Berrin Uyanık/Akıllı Yaşam
Tiyatro sahnesinde yarım yüzyılı geride bırakan Müjdat Gezen, sadece yarattığı başarılı tiplemelerle değil sanata ve sanatçılara verdiği destekle, gençlerin eğitimine katkısıyla da takdir topluyor. Sigortacı bir ‘sülaleden’ gelen Gezen ile tiyatro ve sigorta üzerine söyleştik...
58 yıl önce ilk defa ilkokul piyesinde öğretmeninin zoruyla sahneye çıktı. Ortaokul ve lisede de oyunculuk yeteneği peşini bırakmadı. Sonunda konservatuara girerek yerinde tiyatro eğitimi aldı. 1960 yılında şehir tiyatrolarında profesyonel olarak çalışmaya başladı. Tiyatroda, sinemada, televizyonda başarılı projelere imza attı.
Geçen yıl 50’nci sanat yılını kutlayan tiyatro ustası Müjdat Gezen, canlandırdığı ‘Darbukatör Bayram’ gibi rollerle hemen her kuşaktan televizyon ve tiyatro izleyicisinin beğenisini kazandı. Gezen’in aldığı ödüller saymakla bitmez ama biz son olarak geçen nisan ayında dağıtılan Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri’nde Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü’ne layık görüldüğünü hatırlatalım...
Bilen bilir, Gezen’in tiyatro ve televizyon dışında yaptıkları da en az oyunculuğu kadar değerli. Müjdat Gezen Sanat, Kültür ve Eğitim Vakfı’na ait olan Müjdat Gezen Kültür Merkezi’nde yaklaşık 20 yıldır başarılı öğrencilere ücretsiz tiyatro eğitimi veriyor. Anne ve babasının adına açtığı Macide-Nejdet Gezen Huzurevi’nde meslektaşlarını ücretsiz ağırlıyor. Bugüne kadar yazdığı tiyatro oyunu, hikaye ve şiirlerden oluşan 35 kitabını yine vakıf bünyesindeki yayınevi aracılığıyla ihtiyacı olan okullara bedava dağıtıyor. Tüm bu katkılarından dolayı 2007 yılında Birleşmiş Milletler UNICEF İyi Niyet Elçisi seçilen Gezen’i Tiyatronun Robin Hood’u olarak adlandırmak abartılı olmayacak. Şu günlerde Bursa’da kurulmakta olan beşinci Müjdat Gezen Kültür Merkezi’nin inşası için uğraşan Gezen ile keyifli bir sohbet yaptık...
Tiyatrocu olmasaydınız ne olurdunuz?
Benim bir hocam vardı. “Mimar olmak istiyordum olamadım, mühendis olmak istiyordum olamadım, pilot olmak istiyorum olamadım ama aktör olunca hepsini oldum” derdi. Gerçekten de bu meslekte her şeyi olma imkanınız var.
İnsanları güldürmek zor bir iş. İnsanlar bugünlerde nelere gülüyor?
Geçmişe göre biraz farklılaştı tabii. İnsanlar artık daha kolay, daha sudan sabundan, daha hafif şeylere gülüyor. Bu da dünyanın sıkıntılarından olsa gerek.
Keşke oynasaydım dediğiniz, içinizde ukde kalan bir rol var mı?
Gençken Hamlet’e heves ederdim. Ama ben komediyi seçtiğim için buna gerek kalmadı. Artık tiyatro senin olmaya başlayınca ne istiyorsan oynuyorsun. Öyle bir seçme lüksünüz oluyor. Ben de daha çok kendi istediğim oyunları oynuyorum.
Geçen yıl 60’ıncı sanat yılınızı kutladınız. Ne zaman emekli olacaksınız?
Emekli oldum ama hala oynuyorum. Bizim meslekte emekliliğin en büyük felsefesi ölünce emekli olmaktır. Çünkü yaşlandıkça şarap gibi daha çok anlıyorsunuz bu işi; daha çok farkında oluyorsunuz her şeyin.
Günümüzde Türkiye’deki tiyatroyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tiyatroda yabancıların yazdığı oyunları alıp oynuyorlar. Amerika’ya, İngiltere’ye gidip oyunu seyrediyor, sonra gelir hop sahneye koyuyorlar. Sadece sözleri Türkçe. Bizim seyircimiz de gidip seyrediyor. Ben yerli yazarları tercih ediyorum.
