda, günde 1200 otomobil üretiliyor ve bunların yüzde 60’ı ihraç ediliyor. 1993 yılındaki bir grip salgınında bu fabrikada montaj bantlarında görev yapanların yüzde 6,4’ü gribe yakalanarak rapor almış. O tarihte bu oranın yüzde 7’yi bulması durumunda bantların durdurulması ve üretime ara verilmesi öngörülmüş. Bu örnekte olduğu gibi kimi kez önemsemediğimiz grip koskoca bir tesisi durmanın eşiğine getirebiliyor.

Türkiye de ise gribin hele de her yıl kapımızı çalan mevsimsel gribin ekonomik maliyetiyle ilgili yapılmış bir araştırma yok. Bu konudaki tek kapsamlı araştırma 2008 yılında Elçin Yoldaşcan, Behice Kurtaran, Melik Koyuncu ve Esra Koyuncu’dan oluşan bir ekibin yaptığı ve Pandemik Influenzanın (küresel grip salgınının) ortalama bir senaryodaki ekonomik maliyetinin incelendiği Pandemik Influenzanın Ekonomik Etki Modellemesi: Türkiye Örneği adlı çalışma. Bu çalışmaya göre hastane, aşılama ve tedavi maliyetleri en en iyi ihtimalle 1 milyar 364 milyon dolar ile 2 milyar 687 milyon dolar arasında olacak. Bu maliyette; hastane masrafları, yoğun bakım masrafları, solunum cihazı kullanımı, tedavi masrafları (antiviral) ve aşılama masrafları gibi direkt sağlık maliyetlerin yanı sıra, işe devamsızlık ve üretkenlik kayıplarından kaynaklanan dolaylı maliyetler de yer alıyor. Ancak pandeminin (salgın) toplum üzerinde oluştur-duğu korku ve sosyal sınırlamaların mali bir karşılığını hesaplamak mümkün değil. Pandemi (salgın) toplumun her kesiminde sosyal davranış paternlerini değiştiriyor ve hatta tüketim gibi temel ihti-yaçların yanı sıra Kuş Gribi salgınında olduğu gibi seyahat sayılarını azaltıyor. Bunların mali karşılığının yukarıdaki hesaplamalarda yer almadığı düşünüldüğünde fatura daha da kabarıyor.

630 bin kişiden izleniyor

Mevsimsel griplerin ekonomik maliyeti ise pandemik influenza-daki kadar olmasa da epey yüksek bir rakama ulaşıyor. T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. İrfan Şencan Türkiye’de grip vakalarının noktasal olarak 17 ildeki 180 aile hekimine gelen hastalardan izlendiğini anlatıyor. Bu aile hekimliklerinin kapsamındaki hasta sayısı 630 bin kişi. Yani her çeşit tahmin için hayli yeterli büyüklükte bir örnek. Prof. Dr. Şencan, 2013-2014 sezo-nunda influenza (grip) benzeri hastalık teşhisi konanların sayısının 28 bin 946 olduğunu söylüyor. Influenza (grip) benzeri denmesinin nedeni halkın soğuk algınlığı ve nezleyi de kimi kez grip olarak tanımlaması. Gribin, söz konusu hasta grubundaki payı ise yüzde 21. Yani bu aile hekimliklerine gelen hastalardan 6,078’i grip hastalığına yakalanmış.

Türkiye’de grip hastalarının yüzde 16’sını 0-4, yüzde 20’sini 15-20, yüzde 54’ünü 15-64 yaş grubundakiler oluşturuyor. 65 yaş üstündekilerin grip hastaları arasındaki payı ise yüzde 10. 65 yaş üstünün toplam nüfusa oranının yüzde 8 olduğu düşünüldüğünde bu verilerin tutarlı olduğu düşünülebilir Prof. Dr. Şencan bölgelere göre grip sayısında anlamlı bir farklılaşma olmadığını söylüyor.

