Yazdır

Finansçılara ilaç gibi çözüm!

Tarih: 14 Eylül 2011 - 09:58

Özdemir, yoğun stres altında olanlara ve özellikle finans sektöründe çalışanlara NASA’da da kullanılan Neurofeedback isimli yeni bir yöntemi öneriyor

BERRİN UYANIK BEKAR/FİNANSGUNDEM.COM
Hemen hemen herkesin hayatını olumsuz etkileyen stres, aslında çağımızın kronik hastalığı… Özellikle yoğun bir tempoyla çalışan finansçılar strese çok daha fazla maruz kalıyor. Stres birçok hastalığın başlangıcı olabildiği gibi bazı kanser türlerinin oluşmasına bile sebep olabiliyor. Hem fizyolojik hem de psikolojik birçok hastalığa sebep olan stres hekimlerin önerdiği ilaçlarla çözülmeye çalışılıyor ancak bu ilaçların yan etkilerini de göz ardı etmemek lazım.
Ancak Türkiye’de yeni bir oluşum içinde olan dünyada ise özellikle İngiltere de ve Amerika’da çok sık kullanılan yeni bir yöntem olan Neurofeedback, ilaç ya da herhangi bir şey kullanmadan ve hiçbir yan etkisi olmadan insanların beyinlerini eğitiyor. İlk bakışta psikolojik bir hastalıkmış gibi görünen stres aslında beynimizde bulanan milyonlarca nöronun bazılarının birbirleriyle iletişimi sağlayamamasından kaynaklanan fizyolojik sorunların ortaya çıkması anlamına geliyor. Neurofeedback ise bu noktada devreye giriyor. Beynimizde bulunan nöronların birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan bir yöntem. İlk defa NASA’da uygulanan ve halen uygulanmakta olan Neurofeedback, FBI ve CIA gibi bir çok kurumda ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılıyor. 15 yıllık eski bir borsacı olan ve birçok kurumda üst düzey yöneticilik yapan Aytuğ Özdemir Türkiye’de bu sistemin uygulanmasının öncülerinden. Kendisi de eski bir borsacı olduğu için o dönemlerde çok yoğun stres altında çalıştığını ve bunun sonucu olarak finansçıların hastalığı olarak bilinen psikosomatik’e yakalandığını ve hekim tavsiyesiyle borsacılığı bıraktığını söylüyor. Daha sonra Amerika’da Neurofeedback eğitimini alarak şu anda Türkiye’de ofisinde bunun eğitimlerini veriyor. Biz de kendisiyle sistemin içeriğini ve detaylarını konuştuk.
Öncelikle borsacılıktan, bu alana nasıl yöneldiniz?
Aytuğ Özdemir: İlk olarak beyinden bahsedelim. Beyin vücudumuzun ana kumanda merkezi. Beyin de bazı şeyler yolunda gitmediği zaman vücudumuzda sorunlar ortaya çıkmaya ve sistem aksayama başlar. Özellikle borsacıların ve finansçıların ki bende 15 yıllık eski bir borsacı olduğum için çok iyi biliyorum doktora başvurduğunuz zaman çoğunlukla bize psikosomatik olduğumuzdan bahsedilirdi.
Psikosomatiği biraz açar mısınız?
Aytuğ Özdemir: Psikosomatiğin ne demek olduğunu ben finans sektöründen ayrılıp terapi eğitimlerini almaya başladığım zaman öğrendim. Psikosomatik demek aslında beyin dalgalarını birbirine ileten nöronların aralarındaki iletişimin kesintiye uğraması demektir. Psikosomatiğin başlangıcı psikolojik, ancak sonucu fizyolojik… Beyinde kalıcı stres bozukluğu sonucu oluşan fizyolojik bir bozulma olarak gerçekleşiyor. Bizde bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz. Hangi doktora giderseniz gidin finans sektöründe çalışanların sorununa psikosomatik derler. Hatta buna bağlı bazı kanser türleri bile oluşabiliyor. Bugün Amerika’da yapılan araştırmalara göre kanserlerin bazı türlerinin vüritik, bazı türlerinin ise genetik eğiliminin olması dahilinde psikosomatik olarak da ilerlediğini gösteriyor.