Tiyatroların bileti çok ucuz ve iyi şeyler de yapıyorlar. Tiyatroya ilgi var. Bizim iki oyunumuz ‘Mustafam Kemalim’ ve ‘Acayip Bir Oyun’ bu yıl ful gitti. Özel tiyatrolar gayet güzel gidiyor.
Peki yurtdışındaki tiyatrolarla karşılaştırdığınızda Türkiye nerede duruyor?
Bir ülkede ekonomi neredeyse, tıp neredeyse, spor neredeyse sanat da oradadır. Ben bunun somut bir örneğini en son Pekin olimpiyatlarında gördüm. “Çinliler pinponda çok ileri” dediler ama olimpiyatlar başladığında bırakın pinponu her dalda ödül aldılar. Şu anda dünyanın bir numaralı ekonomisi olmaya doğru hızla gidiyorlar. Demek ki topyekün her şeyde ilerilermiş.
Televizyonla ilgili yeni bir projeniz var mı?
İki üç tane teklif var ama yazın çekerlerse çalışmam imkansız.
Televizyondaki dizileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazen Muhteşem Yüzyıl’ı izliyorum. Maçlara bakarım. Sabahları belgesel izlerim. Eğlendiriyor beni. Ama magazin de seyrederim ara sıra. Haber ve tartışma programlarını çok izlerim. Ama son zamanlar izleyemiyorum, geriyor beni.
Bir mizahçı olarak siyasetle ilginiz ne düzeyde?
Ben politik tiyatro yapıyorum. Herkesin ilgilendiği kadar ilgileniyorum. Artı bir ilgim yok. Aktif siyaseti sevmiyorum ama bir mizahçı muhalif olmak zorunda. Hükümetin hoşuna giden laflar etmek bir mizah üslubu olmamalı.
Hayat felsefeniz nedir?
Kurallarla yaşamam ama hayat insanı otomatik olarak bir kural dizisi içine sokuyor. ‘İlke’ adlı şiirim bunu çok iyi anlatıyor. “Sevgilerim karşılıksız, yardımlarım gizli olacak” diyor. “Seni attan, ottan ayıran özelliğinin farkına varacaksın. Çünkü sen insansın ve bunu yakaladığın gün bembeyaz yaşayacaksın” diyor...
Ücretsiz tiyatro eğitimi verdiğiniz sanat merkezleriniz var. Müjdat Gezen Sanat Merkezi ile bu anlamda bir ilki başlattığınızı düşünüyor musunuz?
Benim yaptıklarımı tekrarlayanlar çok oldu. Ama birini hiç yapan olmadı. Bizim okul bedava. İşte bunu deneyen henüz yok. Konservatuarımız ücretsiz ama kurslarımız paralı. Paralı kurslarımızı deneyenler çok oldu.
Okulu nasıl finanse ediyorsunuz?
Paralılardan alıp parasızlara aktarıyoruz. Zenginden alıp fakire dağıtıyoruz. Mesela iki gün boyunca Allianz Sigorta’nın Antalya’daki toplantılarının sunumunu yapacağım. Oradan aldığım parayı buradaki okullara dağıtacağım.
Öğrenci seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Önce yetenek, sonra bu eğitim içinde bize uyum sağlayıp sağlamayacağına bakıyoruz. Adayların genel kültürüne bakıyoruz. Psikoloğumuz var, psikolojik durumuna bakıyor. Hepsi iyi olursa alıyoruz ve ücretsiz okutuyoruz.
Bugünü kadar kaç mezun verdiniz?
Yirmi yılda herhalde 2 binin üzerinde mezun vermişizdir. Mezun olduktan sonra gelip burada gönüllü olarak ders veren asistanlarımız, hocalarımız var. Çok başarılılar ve bu ekolü devam ettiriyorlar.
Başarılı, ünlü olan mezunlarınız da var...
Bu yıl üç oyuncumuzun Afife Jale, beşinin de Sadri Alışık ödülleri alması bizi çok mutlu etti. Sekiz öğrencimiz ödül aldı. Şevket Çoruh, Serdar Orçin, Ahu Türkpençe, İlker Ayrık, Mustafa Üstündağ... Hepsi de çok başarılı. “Ödül aldım” değil, “Ödül aldık hocam” diyorlar. Aldıkları ödülü paylaşıyorlar. İlker, geçen gün canlı yayında “Bu ödülü götürüp Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne bırakacağım” dedi. Serdar, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden telefon açtı “Hocam ödülü aldık” dedi. Bütün bunlar çok hoşuma gidiyor. Çok sıkı dostluklarımız var. Bu okulda ders veren birçok öğretmen benim 50 yıllık arkadaşım. Dostluğa çok önem veririm.