Türkiye’nin 78 milyon kişi olduğu söylenen nüfusu göz önünde bulundurarak yapılacak bir hesaplamayla 2013-2014 sezonunda 790 bin 140 kişinin grip hastalığına yakalandığı nı ifade edebilmek mümkün. Gripte ortalama işgücü kaybı ise 1 hafta yani 7 gün. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. İrfan Şencan mevsimsel gribin ekonomik etkisini hesaplarken yola öncelikle işgücü kaybı maliye-tinden yola çıkmak gerektiğini söylüyor. Satınalma gücü paritesiyle milli gelirin 19 bin dolar olduğu düşünüldüğünde bir grip hastası-nın bir haftalık işgücü kaybının Türkiye’ye maliyeti 364 dolara ulaşıyor. Bunu da yıllık grip hastası sayısıyla çarptığınız zaman ortaya 287 milyon 610 bin dolar gibi büyük bir rakam çıkıyor. Bu rakamda hastane masrafları, yoğun bakım masrafları, solunum cihazı kullanımı, tedavi masrafları (antiviral) ve aşılama masrafları gibi direkt sağlık maliyetleri yok.

Fatura çok yüksek

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. İrfan Şencan grip hastalığı nedeniyle hastaneye yatanların sayısının 65 yaş üstünde daha fazla olduğunu belirterek “1 haftalık ilaç maliyeti 50 TL’yi geçmez has-tanede. Ortalama 25 TL’dir” diyor. Rakamlar 65 yaş üstündeki grip hastalarının yüzde 5’inin hastaneye yatırılmak zorunda kaldıklarını gösteriyor. Hastanede ortalama yatış süresi ise 13 gün. Hastanede grip tedavisinde günlük bakım masrafı ise 100 TL. olarak kabul ediliyor. Bu maliyetlerin de hesaba katılması durumunda gribin toplam ekonomik maliyetinin çok daha yüksek rakamlara ulaştığı görülüyor. Cohen’in oranlarıyla yapılacak hesaplama ise (yüzde 83 işgücü kaybı, yüzde 17 tedavi masrafları) toplam faturanın 350 milyon dolara ulaştığı görülüyor. Bu ise harcamalarla ilgili en iyimser tahmin.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Levent Akın da griple ilgili araştırma yapan bilim adamlarından birisi. Mevsimsel gribin ekonomik etkileri konusunda bir sonuca ulaşabilmek için ülkelerde daha gerçekçi verilere ihtiyaç olduğunu ifade ediyor. Griple ilgili parasal kayıpları hesaplayabilmek için üç aşamalı bir hesaplamanın şart olduğunu belirtiyor ve devam ediyor:

“Birincisi, işe devamsızlığa bağlı olarak, işe gelmeyenlere ödenen ücret gibi bir maliyet vardır. İkincisi işe gelmeyen kişinin hane içinde yarattığı sorun vardır. Bakıma ihtiyacı vardır, ilaç kullanır, böyle bir maliyet vardır. Üçüncüsü de o kişinin toplumda bulaştırdığı kişiler nedeniyle ortaya çıkan maliyet vardır. O şekilde üç aşamalı hesap-lanmaya çalışılır. Ben sadece işe devamsızlığı araştırdım. Türkiye’de işe devamsızlık grip adı altında sahte raporlarla da yapılır. O gün işim varsa doktora gider iki günlük rapor alırım ama aslında grip değilimdir. Bu tip olayları ayırmak için çok sağlam iki yerde araştırma yaptım.”

“Yüzde 40’ı uyduruk”

Prof. Dr. Akın’ın araştırma yaptığı iki yerden biri, İstanbul’da Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birine ait bir fabrika. Araştırma yapılan ikinci yer ise Ankara’da Türkiye’nin ulaştırma alanındaki en büyük kamu kurumlarından birine ait bir işyeri. Özel sektöre ait işye-rinde yapılan grip nedeniyle işe devamsızlığa ait çalışmada hasta bireylerin ortalama olarak yılda 8,2 gün kaybettikleri görülüyordu. Ankara’da ise ortalama kaybedilen gün sayısı 5,1- 5,2 olarak çıkmış araştırma sonucunda. Ancak Prof. Dr. Akın bu işçilerin Türkiye’yi temsil etmeyeceğini ve daha doğru sonuçlar için daha geniş araş-tırma yapılması gereğinin altını çiziyor. “Devamsızlık durumunuz budur” diye iki işyerine rapor gönderdiğini söyleyen Prof. Dr. Akın, “Rapora da bunun yüzde 60’ı griptir, yüzde 40’ı da uyduruktur diye yazdım” diyor. İstanbul’daki işyerinde grip kaynaklı olduğu “kabul edilen” devamsızlığın daha yüksek olmasını ise Ankara’nın nispeten kuru, İstanbul’un ise nisbeten nemli bir ortam olmasına bağlıyor.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Levent Akın, şu anda çok ciddi olarak griple ilgili yatan hasta verisi toplanmaya başladığını belirterek “Muhtemelen 2016 yılında Sağlık Bakanlığı’ndan elde edeceğimiz verilerle Türkiye’de gribin hem insan, hem ekonomi açısından değerini hesaplayabiliriz diye tahmin ediyorum” diye konuşuyor. Ancak bunun için de grip mevsiminin bitmesi gerekiyor. “Bu da tahminen Nisan ya da Mayıs’ta bitiyor. 3-4 ay üzerinde çalışırız. Seneye Eylül-Ekim gibi Türkiye’de 3 milyon kişi grip olmuştur, bunun 2 bini hastaneye yat-mıştır, bunlardan 50’si ölmüştür, ortalama ilaç tüketimi şu kadardır, toplam yükü bu kadardır diyebiliriz” diyor Prof. Dr. Akın.

