Yazdır

Ya biraz da gör be kardeşim

Tarih: 19 Mayıs 2013 - 11:44

CNN Türk'te Medya Mahallesi programını sessiz sedasız bırakan duayen gazeteci Ayşenur Arslan'dan Hasan Cemal'a ince mesaj

Ayşenur Arslan, gazetecilerin Ayşenur Ablası, Medya Mahallesi’nin muhtarıydı… ‘PKK dostu’ da ilan edildi, ‘ulusalcı’ da... Sonra bir gün onu ekranda göremez olduk, programı kaldırıldı. Şu sıralar köşe yazan ve üniversitede ders vermeye başlayan usta gazeteciyle AKŞAM Gazetesi yazarı Özlem Akarsu Çelik konuştu.
Ayşenur Arslan’la sohbet için buluştuğumuz restorana girerken herkes ona bakıyor. Kendisi farkında olmasa da o bir fenomen! Mahcup mahcup gülümsüyor selamlara... “Ayşenur Abla, hayranların seni özlemiş!” diyorum, “Amaaan sen de!” diyor tevazuuyla. Hepimizin hayatında nasıl bir yeri olduğunun farkında değil. Onu aynı kulvarda koştuğu şöhretli pek çok meslektaşından ayıran da bu özelliği zaten.
Ayşenur Arslan’ın izleyicileri/okurları dayanamayıp masamıza geliyor. Sanki yıllardır tanıdıkları birine sarılır gibi sımsıkı kucaklıyorlar onu. “Sizi çok özledik. Her gün saat 11.00’de televizyonu açıyorum, göremeyince içim acıyor. Olsun! Yurt Gazetesi alıyoruz artık. Siz nereye, biz oraya!” diyor içlerinden biri ve endişeli bakışlarla soruyor, “Korkmuyor musunuz?”
Ayşenur Abla’nın yanıtı masanın havasını bir anda değiştiriveriyor, “Kurbağalar neden vıraklar? Çünkü başka bir dil bilmezler! Benimki de o hesap. Ben de bir gazeteci, insan hakları meselesine kafa yoran biri olarak başka bir dil, yaşam tarzı bilmiyorum…”
HABER MERKEZİNDEKİ FİLTRE KÖRELTİR
Sohbet böyle başlayınca ilk sorum belli oluyor: Ekranda ol(a)mamak nasıl etkiledi mesleğe bakışını, yaşamını Ayşenur Arslan’ın?
Derin bir nefes alıyor ve başlıyor anlatmaya. “Eskiden de çok sınırlı sayıda insanla görüşürdüm, küçük bir odada otururdum ama o dünya benimdi. Şimdi gene aynı duygudayım. Haber kaynaklarım aynı. Görmek, bilmek için illa haber merkezinde olmaya gerek yok. Tam tersine oradaki o filtreden dolayı hiçbir şey göremiyorsun ki!”
CNN Türk’ün izlenen programı Medya Mahallesi, çeşitli gerekçelerle sonlandırılınca pek çok yerden teklif aldı ama o hocalığı tercih etti. Bahçeşehir Üniversitesi’nde ‘medya’ dersleri veriyor artık. Gazeteciliğe ise Yurt Gazetesi’ndeki köşesinde devam ediyor. İşin doğrusu, onu en son gördüğümden bu yana yüzüne renk gelmiş.
Liberallerle kavgası malum! Onları hedef alan yazılar yazıyor bugünlerde, “Bayılıyorum onları hedef alan yazılara” diyor ve ekliyor, “Gelinen noktada liberaller bir, biz sıfır ama uzatmalarda olsak bile düdük çalana kadar koşarız. Liberallikten neyi anladıklarını bana anlatmalarını rica ediyorum. Gerçi selam bile vermiyorlar! Konuşmuyoruz, karşılaşmamaya özen gösteriyoruz diyeyim. Ama içlerinde bulundukları durumu ortak dostlardan öğreniyorum.”
ONLARI SAVUNMAYA DEVAM...
Soner Yalçın’ın ve Odatv yazarlarının tutuklanmasına gösterdiği tepkiden Ergenekon Davası’nın bazı sanıklarına verdiği desteğe kadar “Hukuk garabeti” dediği kimi davalarda açıkça taraf olduğunu söylemekten çekinmeyen Arslan kimilerince ‘ulusalcı’ ilan edilse de o kendisini sosyalist olarak tanımlıyor. “Evrensel hukuk kurallarını savunmak için sanıklarla aynı ideolojiyi paylaşmaya gerek yok” diyen Arslan şöyle söylüyor: “Bildirilerimiz bile farklı! (Arslan, 115 aydın ile siyasetçinin barış bildirisine imza atanlar arasında) Kafkaesk bir kâbus yaşıyoruz. Kendini bir anda labirentin içinde buluyorsun ve çıkamıyorsun. Tam bir kâbus! Ortada bir hukuk cinayeti varsa ben karşı çıkarım.”
