Benim Avrupam: Dünyanın Başkenti
Tarih: 02 Ekim 2014 - 11:13
Resesyonun kıskacındaki İtalya’da borç tablosu ürkütücü olsa da onlar geleceğe güvenle bakıyorlar. Çünkü…
AYÇA KARACA – AVRUPA İZLENİMLERİ 3 / ÖZEL
Fransa’yı İtalya’ya bağlayan Mont Blanc tüneli Alp Dağları’nın içinden geçer ve yaklaşık 12 km uzunluğuyla dünyanın en uzun tünellerinden biridir. Mont Blanc dağının zirvesinin eteklerinden başlayan bu tünelden sabah sisleri içinde geçtik.
Gerçekle hayalin, kuzeyle güneyin birbirine karıştığı zirveleri Ağustos’ta bile karlı Alp Dağları’nı dumanlar içinde geride bıraktık. Mont Blanc’in sadece iki ülkeyi değil iki ayrı iklimi ve kültürü de birbirine bağladığını İtalya sınırını geçince fark ettik. Şairin de dediği gibi “İklim değişti Akdeniz oldu” İtalya bize gülümsüyordu. Biz de gülümsedik…
Bakımlı şehirleri, savaşçı insanları ve sert iklimi ile Kuzey geride kalmıştı. Günlerce bulutların arasından saklanan güneş nazlı yüzünü gösterince üşüyen ruhumuz ısındı. Kuzey’in aksine tabiat burada çetin bir düşman değil de verimli topraklarıyla cömert bir yol arkadaşıydı. Avrupa’nın kuzeyine ve hatta Fransa’ya göre köyler daha bakımsız ve insanlar daha fakir görünse de dokunduğu her şeyi güzelleştiren Akdeniz güneşinin altında İtalya bizi büyüsüyle sarmaya başlamıştı. Ülkenin içlerine doğru ilerlerken dağ köylerini, elma bahçelerini, tepelere kurulmuş taş manastırları geçtik ve Roma’ya vardık.
Roma: Dünyanın Başkenti
Eskiden Roma'ya Caput Mundi yani Dünyanın Başkenti denirmiş. Roma gücün ve iktidarın, ruhumuzun savaşçı ve ihtiraslı yanının sembol şehri… Batıda Galya ile İspanya’dan doğuda Mısır ve Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir imparatorluğun başkenti…Uygarlığın görkemli eserlerinin, hukuk sisteminin ve cumhuriyetin beşiği olan Roma İmparatorluğu’nun temelinde en acımasız savaşlar, sayısız fetihler ve dinmeyen kanın bulunması da tarihin bir cilvesi herhalde.
Varlığını sürdürdüğü 27 yüzyıl boyunca farklı çağlardan gelen kültürel kalıntılar bu şehirde muhteşem bir kaos içinde bir araya gelmiş. Belki de -İstanbul hariç- dünyanın tüm kentleri bu kültürel miras karşısında sönük kalıyor. Romalılar ise umursamaz bir şekilde bu eşi benzeri olmayan kültürel mirasın içerisinde günlük yaşamlarını sürdürüyorlar. Zarif bir Rönesans dönemi kilisesinin hemen altında müşterilerini ağırlayan kafe hayretle birlikte şehri Romalılardan koruma isteği uyandırıyor. Ama neşeli ve sıcakkanlı Romalılar konukseverlikleriyle gönlünüzü kısa sürede fethediyorlar.
Şehrin daracık sokaklarında ilerlerken bir sonraki köşe başında karşınıza ne çıkacağını tahmin bile edemiyorsunuz. Bir kavşakta önünüze Rönesans palazzo’su çıkarken hemen yan sokakta Barok bir kilise sizi karşılıyor. Her sokak, her meydan sizi bir şaheserle buluşturma vaadi taşıyor. Eski tapınak kalıntıları ile görkemli çeşmeler ve Rönesans sarayları ile Barok katedraller Tiber Nehri’nin kıvrılarak çevrelediği bölgede eşsiz bir ahenk içinde bir arada bulunuyor.
Bu ortamda tıpkı Alp Dağları’nın zirvelerinde olduğu gibi hayalle gerçek, dün ile bugün sisler arasında birbirine karışıyor. Colloseum’un gece loş ışıktaki görkemli siluetinin ardında aslanlara atılan zavallı kölelerin çığlıkları yükseliyor. Roma Forumu’nun sütunları ve kemerleri arasında dolaşırken başında defne tacı ve beyaz harmanisiyle Yüce Sezar kendisine karşı senatörlerin kurduğu suikast planından habersiz Senato’ya doğru ilerliyor. Biraz ileride Sezar Tapınağı’nın merdivenlerinde Marcus Antonius ünlü “Yurttaşlar, Romalılar… Ben buraya Sezar’ı övmeye değil gömmeye geldim” diye başlayan tiradını okuyor ve halkın suikastçilere karşı ayaklanmasını sağlıyor.
