Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, siyasi reformlar açısından Türkiye'de yapılanların, ekonomik reformların, konjonktürü öngörür bir şekilde hem Avrupa'daki finansal çalkantılardan hem de Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki siyasi çalkantılardan Türkiye'yi kurtardığını belirtti.
Dünya Odalar Federasyonu (WCF) Genel Konseyi gala yemeğinde konuşan Babacan, bugün küresel ekonominin ilginç zaman ve dönemlerden geçtiğini, iş kurumlarının ve odaların bir araya gelmesinin ve ortak bir vizyon oluşturmasının, karar alıcılara ve hükümetlere yol gösterici olmalarının son derece önemli olduğunu vurguladı.
İstanbul'un şu anda iş çevrelerinin bir bölgesel merkez olma konumunda olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin Avrupa'da olan, aynı zamanda Asya'da bulunan bir ülke olduğunu hatırlatan Babacan, şöyle konuştu:
''Türkiye aynı zamanda Afrika'ya da yakın ulaşımı olan bir ülke. Türkiye bir Akdeniz ülkesi, aynı zamanda Hazar Havzası'nda bulunan bir ülke. Balkan ülkesi, Kafkas ülkesi, Orta Doğu ülkesi ve Orta Asya'ya da çok çabuk çok kolay erişilebilen bir konumdayız. Bir yandan NATO ülkesiyiz ki en büyük Batılı ittifak kurumu.
Aynı zamanda OECD'nin, AGİT'in bir üyesiyiz. Avrupa Konseyi'nin bir üyesiyiz ve bir yandan da bölgesel birliklere üyeliğimiz var. Balkan ülkeleriyle, Karadeniz ülkeleriyle, Orta Doğu ülkeleriyle, Körfez İşbirliği Konseyi ile bağlantılarımız var. Attığımız son adım Şangay İşbirliği'nin Diyalog Ortağı olmamız. Aynı zamanda NATO'nun ilk üyelerinden biri olarak Şangay İşbirliği Organizasyonu'nun da Diyalog Ortağı'yız. Afrika Birliği'nin de stratejik ortağıyız. Afrika Birliği'nin üç stratejik ortağı var. Biri Hindistan, biri Çin ve diğeri de Türkiye.''
-''Zamanında gerçekleştirdiğimiz siyasal reformlar sayesinde siyasi çalkantılardan kendimizi koruduk''-
Türkiye'nin kendisini komşularından farklı olarak ayırdığını, siyasi reformlar açısından Türkiye'de yapılanların, ekonomik reformların bu konjonktürü öngörür bir şekilde hem Avrupa'daki finansal çalkantılardan hem de Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki siyasi çalkantılardan Türkiye'yi kurtardığına işaret eden Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu:
''2002 yılından beri çok sayıda siyasi reformlar yaptık ki, demokratik sistemimizi iyileştirelim. Özgürlüklerin hayata geçirilmesini iyileştirelim ve temel insan haklarını kuvvetlendirelim. Aynı zamanda bankacılık sektöründe ciddi reformlar yaptık. Sağlık, sosyal güvenlik sistemlerimizde, kamu, finans ve kontrol sistemlerimizde reformlar yaptık.
Zamanında gerçekleştirdiğimiz siyasal reformlar sayesinde Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki siyasi çalkantılardan kendimizi korumuş olduk. Yani Tunus gibi, Mısır gibi, Libya ve Suriye bir parça daha farklı kendilerine has özelliklere sahip. Ama biz bu süreci tamamladık ve bir şekilde vatandaşlarımızın iradesini ve beklentilerini ülke yönetimine yansıtmayı başardık.''
-''Bankacılığa Basel ve diğer uluslararası standartların çok ötesinde standartlar getirdik''-
Ekonomik açıdan zamanında yapılan reformların Türkiye'yi 2008-2009 mali ve ekonomik çalkantılardan koruduğuna değinen Babacan, şöyle konuştu:
''Krize kadar bütçe açığımızı azaltmış olduk ve bankacılık sektörümüzü de güçlendirmeyi başardık. Banka banka yaptık bunu. Hem bilançolar açısından hem de düzenleme ve denetim mekanizması açısından. Hatta öyle kurallar koyduk ki Basel ve diğer uluslararası standartların çok daha ötesinde standartlardı bunlar. Aynı zamanda kişisel sorumluluk zorunluluğunu getirdik. Bunu hem bankanın üst düzey yöneticileri hem de hissedarları için getirdik. En büyük hissedarlar ve yöneticiler şahsen sorumlu ve yükümlü olduklarını hissettikleri zaman bankaları farklı bir şekilde yönetiyorlar.
