Yazdır

Mari Jash’ı, Jash İstanbul hedefi büyüttü

Tarih: 29 Eylül 2014 - 11:49

Jash İstanbul, meyhane kültürünün nadide bir temsilcisi. Mari Parsehyan ise yöneticisi, her şeyi. Ama Mari’nin hikayesi inanılmaz…

KAYHAN ÖZTÜRK - FINANSGUNDEM.COM

Güneş imparatorluklar kentini terk etmiş bile. Karanlık, caddelerin ışıkları arasında dans ediyor.  Üstünüzdeki uyuşukluğu atmak, yorgunluğu işyerinde askıda bırakmak, yaşama tutunmak istiyorsunuz. Bilgisayarın son tuşuna basıyorsunuz, kendinizi dışarı atıyorsunuz. Yürüyorsunuz, samimi, keyifli, güzellik dokulu bir restoran bulmanın telaşıyla… Damakları fethedecek bir yemek, kalpleri yakalayacak bir ezgi, samimi bir ortam çekiyor canınız. Adımlarınız büyülü kentin, sultanlar semtinde, bir restoranın önünde duruyor.

Gözleriniz içeri giriyor, vavv!!

Bir klasik cenneti… Beyaz örtü, şamdan, kadife perde, tablolar, antika sandalyeler, masalar, duvarlardaki süsler, tablolar… Yaşlı bir piyano, ama belli ki sesi genç.  İleride uzun bir masa, birbirinden güzel bir grup, kadın, erkek, neşeli, çatal sesleri, kadehler şerefe kalkmış, gülüşmeler… Ya o koku ne, ya şu mezeler?!  Bu nasıl bir salata, mutlaka bir resmini çekmeli, tweet’lemeli.

Tuhaf bir şaşkınlık! Kendinizi bir anda başka bir dünyada, belki de rüyada hissetiniz değil mi? Oysa yaşanılan, an, gerçek. Çünkü Cihangir’desiniz. Burası da bir saray değil, bir restoran. Jash’ın tam önünde, içindesiniz. İstanbul’un çileli hayat girdabında, zevkli bir akşama hoş geldiniz.

Semtin tarih kokulu yapıları arasında havası mest eden bu mekan için her kesimden, her keseden müdavimlerinin söyledikleri o kadar çok şey var ki. ‘Cihangir çölünde bir vaha’ mesela. Ya da ‘Fransız kafesi’ benzetmesi. En sık kullanılanı, ‘olağanüstü’. Ama bizce favori, ‘Zaman Tüneli…’

Dayk Miricanyan, Cihangir’in göbeğindeki restoranın sahibi. Mari Parsehyan ise Ermeni mutfağının ağırlıklı olduğu ‘Zaman Tüneli’nin her şeyi. Yaratıcısı, yöneticisi, işletmecisi, 24 saat bekçisi. Yemeğini yiyelim, hakkını yemeyelim; nazik, içten, çok becerikli bir evsahibi. Ama ondan ötesi, topluma örnek olacak, alkışlanacak bir ‘kadın girişimci’ hikayesi…



İflas ediyorlar ama o ezilmiyor
Mari Parsehyan, Yeşilköylü. Kışları oralı ama yaz kendini gösterdiğinde Kınalıada sevdalısı. Çocukluğunda akranları ‘vur patlasın, çal oynasın’ derken o ‘iş’ diyor. “Arkadaşımın gezdiği yaştayım”ı mırıldanırken. gönüllü olarak tanıdık bir eczanenin kepengini açıyor, kapatıyor. Çalışma hayatının bu ilk evresini, “Yeni şeyler öğrenmek hoştu. Çalışmayı seviyordum. İstiklal Caddesi’nde ikinci bebek ürünleri mağazasını açan halamın çağrısına koşarak gittim…” diye anlatıyor Mari.

