Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, işletmelerde 2009 ikinci yarı ve 2010 ilk yarısındakine benzer bir nakit akış problemi gözlemlendiğini, ancak ciddi boyuta ulaştığını söylemek için henüz erken olduğunu ifade etti.
Sivas’ta yapılan İş’le Buluşmalar Toplantısı sonrasında DÜNYA’nın sorularını yanıtlayan Türkiye İş Bankası Adnan Bali, Türkiye’nin büyüme potansiyelinin yüzde 5 - yüzde 6 seviyesinde olduğunun altını çizerek “Türkiye art arda yüzde 3 gibi düşük büyüme hızlarını kaldıramaz. Ekonomi belli bir hızda büyüyemezse bugün
yüzde 20’lerden yüzde 15’lere gelen genç nüfusun işsizlik oranı ne olacak. Dış konjonktürün elverdiği ölçüde ekonomiye biraz destek vermek gerekebilir” dedi.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’nin piyasadaki gelişmelere ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
PARA POLİTİKASI ESNEK
2010 yılı son çeyreğinden önce yüzde 5 düzeylerinde olan TL zorunlu karşılık oranı mevcut durumda ortalama bazda yaklaşık yüzde 10.5 seviyesinde bulunmakta. Zorunlu karşılıkların tesisinde tanınan esnekliklere rağmen Türk Lirası ve yabancı para likiditenin bütünü dikkate alındığında likidite koşullarının halen
rahat olmadığını söylemek mümkün. Ancak, Merkez Bankası’nın izlemekte olduğu para politikasının sahip olduğu esneklik, küresel riskler altında istikrarın sürdürülebilirliği açısından gerekli müdahale imkanlarını barındırmakta ve Merkez Bankası’nın da söz konusu esnekliğin her iki yönde kullanılabileceğini açıklaması risklerin kontrol altında olduğuna işaret etmektedir. Bilindiği gibi, para otoritesinin politika değişiklikleri 2010 yılının son çeyreğinde başladı. O dönemde hatırlayacaksınız fonlama tutarı bankaların zorunlu karşılık yükümlülüğü için ihtiyaç duyacağı likiditenin de altındaydı. 2011 başından itibaren ise zorunlu karşılık oranlarındaki artışa paralel fonlama da hızla arttı. Bankalar Merkez Bankası’ndan 70
milyar TL’nin üzerine çıkan fonlama imkanı gördüler. Diğer bir ifade ile Merkez Bankası fonlaması likidite sıkışık iken yükseldi ve bankalar bu kanaldan daha fazla fonlamaya bağımlı hale geldi. Bu dönemde, Merkez Bankası finansal istikrarı da gözeterek sistem likiditesinin kendi kontrolü altında olmasını tercih etti. İzleyen dönemde fiyat istikrarının da ön plana çıkmasıyla Merkez Bankası para politikasındaki esnekliğini fonlama maliyetlerini yükseltecek yönde kullandı. Mayıs 2012’ye kadar olan dönemde efektif fonlama maliyetlerinin yüzde 12’lere ulaştığı günler oldu.
TL zorunlu karşılıkların tesisinde getirilen esnekliklerin sonrasında fonlama tutarı kademeli olarak azaltılmış olmakla birlikte, gelinen son noktada fonlama tutarının esneklikler sonrası tutulan TL cinsinden zorunlu karşılıkların üzerinde olduğu gözlemlenmekte.Ekonomideki yumuşak iniş dengesini ayarlayabilmek için Merkez Bankası’nın para politikası araçlarını efektif kullanarak fonlama maliyetlerini düşürdüğünü gördük. Kısaca, Merkez Bankası dışındaki likidite mkanları kıt iken yüksek fonlama ve yüksek maliyet; bugün ise alternatif fonlama imkanlarının bankalarca kullanılabilmesinin bir sonucu olarak düşük fonlamaya karşın yüzde 6-7 bandına kadar gerileyen nispeten düşük efektif fonlama maliyeti söz konusu.Özellikle Avrupa’da kamu borcunun sürdürülebilirliğinin şekillenirdiği ve finansal sistemin sorunsuz işleyişine odaklanan genişleyici para politikalarının izlendiği bir dönemde, kamu maliyesi ve finansal açıdan sağlam bir görünüm sergileyen Türkiye’de; Merkez Bankası, son iki yılda gerçekleşen iç talep kaynaklı hızlı büyümenin yol açabileceği sorunlara karşı önlem almak amacıyla, fiyat istikrarının yanında finansal istikrara da odaklanan sıkılaştırıcı ancak, ihtiyaç halinde büyümeyi de destekleyebilecek esnek bir para politikası uygulama imkanı buldu ve mevcut riskleri başarıyla yönetti. Bundan sonraki süreçte de Merkez Bankası’nın elindeki politika araçlarıyla gerekli ve zamanlı adımlar atması muhtemel.