Türkiye’de aşılananların sayısı az

Gribin en etkin önleyici tedavisi ise aşı. Prof. Dr. İrfan Şencan en etkin önleyici tedavi olarak bilinen aşının etkinlik oranının yüzde 60-70 arasında değiştiğini anlatıyor Prof. Dr. Şencan. Aşının piyasa-daki fiyatı 13 TL. Nüfusun risk grubu olarak kabul ettiği bölümünün (65 yaşın üstündeki hastalar; kronik kalp, akciğer, karaciğer, diabet ve buna benzer organik hastalıkların olduğu kişiler) aşılanması durumunda devlet, maliyetin 10 TL’lik bölümünü karşılıyor. Yurt dışında bu konuda yapılan saha araştırmaları grip aşısının etkinliğinin yüzde 70’den başlayıp virüs yapısında her yıl görülen değişikliklere bağlı olarak yüzde 90’a kadar çıktığını gösteriyor.

Sanofi Pasteur ve GSK, Türkiye’ye grip aşısı tedarik eden şirketler. Ancak her iki şirketin haberi yaparken görüştüğümüz yetkilileri Türkiye’de aşılanma oranının çok düşük olduğu konusunda hem fikir. Sanofi Pasteur Türkiye ve İran Genel Müdürü Emin Turan, Türkiye’de toplumun yalnızca yüzde 3’lük bölümünün aşılandığını söylüyor. “Bu oranların çok yüksek olduğu gelişmiş ülkeler var” diyor ve devam ediyor:

“ABD geçen yıl yüzde 53’lük orana ulaştı. Bu yıl daha da yükselmesi bekleniyor. Avrupa’da yüzde 70’ler civarında olan ülkeler var. Ama gelişmekte olan ülkelerden Meksika’yı örnek verebiliriz. Orada aşılanma oranı yüzde 30’lara geliyor. Meksika dahil bütün Latin Amerika’da aşılanma oranı yüzde 25 civarında.”

Turan, “Peki grip aşısı yaptırmak fizıbl mı?” sorusuna ise “Çok kaba bir rakam verirsek batı ülkelerinde erişkin bağışıklamasına (aşı-lanmasına) yatırılan her 1 doların ülke ekonomisine 4 dolar olarak geri döndüğü görülüyor” yanıtını veriyor.

Riskli 20 milyon kişi var

Prof. Dr. Selim Badur Türkiye’de, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) belirlediği kriterlerle risk grubunda olduğu işin grip aşısı yaptır-ması gerekenlerin sayısının yaklaşık 20 milyon olduğunu söylüyor. “Devlet az değil bunların hepsine ücretsiz aşı sağlıyor” diyen Prof. Dr. Badur şöyle devam ediyor: “Toplam 2,5 - 3 milyon aşı satılır bizde. 3 milyon derseniz eğer bunun 1,5 milyonu da zaten sağlıklı bireydir, sporcu-sanatçı gibi işten alıkoymasın diye yaptırır. O zaman risk gru-bundakilerin 1,5 ya da 2 milyonu aşılanıyor.”

Türkiye’de risk grubundaki bağışıklanmayla (aşılanma) ilgili çalışmalardan birisi de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Mikrobiyoloji Bölümü ve Ulusal Grip Referans Labaratuvarı’nda Dr. Meral Akçay Ciblak’a ait. Bilimsel makalelerin ve araştırmaların yayın-landığı Elsevier adlı web sitesinde 10 Temmuz 2012’de yer alan çalış-maya göre Türkiye’de resmi verilere göre risk grubundakilerin sayısı 27 ile 33 milyon kişi arasında değişiyor. Ancak bunların bir kısmının kendilerini risk grubuna sokan birden fazla hastalıkları olduğu düşü-nüldüğünde sayı daha aşağı inebilir. Buna bir de sağlık sektöründe çalışan ve grip riskiyle karşı karşıya olan 428 bin kişiyi eklemek şart.