Ve ‘aşk’la tanışma. Yaşam çizgisinin dönüm noktası, “Gerçek hayatım burada başladı” dediği günlerin en başı. Eşini lisedeyken bulan Mari, ikinci sınıfta okulunu terk ediyor. Varlıklı bir aileye gelin gidiyor. Çapa güllaçlarının sahibinin oğlunun karısı olarak iki evlat doğuruyor. Makarna fabrikaları harıl parıl işliyor. İşler tıkırında. Ama eşinin kumar tutkusu, çarkları kırıp, ışıkları söndürüyor. İflas…

Birçok kadın, öyle bir hayatın iflasında faturayı kocasına keser, yaşama küser, bocalar, sıkılır, boğulur, ağlar değil mi? Peki Parsehyan ne yapıyor? Mücadeleyi seçiyor. Başını eğmiyor.  

O buhranlı yılları, “Arkama bakmadım bile. ‘Neden oldu?’ demedim. Önümüze bakmalıydım, baktım. ‘Şimdi ne yapabiliriz?’ diye düşündüm” sözleriyle anlatıyor Mari, devam ediyor:  “Okulu bitirmediğim için bir yere girip nasıl çalışabilirdim ki? Çare ararken, kadınlara yönelik, tüketimi çok olan bir şey olsun istedim, bir güzellik salonu açmaya karar verdim.”

Bu kararla, kaderin tokadına inat girişimci hayatın ilk basamağına ‘güzel’ bir adım atıyor.
Elde ev, bark kalmayınca ailece Yeşilköy’e, annesinin evine taşınıyorlar. Para yok belki Mari’de ama kafa var. Özal dönemi ihracatçısı yan komşunun bir şeyler yapmak istediğini anlayınca ikna ediyor. Sermaye senden, iş benden. Semtte bir dükkan tutuluyor, gelsin kadınlar, yapılsın saçlar. Kazançlı günler başlıyor. Bu arada eşinin işleri düzeliyor. Normal bir geçim standardı yakalanınca kiralık bir ev bulunuyor, anneye veda ediliyor. Düzen yeniden kuruluyor. İki yılın sonunda ruhsatı olmadığı için kuaförü devreden Mari, boş duracak değil ya, kanı kaynıyor, gidip Halk Eğitim’in el işi kursuna yazılıyor. Tahta boyama, yapay çiçek, tablo yapmayı öğreniyor, yapıyor, satıyor.



Tokadan kazanıyor, çocuklarını okutuyor
‘Kafa var’ dedik ya, işte ispatı; Vakko’nun tüllü-güllü tokalarından, taçlarından o da yapıyor, Bakırköy’de yeni açılan bir dükkana teslim ediyor. Satıldıkça parasını alıyor. “O sene bir satış yaptık inanamazsınız. O parayla çocuklarımı okuttum” diyen Mari’nin de eşinin de işleri iyice düzlüğe çıkınca, Yeşilköy’de bir ev satın alınıyor. Kiracılık da bitiyor…
Takvimin yaprakları 1995’i gösterirken Mari Parsehyan’daki bu girişimcilik, ailenin parçalanmasını önlediği gibi, bir yandan da yeni bir geleceğin temellerini atıyor. Özel derslerle sanat yeteneğine yağlı boya tabloyu ekliyor. Bu arada Avon’un Türkiye macerası başlıyor. Eczacıbaşı’nın getirdiği markanın ürünlerini satan bir arkadaşının teşvikiyle bir anda kendini elinde Avonlar, kapı kapı dolaşırken buluyor. Satışlar süper gidiyor, sertifikalar alıyor, dereceler kazanıyor, gelir çoğalıyor, artık annesine de o bakmaya başlıyor. Terfi ediyor. Bölge Müdürlüğü koltuğuna oturuyor.  Üniversite diploması olmadığı için bordrolu elaman statüsüne sokuluyor.