‘Stres nedir?’ diye bakarsak bir tür algıyı bozan, beyinde kompleks protein üremesine sebep olan bir duygu durumudur. Başa çıkamadığımız, o anda kendi kendimize çözemediğimiz bir olayla ya da travmayla karşılaştığımız zaman beyinin ilk görevi bedeni sağlıklı bir şekilde yaşamda tutmak olduğu için ürettiği bir savunma mekanizması aslında stres. Beyin “ben kumanda merkeziyim bu bedende en önemli iş kan aksın, kalp pompalasın ve ciğerler bana yeterli oksijeni sağlasın, benim birinci önceliğim bu” diyor. Eli kolu hareket ettirmek gibi sorunları çözmek benim birici önceliğim değil diyor. İlk önceliği hayatta kalmak… Doğal olarak hemen önceliği ilk yaşamsal alanlara verdiği için beyin bugün modern hayatta ihtiyacımız olan diğer fonksiyonlarda aksamalar meydana geliyor. Çünkü o beyin için öncelik listesinde değil. Mesela stres bozukluklarında bedenimizin ilk sinyal verdiği organımız cilttir. Bu saçta kepeklenmeden elde kolda egzama ile devam edebilir. Sedef, Zona, Vitiligo gibi bir çok cilt hastalığına sebep olabilir. İlk sinyal ciltten ikinci sinyalde mideden gelir. Bunlar bizim ilk alarm sistemlerimizdir. İnsan organizması şu ana kadar yaratılmış en mükemmel organizma, bu yüzden önemli olan stres algısıyla ilgili kendi mekanizmamızı oluşturmak. Çünkü bu sonuçların hiç birine katlanmak zorunda değiliz aslında.
Peki Neurofeedback nedir?……
Aytuğ Özdemir: Neurofeedback beynin kimyasal aktivitesi ile ilgilenmez ve hiçbir şekilde bir tedavi yöntemi olarak da ifade edilemez. Neurofeedback uygulayıcıları tedavi edilecek hastalıklarla değil, eğitimle daha iyi performans gösterecek regülasyon sorunları ile ilgilenirler.
Stres bozuklukları ya da travma sonrası stres bozuklukları bizim çok başarılı oluğumuz alanlar aslında. Ne yapıyorsunuz derseniz; algıyı belirleyen ve sonucunu etkileyen beyin dalgalarına egzersiz yaptırarak, artık algıda kolay çöküşler yaşanmamasını ve daha iyi problem çözme yetenekleri geliştirerek problemlerin anında halledilmesi ile ilgili yeni çözümler bulunmasını sağlatıyor. Bu sistemin en güzel kısmı ise 20 seanslık protokoller halinde uygulanıyor olması. Bu yirmi seans içinde ise herkesin ihtiyacı olan beyin bölgesindeki egzersizi yaptırıyoruz. Çok nadir ikinci, üçüncü protokollere geçiyoruz. 20 seanslık protokollerde yaptığımız şey ise birbirleri ile iyi haberleşemeyen nöronları uyararak yeni yollar bulmalarını sağlıyoruz. Çünkü beynimizde 100 milyar nöron var ve konuşmak için büyük bir korelasyon şansı var. Bu anlamda egzersiz inanılmaz faydalı oluyor.
Stres bozukluğundan bahsedelim biraz….
