Tahvile rağbet neyin işareti
Tarih: 26 Şubat 2014 - 03:46
5 Hazine ihalesinde TÜFE’ye endeksli değişken faizli tahvillerin en büyük ilgiyi görmesi geçmişte politikalara olan güvenin askıya alındığının işaret
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, siyasal kriz ve Anayasal güçler krizi ekonomiyi nasıl etkiliyor? Hazine ihaleleri sonuçları nasıl okunmalı? Ekonomist Uğur Gürses, Radikal'deki yazısında bu sorulara yanıt aradı. İşte o yazı:
KÜRESEL mali piyasalardaki çalkalanma ortamında, içeride de yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ile Anayasal güçler krizi içinde derinleşen siyasal krizle birlikte mali piyasalardaki karmaşa devam ediyor. Tahvil piyasasında azalan likidite koşullarına bu defa ilginç bir gelişme eşlik ediyor; mali piyasa oyuncuları daha az sabit faiz, daha fazla değişken faizli tahvillere rağbet etmeye başladı. 2013 Mayıs sonrası FED’in tahvil alım programını azaltmaya başlaması ile Türkiye’de en çarpıcı mali piyasa gelişmesi tahvil piyasasındaki likiditenin kuruması olmuştu. Daha sonra ara ara biraz toparlanan likidite koşulları, yine de eskisi gibi olamadı. Bunun şu olumsuz etkisi ortaya çıkmıştı; uzun vadeli faiz risklerini azaltmak isteyen oyuncular ellerindeki tahvilleri satmak için fiyat bile bulamadığından, döviz satın alarak bu riski ortadan kaldırmaya çalışmışlar, bu da kurları daha yüksek bir seviyeye itmişti. Şimdi, bu sorunun devam ettiği; tahvil satın alan oyuncuların sabit faiz yerine değişken faizli ya da TÜFE’ye endeksli tahvillere yöneldikleri dikkat çekiyor.Pazartesi ve dün yapılan 5 Hazine ihalesinde en çok rağbet gören, TÜFE’ye endeksli ve değişken faizli tahviller oldu. Bu iki teklif 5 ihaleye gelen teklifin yüzde 80’ini oluşturuyor. İkincisi de, TÜFE’ye endeksli ihaleye gelen 34 milyar TL’lik teklif miktarı ile değişken faizli ihaleye gelen 36 milyar TL’lik teklif miktarı tarihsel bir rekoru ifade ediyor.
Bunun anlamı; mali piyasa oyuncularının faiz riski almaktan hızla uzaklaşma eğiliminin göstergesi olması. İkincisi de değişken faiz ya da enflasyona endeksli tahvil bir bakıma döviz kuru hareketini de içeriyor. Bunu satın almak isteyen yatırımcılar, döviz kuru hareketine karşı da korunma sağlama amacı güdüyorlar.Bu koşulları yaratan unsurlar arasında Merkez Bankası’nın yakın zamana kadar uyguladığı para politikasının da büyük katkısı var. Merkez Bankası’nın hem faiz artırarak, hem de tek bir faize geçtiği tarihe yani 23 Ocak’a kadar, para piyasasında çok karışık bir faiz politikası vardı. Bu bizatihi bir belirsizlik kaynağı idi. Merkez Bankası, ‘politika faizi hepsidir’ dediği 4 ayrı araç ve faiz oranından piyasaya para veriyordu. Bu da bağlantılı tahvil piyasasında sinyal karışıklığı sebebiyle fazlasıyla belirsizlik yarattığından likiditesini de öldürüyordu.
İkinci bir neden yine Merkez Bankası’nın Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) kaynaklı. Burada da, ROM’un yapısı gereği Merkez Bankası’na TL getirme yükümlülüğü olan bankalar için döviz getirebilme seçeneği sunulmuştu. Dolar ya da Euro’nun maliyeti, TL’nin maliyetine göre kat ve kat ucuz olduğundan bankalar döviz borçlanarak Merkez’e döviz getirdiler. Borçlanırlarken de ellerindeki Hazine bono ve tahvillerini teminat olarak sundular borç veren yabancı bankalara. Bu da kağıt likiditesini kuruttu. Üçüncüsü de bankalar çok daha hevesle aktif fiyatlama yaparken, Mayıs (FED) sonrasında daha az iştahla yapmaya başladılar, hatta kimi aktif bankalar daha önce yüksek miktarlara verdikleri kotasyonların miktarını düşürdüler. Şimdi sonuç ne mi oldu? Devlete borç verenler, son dönemdeki derinleşen siyasal krizle birlikte, uygulanan para politikasının yan etkileri ve ‘faiz lobisi’ suçlamaları gibi diğer tuhaflıkların da katkısıyla faizin dalgalanma riskini borç alana fatura etmeyi tercih etmeye başlıyorlar. Geçmişte politikalara olan güven askıya alınmış demek bu.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/tahvile-ragbet-neyin-isareti/408585