Bir süre önce Kürt meselesindeki ‘barışçıl’ tutumunu eleştirenler, “Hayatında hiç Doğu’ya gitmiş mi?” diye sorup onu PKK yanlısı olmakla suçlamışlardı, şimdiyse aynı çevrelerce savaş yanlısı olmakla itham ediliyor. O zaman o soruyu soranlara “Anne-babamın mesleği gereği 1965’te gittiğim Van’da 4,5 yıl yaşadım. O gün her şey o kadar açıktı ki! Kürt halkı diye bir halk vardı ve hakları vardı” demişti. Bugünkü eleştirilereyse şu yanıtı veriyor, “Kürt meselesini bugün keşfedenler bana ‘Savaşı destekliyor’ diyemezler! Bazı şeyleri zül addederim. Nagehan Alçı barışçı olacak, ben savaş lordu olacağım öyle mi? KCK avukatının piknikte çekilmiş, kadrajlandığı sonradan ortaya çıkan fotoğrafını ekranda elinde sallayıp yargısız infaz eden kişi, şimdi en hızlı barış savunucusu kesilmiş. Komik bile değil! Benim bu süreçle ilgili sorularım var. Bu projenin Hükümete ait olduğuna inanmıyorum. İşin ucunda barış getirmek gibi bir ikramiyesi olan büyük, başka bir proje. Bölgemizdeki konjonktürle, Amerika’nın talepleriyle ilgili ve bir tuğla çekilse yerle yeksan olacak bir proje.”
HASAN CEMAL KUSURA BAKMASIN!
“Kusura bakmasın sevgili Hasan Cemal. Dedi ki ‘Biz 12 Eylül sonrası anladık Kürt meselesini’. Boşuna okumuşsunuz o zaman! Diyarbakır’a, Van’a, Hakkâri’ye gitmeye de gerek yoktu. Kürt arkadaşlarımız vardı. Birinci Türkiye İşçi Partisi, Kürt raporu yüzünden kapatıldı. Bir insan Mülkiye’de okur da ya da Türkiye’nin seçkin aileleri arasında olur da bunu bilmez mi? Sırf onun için de söylemiyorum. 60’ından sonra kendini buna vakfediyorsun. Çabasını küçümsemiyorum ama her şeyi geç öğrenirsen sonuç böyle oluyor. Bir özeleştiriyle yoluna devam edebilirsin ama her dönem yanlış yapıp özeleştiri yaparsan bir noktadan sonra derler ki, ya biraz da gör be kardeşim!”
İSLAM BAYRAĞI VURGUSU
“Öcalan’ın Türk-Kürt kardeşliği vurgusundan İslam bayrağı altında toplanma noktasına gelmiş olması ve bu mesaja Kürt cephesinde gösterilen yumuşak tavır, beni çok endişelendirdi. Bu ülkede demokrasinin eksik olduğunu söylüyorum ama laikliğin olmadığı bir ülkede demokrasi olması söz konusu değildir. Referansın İslam ise bu ülkede yaşayan insanları İslam bayrağı altında toplamaya çalışıyorsan buradan demokrasi çıkmaz. Öcalan’ın o mesajıyla AKP’nin yelkenlerine rüzgâr sağlandığı kanaatindeyim. Etnik milliyetçilik de bana yanlış geliyordu ama PKK’nın yola çıkışında, daha solda olan, kadın-erkek eşitliğinden hayata bakışa kadar benim de ilkelerimle örtüşecek bir ilkeler bütünü vardı. Oradan geriye bu noktaya mı geldiler? O zaman kusura bakmasınlar onlarla da yürüyemeyeceğim!”
“EN SAMİMİ PKK” DEDİM, SUÇLANDIM
Arslan, Kürt siyasal hareketine bugüne kadar nasıl destek verdiyse bugün de hareketi eleştirme, yaşananları sorgulama hakkı olduğunu savunuyor.