Aytuğ Özdemir: Özellikle modern şehir hayatında insanlar günlük hayatta da strese çok sık maruz kalıyor ve bu oran o kadar yüksek ki testler yapıldığında dört kişinin ikisinde klinik düzeyde dikkat kaygı ve panik bozukluklara rastlanıyor. Eskiden insanlar stres ile nasıl başa çıkıyordu? İlaç ya da Neurofeedback yoktu… Stres insanın varoluşundan beri olan bir şey. Ama karşılaşma sıklığımız çağ ilerledikçe arttı. Daha önceki stres yaşamda kalmaktı. Ama modern şehir insanının her gün yoğun yaşadığı stres ile başa çıkmasının en kolay yollarından bir tanesi onun iyi uyuyabilmesi. Çünkü beyin muhakkak günde yetişkinler için en az 6, en çok da 10 saat kapalı kalmalı. Bir insan için 10 saatten fazla uyumakta sağlıklı bir şey değil. Bazı medikatik kişiler günlük 20 dakika meditasyon ya da yoga egzersizleriyle günlük uyku ihtiyaçlarını 4 saate kadar indirebilirler. 4 saat uyku bir insan için yetebilir ancak 4 saat kesintisiz derin ve kabussuz uyku olması gerekir. İsterseniz 24 saat uyuyun o uyku kabusluysa uyandığınızda dinlenmemiş hissediyorsanız, o kadar saati kaybediyorsunuz demektir. Bu şu demek; beyin “shutdown” olmadı, mekanizma kapanmadı demektir. Neurofeedback’in bir çok sorunda yardımcı olmasındaki mucize burada başlıyor. Öncelikle uykumuzu düzenliyor. Neurofeedback eğitimi alan kişiler kesintisiz uykuya çok daha kolay kavuşuyorlar. İkincisi ise şehir insanında görülen kronik kabızlıktır. Konsültasyonun ikinci üçüncü seanstan sonra çözüldüğünü görürüz ki içerdeki tüm mekanizmalar birbiriyle haberleşmiş olsunlar. Çünkü sindirimin boşalması içerdeki sindirimin en iyi çalıştığını gösteren durumdur. Mide de o yüzden streste ilk sinyal verenlerdendir. Eğitimlerimizde iki tane doğru yolda gittiğimizi gösteren verimiz var. Birincisi uykunun düzelmesi, ikincisi ise sindirimin düzenli çalışması. Yoğun strese maruz kalan kişilerde hazımsızlık ilk belirtilerdendir. Biz zaten ikinci, üçüncü seansta hemen bu verileri almaya başlıyoruz. Yaptığımız şey çok basit aslında, birbiriyle konuşamayan görüşemeyen nöronlara birbirleriyle yeni haberleşme ağı buldurmak. Hekimlerin psikiyatrik ilaçlarla yapmaya çalıştıkları şey de bu. Birbirleriyle konuşamayan nörotransmitterleri kimyasal uyarıyla birbirleriyle konuşturmaya çalışmak.
Peki böyle bir durumda insanlar depresyon ilaçları kullanmak yerine sizi mi tercih etmeli?
Aytuğ Özdemir: Hekimler ve ilaçlar her zaman lazım olan şeyler. Ama özellikle gelişmiş ülkelerde psikiyatrik ilaçlar öyle bir mercek altındaki yarar ve zarar dengesi daha çok sorgulanır oldu. Artık çok zor reçeteler yazılıyor. Çünkü psikiyatrik ilaçların evrimine bakılacak olursa 1950’lere kadar kullanım alanı sadece zaptedilemeyen akıl hastalarının durdurulması ve bir şekilde kontrol altında tutulabilmeleri için hazırlanmış preparatlar. Daha sonra ise pazarlama yoluyla birlikte bunların nasıl şifa veren ilaçlara dönüştüğüyle ilgili psikiyatristlerin de ciddi kaygıları var. Beyinde iki tane aktivite var. Birincisi kimyasal aktivite ki hekimlerinde uğraştığı alandır, bir de elektriksel aktivite.
