Yazdır

Davutoğlu'ndan çok önemli açıklamalar

Tarih: 27 Mart 2015 - 23:13

Başbakan Davutoğlu, Çankaya'daki canlı yayında Arınç-Gökçek tartışmasından seçimlere, çözüm sürecinden paralel yapıya birçok soruyu yanıtladı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çankaya Köşkü'nden Habertürk'te canlı yayınlanan programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Davutoğlu, Arınç-Gökçek polemiği hakkında "Bana aktarılmadan, Twitter üzerinden konuşulmamalıydı. Her ikisiyle de görüştüm. 'Bir daha böyle bir tavır görmek istemiyorum' dedim" dedi.

Başbakan seçilmesinden bu yana yaptığı çalışmalara ait görüntülerin izletilmesinin ardından, "Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz, motive olduğunuz şey nedir?" diye sorulması üzerine Davutoğlu, bu soruyla birçok kez, Dışişleri Bakanıyken de akademik hayattayken de karşılaştığını, bir kitap çalışması esnasında da üç gün hiç uyumadığını söyledi.
         
Burada enerjinin, insanın içinden gelmesiyle ilgili bir durum olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bir başka gazeteci arkadaşımız bunu sorduğunda şunu söylemiştim, bir insana hiçbir kudret, kendisinin içinden gelen güçten daha önemli değildir. O da bir insanın kendisiyle barışık olması. Kendisiyle barışık olmayanın, tabiatla, başka insanlarla ve etrafındaki dünyayla barışık olması çok zor. Onun için hep kendimi ölçerek, biçerek ve iç dünyama döndüğümde yaptığım işe anlam katarak o enerjiyi bulmaya çalıştım" diye konuştu.

Dışarıdan gelen enerjiyle bu sorumlulukların ağır yükünü taşımanın çok mümkün olmadığını dile getiren Davutoğlu, kendisiyle barışık bir insanın aşamayacağı engelin bulunmadığını vurguladı.
        
Bunun önemli bir husus olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"O zaman kendi içinizden enerji üretirsiniz, tabiri caizse bir jeneratör gibi. Ama eğer size birisi enerji veriyorsa, o enerji kaynağı bittiğinde sizin de enerjiniz biter. Ben hep kendi iç dünyama, kalbimle beynim arasındaki irtibata bakarım. Eğer yüreğimin sesini beynim dinleyip ve o yüreğimin sesiyle beynim harekete geçmişse, o anlamda bir vicdan ve deruni bir aşkla bir misyonu üstlenmişseniz, sonra o beynin ürettiği her şey sizi harekete geçirir ve beyin size sürekli çalışmanız gerektiğini söyler. Ama eğer kalbinizle beyniniz arasında bir çelişki varsa, bir uyumsuzluk varsa, kalbiniz bir şey söylüyor ama aklınız hesabi bir şekilde başka bir yere çekiyorsa, bedeniniz parçalanmaya başlar, kimliğiniz, şahsiyetiniz parçalanmaya başlar ve çift kişilik ortaya çıkmaya başlar. O insanı yorar. Eğer çevre şartları sizi kalbinizle beyniniz arasında bir tercihe zorlarsa, yine bu durumla karşılaşılır. Bunu aşacak olan şey, kendi iç barışınız, kendinizle barışık olmak ve çevreyle ilgili bir iddia sahibi olmanız."

Olağanüstü Kongre'deki "Selam olsun insana, zamana ve mekana" sözleriyle bunu kastettiğini anlatan Davutoğlu, "Sonra altını açtım, sırf bu selam üzerine bir kitap yazabilirim. 'İnsana selam olsun' derken kendisiyle barışık olan birinin başkan insanlarla olan ilişkisini tanımlamaya, 'zamana selam olsun' derken yaşadığı zaman dilimine tarihi bir anlam vermeye, 'mekana selam olsun' derken de bütün o çevre ve doğal şartlar da dahil olmak üzere bulunduğunuz coğrafyaya. Bu bazen jeopolitiktir dış politikaysa, bazen çevre problemleridir eğer çevreyle ilgili bir meseleyse" değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Davutoğlu, "İçinizdeki barışık olma haliyle, dış dünyaya o barışı taşıma aşkı, sevdası varsa yorulsanız bile hissetmiyorsunuz. Yorulmuyorum diyemem. İnsanız, faniyiz, hepimiz yorgunlukla müptelayız ama nihayet o yorgunluğu aşabiliyorsunuz" dedi.

