Yazdır

Tüketime dayalı büyüme sağlıksız

Tarih: 23 Nisan 2014 - 02:18

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan İhracatın Yıldızları ödül töreninde konuştu: Büyüme ancak üretime ve ihracata dayalı olursa sağlıklı olur

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, sadece ihracat pazarları açısından değil, tüm dünyada küresel dış ticaret rakamlarının, kriz öncesi döneme göre daha düşük olduğunu belirterek, "Son aylarda küresel ekonomiyle ilgili beklentiler önceki yıllara göre daha olumlu seyrediyor" dedi.

Babacan, Dünya Gazetesi ve DHL Express işbirliği ile düzenlenen, Akbank’ın ana sponsor ve Vodafone Türkiye’nin iletişim sponsoru olarak desteklediği "İhracatın Yıldızları" yarışmasının ödül töreninde, Türkiye ekonomisi açısından ihracatı "olmazsa olmaz" olarak nitelendirdi.

Türkiye ekonomisinin büyüme ve ileriye doğru var ettiği bütün potansiyeli bir bakıma ihracata borçlu olduğu değerlendirmesinde bulunan Babacan, şunları kaydetti:

"DÜŞÜK TASARRUF ORANLARI CARİ AÇIĞIN EN ÖNEMLİ SEBEPLERİNDEN"

"Bizim ekonomik yapımız ancak ürettikçe, ihraç ettikçe ve buna dayalı bir büyüme elde ettikçe sıhhatli gelişiyor. Aksi halde, içeride tüketerek büyüme maalesef bizim sürdürülebilir büyümeye ulaşmamızı sağlamıyor. Türkiye'nin tasarruf oranlarının düşük olması, Türkiye'nin yüksek cari açık vermesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi. Biz 'Mutlaka büyüyelim, büyüme refah artışı için şart ama büyümenin nereden geldiği de çok çok önemli' diyoruz. Sadece iç tüketime dayanan bir büyümenin Türkiye için sürdürülebilir bir büyüme olmadığını da buradan tekrar özellikle ifade etmek istiyorum."

Ali Babacan, içeride de ihtiyaçların bitmediğine, iç tüketimin de makul ölçüde devam edeceğine vurgu yaparak ama ne kadar üretiliyorsa, ne kadar ihraç edilebiliyorsa, bir bakıma içeride de o kadar tüketimin hakedildiği yorumunda bulundu.

"TÜKETİME DAYALI BÜYÜME KALICI REFAH GETİRMEZ"

Haketmeden, içeride çok tüketmeye, sunni bir refah artışına ulaşılmasının istenmesi durumunda bunun sürdürülebilir bir durum olmadığından bahseden Babacan, "Bunun içindir ki Türkiye için ihracat eşittir ekmek. Bu kadar önemli bir konu" ifadelerini kullandı.

Babacan, 2002 yılından bu yana Türkiye'nin ihracat rakamlarının güzel bir şekilde geliştiğine değinerek, konuşmasına şöyle devam etti:

"36 milyar dolardan 152 milyar dolara çıkan bir ihracatımız söz konusu ama potansiyelin hala çok çok altındayız. Bu nüfusla, bu toprak büyüklüğüyle, hele hele nüfusumuzun da demokratik parametrelerine bakıp, ne kadar genç bir nüfus olduğunu dikkate aldığımızda ihracatta daha katedecek çok mesafemiz var. Bunun için 2023 yılı için kendimize 500 milyar dolarlık bir hedef koyduk. Bu iddialı, iddialı olduğu kadar da gerçekçi bir hedef. Bu hedefe ulaşmak için de bir yandan devlet, bir yandan tüm sektörler, ihracatçılarımız yoğun bir gayret içerisinde elele çalışıyoruz."