“Ben Medya Mahallesi’nde PKK’lı olmakla suçlandım çünkü bu oyundaki en samimi tarafın PKK olduğunu söyledim. Düşüncelerini ve amaçlarını hiçbir zaman saklamadılar. Başta ‘Öcalan ve tüm tutsaklar özgür kaldıktan sonra silah bırakmaya sıra gelir’ diyorlar ama medyadaki arkadaşlarımız bu cümleyi ısrarla görmüyor. Demirtaş, ‘Çekilme barış olarak algılanmamalı’ diyor ama herkes barış türküleri söylüyor.”
LIVERPOOL’A TRANSFER OLURUM
Anne ve babası MİT’te çalıştığı için gençliğinde babasıyla çok kavga ettiğini anlatan Arslan, üniversitede yaşadığı bir olayı hatırlayıp gülüyor. “Tartıştığım bir arkadaşım herkese annemle babamın MİT’çi olduğunu söyleyince insanlar bana şüpheyle bakmaya başladı. Kendimi savunacak bir şeyim yok. ‘Beni tanıyorsunuz, karar size kalmış’ dedim ama çok sıkıntı çektim. Bugün de aynı şeyi söylüyorum. Kürt meselesinde de kendimi savunmayı zül addederim.”
“Bugüne kadar bir tek Türkiye İşçi Partisi hareketi içinde yer aldım” diyen Arslan’a soruyorum, “Bugün sizin için birlikte yürüyecek birileri var mı?” Gülerek yanıtlıyor, “Ben aslında Manchester United’lıyım ama işçi kentinin takımı olan Liverpool’a transfer olmak niyetindeyim. Onlar diyorlar ya, asla yalnız yürümeyeceksin!”
Ekranları 30’lu yaşlarda alımlı kadınların süslediği, gazeteciliğin geri plana atıldığı televizyon dünyasında o, özellikle orta yaşlarını hüküm süren biz kadın gazeteciler için tek örnekti. Ekranlardan uzaklaştırılmış olsa da tecrübesini farklı kanallarda aktarıyor şimdi. Müzisyen oğlu Sinan’ı evlendirdi, babaanne olmak için sabırsızlanıyor bugünlerde ve yaptığı işlerle, “Beni izlemeye devam edin!” diyor...
GÜLEN SİYASETİN TAM GÖBEĞİNDE!
“ABD’ye Fethullah Gülen’i ziyarete giden gazetecilerin yazmadığı söyleniyor ama aslında bir süre sonra yazıyorlar. Kaynak göstererek değil de sanki bir yerden duymuş gibi ya da kendi fikirleriymiş gibi yazıyorlar. Fethullah Gülen’in başarılı bir saha çalışması bu. Gazetecileri toplayıp onlara anlatıyor, sonra ‘Aman ha! Hoca Efendi siyasete girmek istemiyor’ diyorlar, siyasetin tam göbeğinde olduğu halde! Siyasete girmek istemiyorsa neden bu kadar önemli gazeteciyi çağırıp Türkiye konuşur ki insan? Burada, AKP şunu yapıyor değil mesele. Zannediyorum, somut şeyler de anlatılıyor. Son bir iki yılın en somut konusu MİT. MİT, Taraf Gazetesi yazarlarını nasıl dinledi, izledi? Altan ailesinin çocuklarıyla ilgili neler yaptı? Bunları söylediğinizde kişileri etkilememeniz mümkün değil. Soyut politik bir tartışma ya da İslam’ın referans alınması konusundaki tutumların farklılığı gibi bir sohbet olduğunu düşünmüyorum. Daha karşısındakileri ikna edecek, zaman içinde argüman olarak kullanabilecekleri verilerle karşılaştıklarını düşünüyorum o sohbetlerde.”
REYHANLI’DA MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR!
“Reyhanlı’daki bu kanlı olayda, mızrak artık çuvala sığmıyor. Saldırının failleri, nasıl oluyorsa, bu denli büyük patlamaya yol açacak bombayı ülkeye sokarken fark edilmemişler ama patlamanın hemen ardından kimin yaptığı anlaşıldı!
Size de bu kadar kolay bulunmaları tuhaf gelmiyor mu? Hükümetin Suriye politikasının iflas ettiğinin en açık kanıtıdır bütün bu yaşananlar. En başında, adına Suriyeli muhalifler denilen radikal dinci grupların Türkiye’de cirit atmasına izin verildiğinde de bu tehlikelere dikkat çekmiştik. O günlerde bizi Baas yanlısı olmakla suçladılar. Demokrasiyi savunan insanları böyle karalamak, onları hapse atmak ya da gaz bombası sıkmak sonucu değiştirmiyor.”
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/ya-biraz-da-gor-be-kardesim/381810