"HOCALIK BAKİ, DİĞER MAKAMLAR GEÇİCİ"

"Sayın Cumhurbaşkanına camianızda 'reis' diyorlar, size 'hoca' diyorlardı" şeklindeki hatırlatma üzerine de Davutoğlu, "Hocalık baki, bütün diğer makamlar geçici" ifadelerini kullandı.

"Hepimiz her an öğrenciyiz"

Davutoğlu, "Sizin liderliğinizde Ak Parti'de nasıl bir seçim kampanyası göreceğiz" sorusunu yanıtlarken, Başbakanlık ve Genel Başkanlık görevini aldıktan sonra, önlerindeki dönemle ilgili birkaç hedef belirlediğini söyledi.

Bunlardan birisinin, hükümet çalışmalarının aksamadan yürümesi olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Hamd olsun, birçok zorlu şartlara ki rehinelerimizin kurtarılmasından, Şah Fırat Operasyonu'na, ekonomik paketlere kadar üzerimizdeki ağır sorumluluğun gereğini yapmaya çalıştık" diye konuştu.

Diğerinin de partinin seçime hazırlanması olduğunu bildiren Davutoğlu, "AK Parti 14 yıllık, iktidarı 12 yıllık bir parti ama çok köklü, çok güzel gelenekleri Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde en başında kurmuş, oturtmuş bir parti" görüşünü paylaştı.

"İlk soru şuydu, partiyle ilgili seçim hazırlıkları bağlamında, acaba kongreleri seçimden önce mi yapsak sonra mı yapsak. Çünkü olağan kongre vakti gelmişti, 2015 içinde. İl kongrelerini seçimlerden sonraya aktarabilirdik" diyen Davutoğlu, bir grubun bunu erteleme, diğer bir grubun da yapma taraftarı olduğunu belirtti.

Kendisinin kongrelerin yapılmasını istediğini kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Çünkü kan tazelenmesi, kongreler bir hareket getiriyor. Ve nihayet kongreleri yaptık. Kasım ayından şubat ayının sonuna kadar 50'yi aşkın vilayetimizde kongreye gittik, bazen iki vilayet. Bununla şunu yapmaya çalıştım, tabanımızın nabzını tutmak. Demin söylediğim o yürek var ya, o sizin yüreğiniz tabanın yüreğiyle birlikte attığı zaman siyasetin aşkı oluyor, heyecanı oluyor. O koptuğu zaman artık yorulmaya başlarsınız ve kitle de yorulur. Bizim kitlemiz eğer yorulmadıysa kaç seçimden sonra, o yüreği tutan Cumhurbaşkanımız vardı, şimdi o yüreğe hitap etmek zorunda olan ben varım."

Yoğun bir tempoyla çalıştıklarını ifade eden Davutoğlu, "Ama benim akademik hayatta da gördüğüm, hayatımda da gördüğüm bir şey var. Aslında hepimiz her an öğrenciyiz, her an yeni şeyler öğreniyoruz. Tekebbürle 'Ben bunları zaten biliyorum, dolayısıyla halka bunu anlatacağım' diye yola çıktığınızda halk, size bir çok şey öğretir" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Onun için bütün şehirlerimizin tek tek nabzını tutarak, tek tek brifingler alarak, seçimler öncesinde neler yapılması gerektiğini de gördüm. Gittiğim her yerde sadece kongre yapıp dönmedim. Kongre yaptım, valilikte, belediyede brifing aldım, akşam STK'larla toplandım. Şu anda zihnimde Türkiye'nin haritası, neredeyse ilçe bazına kadar var. Nerede ne yapılacağı konusunda zihnimde bir resim ortaya çıktı. Bunu Dışişleri Bakanıyken dünya sathında yaparsınız, Başbakanken hem dışarıyı hem içeriyi tutacaksınız. Ezbere konuşmak doğru değil. Tanımadan, bilmeden hükmetmek doğru değil. Ve tepeden bakmak, 'Ben zaten her şeyi zaten biliyorum, halktan öğrenecek bir şey yok' demek doğru değil. Gideceksiniz halkın nabzını, halkın taleplerini tutacaksınız."

