Yazdır

'Bankacılık sistemi oldukça sağlam'

Tarih: 10 Ocak 2013 - 11:06

BDDK Başkanı Öztekin, Türk bankacılık sisteminin yapısını zorlayacak durum yok

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, Türk bankalarının Avrupa bankaları ile kıyaslanamayacak ölçüde sağlam durumda olduğunu belirterek, ''Bizim bankaların sermayeleri güçlü, iyi kar elde ediyorlar. Avrupa bankalarının sermayeleri zayıf, bu zayıf sermayeye rağmen çok iş yapıyorlar ve varlıklarının değeri kriz nedeniyle hızla düştü'' dedi. 
Anadolu Ajansı (AA) Finans Masası'na konuk olan Öztekin, editörlerin sektörle ilgili sorularını yanıtladı. 
Avrupa'da ve Amerika'da bankacılık kaynaklı bir kriz yaşandığına işaret eden Öztekin, Türk bankalarının Avrupa bankaları ile kıyaslanamayacak ölçüde sağlam durumda olduğunu söyledi. 
Avrupa'da bankaların aktifleri içerisinde yer alan hazine kağıtlarının, diğer ürünlerin, konut ve benzeri kredilerin zamanında ödenmemesi nedeniyle bankaların ciddi zararlar elde ettiğini anlatan Öztekin, Amerika'da ise mortgage kriziyle konut fiyatlarının aşırı şişmesi ve sonrasında aşırı düşmesi sonucu bu ürünlere ilişkin menkul kıymetlerin hızla değer kaybettiğini, bunun sonucu olarak bankaların ciddi oranda zarar ettiğini ve battığını ifade etti. 
''Bizim bankalarımızın aktifinde böyle toksik ürünler yok'' diyen Öztekin, Türk bankalarının aktifinde ağırlıklı olarak menkul kıymetler ile bireylere, kurumsal ve ticari işletmelere verilen krediler bulunduğunu belirtti. Türk bankalarının aktifinde hazine kağıtlarının da yer aldığını dile getiren Öztekin, şöyle devam etti: 
''Hazine kağıtlarımız da en son 2013 Ocak'ı itibarıyla kredide alt risk oranı en düşük seviyesine inmiş durumda. Bizim Hazine kağıtlarının yıllar itibarıyla da payı azalıyor. Bankalarımızın aktifi gerçek bankacılık ürünlerinden oluşuyor. Pasifi de gerçek bankacılık ürünü dediğimiz mevduattan oluşuyor. Bu krizden sonra Avrupa bankaları da mevduat bazlı bankacılığa doğru dönüş kararı aldılar. Dolayısıyla bizim bankaların sermayeleri güçlü, iyi kar elde ediyorlar. Avrupa bankalarının sermayeleri zayıf, bu zayıf sermayeye rağmen çok iş yapıyorlar ve varlıklarının değeri kriz nedeniyle hızla düştü.'' 
''Banklarınız sağlamsa ekonominiz de sağlam''
Basel-3'ün üçüncü ayağı olan kaldıraç oranıyla ilgili Öztekin, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) bu konuya yönelik munzam karşılık oranlarıyla ilgili bir düzenleme yaptığını hatırlattı. Kaldıraçta Avrupa'da öngörülen oranın yüzde 3 olduğunu belirten Öztekin, ''Bizim şu anda etki çalışması yaptırdığımız bankalarımızda yüzde 7'nin üzerinde bir kaldıraç oranı var. Yani Avrupa Basel Kriterleri'nin öngördüğü oranların çok fevkinde iyi durumdayız. Daha az kaldıraçla çalışıyoruz diyelim. Dolayısıyla o konuda da sıkıntımız yok. Hedefimiz kaldıraç ve likiditeyle ilgili düzenlemeleri Mart sonuna kadar bitirip kamuoyuyla paylaşmak'' diye konuştu. 