"KÜRESEL EKONOMİYLE İLGİLİ BEKLENTİLER ÖNCEYE GÖRE DAHA OLUMLU" 

Türkiye'nin ihracat odaklı bir bir ekonomik büyüme modeli seçmesinin, önümüzdeki dönemde sıhhatli ve sürdürülebilir bir büyüme elde edilmesinin ana teması olduğunu dile getiren Babacan, konuşmasında dünya konjonktüründe 2009 yılından beri yaşanan sürecin çok da kolay bir süreç olmadığını söyledi.

Babacan, 2009 yılının dünya ticaretinin ilk defa daraldığı bir yıl olduğunu hatırlatarak, "Ve 2009 yılından sonraki yıllarda da dünya ticaretinin ortalama büyüme hızı daha önceki dönemlere göre çok daha düşük seyretti" dedi.

Sadece ihracat pazarları açısından değil, tüm dünyada küresel dış ticaret rakamlarının, kriz öncesi döneme göre daha düşük olduğunu anımsatan Babacan, son aylarda küresel ekonomiyle ilgili beklentilerin önceki yıllara göre daha olumlu seyrettiğinden bahsetti.

Ali Babacan, ABD'de güçlü bir toparlanmanın söz konusu olduğunu, AB'de artı büyüme rakamlarının bu yıl itibariyle görülebileceğinin beklendiğini ifade ederek şunları anlattı:

"Avro Bölgesi yüzde 1 kadar bir büyümeyi bu yıl yakalayacak ama biraz zayıf, biraz kırılgan, ülkeden ülkeye de değişen performansları içinde barındıran bir büyüme olacak. Ancak Avrupa'daki bu zayıf toparlanma dahi, bizim son 4-5 aydır ihracat rakamlarımıza oldukça olumlu katkıda bulundu. Hele hele bu toparlanma kalıcı olursa, sürdürülebilir bir toparlanma olursa, bizim ekonomimiz açısından, ihracat potansiyelimiz açısından çok çok faydalı olacak."

"GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER GELİŞMİŞ ÜLKELERİN BÜYÜME HIZINI GEÇECEK"

Gelişmekte olan ülkelerin önümüzdeki 5-10 yıllık süreçteki büyümeleri, geçmiş 5,10 yıllık süreçteki büyümelerinden daha düşük olacağını belirten Babacan, gelişmekte olan pek çok ülkede yüzde 8'lik, 9'luk büyüme oranlarının uzunca bir süre görülemeyeceğini, yine de gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme hızının, gelişmiş ülkelerin çok üzerinde olacağını kaydetti.

Başbakan Yardımcısı Babacan, şunları kaydetti:

"Ancak gelişmekte olan ülkeler içerisinde özellikle Çin'in içinden geçmekte olduğu çok önemli bir reform süreci var ve ekonomi politikalarında da çok yönlü bir değişikliği var. Bu ihracatçılarımız açısından önemli bir konu. Çin'in yeni yönetimi, bambaşka bir yönde yol almaya başladı. Çin'in yeni Başbakanı ile bundan 5-6 ay önce oturduk uzun bir toplantı yaptık Çin'de ve bu yeni girmiş oldukları reform sürecinde, öncelikle daha çok iç tüketime ağırlık veren bir büyüme modeline doğru gidecek.

İhracat odaklı bir büyüme anlayışından yavaş yavaş, iç tüketime ağırlık veren ve sosyal harcamaları artıran bir büyüme modeline dönecek. Bu modelin sonunda da daha düşük, büyüme rakamları olacak, belki bu sene yüzde 7'yi ancak tutturacaklar."

"ÇİN'E YAPILACAK İHRACAT İÇİN ÇOK ÖNEMLİ FIRSATLAR"

Bunun Çin'e yapılacak ihracat için önemli fırsatlar sunduğunu, iç tüketime daha çok ağırlık veren, daha çok ithalat yapmak üzere yola çıkmış bir Çin olduğunu belirten Babacan, ihracatçılara Çin pazarına yönelmeleri konusunda, Çin'deki yeni döneme dikkat etmeleri konularında tavsiyede bulundu.