Risk gruplarındaki en düşük aşılanma oranı yüzde 5,9 ile 65 yaş üstü grupta. Akciğer ve KOAH hastaları ise yüzde 27,3 ile en yüksek aşılanma oranına sahip grubu oluşturuyor.

Ancak Türkiye’de risk gruplarında aşılanma oranının düşük olmasında bu konuda hastayı doğrudan ve en etkin şekilde etkileme gücüne sahip doktorların da payı var. Türk Aile Hekimleri Dergisi’nde 2012 yılında yayınlanan Aile Hekimliğinde Grip ve Grip Aşısı: Bilmek Uygulamak İçin Yeterli mi? başlıklı makaledeki bir anket çalışması, doktorların da bu konuda bilgili olmakla birlikte kendilerinin aşılanması konusunda isteksiz olduklarını gösteriyor.

Bilmek başka, uygulamak başka

Meral Akçay Ciblak, Neşet Nohutçu, İlhan Gürbüz, Selim Badur ve Dilek Güldal adlı bilim insanlarının makalesindeki anketin sonuçla-rına göre İstanbul ve İzmir’de kendilerine grip çalışması ile ilgili soru gönderilen 3 bin 700 doktordan yalnızca 900’ü yanıt vermiş. Yanıt veren doktorların yüzde 45,7’si her yıl düzenli aşı olduklarını belirtirken, yüzde 54,3’ü düzenli aşı olmadıklarını ifade etmişler. Ancak ankete yanıt veren doktorların yüzde 75’inin grip aşısı konusunda hayli bilgi oldukları görülmüş.

Bu yanıtlar, sonuçlar bilme ile uygulamanın farklı olduğunu gösteriyor. Farkın temelinde ise inançsızlık yatıyor. Prof. Dr. Badur da bu konuda şu örneği veriyor: “İstanbul Üniversitesi’nde Referans Laboratuvarı olduğumuz için birçok uzmanlık derneğinde konuşmamız istenirdi. Giderdik, konuşma yapardık aşılanın diye. Herkes alkışlardı bravo diye. Sonra kapıdan çıkarken biri, ikisi koluma girer ve “Gerçekten aşılanayım mı?” diye sorardı. Yani ben kürsüden yalan mı söylüyorum? Bilmek ile uygulamak bizde bir farklı, bir tuhaf.”

Ne dersiniz bu veriler ve anlatılanlar bile, işe önce doktorlardan başlamanın gerekli olduğunu göstermiyor mu?

‘Grip virüsü çoğalmak için hücrelerinizi kandırıyor”

Yıllık 3 milyar 940 milyon euroluk cirosuyla dünyanın en büyük aşı üreticisi olan Sanofi Pasteur’un Türkiye ve İran operasyonla-rını yöneten Emin Turan iki tip grip virüsü olduğunu söylüyor: A ve B tipi. B tipi virüs sadece insanlarda mevsimsel gribe sebeb oluyor. Sürekli değişime uğrayan bu virüs hayvanları etkilemiyor.

A tipi virüs ise insanların yanı sıra hayvanlarda da hastalığa nereden oluyor. Hayvanlardan kastedilen domuzlar ve kanatlılar. Hepimizi korkutan “Kuş Gribi” ve “Domuz Gribi” olarak bilinen küresel salgınların sorumlusu A tipi virüs. Ancak Domuz Gribi de, virüs zaman içinde “uysallaştığı” için mevsimsel grip haline geliyor.