Kasımdan marta kadar çok öğretici bir dönem geçirdiğini aktaran Davutoğlu, her kongrede, her mitingde halka o şehirle ilgili kendi siyasetlerini anlatmaya çalıştığını söyledi.

"Şunu göstermeye çalıştım, ben sizin bir parçanızım, ben bu tarihin bir parçasıyım, bu şehrin, bu tarihin parçası olan bir siyaset getiriyoruz" şeklinde konuşan Davutoğlu, il kongrelerinden sonra da gençlik ve kadın kongrelerine katıldığını, o nabzı tutmaya devam ettiklerini anımsattı.

"BİR DAHA BÖYLE BİR TUTUM GÖRMEK İSTEMİYORUM"

Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantısında da aynı tutumu tekrar ettiğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bizim demokratik kurullarımız, kurallarımız var. Yerleşik düzenimiz var. Aslında Sayın Cumhurbaşkanımıza söylediğim husus burada da geçerli. Herkes bu kurumlarda, bu komisyonlarda gelip bana şahsen görüş beyan edebilir. Ve hep ifade ediyorum, dikkat ederseniz bazı toplantıların çok uzun sürdüğü oluyor. Ben daha söz almış biri sözünü bitirmeden kestiğimi bilmem. Herkesi dinlerim, herkese bu anlamda kapımız da açık çünkü dava arkadaşıyız. Bana aktarılmamış bir konu. Kurullarda konuşulmamış bir mesele. Twitter üzerinden aktarılmışsa kim yaparsa yapsın bunu disiplinsizlik olarak telakki ederim ve bunu kesinlikle hani göz ardı edelim, zamana bırakalım diye düşünmem. Onun için Sayın Gökçek'le konuştum. Yine kim olursa olsun kendisine şöyle davranırsa daha iyi olur dediğim halde başka türlü davranmışsa, üslup bakımından söylüyorum, ona da gereğini söylerim. Sayın Arınç'a dediğim gibi. Başbaşa da görüştük, gerekirse yine çok açık da söyledim. Kurullarımızda bunu dile getirdim ve bir daha böyle bir tavır görmek istemiyorum dedim. Onlar da yine geleneğimizin, yani siyasi geleneğin içindeki güzel bir tavırla bunu kamuoyuna açıkladılar ve Sayın Başbakan haklıydı, biz hata ettik dediler ve o mesele kapandı."

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la farklı görüşlere sahip olabildiklerini ifade ederek, şunları söyledi:

"Ben başdanışmanken de farklı kanaatler vardı. Niye insan başdanışman olur? Her gün bir cumhurbaşkanının başbakanın duymak istediği şeyleri söylüyorsa birisi danışmanlık yapabilir mi? 'Yani efendim çok güzel buyurdunuz' diye her gün söylese. Benim vazifem başdanışmanken açık yüreklilikle düşündüğümü söylemekti. O zaman ben danışman arkadaşlarıma da aynı şeyi söylüyorum. Sayın başbakanımıza o zaman, bakan olduğumda ilgili olduğum alanlarla ilgili kanaatlerimi söylemekti. Ve bu konuda da biz hep çok dinamik bir ilişki içinde olduk. Yani birbirine güvenen çok özel halleri, bilgileri birbirleriyle paylaştık ve bunu mahrem bir şekilde paylaştık. Bazen Filistin meselesi olduğunda mübalağa etmeksizin söylüyorum, bir odada gözyaşları içinde karar almış, hissetmiş, başbaşayken hissetmiş insanlarız. Ben bu hatıraların üzerinde herhangi bir ihtilaf tohumu üretilebileceğini düşünemem."