Bankaların sağlam oluşunun ekonominin sağlamlığıyla doğrudan ilgili olduğunu vurgulayan Öztekin, ''Banklarınız sağlamsa ekonominiz de sağlam'' dedi. Avrupa bankalarının mali yapılarını düzeltmeye uğraştıklarını anlatan BDDK Başkanı, 2001'de Türkiye'nin de benzer bir kriz yaşadığını hatırlattı. 
O dönem bankacılık kaynaklı bir krizin çıktığını ifade eden Öztekin, ''Krizin maliyetini de hep beraber ödedik'' dedi. Söz konusu krizde hem özel sektörde batan bankalar dikkate aldığında hem de kamu bankalarına aktarılan kaynak dikkate alındığında, bu bankaları kurtarmak adına gayri safi milli hasılanın 3'te birine yakın bir kaynağın aktarıldığını ifade eden Öztekin, şimdi Avrupa ve Amerika'nın yaptığının da aynı olduğunu söyledi. 
Avrupa ve Amerika'da bankaları kurtarmak adına hiçbir değeri olmayan bonolar karşılığında paralar verildiğini aktaran Öztekin, bunun sonucunda tahvil ihraçları sonucunda borçlanma faiz oranlarının yükseldiğini kaydetti. Türkiye'de ise durumun tam tersi olduğununu altını çizen Öztekin, ''Banklarımızın sağlığı neye yol açıyor- Devletin şu anda AB tanımlı borçlanma oranı yıldan yıla azalıyor. Şu an da 36'lar düzeyinde. Gelecekte bu oran çok çok daha aşağıya gidecek. Bankacılık sektörünün zayıf olduğu zaman, finansın bel kemiği, temel direği zayıf olduğu zaman, ekonominin tamamını etkiliyor. Bankaların sağlamlığı ekonomiyi etkiliyor. Ekonominin sağlamlığı da bankaları etkiliyor'' diye konuştu. 
Vadelerin uzaması 
Türkiye'de mevduat vadelerini kısalığına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Öztekin, bu konuda çalışmalar yapıldığını ve 1 Ocak itibarıyla da yayınlandığını anımsattı. 
Sürekli olarak uluslararası kuruluşlar tarafından Türkiye'nin bankacılığıyla ilgili hazırlanan raporlarda en büyük eleştiri noktasının aktif ve pasif vade uyumsuzluğu olduğunu belirten Öztekin, şunları kaydetti: 
''Aktifin yani alacaklarımızın vadesinin uzun oluşu, pasifimizin yani borçlarımızın vadesinin kısa oluşundan bahsedilir ve bunu bir risk unsuru olarak belirtirler. Bu görüntüde risk gibi görülebilir. 2001 krizinde bile mevduat rakamları üzerinde inceleme yaptığımız zaman aslında Türkiye'de her ne kadar mevduatının vadesi çok kısa gözükse de, şu anda yaklaşık 70 günler civarında. Aslında mevduatımızda çıkış yok. 2001 krizinde bile mevduatımızın yüzde 88-90 civarında arttığını görüyoruz. Mevduatta sadece bankalar arası bir dolaşım söz konusu, mevduat sektörün dışına çıkmıyor. Ama görüntü itibarıyla kısa vadeli bu görüntüyü reele yaklaştırmak lazım. Reel de neredeyse sonsuza yakın bir vadedir, çekilmediği müddetçe. Sürekli büyüyen bir mevduat yapımız var. Bu çalışmaların temel amacı vadeyi reele yaklaştırmak. Bunun için Merkez Bankası öncelikle munzam karşılıklarında farklılık yapmıştır. Yani uzun vadeye daha düşük karşılık, kısa vadeye daha yüksek zorunlu karşılık öngörerek cazip kılmak istemişti. Kısmen etkisi oldu. 55 günlerden 70 günlere mevduatın vadesinin uzadığını gördük. 