Peki sigortayla aranız nasıl?
Benim bütün sülalem sigortacı. Amcam Ray Sigorta ve Genel Sigorta’nın kurucularındandır. Türkiye’nin yaşayan en büyük duayenlerinden biridir. Abim ve yengem de sigortacıydı. Abimin kızı sigortacıydı. Ray Sigorta, Güven Sigorta, Anadolu Sigorta hepsinde çalıştılar. Amcam Abdi Okuş halen Paşabahçe’nin sigorta başdanışmanlığını yapıyor. Şu anda yaşayan en ünlü ve en eski sigortacı. Ablamın oğlundan abimin kızına, abime, yengeme, amcama kadar hepsi sigortacı...
Ailenizde bu kadar sigortacı varken sizin özel sigortanız var mı?
Bir sürü sigortam var. Çünkü ablamın oğlu sigortacı ve şu anda bir acentesi var. Beni, sanat merkezini, evi, arabayı, yazlığı, okulları topyekün sigortaladı. Ferdi kaza sigortam da var.
Sigorta konusunda oldukça tecrübelisiniz. Genel olarak sigortayı nasıl değerlendiriyorsunuz, memnun musunuz?
Böyle bir eleştiri getirmek istemem ama sigortacılığın bir tek ilkesi vardır: Alırken en fazla primi almak, öderken en düşük primi ödemek... Ben ilkesel olarak sigorta yaptırıyorum. Mesela evimi su bastı, sigorta şirketi bir kısmını ödedi ama kurtardı mı kurtarmadı. En azından bir kısmını ödediler. Bir teknem vardı ve kaza yaptım öyle bir madde koymuş ki oraya ben farkında değilim. Daha sonra ablamın oğluna “Buraya öyle bir opsiyon koymuşsunuz ki hiçbir şeyi ödemiyorlar” dedim. Pervaneyi kayaya vuruyorsunuz, karaya çekilip sökülüp takılıp yapılıp tekrar indirilmesi büyük bir masraf. Orada ödediği miktardaki opsiyon çok düşük. “Kural bu dayı” dedi. Kısacısı benden en yüksek pirimi alıp en düşük ödemeyi yapmaya çalıştılar. İşte sigortacılıkta kural bu.
Yeni projeleriniz var mı?
Bursa’da yeni bir inşaat başlattım, okul açıyoruz. İçinde Türkan Şoray Sinema Akademisi, Uğur Dündar Televizyon Akademisi, Mehmet Güleryüz Resim Akademisi gibi sanat kursları olacak. Çok güzel bir yer olacak.
Yayıneviniz de var. Neden bir yayınevi kurdunuz?
O zaman çok kitap yazmıştım ve kendi yayınevim olsun istedim. 35 bin tane kitabı Anadolu’daki okullara ücretsiz olarak dağıttım. Halen de dağıtırım. Geçenlerde yine kendi bastığım kitaplardan Şanlıurfa’daki bir okula gönderdik.
Ücretsiz okul ve huzurevi açtınız. Hayırseverlik yönünüz oldukça ağır basıyor...
Ben oraya huzurevi değil sanatçı evi diyorum. Onlar bizim mesleğimizin ustaları. Şu an 4 kişi kalıyor ama sürekli değişiyor; yeni gelen oluyor, vefat eden oluyor. Bunları hayırseverlik diye soyutlamayı pek sevmem. Hayır falan değil bu, içten gelen bir şey. Kurulduğu günden itibaren Aziz Nesin Vakfı’na da elimden gelen katkıyı yaptım. Halen de yapmaya devam ediyorum. Nesin Yayıncılık’tan iki yeni kitabım basıldı, bütün geliri oraya gidiyor. Biz cumhuriyet çocuklarıyız ve böyle bir misyonumuz var galiba. Birbirimizle yardımlaşmayı seviyoruz. Mesleğim zaten insanları mutlu etmek üzerine kurulmuş bir meslek. Biz de onları gülümsetip eğlendirince mutlu oluyoruz. Seçtiğimiz mesleğin tabiatında var bu.