Üretmeden tüketiyoruz!
Tarih: 25 Kasım 2013 - 14:19
Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü 2013 Dünya rekabet gücü raporuna göre GSYH yüzde 70'ini hane halkıyla tüketimiyle oluşuyor...
Türkiye, 2012 yılı verilerine göre, hanehalkı tüketim harcamalarının GSYH’ye oranında 60 ülke arasında beşinci sırada bulunuyor. Türkiye’de hanehalkı harcamalarının GSYH’ye oranı yüzde 70.1 düzeyinde. Bizden önceki dört ülke yüzde 83.7 ile Ukrayna, yüzde 74.1 ile Filipinler, yüzde 71.9 ile Yunanistan ve yüzde 70.9 ile ABD.
TÜKETE TÜKETE DAHA NE KADAR GİDEBİLİRİZ?
Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün verileri, çok açık biçimde Türkiye’nin “az yatırım yapan, az net ihracat gerçekleştirebilen, ama çok tüketen bir ülke” olduğunu ortaya koyuyor. Bizden daha kötü durumda olan ülkeler de var elbette; biraz önce aktardık. Ukrayna, Filipinler, Yunanistan ve ABD, tüketimin GSYH’ye katkısı yönünden bizden önde olan ülkeler. Ama, bu ülkeler içinde ABD’yi ayrı değerlendirmek gerektiği de bir gerçek.
IMD’nin verilerini değerlendiren uzmanlar, ABD istisna tutulmak suretiyle bir genel değerlendirme yapıldığında, tüketimin GSYH’ye oranı yüksek olan ülkelerin tüketim, söz konusu oranın düşük olduğu ülkelerin ise yatırım ve ihracat ülkesi olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşüne vurgu yapıyorlar.
Dile getirilen ve kolay kolay yanıt verilemeyen asıl soru ise şu:
“Türkiye, tükete tükete daha ne kadar gidebilir, bu işin sonu nereye varır?”
Öyle ya, doğru dürüst yatırım yapmadan, yani üretemeden, net ihracatı kayda değer bir düzeye getirmeden tüketerek milli geliri daha yukarılara, hele hele hızlı bir şekilde yukarılara taşımak hiç mümkün görünmüyor. Çünkü tüketiyoruz; ama başkalarının üretimini tüketiyoruz. Zaten TİSK de bu durumun sakıncalarına dikkat çekiyor ve durumun parlak olmadığına vurgu yapıyor.
TİSK:”DURUMUMUZ PARLAK DEĞIL”
TİSK’in IMD verilerine ilişkin değerlendirmesinde, GSYH büyümesine katkının üç unsurdan meydana geldiğine dikkat çekildi. Değerlendirmede, GSYH’yi hanehalkı ve devletin tüketim harcamaları, yatırımlar ve net ihracatın oluşturduğuna dikkat çekildi.
2012 itibariyle yapılan uluslararası karşılaştırmaya göre, hanehalkı tüketim harcamalarının Türkiye’de GSYH’nin yüzde 70.1’i gibi çok büyük bir bölümünü oluşturduğuna vurgu yapılan değerlendirmede, Türkiye’nin söz konusu oranla 60 ülke içinde beşinci sırada bulunduğu belirtildi. Değerlendirmede daha sonra şu görüşlere yer verildi:
“GSYH büyümesine katkı üç unsurdan meydana geliyor; hanehalkı ve devletin tüketim harcamaları, yatırımlar, net ihracat. Türkiye 2012 yılında büyümede tüketime ağırlık vererek dünyada ilk sıralarda yer alırken, yatırımın payı yüzde 20.3’te kaldı. Buna karşılık, aynı kaynağa göre GSYH’de yatırımların payı hızlı ilerleyen ekonomilerde yüzde 25’in altında değil ve Çin’de yüzde 45.1 düzeyinde. İhracatın GSYH’ye oranı açısından büyüklük sıralamasına gelince, Türkiye 60 ülke içinde mal ihracatında 51’inci, hizmet ihracatında 41’inci sırada, kısaca durumumuz parlak değil.”
YATIRIM VE İHRACATIN ÖNEMİ
TİSK’in değerlendirmesinde yatırım ve ihracatın önemine bir kez daha vurgu yapıldı. Değerlendirmenin son bölümünde şu görüşlere yer verildi:
“Hızlı ve istikrarlı kalkınma sağlamak ve cari açık gibi önemli risklerden kaçınmak için büyümede tüketimin ve ithalatın rolünü azaltarak yatırımların ve ihracatın katkısını artıracak politikalara yönelmek zorunlu görülmelidir.”
REKABET GÜCÜNDE YERIMIZDE SAYIYORUZ
Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün geçtiğimiz aylarda açıkladığı bir başka önemli veriyi de yeniden gündeme getirmek istedik. IMD, ülkelerin son iki yıldaki rekabet güçlerini değerlendirirken, kıyaslamada geri gidilebilmesi için 1997 verilerini de yeniden açıkladı. Bu veriler, Türkiye ekonomisinin rekabet gücü açısından 16 yıldır adeta yerinde saydığını ortaya koydu.
Türkiye bu dönemde “kendi içinde” kuşkusuz gelişti; ama diğer ülkelerle olan kıyaslamada bir aşama kaydedemedi. Türkiye, 1997 yılında rekabet gücü sıralamasında 35’inci sırada bulunuyordu. 2012’ye geldik, sıralamada ilerlemek bir yana 38’inciliğe geriledik. Bu yıl ise ancak bir basamak yukarı çıkabildik ve 37’nci olduk. Yani, 1997’deki yerimizde bile değiliz.
Dünyada 2013 itibariyle rekabet gücü en yüksek ülke, ABD. 2012’de 2’nci sırada bulunan ABD’yi yeniden 1’inci sıraya oturdan sonucun, teknolojik inovasyon gücüne, mali sektördeki toparlanmaya ve şirketlerin başarısına dayandığı belirtildi.
Rekabet gücü sıralamasında ABD’yi İsviçre, Hong Kong, İsveç, Singapur ve Norveç izliyor.
Avrupa’nın en rekabetçi ülkelerinden İsviçre, İsveç ve Almanya’nın ihracat güdümlü sanayi, ekonomide çeşitlilik, güçlü KOBİ’ler ve mali disiplin dolayısıyla olumlu sonuçlar aldıklarına dikkat çekiliyor.
Türkiye’nin neden yıllar boyu yerinde saydığı da bir anlamda rekabet gücü yüksek olan ve artmaya devam eden ülkelere bakınca daha iyi anlaşılıyor. Hem, GSYH’nin yüzde 70’inin tüketimden oluşuyor olması da bunun bir başka göstergesi değil mi… Yatırımsızlık, net ihracat azlığı, sonuçta tüketime dayalı bir GSYH oluşumu…
Bu durum, kuşku yok ki rekabet gücüne de yansıyor. Yalnızca kendi çocuğunun çok akıllı, çok güçlü olduğunu düşünen ebeveynler gibi, biz de yalnızca kendimize bakarak iyi durumda olduğumuzu sanıyoruz. Uzun süre, “Yıllar önce toplu iğne bile yapamazken” diye nutuk attıktan sonra, bir de bakıyoruz ki, bir sürü şeyi yapamayan ülkelerle birlikte yola çıkmışız, ama onlar alıp başını gitmiş. Örneğin Kore… 1997 yılında rekabet sıralamasında 30’uncu olan bu ülke, bu yıl 22’nciliğe yükselmiş. Biz ise 35’ten 37’ye düşmüşüz!
(Dünya/Alaatin Aktaş)
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/uretmeden-tuketiyoruz/401400