Vatikan’da dünyanın en büyük Katolik kilisesi olan San Pietro bazilikasının koridorlarında ise Michalengelo üstadın hayali bir anda karşınızda beliriveriyor. Hıristiyanlığın ruhani merkezinde yüzyıllar boyunca hüküm süren kudretli papalar ve kardinallerin çoğunun ismi hatırlanmazken Michalengelo eşsiz yaratıcılığıyla 500 yıl sonra bile saygıyla anımsanıyor. Kilisenin tavanındaki devasa kubbeye yaptığı görkemli resimler size insanoğlunun istediği takdirde her şeyi yapmaya muktedir olduğunu kanıtlıyor. Vatikan’ın yanındaki Sistine Şapeli’nin tavanında da Michalengelo imzası bulunuyor. “Adem’in Yaradılışı” ve “Son Yargı” duvar fresklerindeki hala canlılığını koruyan anlatım gücü ve renklerin canlılığı sizi sanatın gücü karşısında boyun eğmeye zorluyor.
Roma bir günde kurulmadı
Roma’da binlerce yıllık tarihi mirasın muhteşem bir kaos içinde bir arada barınmasının sebebi önceki harabeler üzerine yapı yapma geleneğidir ve bu nedenle birkaç yüzyıla ait kalıntılar beraber olarak gösterilir. Bu gelenek görkemli imparatorluk geçmişinin mirasçısı İtalya’nın ekonomik yaşamında da kendisini hissettirmektedir. Global krizin başlangıcından itibaren iki kere resesyona giren ekonomide bu durumun olumsuz etkileri daha geçmeden bu yaz yeni bir resesyonun ayak sesleri duyuldu. İlk çeyrekte %0,1 daralan ekonomi ikinci çeyrekte de %0,2 daralarak önceki resesyonların yıkıntıları üzerine yeni bir resesyonun temelleri atıldı.
İtalya daha önce de 2 yıl süren ekonominin büyümediği bir durgunluk döneminin ardından 2013 yılının son çeyreğinde gösterilen pozitif ekonomik büyüme ile resesyonu ardında bırakmıştı. Bu sefer AB’nin 3. büyük ekonomisi olan İtalya’nın yanı sıra diğer iki büyük Almanya ve Fransa’nın da ekonomik durgunluk içerisinde bulunması İtalya’nın yeniden büyümeye başlamasının eskisinden de zor olacağını gösteriyor. Deflasyon tehdidi altında giderek Japonya’ya benzetilen Euro Bölgesi’nde en büyük benzerliği yaşlanan toplumu ve azalan potansiyel işçi sayısıyla İtalya’nın gösterdiği söyleniyor.
Büyümeyen ekonomide vergi gelirlerinin daha da düşük olacağı öngörülürken bu durumun halen borcunun GSMH’ya oranı %130 olan İtalyan Hükümetini daha da zorlayacağı tahmin ediliyor. Üstelik Şubat ayında göreve gelen Başbakan Renzi’nin söz verdiği yeni özelleştirme dalgasının uygulanmasının da hız kaybettiği ileri sürülüyor. AB ülkelerinin bütçe açığının GSMH’ya oranının %3’ü aşmaması hedefine ulaşmak için İtalya’nın daha fazla harcama kesintisi yapması gerekeceği ve bu durumun da halen resesyondaki ekonomiyi daha fazla durgunluğa sürükleyebileceği de öngörülüyor. Tüm bu olumsuz koşullara karşın İtalyan ekonomisinin ana ticaret partnerleri Almanya ve Fransa durgunlukta olmasına rağmen ticaret fazlası vermesi olumlu olarak kabul ediliyor.
Roma’da, Piazza di Spagna’nın merdivenlerinde akşam gün batımında otururken çevredeki neşeli kalabalık resesyon, bütçe açığı ve borçluluk oranı gibi sorunları umursamaktan uzak gitar melodilerine eşlik ediyor. Belki de içten içe Roma’nın insan uygarlığının en eski ve en bilge tanıklarından biri olarak bir günde kurulmadığı gibi birkaç yılda da yıkılmayacağını kötümser ekonomistlerden çok daha iyi bildikleri için geleceğe güvenle bakıyorlar.
DEVAM EDECEK
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/benim-avrupam-dunyanin-baskenti/424961