“İki yıl sonra oradan da ayrıldım. En uzun durduğum yer Avon’du” diyen Mari için artık yeni bir dünya başlıyor. O güne kadar hep öğrenen o becerikli kadın artık öğretmen oluyor.
Yeşilköy Ermeni İlkokulundan Yetişenler Derneği’nde ahşap boyama kursu açıyor. Yönetimle anlaşmazlığı düşünce dersleri evine taşıyor. Ve 2002’de kocasını kanserden kaybedince, bir karar alıyor. İnsanlarla uğraşmaktan yorulduğunu, terapiye ihtiyaç duyduğunu hissediyor, evinde oturarak yaşlanacağını sanıyor ama aldanıyor. Çünkü içindeki ruh kıpır kıpır. Kızının evliliği yaklaşıyor, sıkıntı basıyor. Ortaokuldan beri unutmadığı Fransızcası, dile olan yatkınlığı, kuyum fuarlarına gelen Hintli  taş firmasında oldukça işe yarıyor.  Aranan kan Mari olunca fuarlarda tercümanlık günleri başlıyor.

Sonra sıraya çocuklara destek mücadelesi giriyor… Mari, “Kızım evlendi, oğlumda baba mesleğini devam ettirmek istiyordu. Onlara yardımcı olmalıydım, iyi bir işe ihtiyacımız vardı. Kuzenimin oğlu deri işiyle uğraşıyordu. Bir gün beni aradı ve ‘Biz Fenerbahçe Kulübü’nün promosyon işlerini aldık. Tahta kutularını sen yapar mısın?’ dedi. O kadar sevindim ki size bunu anlatamam. Kabul ettim. İyi ki de etmişim, şu an ki patronum Dayk Bey ile tanıştım” diye konuşurken işini, hayatının rengini ve gidişini bir kez daha değiştirecek olan o önemli ismi de fısıldıyor: Dayk Miricanyan …



Hayatını yeniden değiştiren teklif: Jush geliyor
Dericilik de işler iyi olmasa da 4 sene kalıyor Zeytinburnu’nda, İngilizcesini ilerletiyor, bilgisayar öğreniyor. Kınalıadalı Dayk Bey’i akşamları Kabataş’a bırakırken, sürekli çevredeki dükkânları geziyorlar. Bir gün, yemek konusunda ‘gurme’ kıvamında usta olan Dayk Miricinyan, Mari’ye, “Gel burada bir restoran açalım” diyor. Damdan düşer gibi bir teklif. İnsan bir düşünür, teraziye koyar, bir tartar değil mi? Ama, işindeki sorunları bilen, değişime açık, daha parlak bir geleceği arayan, düşleyen Mari Parsehyan gibi olursanız o başka. “Tamam”ı yapıştırıyor . Zeytinburnu’nu terk ediyor. Bir iki bakınmanın ardından yer Cihangir’de bulunuyor. Tarihe kayıt düşelim, işte bu coğrafyanın ortak ifadesi ‘aş’ yani Jash böyle doğuyor 2010’da…

Ve Mari Parsehyan, yaşamının yeni hazzı, rengi, ışığı Jash İstanbul Restaurant’ı Finans Gündem’e anlatıyor. Canlı yayın başlıyor…

“Jash’ı, Dayk Bey kendisi dekore etti. Bir baktım hayatım boyunca aradığım iş buymuş. Çünkü misafir ağırlamayı da yemek yapmayı da çok severim. İnsanları güler yüzle karşıladığınız zaman çok daha güzel oluyor. Burası iki ortak, ama ben ortak değilim” diyen Mari’nin “Sen buranın nesisin?” sorusuna cevap isteyen müşterilerine verdiği yanıt harika: “Ben buranın yüzüyüm.”

Sohbet,  medya ve sanat dünyasının şöhretli isimlerinin, ünlü iş adamlarının uğrak yeri, ancak rezervasyonla yer bulunan Jash’ın mönüsüne, personelin ilgisine geliyor. Öyle ya, Jash’ı vazgeçilmez yapan lezzetlerini, karşılayışı, uğurlayışı biz de merak ediyoruz. Mari,  ekibi  kadar müşteri konusunda da ilginç cümleler kuruyor:

