Büyük Usta’nın kalbini kırdılar
Tarih: 12 Mart 2013 - 15:31
Hasan Pulur: Milliyet, 3 kuruşluk arabamı aldı, kovacaklarsa kovsunlar
Milliyet Gazetesi’nin usta kalemi, Türk basınının duayeni Hasan Pulur, ‘tutanak krizi’nde yaşadıklarını T24’ten Hazal Özvarış’a anlattı...
28 Şubat Perşembe günü, Namık Durukan imzasıyla, İmralı’da Abdullah Öcalan ve BDP heyeti arasında geçen görüşmenin tutanağı “İmralı zabıtları” başlığıyla Milliyet’te yayımlandı.
Cumartesi günü Başbakan Tayyip Erdoğan, Milliyet’i hedef alarak “Böyle yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin” dedi.
Pazartesi günü Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, “İmralı zabıtlarıyla tarih yazmak” başlıklı yazısında “Haber doğruysa basarız! Sayın Başbakan’ın ‘Batsın böyle gazetecilik’ sözlerini üstümüze almıyoruz!” dedi.
Aynı gün yazarlardan Hasan Pulur’un yazısı yayımlanmazken, Salı günü Hasan Cemal’in köşesi boş kaldı, Can Dündar’ın yazısı yumuşatıldı.
Pulur, “Duyulsun diye söylüyorum” dedi ve şöyle devam etti:
“Beni tedirgin edip arabamı alarak Milliyet'ten ayıramazsınız. Ama yazılarıma müdahale edemezsiniz. Kovacaksanız, kovun.”
Daha fazla uzatmadan, sözü Hasan Pulur’a bırakalım...
- Geçtiğimiz Pazartesi, Milliyet’te yazınızı göremedik. Neden?
Geçen hafta, Cumartesi günü Yayın Koordinatörü Tahir Özyurtseven telefon etti. “Yazınızda sakınca var” dedi. “Ne sakıncası var” diye sorunca, anladım ki patron, bu konuda yayın yaptırmak istemiyor; hükümetten İmralı zabıtları ile ilgili yazılmaması için eğilim almış.
Benim yazım da “Barış, ama barışın da şartları vardır” içerikli bir yazıydı. Apo’nun (Öcalan) tavrını anlatıyordum. Adam, “Tayyip Erdoğan’ı ben çıkardım, ben indiririm” diyor; ben de hükümete “Bu adamı muhatap alıyorsunuz” dedim. Adam, Kandil’de Bakanlar Kurulu toplantısı yapacak neredeyse! “Bu yazıda sakıncalı bölüm yok. Tümüyle sakıncalı bulduğunuza göre, bunun çaresi yazıyı koymamak. Sözleşmeye göre, istediğiniz yazıyı koyar, istemediğinizi koymazsınız. Ben yazımı geri alamam, istersen sen koymazsın” dedim. Tahir, “Yedek yazın yok mu? Aile çok perişan, patron çok üzgün” dedi, ben de “Patron üzgünse, benim de kendi üzgünlüğüm var, ne yapalım” dedim. Yedek yazımı verdim, ama o da İmralı’ya ilgiliydi. Onu da koymadılar. Ertesi gün, Hasan Cemal’in yazısını da koymamışlar, Can’ınkini (Dündar) de taramışlar, sakıncalı bölümleri çıkarmışlar. Ama onlar beni ilgilendirmez. Çünkü içlerinden bazıları, Tayyip Erdoğan’ın ne olduğunu bilmeleri gerekirken bilmiyorlardı.
- Hasan Cemal’i mi kast ediyorsunuz?
Evet, hükümetle başlangıçta birbirlerini tuttular, içli dışlılardı. Can için aynı şeyi söyleyemem.
Gidilen bu yol, daha önceden belli olmuştu. Yazarlara işe gidip gelsinler diye birer araba verilmişti. Benim de rahatsızlığım nedeniyle çok elverişli olmuştu. Ama arabaları, Derya Sazak’ın da bilgisi dahilinde olduğunu belirterek, tasarruf gerekçesiyle çekip aldılar.
- Ne zaman aldılar arabanızı?
Sansürden önce. Gazetenin işleri iyi gitmiyormuş. Sözleşmede “Araba verilir” diye bir kural yok, tabii ki gerekiyorsa arabalarını alabilirler. Ama yaptıkları şık değil. Hasta, yürüyemeyen bir adamın arabası yoksa araba verilir, altından arabası alınmaz.
- Araba size ne zaman tahsis edilmişti?
Demirörenler, Milliyet’i Aydın Doğan’dan aynı şekilde almışlardı. O zaman araba vardı.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/buyuk-ustanin-kalbini-kirdilar/373741