BAŞKANLIK SİSTEMİ GEREKLİ

Başbakan olduğunda ilişkinin doğasında değişiklik olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye'deki sistemin "vesayet altında parlamenterimsi görünen bir sistem" olduğunu belirtti.

Davutoğlu, başkanlık sisteminin gerekliliğine değinerek, "Gerek 27 Mayıs Anayasası'nın seçilen hükümetler üzerinde kurduğu vesayet, gerek 12 Eylül Anayasası'nın doğrudan bir askeri müdahaleyle kurduğu vesayet, yani seçilen başbakanın üzerinde bir cumhurbaşkanlığı makamı ama bu cumhurbaşkanının hep Kenan Evren gibi bir general olacağı varsayımı. O günden bugüne cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri bu çarpık yapı sebebiyle hep problemli olagelmiş. Aslında bizim ilişkimizde şu anda Türkiye'de bu anlamda problem olmaması bizden önce de sayın başbakanımızın o zaman cumhurbaşkanı Gül'le ilişkilerinde bir takım belki görüş farklılıkları her zaman olabilecek olmasına rağmen suudetle cereyan etmesinin sebebi bu dava arkadaşlığıdır" diye  konuştu.

YENİ SENARYONUN YAZILMASI LAZIM

Turgut Özal'ın Kenan Evren ve Süleyman Demirel'le ilişkisini örnek veren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Özal'la Demirel daha ilk günden neler yaşadılar. Ecevit- Sezer ilişkisi. Sezer'i oraya takdir eden Ecevit'ti, rahmetli. Hepsine rahmet diliyorum. Yaşayanlara uzun ömür ama nihayetinde Türkiye'de büyük bir ekonomik krize sebebiyet verdi. Biz Sayın Sezer döneminde ilk yıllarda neler yaşadığımızı, birçok önemli kurum vekaletle idare edildi. Çünkü üçlü kararname, Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık makamı arasında görüş ayrılığı olursa bu yürümez hale geliyor. Şimdi bunu şunun için zikrediyorum; bu yapısal sorunlar sistemin çarpıklığından geliyor. Sistemin tamamiyle reaktif olarak seçilenleri kontrol etme dayantısından, çabasından geliyor. Bizde ise 27 Nisan e-muhtırasından sonra yaşananlar ve Sayın Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, sayın başbakan liderliğinde tedbir aldık. Bundan sonra halk artık seçsin, kimse de müdahil olmasın. Ne e-muhtıra verilsin, ne şu yapılsın ne bu yapılsın. Bu sefer cumhurbaşkanlığı makamı da halk tarafından seçilmiş bir makam. Başbakanlık makamı da halk tarafından seçilmiş bir makam. Dolayısıyla o Evren-Özal o senaryo bitti. Yeni bir senaryonun yeni bir hikayenin yazılması lazım. Bu sistemin yapısının doğasında olan çarpıklığı aşmak için de yeni bir anayasa yeni bir siyasal sistem demek gerekiyor."