Şimdi getirilen 2 düzenleme var, birincisi özellikle stopaj oranlarına ilişkin bir düzenleme oldu. 6 aya kadar vadelerde stopaj oranları değişmedi, ama 6-12 ay vadelerde stopaj oranlarında 3 puanlık bir indirim oldu. 1 yıldan sonrasında ise 5 puanlık bir indirim söz konusu. Bunlar uzun vadeli mevduatı vergisel yolla cezbetmeye yönelik düzenlemeler. İkinci bir düzenleme, vadesinden önce çekilen mevduata vadesiz mevduat mimlemesi gerekiyordu. O oran 0,25'ti. Burada faiz kaybını telafi edecek düzenlemeler getirildi. Burada amaç görüneni reele yaklaştırmak, ülkemize yönelik eleştirileri azaltmak. Bu çalışmalar durmayacak. Piyasalarla görüşüyoruz, sektörler görüşüyoruz. Nasıl daha fazla uzatabiliriz diye.'' 
Borçlarla, alacakların vadesi mümkün olduğunca birbirine yakınlaştırılmasının arzulandığını dile getiren Öztekin, bunu dünyada sağlayan bir ülke bulunmadığını belirtti. Bunun sadece bankacılık sektörünün değil, reel sektör firmalarının, herkesin sorunu olduğunu vurgulayan BDDK Başkanı Öztekin, kredi alanın mümkün olduğunca uzun vadeyi, borç verenin de mümkün olan en kısa vadeyi amaçladığını, bir takım ürünlerle bunun mümkün olduğunca birbirine yaklaştırma çabaları olduğunu söyledi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, özellikle bireysel kredi kullanımında ciddi artışlar yaşandığına dikkat çekerek, ''İşlem hacmi o kadar artıyor ki işlem hacminin artışına paralel olarak da şikayetler artıyor. Bize gelen şikayetlerin ağırlığı da bireysel krediler ve kredi kartları'' dedi. 
Anadolu Ajansı (AA) Finans Masası'na konuk olan Öztekin, editörlerin sektörle ilgili sorularını yanıtladı. 
Mukim Öztekin, Avrupa'da ortak bankacılık düzenleme ve denetleme yapısı oluşturulması kararını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, BDDK'nin 2000 yılında kurulduğunu, bundan önce parçalı bir yapı olduğunu ve karar alma süreçlerinde problem yaşandığını dile getirdi. 
Son 10 yılda, BDDK kurulduktan sonra sektörün düzenleme ve denetim yapısının oldukça sağlamlaştırıldığını anlatan Öztekin, karar alma süreçlerinin etkinleştirildiğini, bankaların ihtiyaçlarına yönelik her türlü düzenlemenin en kısa sürede hayata geçirildiğini vurguladı. Bunun sonucu 12 yıllık sürede sağlam bir bankacılık yapısına kavuşulduğunu ifade eden Öztekin, bunun bağımsız bir BDDK sayesinde olduğunu kaydetti. 
Avrupa'da parçalı bir yapı olduğuna, Avrupa'nın genelinde tüm bankacılık sektöründe bir sıkıntı olduğuna işaret eden Öztekin, AB Merkez Bankası'nın da bu sıkıntıların merkezinde olduğunu söyledi. Öztekin, şöyle konuştu: 
''Avrupa Merkez Bankası'nın denetim ve düzenleme yetkisi yok. Bunun yarattığı karar alma problemi söz konusu. Karar alamadığı için bankaların sorunlarını etkin bir şekilde çözme noktasında ciddi sıkıntılar yaşanıyor, ortak kararlar alınamıyor. Burada belirtmek istediğimiz husus, 2001'den sonraki süreçteki oluşturduğumuz hızlı karar alma ve etkin düzenleme ve denetim çok başarılı sonuçlar verdi. Bu bankaların da buna ihtiyacı var. Kararsızlık kadar kötü bir şey yok. Doğru ve ortak kararlar hızlı bir şekilde alınmalı. Bu da tek bir çatıyla ancak mümkün olabilir diye düşündük. Bu nedenle bu düşüncemizi paylaştık. Aslında bu bir ihtiyaç, ortak akıl diyelim. Bizim söylediklerimizden etkilenmişler dememiz mümkün değil elbette ama ortak aklın bunu söylediği de gerçek. 