“Bizde Ermeni yemekleri yapılıyor. Meyhane de diyebiliriz ama iki erkek geleyim iki tek atayım diyebileceğiniz bir yer de değil Jash. Özellikle Cuma ve Cumartesi günleri, birinin özel gecesi ya da düğünü varsa onlardan biriymişim gibi kıyafetimden saçıma kadar her şeyime özen gösteririm. İnsanlar da bu yüzden buraya gelirken giyimlerine dikkat ederler. Salaş bir şekilde ‘geleyim, içeyim’ diyen olmuyor. Ben birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza ‘Biz aileyiz’ diyorum. Tercümesi, bu aileye uyum sağlarsan çalışırız ama ayak uyduramazsanız gidersiniz.  ‘Dürüst, çalışkan ve kıvrak zekâlı olmalısınız’ diyorum. Müşteri bir şey istediği zaman ‘hayır, yok’ demeyeceksiniz. Yanda manavda, bakkalda var.  Hayatımda da yok kelimesini hiç sevmedim, biraz kafanı çalıştır, ne demek yok!?“



Sanatçılar, gazeteciler, işadamları
İçerisi kalabalık. Hava temiz, üstünde bir ağırlık yok, bahçe de dolu. Masaları izliyoruz. Neşeler zirve yapmış. Bazı tanıdık simalar hemen göze çarpıyor. Ya diğerleri? Kim bunlar, niçin buradalar?

Sorumuzu duyunca, ressam ustalığıyla bir müşteri tablosu çiziyor hemen masada Mari:  “Müşterilerimiz dizi sanatçıları, gazeteciler, iş adamlarından oluşuyor. Mesela Ata Demirer, patronumun çok iyi arkadaşı. Cenk Eren, Nükhet Duru, Mustafa Alabora,  Ara Güler, Aydın Boysan, Sinan Çetin, Mehmet Yaşin gibi kıymetli isimler müşterimiz arasında. Onlar en iyi yerlerde yemek yiyebilirler ama burayı tercih ediyorlar çünkü burası çok özel. “

Bu özelliği kışkırtan da yine medya olmuş! Açıldığı yılın üçüncü ayında, sıcak bir yaz akşamı Milliyet Gazetesi’nin bir yazarı Jash’a gelip yediği yemeği köşesine taşıyınca ilgi, alaka patlamış. Restorana sanatçı, gazeteci, işadamı yağmış. Gelen mutlu olmuş, giden yine gelmiş. Pazar hariç, her gece canlı müzikle,  akordiyonun, piyanonun, 45’liklerin eşliğinde, meyhane kültürüyle geride bırakılan saatlerin verdiği tat önemli bir hayran kitlesi yaratmış. Yurt dışından da konukların ağırlandığı, yabancıların hep referansla geldiği Jash, Trip Advisor üyesi ve 2013-2014 yıllarında mükemmellik sertifikası almış.

Ekiple ilgili bir espri ise hakikaten çok ilginç.  Anlatırken bile hala gülüyor Mari: “Aşçıbaşımızın ismi Savaş. Ama patronumuz, ‘Ben burada savaş istemiyorum, sana barış diyelim’ dedi. Artık adı Barış oldu. ”  Aşçıbaşı işinin ehli, Mengenli. Ama tarifler Dayk Bey’in annesinden. Ermeni mutfağının tüm  sırlarını ustaya emanet eden anne ne iyi etmiş!. İstanbul’u bu sofrayı unutmaktan, İstanbulluyu bu mutfağa hasret kalmaktan kurtarmış. Müşteri de bunun öylesine farkında ki, bu farkındalığı, “Mönüye bakmazlar, ‘Sizin ellerinize bırakıyoruz’ derler. Bu konuda mütevazı olmayacağım. İstanbul’da böyle bir yer yoktur herhalde. Zaten artık bütün müşterilerimizi tanıyoruz, ne istediklerini biliyoruz. Jash İstanbul artık bir marka” sözleriyle izah ediyor Mari Parsehyan.

Sonra duruyor, bir nefes alıyor, gözleri parlıyor:  “Jash, herkesin apoletini çıkarttığı ve eğlenmeye geldiği bir mekan. Dostlukların kurulduğu, pekiştirildiği bir restoran. Burada tanışanlar sonradan birbirini arıyor”. Mesela dev medya grubunun CEO’suyla olduğu gibi. Dergi çalışanlarıyla birlikte Jash’tan çıkmayan CEO’yla olan muhabbetlerini keyifle anlatıyor Mari.  