ÇÖZÜM SÜRECİ TÜRKİYE'NİN EN ÖNEMLİ PROJESİDİR

"Bugün, Çözüm Süreciyle ilgili bazı engellerle karşı karşıya kalınıyorsa, bunun birinci mesulü HDP'dir veya onların yanlış yaklaşımıdır. Bizzat da söylüyorum Demirtaş'ın bizatihi kendisidir. Süreçte bir yere kadar gelindi. Geçen hafta Demirtaş'ın tam da nevruza doğru güzel bir şeylerle Dolmabahçe'de açıklanan çerçevede silahsızlanma yönünde yeni bir adım atılacağı konuşulurken, Demirtaş bu açıklamasıyla açıkça süreci sabote etti. Bir kere de 6-7 Ekim olaylarında attığı tweetle sabote etti. Şimdi de bu şeyle. Demirtaş, seçim öncesindeki tutumlarıyla son 6-7 aylık tutumuyla, 6-7 Ekim olaylarından bu yana, esas niyetinin diğer HDP'lilerin de bazen görüşlerine aykırı bir şekilde, gelen mesajlara da aykırı bir şekilde, esas niyetin Çözüm Süreci değil, başka bir proje olduğunu ortaya koydu. 2002'de AK Parti iktidara giderken Genç Parti projesi vardı. 2007'de de AK Parti’den ayrılan kişiler, Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi'ni birleşerek Demokrat Parti kuruldu. Bu da bir projeydi. 2011'e giderken, bir başka proje ortaya atıldı, Kılıçdaroğlu projesi. Şimdi de bir Demirtaş projesi var ve HDP projesi var, AK Parti'nin önünde. CHP'den ümidi kestiler. MHP'nin zaten sadece engelleyici bir rolü var. Çözüm Süreci işte engelle. Bir kendisinin iktidara gelme değil de bir şeyleri engellemeye odaklı bir yaklaşımı var. Geriye bir ümit olarak ne kaldı? HDP diye bir proje geliştirmek bunu da Demirtaş’ın dillendirmesi. Şimdi bütün ümitler, içeride ve dışarıdaki çevrelerin ümidi buraya. Aynen Genç Parti’nin engellemeye çalışması daha sonra 2007 öncesindeki bir takım gizli pazarlıklarla yeni partilerin çıkması gibi, şimdi de Kılıçdaroğlu, şimdi de HDP üzerinden. Düşünülüyor ki 'HDP barajı aşarsa, AK Parti 300 civarına inecek ve aşağı', söz konusu değil ama matematik o kadar hassas olacak ki AK Parti kendini güvende hissedemeyecek ve yeni senaryo oynayabiliriz. Senaryoyu onlar oynamaya çalışıyor da senaryoyu millet yazıyor bunu bilmiyorlar."

HDP BARAJI AŞAMAZSA

"Aynen Genç Parti'nin, o zamanki Doğru Yol Partisinin şikayet etmeyip köşesine çekildiği gibi köşelerine çekilecekler. Ancak şuysa oyun, 'biz ne yaparsak yapalım Meclise gireriz. Girmezsek Meclise bu Meclisi illegal ilan edip şiddete yöneliriz. Onun için de şimdiden çözüm sürecini baltalayalım ki o zaman şiddete yönelmemizin bir gerekçesi olsun' diye bugün çözüm sürecini baltalamışsa Demirtaş, bu ateşle oynamaktır. 8 Haziran günü, şu anda öyle HDP'yi biraz da abartarak yukarı çekme çabası var, kamuoyunda böyle bir beklenti oluşturup. 'Az kaldı. Hadi çıkıyor' deyip daha çok kitleyi HDP lehine oy vermeye teşvik etme çabası var. AK Parti düşmanlığı üzerinden, Cumhurbaşkanımıza dönük tavır sebebiyle. Milletin verdiği iradeye razı olacaklar. Buna hazırlarsa hodri meydan. Seçime gidiyoruz, hakaret etmeden, tartışmadan, herkes kendi projesini ortaya koyar, Türkiye ile ilgili düşündüklerini, sonunda bir neticeye varırız."

ÇÖZÜM SÜRECİ KİMSENİN MALI DEĞİL

"HDP veya Demirtaş açıklama yaptı diye duracak değil. HDP dediğiniz yapı da tek parçalı bir yapı değil. Bizim tarafımızda irade güçlüdür. Bu konuda Cumhurbaşkanımızla aramızda bir görüş farkı olduğu kanaati üzerine yatırım yapmasın kimse. Cumhurbaşkanımız bugün de tekrar vurguladı, çözüm sürecine olan hem bağlılığını hem de bu işi tekrar başlatan bir konumunu. Bu millet çözüm sürecine sahip çıktı. Bize gelen kamuoyu anketleri çözüm sürecine desteğin yüzde 70'lerde olduğunu gösteriyor. Ne MHP çözüm süreci üzerinden Türkiye bölünecek diye bir kara propaganda yönetsin ne de HDP çözüm sürecini lehine çevirmeye çalışsın. Çözüm süreci Türkiye'nin en önemli projesidir ve ne surette olursa olsun niyayette başarıya ulaşacaktır. Bu konuda çabalarımız sürecek."