Herkes bunu görebiliyor. En son bu konuda hepsi uzlaştı bildiğim kadarıyla. Alman Maliye Bakanı'da zaten açıklama yaptı. 14 saat süren görüşmenin ardından 2014'te yürürlüğe girecek ortak bir denetim mekanizması oluşturulması için temel konularda anlaştıklarını belirttiler. AB sonuçta karar alma süreçlerinin hızlılığının, etkinliğinin ne kadar önemli olduğunu gördü. Parçalı bir yapının da sorunu doğurduğunu, bu sorunu gidermek için böyle bir yapının elzem olduğunu görerek böyle bir karar aldılar. Avrupa ekonomisinin sağlam olması bizi, tüm dünyayı direkt etkiliyor. Bu kararın hayırlı sonuçlar vermesini bekliyoruz.'' 
Krize müdehale sürecinde hata olup olmadığı yönündeki soruya karşılık Öztekin, ''Krizin gelişim sürecinin yeterince fark edilemediğini düşünüyorum. Sorun çıktıktan sonra olay fark edildi'' dedi. 
Öztekin, bu süreçte, ''Dünyanın En İyi Merkez Bankası Başkanı'' olarak bilinen ABD Merkez Bankası Başkanı'nın ayrılmasıyla kriz yaşandığını ve kısa süre sonra ''Dünyanın En Kötü Merkez Bankası Başkanı'' ilan edildiğini anlattı. Öztekin, ''Krizi izleme ve gözetim süreçlerinde ciddi hatalar olduğunu düşünüyorum. Bu tür kurumların görevi, krizi çıkmadan önleyebilmek, önceden gözlemlemek. Bunun eksik kaldığına inanıyorum'' diye konuştu. 
Mevduat faizleri 
Mukim Öztekin, bankaların karları ile kredi ve mevduat faizleri arasındaki farklara ilişkin sorular üzerine, mevduata verilen faizlerin o günkü gösterge faizi dikkate alarak hesaplamanın doğru olmadığını söyledi. 
Bankaların 2012 yılı içinde vadeli mevduata faiz verdiklerini anımsatan Öztekin, faiz marjlarının lira bazında 6'lar civarında olduğunu belirtti. 
Bireysel kredilerin faizinin gerçekten yüksek olduğunu dile getiren Öztekin, buna karşın mevduatın da belli bir oranının kullanılamadığının bilinmesi gerektiğine işaret etti. Öztekin, munzam karşılığın kullanılamadığını, bir de likidite olarak ayrılması gereken bankalarda tutulması gereken rakamlara bakılması gerektiğini söyledi. Öztekin, bankaların aktiflerinin yaklaşık yüzde 10'nun bu likit varlıklardan oluştuğuna dikkati çekti. Öztekin, ''Aslında yüzde 5 filan değil mevduat faizleri, inceleme yaptığınızda daha yüksek oranları göreceksiniz. Şuan itibariyle düşmesi bekleniyor zaten. Bazı bankaların 6, vade bazında farklılaştırarak 7-8 civarında faizler verdiğini görebiliriz'' dedi. 
Kredi faizleri 
Bankaların kullandırdığı kredilerin faiz oranlarının farklı farklı olduğunu anlatan Öztekin, bankaların yaptığı bu işlerden para kazanmasının elzem olduğunu, 10-15 puanlık bir marjdan bahsetmenin ise mümkün olmadığını vurguladı. 
Bankaların en güçlü yapısının özkaynakları olduğuna vurgu yapan Öztekin, özkaynak karlılığı açısından bankaların ciddi bir özkaynağa sahip olduklarını, 170-180 milyar liraya yakın özkaynak olduğu düşünüldüğünde, bunu yüzde 10'dan değerlendirildiği zaman çıkacak karların da hemen hemen benzer bir rakama denk geldiğini anlattı. 