Gençleri seviyor, ekip ruhuna önem veriyor
15 kişilik bir masadan bir kişi bile memnun kalksa o bir kişinin 15 kişi daha getireceğinin bilinciyle hareket ettiklerini söyleyen Mari’nin tek sitemi, ‘hem az para verelim, hem çok yemek yiyelim, hem de çok eğlenelim’ diyenler. “Böyle bir yer yok” diyor ama her defasında nasıl yardımcı olduklarını, arayı bulmak için çabaladıklarını da ilave ediyor.

Ve gençler…“Onlar geliyor, çok seviniyorum. Memnun kalıyorlar, daha çok seviniyorum. ‘Muhakkak annemi babamı getirmeliyim’ dediklerinde mutlu oluyorum. Gençler burada söz, nişan, bekârlığa veda, kına geceleri de yapıyorlar. Yani Jash’ı o derece beğeniyorlar…”
Ya ekip ruhu? İşte Mari’nin yüzünü güldüren bir nokta daha:  “Burada herkes arkadaş. Patronumuz çalışanlarla bazen oturur sohbet eder, düşüncelerini sorar, onları dinler. Karşı yakaya geçerken orada oturan varsa, ‘Hadi gel seni bırakayım’ der, arabasıyla götürür.  Tabi ki bu davranışlar işe sahiplenme duygusunu artırıyor.  Ben de senede iki kere bütün ekibi alır, kahvaltıya götürürüm. O saatler, aynı zamanda herkesi motive eden bir duygu. Bu da bana Eczacıbaşı’ndan kalan bir alışkanlık çünkü o şirkette de bu tür şeylere çok değer verirlerdi.”



Yeni hedef, üst düzey yöneticilere hizmet
Peki Jash hep böyle mi kalacak? Kabuğunu kıracak mı? Ufukta yeni hedefler var mı? Bu soruyu yöneltiyoruz Mari Parsehyan’a. Catring’ten bahsediyor. Yeni başladıklarını ve çok özel davetlere yaptıklarını belirtiyor. Durumdan vazife çıkartmak gerekirse ‘adrese teslim’ mesajını gönderiyor.

Büyük plan ise yeni bir zaman dilimi, yeni bir servis ve yeni bir müşteri kimliği:  “Artık üst düzey yöneticilerinin geldiği, iş yemeklerinin yendiği bir yer haline gelmek istiyoruz. Öğle yemeklerinde iş dünyasını hedefliyoruz. Var olan bu markayı daha farklı noktalara, daha ilerilere götürmek istiyoruz. Bize, ‘Niye kahvaltı vermiyorsunuz?’ diyorlar ama burası a plus bir yer olduğu için daha basitleştirecekmiş gibi geliyor bana. Şimdilik sadece öğlen yemeği düşünüyorum."

‘Yazlık ikizi’ Kınalı Ada’da ağzının tadını bilenlere ‘merhaba’ diyen Jash İstanbul’u ‘mahallenin restoranı’ olarak tarif eden Mari, önemli bir özelliği daha gözler önüne seriyor: “Malzemeler her gün taze alınır, hijyene önem bir numaradır.”

Dayk Bey’in patronluğunda bir nefer gibi çalıştıklarını söyleyen, 4 sene önce bir teklifle başladığı restorancılıkta Jash’ı, ‘sevilen ve tercih edilen’ler listesinde tepeye çıkartan bir isim Mari Parsehyan. Girişimci, cesur, yetenekli, enerji dolu ve güvenilir. Hepsi onun ruhunda, beyninde, bir arada. Zafer tacı olmuş, başında.  

Sohbete nokta koymadan önce potansiyel müşterilere çok önemli bir not düşelim:
‘Bugün yer bulamadım’ diye üzülmeyin. Mari, “70 yaşına kadar bu işi yaparım” dediğine göre Jash’da lezzetli masalardan birini kapmak için daha uzun yıllar var önünüzde…


Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/mari-jashi-jash-istanbul-hedefi-buyuttu/424688