Türkiye – AB ilişkileri… Yıllardır süren köşe kapmaca. Dayatmalar, rest çekmeler derken devam eden kapıda sürünmeler. AB'nin oyalama taktıği, Ankara’nın stratejisi, geçip giden seneler. Ama işli aslı Brüksel’in Türkiye konusundaki iki yüzlülüğü.. Ancak Avrupalı buna öyle bakmıyor tabi. Kendi penceresinden gördüğü gibi seyrediyor. Bu da yetmiyor, dalga geçiyor. Ali Eyüboğlu, Digitürk’te izlediği ve Türkiye’nin alay konusu edildiği filmi Milliyet’teki köşesine bakın nasıl taşıyor?
 
**
 
Digiturk’te izledim Avrupa Birliği’nin (AB) yıllardır Türkiye’yi kapısında bekletip, içeri almamasını ti’ye alan “Dört Yıl Sonra” (Four More Years) filmini…
Herkesin geleceğin başbakanı olarak gördüğü İsveçli bir politikacının siyaset ve özel hayatını anlatan komedi filminde Yeşiller Partisi’nin peynir – şarap partisi var. Partinin ortasında biri gelip milletvekilinin kulağına, “Affedersiniz, Başbakan hemen ofisine gelmenizi istiyor” diyor. Sonrasında ise şunlar oluyor:
Milletvekili: Şimdi mi? Görüyorsun bir partideyim. Çok mu önemli?
Görevli: Avrupa’nın geleceğiyle ilgiliymiş!
Milletvekili, görevliyle birlikte partiden ayrılıp Başbakan’ın yanına gidiyor:
M: Merhaba Edward. Bu neyle ilgiliydi?
Başbakan: Martin, Türkiye,   AB’ye katılmalı.
M.: Şimdi mi?
B.: Önümüzdeki 20 yıl içinde. Bir anda kafama dank etti. Avrupa’nın geleceği için bu çok önemli.
M.: Bu konuşma yarına kadar bekleyemez miydi?
B.: Neden? Yapacak daha önemli bir işin mi var?
Kapısında bu kadar uzun süre bekleyip de AB üyeliğine alınmayan başka bir ülke var mı acaba?
Yıllardır müzakereler sürüyor.
Ne zaman alınacağımız, hatta alınıp – alınmayacağımız bile belli değil.
Elbette ki ortada mizahı yapılacak bir tablo var.
Ama bunu yapanlar, bu işin sorumlularından biri olunca insanın kanına dokunuyor.