Avrupa ve Amerika bankaları çok ciddi problemler yaşarken, o bankaların Türkiye'deki ayakları bile çok iyi bir şekilde geçirdiler bu krizi. Bizim hiç bir şekilde sermaye enjeksiyonu yapmamız gerekmedi. Hatta tasarruf mevduat sistemine de dokunmadık.''
-''Zenginliğin kendisi de istikrarsızlığın nedeni olabilir''-
Orta Doğu ve Kuzey Afrika hakkında da değerlendirmelerde bulunan Babacan, bölge ülkelerine has olan gelişmelerin yaşandığını söyledi.
Bölgede şu anda geri dönülmez bir aşamaya gelindiğini dile getiren Babacan, Libya örneğinde olduğu gibi zengin kaynakların dağıtımı nedeniyle zenginliğin kendisinin de istikrarsızlık nedeni olabileceği uyarısında bulundu.
Mısır'ın Arap dünyasının en önemli ülkelerinden birisi olduğuna işaret eden Babacan, Mısır'daki dönüşümün nispeten yavaş gerçekleştiğini belirterek, ''Keşke daha hızlı bir süreç olsun istiyoruz ama maalesef böyle değil. Başkan Mursi çok cesur ve akılcı bir yol seçti. Çok hızlı bir şekilde ittifak kuruyor. Biz inanıyoruz ki Mısır'ın mevcut başkanı ve hükümet uluslararası toplumun tam desteğini hak ediyor'' diye konuştu.
Suriye'nin şu anda bu bölgenin en zorlu olaylarının yaşandığı ülke konumunda olduğunun altını çizen Babacan, ''Siviller, çocuklar, kadınlar her gün hayatını kaybediyor. Ordu, uçaklar ve tanklar kullanarak şehirleri bombalıyor. Buradaki rejim meşrutiyetini tamamen kaybetmiştir. Bu rejim ile ilgili hiç bir gelecek göremiyoruz hem Beşar Esad açısından hem de bölge açısından. Artık bir zamanlama olayı bu. Er ya da geç ayrılacaklar, uzaklaşacaklar'' yorumunu yaptı.
-''Türkiye'de yaptıklarımız onlar için bir ilham kaynağı oldu''-
Babacan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki bütün bu dönüşüm ve sürecin beraberinde kısa vadede ciddi riskler getirdiğini, ancak orta ve uzun vadede fırsatlar da doğurduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu dönüşüm ve bu geçiş süreci ülkelerce tamamlandıktan sonra, demokrasi yerleştiği zaman biz halkın hükümetlerinden memnun olduğunu, sistemlerinden memnun olduğunu gördüğümüz zaman ve parlamentolar gerçekten halkı temsil eder hale geldiği zaman çok büyük bir ekonomik fırsat ortamı doğacak.
Bu bölgenin doğal kaynakları muazzam, beşeri kaynakları henüz potansiyeli kullanılmamış kaynaklar. Son olarak vize zorunluluğunu kaldırdığımız ve serbest ticaret anlaşmasını imzaladığımız zaman bölgede sınırlar gittikçe anlamını kaybedecek. Biz bunu çok önemli olduğunu düşünüyoruz. İnsanların ülkeden ülkeye serbest dolaşımı, malların, sermayenin ve serbestçe ülkeden ülkeye akışı çok önemli. Bu sağlanırsa yepyeni bir jeopolitik ortam oluşacaktır.
Bu dönüşüm yaşayan ülkelerle biz daha ziyade tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Türkiye'de yaptıklarımız onlar için bir ilham kaynağı olmuş durumda, biz hiç bir zaman onlar için örnek ülke olarak yola çıkmadık. Ders verme modunda de değiliz. Ancak biz tecrübelerimizi ve neler yaptığımız paylaşıyoruz. Eğer işlevsel bir örnek gösterebilirseniz onlara Dünya Bankasının veya IMF'nin hazırladığı reçeteden çok daha etkileyici oluyor.
Elimizde olan mevcut kaynaklarımızı gittikçe artan sayıda ülke ile paylaşıyoruz. Amacımız da istikrarın ve güvenliğin, en sonunda da refahın bu ülkelere gelmesi.''
