Yazdır

'Koç' soyadı insanda neleri değiştirir?

Tarih: 14 Aralık 2015 - 10:26

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eşi Caroline Koç, 'Koç' soyadının yükümlüklerini anlattı

Habertürk yazarı Balçiçek Pamir'in bu haftaki konukları yarattıkları “Haremlique” ve “Selamlique” markalarıyla dünya devi olmayı hedefleyen Koç Holding  Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eşi Caroline Koç oldu.
 
Caroline Koç belki de ilk defa ‘Koç’ soyadını taşımanın anlamını, ailenin mükemmelliyetçiliğini, başarılı işadamlarının eşlerinin üzerindeki algıyı da anlattı. İşte Balçiçek Pamir’in röportajı;
 
-Sizin ailenizin hikâyesi nedir?
 
CAROLINE KOÇ: Ben tekstilci bir aileden geliyorum. 1700 yıllarında Türkiye’ye gelmiş ailem.
 
-Nereden?
 
C.K.: Fransa, Antibes’ten... Fakat tekstille buluşmaları ancak 1900’lü yılların başında gerçekleşmiş. Önce halı ticaretiyle başlanmış, ardından yün, iplikçilik, pamuk iplikçiliği derken devam etmişler. 1910 gibi İzmir’de böyle yola çıkılmış. İşte böyle bir ailenin içinde büyüdüm ben...
 
-Adeta tekstilin içine doğmuşsunuz.
 
C.K.: Evet. Aslında babam işini evine getiren biri değildi ama çok sevdiği bir işti. En ufak bir olay olduğunda gece yarısı olsa bile fabrikaya geri koştururdu. Ofisini hiçbir zaman fabrikadan taşımadı. Her zaman o fabrikanın içindeydi hiç ayrılmadı, öylesine severdi işini.
 
-Kaç kardeşsiniz?
 
C.K.: Beş kardeşiz. Ben sonuncuyum...
 
-En kıymetli? Öyle midir?
 
C.K.: Öyle oluyor galiba. Gerçi dört kız bir erkeğiz.
 
-Hepiniz tekstille ilgilendiniz mi?
 
C.K.: Hepimiz değil. Ağabeyim daha çok ilgilendi. Biz tekstille büyüdük. Gider gelirdik, arada konuşulurdu ama ağabeyim  kadar ilgili değildik. Ben işin içinde değildim ama bir şekilde bu işi yapacağımı biliyordum. Ona göre işletme okumaya karar verdim zaten. Kenarda köşede hep aklımın bir tarafında bu işle ilgilenmek vardı. Ama hayat öyle akmadı.
 
-Ne oldu?
 
C.K.: Evlendim. İstanbul’a geldim. Zaten İzmir’den ve işimizden uzaktaydım. Fakat birkaç sene geçtikten sonra kendi kendime dedim ki “Türkiye’de bu kadar güzel işler yapılıyor. Tekstil ülkemizde inanılmaz, havlu da aynı şekilde. Niye bu işin hep en iyilerini yurtdışında görüyoruz. Türkiye’ye ait çok iyi bir marka yok. Öyle bir marka yaratalım ki, üst düzeye hitap etsin, çok kaliteli olsun.” O vesileyle yola çıktık zaten. Banu ile tanışıklığımız o zaman işe dönüştü.
 
-Bir bezle yola çıkıldı sizin tabirinizle...
 
C.K.: Evet tamamen öyle, bir bezle yola çıktık.
 
-Bugünkü durumu o günden öngördünüz mü?
 
C.K.: Hedefledim. Öncelik iyi bir marka yaratmaktı. İyi kaliteyi tutturmak ilk amaçtı. Müthiş çalıştık bu konuda. Ve özellikle Banu’nun bu konudaki deneyimi çok işimize yaradı tabii. Ağabeyimle uzun süre çalıştı. Ortaya çıkan marka hem güzel, hem ciddi ve ikimizi de yansıtan bir marka haline geldi, hem de çok kısa sürede.
 
‘HAREMİ HERKES BİLİR’
 
-Haremlique ismi nereden çıktı?
 
C.K.: Daha markanın kuruluş aşamasında ‘Harem’den yola çıktık. Yurtdışında da iyi bilinen, mutlaka hatırlanacak bir isim seçmek istedik. Haremi herkes bilir. Ayrıca o zamanın geleneklerine baktığımız zaman ailenin yaşadığı yer...
 