Emin Turan, Pandemik İnfluenza’nın “Dünya genelinde grip salgını” demek olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Yani bir gribin dünya genelinde salgına sebep olması demek. Bunun en son gördüğümüz örneği 2009 yılındaydı. 2009 yılında Meksika’dan çıkan sonra ABD’de izole edilen domuz gribine sebeb olan virüsün iki farklı özel-liği vardı. Biri bulaşıcılığı, diğeri virülansı, yani öldürme hızı. O virüsün virülansı çok yüksek değildi. O yüzden çok çok büyük kayıplara sebeb olmadı. Ama mesela çok korkulan kuş gribi dediğimiz H5N1’de yüzde 65’lik virülans oranı vardı. Yani her 100 vakadan 65’i ölümle sonuçlanıyordu. 1918 yılındaki İspanyol gribi olarak adlandırılan meşhur pandemi böyle bir virüsün ortaya çıkması sonucu 50 hatta bazı kay-naklara göre 100 milyon ölüme sebeb kapanıyor. Hücrenin içinde yüzlerce, bin-lerce çoğalıyor. Daha sonra hücreyi öldürüyor. Hücre virüse yardım ve yataklık ediyor. Sizin hücrelerinizi size karşı kullanıyor, onları kandırıyor. Aşı da bu virüs vücudunuza girmeden önce o virüsü bağışıklık sisteminize tanıtıyor ki gelip hücrenizin üzerine bağlanıp, içeri girip kendini çoğaltmasın.

Ancak radikal bir değişim geçirirse hücre onu aşıya rağmen tanıyamıyor. Bir kere aşı olmanıza rağmen bağışıklığın ortaya çık-mamasının nedeni bu. Pandemide böyle bir sıkıntı var. Çünkü virüs öyle bir değişiyor ki insanoğlunda böyle bir virüse karşı direniş mekanizması yok.

Grip virüsü genelde damlacık enfeksiyonu (yani havada bulunan virüs içeren partiküllerin akciğerlere çekilmesiyle) yoluyla ve dokunmayla bulaşıyor.

Virüs yüzeyler üzerindeki canlılığını çok uzun süre devam ettirebiliyor. Virüslü yüzeye değdirdiğiniz elinizi ağzınıza, burnunuza götürdüğünüz zaman virüsün akciğerlerinize doğru yolculuğunu başlatmış oluyorsunuz.

En riskli yerler kapı kolları, asansör düğmelere gibi herkesin değdiği yerler. O yüzden bu bölgelerin grip sezonu boyunca deterjanla temizlenmesi gerekiyor.

‘2017’nin aşısı Şubat’ta belli olacak’

GSK Gelişmekte Olan Ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanı Prof. Dr. Selim Badur, grip hasta-lığının yapısı nedeniyle her yıl aşı olunması gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyor:

“Örneğin kızamık veya Hepatit B aşıları ömür boyu koruyacaktır. Bu hastalığın ken-disini geçirdiğinizde de ömür boyu bağışıklık sağlanmış oluyor. Hastalığın doğası da, aşıları da böyle. Ama grip öyle değil. Siz aynı mevsimde bile birkaç kez grip geçirebilirsiniz. Yapısı değişiyor ya da oluşturduğu bağışıklık uzun sürmüyor, o nedenle siz her sene aşılanmak zorundasınız. Tabii ki tek seferlik bir aşı ideal ve araştırması da sürüyor.”

Prof. Dr. Badur bugün aşıların virüslerin üzerindeki antijen olarak adlandırılan çıkıntılardan üretildiğini belirterek “Virüslerin içindeki değişken olmayan bölgeleri aşı üretiminde kullanmak ve böylece hızlı değişim potansiyelinin yarattığı sakıncadan kurtulmak mümkün. Ancak bunun hazırlanması daha zor” diyor.

Prof.Dr. Badur’a “Değişen bir virüsün aşısını üretmek ne kadar sürüyor?” diye soruyor ve şu yanıtı alıyorum:

“Dünyada biri İstanbul’da olmak üzere 114 tane referans laboratuvarı var. Bunlar her sene bildiriyorlar sonuçlarını, şu tipte bir virüs dolaşımda diye. Dünya Sağlık Örgütü bunları alır. Ocak-Şubat ayında matematik modellemelerle değerlendirme yapar. Şubat ayında der ki ‘Eylül ayında dolaşıma girecek olan grip virüsü büyük olasılıkla şu tiptendir.’ Yani aşıyı öngörür. 2017 sezonunda kullanıla-cak aşının formülasyon işlemleri yapılacaktır Ocak-Şubat’ta. Ondan sonra Şubat sonuna doğru üreticilere ‘Şu formülde aşı üreteceksiniz’ der. O yüzden aşı içeriği firmalar arasında bir fark göstermez."

RUHİ SANYER - BUSINESSWEEK
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/her-yilin-faturasi-en-az-350-milyon-dolar/462133