2011’in, özellikle 6. ayın sonunda bilançolar toplamında zarar yazan bir yıl olarak geçmesini tarihi olarak değerlendiren Sompo Japan Sigorta Genel Müdürü Recai Dalaş, buna karşılık Türk sigorta sektörünün dünya piyasalarıyla karşılaştırıldığında oldukça iyi bir büyüme kaydettiğini belirtti.
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2011 yılıyla ilgili değerlendirmelerini aldığımız Sompo Japan Sigorta Genel Müdürü Recai Dalaş, 2011’in Türk sigorta sektörü açısından tarihi bir yıl olduğunu kaydetti. Dalaş, “Sektör 2011 yılında ilk kez olmak üzere, 6. ayın sonunda, altyekünde mali kâr da dahil olmak üzere, bilançolar toplamında zarar yazan bir yıl geçirdi. Bu duruma sektörün büyük şirketleri arasındaki rekabetin neden olduğunu söyleyen Dalaş, “Ancak büyüme açısından dünya piyasalarıyla karşılaştırıldığında dünyadaki ekonomik krize rağmen 2011 yılını dünyadan çok farklı bir şekilde büyüyerek geçirdik” dedi. Dalaş, bu büyümenin sigorta sektörünü de etkilediğini belirterek şöyle konuştu: “Türkiye gerek otomotiv piyasasında gerekse diğer alanlarda sürekli olarak büyüdü. Bu büyüme doğal olarak sigorta sektörüne de yansıdı. Prim üretimine baktığımızda Türk sigorta sektörü, 2011 yılında Avrupa ve diğer dünya ülkeleriyle kıyasladığımızda muhtemelen en çok büyüyen ülkelerden bir tanesi.”
‘REKABETLE BAŞETMEK YÖNETİCİNİN TEMEL GÖREVİ’
Türk sigorta sektörünün dünya piyasalarına göre değerlendirildiğinde oldukça iyi bir büyüme ivmesi yakaladığına dikkat çeken Dalaş, buna rağmen sektörün bu yıl da kârlılık probleminin devam ettiğini vurguladı. Bu durumun en temel sebebinin oto ürünleri olduğunu kaydeden Dalaş, oto ürünlerinde sektörün kronikleşmiş kârsızlık sorununun hâlâ devam ettiğini belirterek şöyle konuştu: “Sektörün bileşik oranının yüzde 107,4’ten, 106.5’e düşmesine rağmen özellikle trafik ve kaskodaki kötü sonuçlar çok dikkat çekici. Sadece bununla kalmayıp oto dışı işlerde de yaşanan rekabetten dolayı kârlılıklar düşüyor.” Sektördeki kârsızlığın genel giderlerin yüksekliğinden mi yoksa düşük fiyatlamadan mı kaynaklandığının tartışılmasının anlamlı olmadığını kaydeden Dalaş, “Elbette her ikisi de önemli ancak ölçek avantajına sahip ve verimli çalıştığı söylenebilecek büyük şirketlerin de bileşik oranının yüzde yüzlerin etrafında ve üzerinde oluşu, sektörde verimsizlik ve ölçek sorununun yanı sıra bir fiyatlama sorunu olduğunu da açık bir şekilde kanıtlamaktadır. Hal böyle iken her zaman söylediğim gibi bizim rekabetle ilgili bir şikâyetimiz yok. Serbest ekonomilerde rekabet her zaman olacaktır. Rekabetle başetmek de biz yöneticilerin temel görevlerinden bir tanesidir. Bununla birlikte bazen yasal düzenlemeler ve mevzuattaki bazı uygulamalar da sonuçları bir dönemliğine de olsa kötü etkileyebiliyor, şirketlerin kârına olumsuz etki yapabiliyor. Bizim rekabetten bir şikâyetimiz yok ancak mevzuatla ilgili uygulamaların şirketler tarafından aynı dönem için aynı şekilde uygulanmasının sağlanması gerek. Bu, şirketlerin rekabet karşısındaki performansını doğru ölçebilmemiz açısından önemli. Mevcut duruma baktığımızda özellikle trafik branşında elde edilen sonuçlarda, şirketler arasında izahı çok güç performans farklılıkları görülüyor. Bunun yanı sıra bazı şirketlerin birbirini takip eden iki dönem arasındaki dalgalanmaları dikkat çekici düzeyde olabiliyor. Bizim bu noktaya dikkat çekmemizin sebebi kendi performansımızın ölçülmesiyle ilgili. Yoksa kimin ne yaptığı bizim için önemli değil.”