-Gizemli bir tarafı da var bu arada...
 
C.K.: Evet. Mahrem bir tarafı da var. Yatak odaları, banyolar vs... “Que” kısmını da markayı biraz Fransızlaştırmak için ekledik.
 
-Biraz önce dediniz ki “Aklımın bir köşesinde her daim vardı ama sonra evlendim, yapamadım.”
 
C.K.: Evet arada çalıştım ama bu iş başka bir iş.
 
-Haremlique ilk ciddi işiniz o zaman.
 
C.K.: Evet kesinlikle. 8 yıl oldu.
 
-“Keşke daha önce bu işe girseydim’’ demişsiniz...
 
C.K.: Evet. Daha önce başlasaydım herhalde daha hızlı ilerleyebilirdik. O zaman ailemin fabrikaları duruyordu. Şimdi çoğu kapandı. O açıdan alabileceğim destek çok daha fazla olurdu, kolay ilerleyebilirdik.
 
‘CADDE ÜZERİNDEKİ MAĞAZALARIN İŞİ ZOR’
 
-8 yılda ne öğrendiniz iş hayatınızdan?
 
C.K.: Çok şey öğrendim. Bir kere ekip işinin ne kadar kıymetli, önemli olduğunu öğrendim. Doğru işlere doğru insanları bulmak o kadar önemli ki... Bu yolculukta hatalar yapmadım mı? Yaptım tabii.
 
-Ne mesela?
 
C.K.: Örneğin ilk dükkân için “İlle de sokakta olsun” diye ısrar ettik AVM’ye girmek istemedik. Sanki böyle bir marka cadde üzerinde olursa çok daha iyi olur diye düşündük. Cadde üzerinde açtık. Yanlışmış. Çok kısa sürede büyük bir hata yaptığımızı keşfettik çünkü Türkiye tamamen AVM üzerine kurulu bir kültüre sahip. Cadde üzerindeki mağazaların işi zor. Ama iyi bir tecrübe oldu bu bizim için.
 
-Peki Koç soyadı? İnsanın soyadı Koç olunca, bütün kapılar açılıyor mu?
 
C.K.: Koç deyince, hem çok büyük bir aile hem de büyük bir marka, ayrıca çok büyük bir güç. Türkiye’de Koç tecrübeyi temsil ediyor, güveni temsil ediyor, 95 yıllık bir tarih... Ama tabii Koç Ailesi’nin bir parçası olunca, bu bahsettiğim her şeyin bir parçası oluyorsunuz. O kadar bireysel bakmak mümkün değil.
 
-Özgür davranamıyorsunuz yani...
 
C.K.: Yok davranamazsınız, doğal tabii bu durum. Tabii öte yandan beklentiler de çok yüksek. Kesinlikle hiçbir hata payına yer yok. Mükemmeliyetçi bir durum var ortada. Öyle bir beklenti. Bir de herkes zannediyor ki olanaklar ve imkânlar sınırsız, o yüzden sizinle iş yapmak isteyenlerin tavırları da o yönde olabiliyor.
 
-Daha yüksek fiyatlar mı çekiyorlar size örneğin?
 
C.K.: Hem o oluyor hem de şöyle haksızca bir tavır var. “Bu imkânlar varken her şey olur! Basit bu markayı yaratmak!” Oysa hiç de öyle değil.
 
-Bu tip soyadları taşıyan herkes marka yaratabilir mi?
 
C.K.: Kesinlikle değil, onu anlatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bu soyadı, bu güç, çok büyük imkânlar tanısa da bu tip dezavantajları da bünyesinde barındırıyor. Sonuçta ekip işi çok önemli, kiminle çalıştığınız çok önemli ve çalışmak çok önemli. Ve inanın bir marka yaratmak hiç de kolay değil.
 
-Verdim ismimi arada bir uğruyorum durumu yok yani...
 
C.K.: Yok tabii. Hep şu algı var. “Patronun eşinin hobi işi’’. Bu algı yapışıp kalıyor. Halbuki bunun arkasında çok ciddi uğraş var, onca araştırma, emek var.
 
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/koc-soyadi-insanda-neleri-degistirir/460093