Şu an gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsinde Neurofeedback terapinin yükselen bir trend olmasının sebebi yan etkisi olmayan ve bir çok alanda ciddi çözümler yarattığı düşünülen bir sistem olması. Elektrik aktivitesini düzeltme çabaları yüzünden Neurofeedback bu kadar yükseliyor. Yoksa kimyasal aktivitede de müdahale edilmesi gereken durumlar var ve hekimlere gidilecek ve o ilaçlar alınacak. Ama şu andaki ilk başvurulması gereken şey Neurofeedback olmalıdır. Hatta artık şu sorgulanmaya başlanmış durumda… Bu ilacı kullanmadan önce yan etkisi olmayan Neurofeedback denendi mi bu vaka üzerinde. Çünkü sağlık ve sosyal güvence sistemleri bu ilaçlarla yaşanan ilk çözümlerin ardından çok ciddi. Parkinson, alzheimer vs. gibi hastalıklar üzerinde çalışmaya çok daha büyük mali külfet altına girmeye başladılar. O yüzden mümkün olduğunca çok sadece Neurofeedback değil, Naturopat denen bizim ülkemizde de otacı adı verilen ve aktarlarımızda olan bilgilerle ilgili ciddi fakülteler kurulmuş durumda. ABD’de bir çok üniversite de Naturopat’lar yetiştiriyorlar. Kimyasal ilaçları kullanmadan önce insanları bitkilerle tedavi etmeye çalışalım, daha sonra kimyasal ilaçlara başvuralım eğilimi başlamış durumda. İlacı satın alması ve içilip yutulması kolay ama kalıcılıyla ilgili benim kişisel olarak da soru işaretlerim var. Neurofeedback eğitimini alan beyinler ise nöronlar iletişime geçtikleri anda bu iletişimi sürdürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Eğitimler bittikten sonra bile nöronlar pozitif şartlanmayla öğrendikleri için zihin bu egzersizi yapmaya devam ediyor.
Neurofeedback’i nasıl uyguluyorsunuz ve yararlı olduğu durumlar nelerdir?
Aytuğ Özdemir: Neurofeedback’i beyine yerleştirdiğimiz üç tane sensör ile beyin dalgalarını ölçüyoruz. EEG adı verilen bu cihaza sizi sensörlerle bağlayarak yaşınıza göre hangi ölçütte hangi beyin dalgalarına sahipsiniz ona bakıyoruz. Kişinin normalden uzaklaşan beyin dalgalarını normale döndürmeye çalışıyoruz. Bazen bunu artırmamız ya da azaltmamız gerekebiliyor. Kafatasına yerleştirilen sensörler sadece gelen bilgiyi toplar, vücuda ve beyne hiçbir şekilde bir iletide bulunmaz. Kişiye çok eğlenceli bir bilgisayar oyunu oynatarak bu beyin dalgalarını öğretmeye çalışıyoruz. Yaptığımız şey aslında beyine yeni frekanslar öğretmek.
Neurofeedback’in çözümüne yardımcı olduğu sorunların tamamı beynin düzenli olmayan aktivitesinin sonuçlarıdır. Genel olarak etki alanındaki başlıklar anksiyete, depresyon spektrumu, dikkat-hafıza sorunları, stres, öğrenme ve davranış bozuklukları, migren ve kronik baş ağrıları, uyku bozukluklarından oluşmaktadır. Son 10 yıldır yapılan detaylı araştırmalar, Neurofeedback’in nöbet geçirten bozukluklar (epilepsi vb.), otizm spektrumu hatta beyin felci gibi beynin organik sorunlarında bile oldukça yararlı sonuçlar yarattığını gösteriyor. Aslında bir benzetme yaparsak yaptığımız iş şu; kişiye balık vermiyoruz, balık tutmayı öğretiyoruz. Ve balık tutmayı öyle bir öğretiyoruz ki bu gelişen zihin Denizde, okyanusta, tatlı suda ve tuzlu suda kendi yöntemlerini geliştirecek bir noktaya geliyor.
Kimlere eğitim veriyorsunuz? Bu eğitimden kimler yararlanmalı?
Aytuğ Özdemir: İş adamları, öğrenciler, sanat dünyası… Şu anda büyük bir bankanın üst düzey yöneticilerine eğitim vermek üzere protokoller devam ediyor. Ayrıca Türkiye’nin en büyük perakende zincirlerinin üst düzey yöneticilerine de eğitim vermek için yine görüşmeler devam ediyor. Daha önce borsada büyük bir oyuncuya da bu eğitimi uyguladık. Artık uykusuz gecelerin onun için son bulduğunu ve yaşadığı gerilimler ile çok kolay baş edebildiğini söylemişti. Neurofeedback borsacılar ve finansçılar için çok faydalı bir eğitim çünkü onlar oldukça stresli ve gerilimli bir şekilde çalışıyorlar. Tabi bu iş dünyası ve yoğun stres altında çalışan herkes için geçerli. Eski meslektaşlarımın Neurofeedback eğitiminden yararlanmasını çok arzu ediyorum keşke herkes zaman ve bütçe ayırabilse.