Bankaların karlarının, bankaların sağlamlığının bir göstergesi olduğunu ifade eden Öztekin, şöyle konuştu: 
Bankalarımız sağlam ve sağlıklıysa bünyelerinde bıraktığımız karların ciddi katkısı var. 2008'den itibaren karların dağıtılmasına müsaade etmiyoruz. 2012 karlarının bile dağıtımında ciddi sınırlamalarımız, limitlerimiz var. Herkes karını istediği gibi dağıtamıyor. Bunlar sonuçta bankalarımızın sağlamlığına ciddi katkı yapıyor.'' 
Şikayetlerin kaynağı 
Öztekin, en büyük şikayetlerin bireysel krediler ve kredi kartlarından oluştuğuna işaret ederek, şu bilgileri verdi: 
 ''Şikayetlerin artmasının birinci nedeni, 2001 yılında toplam bireysel kredi hacmi 5 milyar lira. Şu anda 260 milyar liranın üzerinde bir rakam. Bu 52 katlık bir artışı ifade ediyor. Konut kredilerinde 500 milyonluk bir kredi bakiyesi varmış, şu anda rakam 85 milyarlar civarında. İşlem hacmi o kadar artıyor ki işlem hacminin artışına paralel olarak da şikayetler artıyor. Bize gelen şikayetlerin ağırlığı da bireysel krediler ve kredi kartları. 
2006'da kredi kartlarına ilişkin ciddi düzenlemeler yaptık. Öncelikle vatandaşlarımız şunu bilmeli ki talepsiz bankaların kart vermesi mümkün değil. Banka sizin yazılı talebiniz olmadan veya elektronik ortamda talebiniz olmadan kredi kartı gönderirse bunun cezası çok ağır. BDDK tarafından anında cezalandırılıyor. İptal talebinde bulundunuz. Bunu 7 günde sonuçlandırmak zorunda. Bunu da yerine getirmediği takdirde gene BDDK tarafından tahmin edilmeyecek ciddi bedeller ödeniyor. Kredi kartından alınan 50 liranın 100 katına yakın tutarlara ulaşan cezalar ödeniyor. 
Kredi kartlarında faiz yetkisi bizde değil ama hem faiz hem temerrüt faizi konusunda 2006'da bir sınır getirilmesi sağlandı. Bu konuda Merkez Bankası yetkiye sahip.'' 
Kredi kartlarının sunduğu ciddi avantajlar da bulunduğuna değinen Öztekin, kredi kartlarının ciddi taksit imkanları sağladığını, bazı kartların havaalanlarında, araba kiralamada imkan yarattığını anlattı. 
Öztekin, kredi kartlarının aidatlarının sundukları hizmetlerle koşut olduğunu ifade ederek, sıfır komisyon alan bankanın kredi kartının taksit imkanın da farklı olduğunu dikkati çekti. Öztekin, şunları kaydetti: 
''Bankalar sundukları ürünün fayda maliyeti analizi yapmak zorundalar. Fiyatla narh koymak doğru değil. Bir de 2006'dan itibaren ekonomi yönetimi olarak finansal tüketicinin korumasına daha fazla eğilmek arzusundayız. Ama bu fiyatlara narh koyarak, sınırlar getirerek değil. Bir kere rekabeti artırarak, mümkün olduğu kadar. Bir de vatandaşın finansal farkındalığını, okur-yazarlığını ve eğitimini artırarak. Yani hangi ürünü ne kadara alacağını bilme hakkını da net olarak ortaya koyarak bu şikayetleri asgari düzeye indirme çalışmalarımız devam ediyor.'' 
BDDK'ya gelen şikayetlerin 2012'de 3 bin civarında olduğunu belirten Öztekin, ama bankaların kendilerine, Bankalar Birliği'ne, tüketici hakem heyetlerine de şikayetlerin iletildiğini söyledi.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/bankacilik-sistemi-oldukca-saglam/367335