"GEÇTİĞİMİZ DÖNEM TÜRKİYE İÇİN KOLAY OLMADI"

Geçtiğimiz dönemin Türkiye açısından kolay bir dönem olmadığı yorumunda bulunan Babacan, "2013 yılı gerçekten bambaşka problemlerin, hiç de beklemediğimiz olayların ardı arkasına gerçekleştiği bir yıl oldu. 2013 yılı öncelikle FED'in para politikalarının artık normalleşeceğini ilan ettiği, likiditeyi yavaş yavaş geri çekeceğini ilan ettiği bir yıl oldu. Yine Avrupa'nın zayıf görünümü 2013 yılında devam etti. Gezi olayları yaşadık, 5 hafta 6 hafta bütün dünya basını, hemen hemen her gün, Türkiye'yi olabilecek en negatif şekliyle işledi. Suriye'de iç savaş olanca güçlüğüyle devam etti, Irak'ta sadece geçen yıl 9 bin kişi öldü, patlamalar ve saldırılar sonucunda. Yılın sonuna doğru da bir 17 Aralık süreci yaşadık" değerlendirmesinde bulundu.

Babacan, bütün bunlara rağmen Türkiye'nin 2013 yılında yüzde 4'lük büyüme hedefini tutturmuş olmasını kayda değer bir gelişme olarak yorumlayarak, bütün olumsuzluklara, Türkiye ile ilgili içeride ve dışarıda duyulan kaygılara rağmen yüzde 4'lük büyümenin iyi bir sonuç olduğunu aktardı.

Babacan büyümenin devamı için istikrar ve güven olması gerektiğinin altını çizerek, "Ülkemizde istikrar ve güven ortamının kıymetini mutlaka bilmemiz gerekiyor" dedi.

Yaşanan e-bildiri dönemi, parti kapatma davası, geçen yıl Gezi olayları, 17 Aralık sürecinin Türkiye'nin istikrarı ile ilgili şüpheleri oluşturan olaylar olduğunu belirten Babacan, 30 Mart seçimleri ile birlikte istikrar konusunda Türkiye'de herhangi bir sıkıntı olmayacağı mesajının güçlü bir şekilde dünyaya verildiğini söyledi.

"GÜVEN KONUSUNDA BİR YILDIR BAZI SORUNLARIMIZ VAR"

Babacan, güven unsurunun da istikrar kadar önemli olduğuna dikkati çekerek, güven konusunda özellikle son dönemde, geçtiğimiz sene Mayıs ayından bugüne kadar ki dönemde bazı sorunların olduğunu dile getirdi.

Güven ortamının güçlendirilmesi için, daha ciddi, daha güçlü adımlar atılmasının, özel bir gayret içerisinde olunmasının gerekliliğine işaret eden Babacan, şunları kaydetti:

"Siyasi istikrar önemli, ama hemen yanında güvenin de sapasağlam yerinde olması lazım. İş dünyası olarak uzun vadeli geleceğe baktığınızda Türkiye'nin iyi işleyen bir demokrasi olması, ülkemizin ileri bir ekonomi, gelişmiş bir ekonomi olması için olmazsa olmaz bir şart. Enerjide dışarıya bağımlı olan ve cari açığı olan bir ülkede ancak ve ancak güvenle ekonomik çarkları döndürmemiz mümkün. Güven ortamı olduğu sürece Türkiye'ye yatırım olacak, doğrudan sermaye gelecek, güven ortamı olduğu sürece kendi iş dünyamız da, uluslararası iş çevreleri de Türkiye'yi bir yatırım yeri olarak seçmeye devam edecek ve yeni iş alanları açacak, istihdam oluşacak. Güven ortamı olmadığı zaman bunların hiç biri olmaz."