-''Düşük gelirli aileler için vergi neredeyse sıfırlanmış durumda''-
Şu anda Türkiye'de günlük kişi başına geliri 1 dolar olan kimse bulunmadığını söyleyen Babacan, ''2 dolarlık eşik bundan iki yıl önce aşıldı. Dört dolarlık eşiğe bakacak olursak, 2011 yılında sadece halkın yüzde 3,6'sı dört dolarla yaşıyor'' dedi.
Yaptıkları gelir vergisi reformuna değinen Babacan, düşük gelirli aileler için verginin neredeyse sıfırlandığını vurguladı.
Türkiye'deki ilk beş yüz şirkete bakıldığında ise, 20 yıl önce bu şirketlerin yarısının adının bile duyulmadığına dikkati çeken Babacan, ''Anadolu'dan pek çok şirket çıkıyor şimdi ve son derece büyük şirket bunlar. İmalat alanında, güçlüler ürettiklerini ihraç ediyorlar ve istihdam yaratıyorlar'' diye konuştu.
OECD'nin geçen yıl Aralık ayı raporlarına göre tüm OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı iyileşmesi açısından Türkiye'nin birinci olduğunu vurgulayan Babacan, ''Bu aynı zamanda Türkiye'yi son derece çekici bir piyasa haline getiriyor. Genç ve büyük bir nüfusumuz var. Ama aynı zamanda ortalama geliri artmış olan ve daha fazla harcamaya hazır olan bir nüfusumuz var'' değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin büyümesinin iç tüketimden kaynaklandığını ve çok uluslu şirketlerin ülkeye ilgisinin gittikçe arttığını anlatan Babacan, ''İstanbul'da merkez açıyorlar. Sadece Türkiye'deki büyük iç piyasa sebebi ile değil. Bu bölgeye de ulaşımları olduğu için'' dedi.
Babacan, ''Örneğin Coca Cola'nın İstanbul'da bir ofisi var. Bu bir bölge merkezi diyebiliriz. Buradan 93 ülkedeki operasyonlarını koordine ediyorlar. Bütün Afrika operasyonları, Rusya, Doğu Avrupa operasyonları, Hindistan dahil İstanbul ofisinden koordine ediyor. Micrsoft 73 ülkeye İstanbul ofisinden koordinasyon sağlıyor'' örneklerini gösterdi.
-''Afrika halkının yüzde 95'ini kapsıyoruz''-
Türk iş adamları ve profesyonellerin dünyanın bu kısmında çok kolaylıkla iş yapabildiklerini, Avrupa'ya, Kuzey Afrika'ya ve Ortadoğu'ya açılmalarını çok kolaylaştırdıklarını belirten Babacan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Afrika'daki çalışmalarımız daha da önem kazandı. 2007'de Afrika'da sadece 12 büyükelçiliğimiz vardı. Şu anda 32 tane büyükelçilik var. 32 büyükelçilik ne demektir? Halkın yüzde 95'ini kapsıyoruz demektir. Bir çok Avrupa ülkesi Afrika'daki büyükelçilikleri tasarruf sebebi ile kapatıyor, biz ise orada binalar satın alıyoruz, kendi tesislerimizi bu mülkler üzerinde kuruyoruz.
Biz aynı zamanda Afrika Kalkınma Bankası'nın hem hissedarı hem üyesi olduk. Böylelikle Afrika'da pek çok ülkenin altyapı yatırımlarına finansman sağlıyoruz. 30'dan fazla ülkede kalkınma programı yürütüyoruz. Okullar, hastaneler, tarım ve benzeri sektörler, Sahra Altı Afrika bizim için yeni olmasına rağmen burada aldığımız sonuçlar iyi. İhracat çok yüksek. Türkiye'ye dair şu an imaj olarak onların aklında sadece olumlu şeyler var.
Gelecekte neler yapmalıyız? Reforma dair çabalarımızı yargı sistemine yöneltmeliyiz. Biz yargı alanında çok iyi olduğumuzu düşünmüyoruz. Bu nedenle yargı reformu alanında çalışıyoruz. Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olması, hukukun üstünlüğünün ülkede daha da iyi işlev göstermesi için çalışıyoruz.
Eğitim de bizim çok önemli bir alan. Biz çok uzun süre boyunca orta düzey gelirinde bir ülke olmak istemiyoruz. Yüksek gelir düzeyinde bir ülke olmak istiyoruz. Bunu yapabilmek için, bütün bireyler için katma değeri artırmamız lazım. Bunu ancak daha iyi eğitim vererek yapabiliriz. Eğitime ayırdığımız kaynakları artırıyor. Genç nüfusumuz daha iyi eğitimli olacak.''