KPSS SORUŞTURMASI

"Şu anda paralel yapıyla mücadele konusundaki en önemli gündem maddesi, KPSS ile yapılan şey. Bu da gösteriyor ki, paralel yapı Ankara'da birilerinin bir takım siyasi gerekçelerle ortaya attığı bir tez değil. O gencecik insanların geleceklerini karartan ve adaleti yok ederek, hani şimdi bu çevreler adalet, demokrasi diye çağrı yapan bu çevreler açısından söylüyorum; en büyük ahlaksızlık insanın geleceğini çalmaktır. Ben bir hoca olarak imtihan kağıtlarını okurken, bir taraftan o öğrenci perspektifinden bakarak, hiç bir zaman asistanlarıma hiç bir kağıt okutmadım, yüzlerce kağıdı bizzat okudum. Çünkü o anda o çocuğun geleceğiyle ilgili bir karar alacaksınız." 

"Öyle bir şey ki; bir grup oturuyor, örgütleniyor, soruları çalıyor, dışarı aktarıyor ve kendi taraftarlarına bunları veriyor. İşte aynı anda birbirleriyle akraba ya da aynı çevreden 20 kişi yüzde yüz yapıyor. Bu bir bardak çalmak değil, onlar da suçtur. İnsanların geleceğini çalıyorsunuz. Bu başlı başına aslında böylesi yapılarla, bugün paralel yapıdır, yarın başkası çıkabilir. Teknoloji geliştikçe bu imkanlar da arttığı için, bu imkanları kötüye kullanan kim olursa olsun, ona karşı mücadele etmek zaruridir. Bütün bu hukuk süreci devam ediyor. Bu çetenin dışarıdaki unsurları kim olursa olsun, ister başındaki, ister diğerleri, bir şekilde bir gün bunun hesabını verecek."

KILIÇDAROĞLU'NA...

"Kılıçdaroğlu'nun hesabı şu; bütçede de böyle bir söz sarf edince söyledim, hatırlayacaksınız. Çünkü gözleri ışıl ışıl parlıyor, niye parlıyor biliyormusunuz; AK Parti, Merkez Bankası rezervleri hazinedeki kaynaklar, elhamdülillah zenginleşen bir ülkeyiz, gelecek ve bunu talan edecek. 1990'lı yıllarda SSK'nın başına geldiğinde o kadar zengin bir ülke yoktu, var olanı talan etti bitirdi. Borçsuz şekilde aldığı SSK'yı ağır borçlarla devretti. Şimdi aynı işi burada yapacak, onun için 4 yıl diyor."

CHP'NİN İKİ İKRAMİYE TAAHHÜDÜ

"1991 seçimlerine giderken, her eve 2 anahtar diye sözler verildi, aynen şimdi olduğu gibi. Emekliye iki maaş, ne oldu, anahtarı olanlar da anahtarlarını kaybettiler. Yazarkasası olan yazarkasasını kaybetti. Kılıçdaroğlu gelirse buradan emekli vatandaşlarımıza söylüyorum; yılda 2 ek maaş filan diyor ya, Allah muhafaza var olan maaşlarınız da kalmaz, aynen 2 anahtar diyenler gibi. Demokrasilerde noter millettir. Dolayısıyla notere gitmesi bile bir özgüven eksikliği, benim sözüme güvenmediğinizi biliyorum; ben bari gidip noterden bir belge alayım da bu güveni göstereyim. Biz halkın huzuruna çıktığımızda notere falan gideceğimizi söylemiyoruz, çünkü bizim sözümüz söz."
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/davutoglundan-cok-onemli-aciklamalar/439529