Bazı ülkelerin imkanları dolayısıyla, demokrasi insan hakları gibi dertlerinin olmayabileceğini belirten Babacan, "Belki bir süre için böyle bir lüksleri de olabilir ama bizim öyle bir lüksümüz yok, bizim tek çaremiz daha iyi işleyen bir demokrasi, tek çaremiz temel hak ve özgürlükler konusunda en ileri standartlara ulaşabilmek, tek çaremiz hukukun üstünlüğünün Türkiye'de en iyi şekilde uygulanıyor olması" açıklamasında bulundu.

Babacan hukukun üstünlüğü denildiğinde hangi hukukun baz alınması gerektiğini ise şöyle açıkladı:

"Burada biz devlet politikası olarak zaten on yıllarca önce ilan etmişiz. 'Biz Avrupa Konseyi'nin üyesiyiz, dolayısıyla Avrupa Konseyi'nin hukuk normları bizim için referanstır'  demişiz. Avrupa Birliği sürecindeyiz, Avrupa Birliği'nin hukuk normları, hukuk standartları bizim için referanstır, başka yerlerde bunu aramayacağız. Önümüzdeki dönemde ben son bir kaç yıldır özellikle vurgu yapıyorum, hukuk devleti olmaya da mecburuz. Eğer hukuk devleti olamazsak, demokrasi de eksik, sıkıntılı bir demokrasi olarak kalır, ekonomimiz de hiç bir zaman arzu ettiğimiz noktaya ulaşamaz."

Yapılması gerekenler hakkında katılımcılara bilgiler veren, konuşmasında yargı sisteminin hızlı ve tutarlı olması gerektiğine de değinen Babacan, "Yargının bağımsız, bağımsız olduğu kadar da tarafsız, ilkeli bir duruş ortaya koyabilmesi, İster Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ister Türkiye'de iş yapmak için bulunsun, herkesin 'Ben Türkiye Cumhuriyeti yargısına teslim olurum ve oradan hızlı ve adil karar çıkar' diye bir güven içerisinde olması.' Bunları sağlayamazsak 2023 hedeflerimiz sadece bir hayal olarak kalır" ifadelerini kullandı.

Bunlar sağlanmadığında 25 bin dolarlık kişi başı gelirin de hayal olarak kalacağı değerlendirmesinde bulunan Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Zaten bakın 2007-2008 yılından bu yana kişi başı gelirde 10 bin doları geçtik ama bir türlü 11 diyemedik. Tabi küresel krizin, TL'nin değer kaybının da bunda etkisi var ama nereden bakarsanız bakın sonuç itibariyle 10 binden 11 bine atlamakta dahi güçlük çekmeye başlıyoruz. Bu bir gerçek. İşte o orta gelir tuzağı dediğimiz riskli bölgeye düşmemek ve büyümeyi yılda 3-4'lük bir alana hapsetmemek için daha çok koşturmamız, siyasi reformları kararlılıkla götürmemiz gerekiyor.

Kurallı piyasa ekonomisi önemli, orman kanunlarının geçerli olduğu bir Türkiye değil, kuralların işlediği, hukuk devletine yakışan bir iş ortamı. Fırsat eşitliği, hiç kimseye hiç bi ayrımcılık yapılmaması. Bütün şirketlerimize rekabet içerisinde aynı zamanda fırsat eşitliği içerisinde davranmak durumundayız. Mutlaka adaletli olmak zorundayız."

"ŞEFFAFLIK YOKSA BİLİN Kİ BİR ŞEYLER YANLIŞ GİDİYOR DEMEKTİR"

Devletin şeffaf, hesap verebilir olması gerektiğini de dile getiren Babacan, "Bunlar çok önemli ilkeler, şeffaflık yoksa karanlık varsa orada bilin ki bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Yolsuzluklarla mücadelede asla tolerans olmamalı her türlü iddianın sonuna kadar üzerine gidilmeli ki, bir kural varsa bu kurala uymayan yaptırımla karşılaşıyorsa ancak o kural işler. Bütün bunlar öngörülebilir ülke olmak için olmazsa olmaz konular" diye konuştu.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/tuketime-dayali-buyume-sagliksiz/412538