Peki Neurofeedback daha çok hangi alanlarda kullanılıyor.?
Aytuğ Özdemir: Biz hiçbir şeyi rehabilite etmiyoruz, burası bir eğitim merkezi. Egzersiz yaparak beyni eğitiyoruz. Bu yüzden beyin daha iyi performans gösterip daha iyi yönetmeye başlıyor. Özellikle hafıza sorunu yaşayan insanlarda inanılmaz sonuçlar elde ediyoruz. Beynin üç tane besine ihtiyacı var. Oksijen, su ve yeni bilgiye ihtiyacı vardır. Sürekli farklı gelen bilgiler yeni bir merkezi uyardığı için beyin için çok önemlidir. Beyinde ne kadar çok nöron birbiriyle konuşursa performans o kadar yükseliyor. Mesela çalışan bir iş adamının birinde Menier sendromu vardı, bu 72 saat süren korkunç nöbetli bir sendromdur, İç kulak ve orta kulak arasındaki bir denge sorunuyla ortaya çıkar, kulak çınlaması, mide bulantısı ile 72 saat sürer. Çok sıkça duyduğumuz Vertigo hastalığının çok daha yoğun ve şiddetlisidir. Mesela Vertigo için Amerika’daki doktorların hemen hemen hepsi öncelikle Neurofeedback öneriyorlar. Çünkü çok ciddi pozitif sonuçlar alınıyor. İddiamız asla bir şeyi iyileştirmek değil tam tersine nasıl iyileşeceğini göstermektir. Beyni eğiterek onun daha iyi çalışmasını sağlamak. Bizim yaptığımız beyinin performansını geliştirmektir.
Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Aytuğ Özdemir: 15 senelik eski bir borsacıyım. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat’tan daha mezun olmadan borsacı oldum. Uzun yıllar Finansinvest’te ve bir çok aracı kurumda orta ve üst düzey yönetici olarak çalıştım.
Neden bu işi tercih ettiniz?
Aytuğ Özdemir: Tamamen hekim tavsiyesiyle oldu. Doktorum psikosomatik olduğumu ve bir çok sağlık sorunumun oluşabileceğini söyledi. Üç yıllık evliydim ve bu şartlar altında bir çocuk sahibi olamayacağımı söyledi. Ve ben o gün borsacılığı bırakmaya karar verdim ve bıraktım. Bir ay sonra Londra’ya gittim. İngiltere’nin en önemli astroloji okulunda astroloji eğitimine başladım ve Astro terapist olarak mezun oldum. İngiltere’den tekrar Türkiye’ye döndüm ve o sırada bir kız çocuğum dünyaya geldiği için işlerimi home ofise olarak devam ettirdim. O sıralarda şu anda ortağım olan Prof Dr. Celal Usluer bana Neurofeedback’ten bahsetti ve ben merak salarak araştırmalarım sonucunda kendimi EEG İnstitute Los Angeles’ta. buldum. Burada Neurofeedback eğitimleri alarak şef terapist olarak sertifikası aldım. Bu sertifika önemliydi çünkü dünyanın her yerinde bu sistemi uygulayabilmek için verilen bir sertifikaydı. Özellikle burada çocuklardaki hiperaktiviteyle ilgili çok kısa sürede yaptığımız bir çözümle, vakayla şef terapist unvanını aldım. Tek bir protokolle bu kadar yüksek bir hiperaktivitenin çözülmesi enstitü tarihinde bir ilkti. Daha sonra iş dünyasından da öğrencilerimiz oldu. Şu ana kadar yaptığımız hiçbir protokolde başarısız olmadık, hem olumlu ve pozitif sonuçlar aldık. Neurofeedback ile ilgili detaylı bilgi almak isteyenler  www..beyinperformans.com web sitesinden veya 0212 231 03 00'dan ulaşabilirler

 

 

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/finanscilara-ilac-gibi-cozum/324955