‘YARI SERBEST TARİFE UYGULAMASI DÜZELTİLMELİ’
Trafik sigortalarında son birkaç yılda farklı uygulamaların görüldüğünü söyleyen Dalaş, yürürlükteki anlaşmalı tutanak ve serbest tarife uygulamalarıyla ilgili şu değerlendirmeleri yaptı: “Trafik sigortalarında anlaşmalı tutanak diye bir uygulama başlatıldı. Bu uygulamayla 5 olan frekans, 10’a çıktı. Daha önce satmış olduğumuz poliçelere bugün hasar ödedik. Hiçbir fiyatlama yapmadan anlaşmalı tutanağın hasarlarını ödemeye başladık. Daha sonra serbest tarife diye farklı bir uygulama geldi ki bu bence kesinlikle serbest bir tarife değildir. Çünkü hazine her altı ayda bir, her ilde, her bir kullanım tarzında, her bir müşteri tipinde eşik prim belirlemektedir. Dolayısıyla mevcut uygulama serbest değildir. Bana göre hazinenin eşik primi işaret etmesinden dolayı ve pazarın büyük oyuncuları da poliçelerini o eşik primin etrafında primlendirdiği için, pazarın baskısıyla bütün sektör o primin etrafında primlendirme yapmak durumunda kaldı. Elbette yüzde 300’e, 500’e kadar eşik primi artırma yetkimiz var ancak olması gereken satış tarifesinin belirlendiği bir pazarda, trafik gibi sadece 3. şahıslara verilen zararı karşılayan, üründe hatta hizmette farklılaşmaya gidemediğiniz, dolayısıyla en önemli konunun fiyat olduğu bir üründe, şirket olarak ortaya çok farklı bir fiyat koyamıyorsunuz. Trafik sonuçlarının düzelmesi için hazinenin bu eşik prim uygulamasından bir an önce vazgeçmesi ve şirketleri tamamen serbest bırakması gerekiyor. Fiyatlar bu şekilde zaman içinde olması gereken seviyeye gelecektir. Böyle büyük zararlar yerine daha kabul edilebilir, mantıklı, başabaş noktasına yakın sonuçlar elde edilecektir. Bunun örneği de kaskodur. Kaskoda şirketler arasında aynı kişi ve aynı araba için bile çok ciddi fiyat farklılıkları olabiliyor ve bu durum pazar tarafından da kabul edilebiliyor.”
‘KASKODA İLK 6 AYDA TEK KÂR EDEN ŞİRKETİZ’
Trafik branşıyla ilgili son olarak, sigortacılar birliğinde konuşulan ve yakın zamanda çıkması beklenen direkt tazmin sisteminden bahseden Dalaş, konuyla ilgili şöyle konuştu: “Bu uygulamayla bizi farklı bir dünya bekliyor. Farklı tarifeler, çalışmalar yapmak zorundayız. Yine son dönemde özellikle trafik gibi uzun kuyruklu işlerde karşılık ayırma yöntemindeki değişiklikler de bu ürünü diğer yıllarla kıyaslanamayacak hale getirmiş durumda. Bu da tarife yapmanızı zorlaştırıyor. Sektörle ilgili bu değerlendirmeleri yaparken bizim sonuçlarımızın, sektörün ortalama sonuçlarından daha iyi durumda olduğunu da belirtmeliyim. Otonun bir diğer branşı olan kaskoda ilk 6 ayı değerlendirdiğimizde sektörün tek kâr eden şirketiyiz.”
Van depreminin sigorta sektörünün sonuçlarına nasıl bir etkisi olacağını sorduğumuz Dalaş, Van ve çevre bölgelerde ekonomik nedenlerden ve sigorta bilinirliğinin çok yüksek olmamasından dolayı sektörün çok sınırlı bir hasar ödemesi gerçekleştirdiğini belirtti. Dalaş, asıl sorunun bundan sonra Türkiye’yi bekleyen depremler olduğunu kaydederek, “Türkiye bir deprem bölgesi ve yaşanması beklenen depremlerin önüne geçebilme imkânımız yok. Burada önemli olan insanların bu konuda bilinçlendirilmesi. Şirketimizin ana sermayedarı Sompo Japan, bir Japon sigorta şirketi. Japonya’da bu sene büyük bir felaket yaşandı. Japonların deprem sonrasında ne kadar bilinçli ve düzenli olduklarını, hayatlarını nasıl devam ettirdiklerini gördük. Türkiye ile kıyasladığımızda öğrenmemiz gereken çok şey var” dedi.
AFET PLANLAMASI İÇİN JAPONYA’DAN BİLGİ AKIŞI
Türkiye’de deprem bilincinin yaygınlaştırılması konusunda Sompo Japan Sigorta olarak büyük sorumluluk duyduklarını ifade eden Dalaş, konuyla ilgili önümüzdeki dönem projelerini anlatırken şunları söyledi: “Hem bir sigorta şirketi, hem de ana sermayedarı Japon bir şirketiz. Konuyla ilgili Japon yetkililerle görüşmelerimiz sürüyor. Kurumsal sorumluluk bilinciyle önümüzdeki dönemde olabilecek bir afette, çocuklarımızın ve gençlerimizin hayatlarını devam ettirebilmeleri için afet planlamasında Japonya’dan bilgi akışı sağlamak, bunu okullarda anlatmak gibi amaçları olan bir sosyal sorumluluk projesi üzerinde çalışıyoruz. Bu, şirketimizin önümüzdeki birkaç yıla yayılması planlanan uzun soluklu bir projesi olacak. Hem Japonya’da hem Van’da yaşanan bu felaketler, Japonlarla olan ilişkimizin daha da gelişmesini sağladı. Van’daki depremde son derece özverili davranış sergileyerek, yardımda bulundular. Bu dostluğun, gerçekleştirmeyi planladığımız projemize çok yararı olacağına inanıyorum.”sigortacı