KORİDORDAKİ DARALMA TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL
Merkez Bankası’nın faiz koridorunda tavanı 1,5 puan indirmesinin yanı sıra piyasayı fonlama tutarı da önemli. Nitekim TL zorunlu karşılık tutarının üzerinde sisteme fonlama sağlanması ile birlikte Merkez Bankası’nın fonlama maliyeti son kurul kararından önce önemli ölçüde gerilemişti. Söz konusu faiz düşüşünün kalıcı olması, koridorun daraltılmasının yanında Merkez Bankası fonlama tutarının sürekliliğiyle de ilişkili olacaktır. Çünkü faiz, sonuçta bir fiyattır. Olmayan ya da az olan şeyin fiyatının düşük olması tek başına yeterli değildir.
Ödeme sorunlarının oluştuğu bir dönem yaşanıyor
EKONOMİK aktivitedeki yavaşlamanın bir sonucu olarak bazı şirketlerde 2009 ikinci yarı ve 2010 ilk yarısında da gözlemlediğimiz gibi nakit akışlarının bozulduğu, tahsilat ve ödeme sorunlarının yaşandığı bir dönemin sinyalini alıyoruz. Büyümenin hız kesmesi şirketlerin nakit akış projeksiyonlarının erçekleşmelerini de etkiledi. Nisan–mayısta işler iyiyken Haziran’da kötüleşti. Bu eğilim üçüncü çeyrek büyüme istatistikleri ile de teyit edilirse, küresel ekonomik koşullar elverdiği ölçüde yeni önlemler alınabilir.
MAYIS ayından beri protesto edilen senet ve karşılıksız çeklerde hem miktarsal hem de adetsel bazda bozulma var. Bu veriler sonuçta şirketler açısından nakit akış döngüsünde yaşanan sıkıntıyı gösteren çok önemli veriler. Son çeyreğe girerken yılın ilk 7 ayında geçen yılın 7 aylık dönemi ile karşılaştırıldığında karşılıksız çeklerde adetsel bazda yüzde 56 artış var. Karşılıksız kaldıktan sonra ödenen çek bildirimlerinde ise yüzde 3-4 gerileme var. Aynı dönem karşılaştırmalarında protestolu senetlerde de adetsel bazda yüzde 14 hacimsel bazda yüzde 33 artış görülüyor. Şubat ayında yürürlüğe giren Çek Kanunu’nda hapis cezası kalktı ama tüm artış böyle bir nedene dayandırılamaz.
Tahsili gecikmiş alacaklar da artıyor, henüz tehlike yok
SADECE protestolu senet, ödenmeyen çeklerde değil bankaların tahsili gecikmiş alacak verilerinde de artış görülmeye başlandı. Bu artışın sert ve çok ciddi bir eğilime girdiğini söylemek için erken. Aktif kalitesinde henüz sert bir bozulma yok. Ekonomik büyüme yavaşlayıp hacimler daraldıkça katma değeri yüksek olmayan iş yapan firmalar açısından sıkıntılar başlıyor.
Bankalar 2010’da önlemlerini almışlardı
2010 YILINDA da bankalar bu durumu görüp çok proaktif bir yaklaşımla bir yapılandırma, geçiş sistemi oluşturmuşlardı. O dönemde yapılan protokollere de uyuldu. Bankalar müşterileri ile karşılıklı sinerji oluşturdu. Bu 2009’un ikinci yarısında başlayan ve 2010’un ilk yarısına kadar devam eden nakit akış, tahsilat sorunlarının yaşandığı döneme benziyor. Kârlılık daralması, nakit akış sorunları, ödeme performanslarında düşüş görüyoruz. Bugünkü kârıyla bu süreci iyi yönetebilecek firmalar da var ama katma değeri yüksek olan bir iş yapmayanlar için zor. Ancak, bu süreçte de bankalar, geçmişte olduğu gibi ihtiyaç halinde gereken desteği sağlayacaklardır.
MB esnekliğini küresel risklerle değerlendirecektir
BÜYÜME cephesinden bakarsanız üçüncü çeyrekte büyüme ikinci çeyreğin de altında kalacak gibi. Dış talep geriler, iç talep sınırlı katkı yaparken Merkez Bankası para politikasında fonlama maliyetini aşağı getirdi. Dışarıda bundan daha hızlı bir daralma olursa Merkez Bankası politika araçları ile ekonomik aktiviteyi destekleyici adımlar atabilme esnekliğine sahiptir. Ancak kuşkusuz ki söz konusu esnekliğin kullanımı konusundaki kararda küresel riskler de belirleyici olacaktır.
Zamlar, bütçeye öncü güç verir
KAMU bütçeyi bozma pahasına da olsa harcamaları artırma yoluyla iç talebi kompanse edebilir. Aslında ekonomide yaşanan bu gelişmeleri 2010 yılında gördük. Sanki yeniden geri dönüş oluyor. Aynı döneme giriyoruz. Bütçenin ciddi bozulma riski de var. Zam paketi ile bütçeye önden güç verip daha sonra harcamak için manevra alanı yaratılıyor diye bakıyorum.
Türkiye’nin potansiyeli yüzde 5-6 büyüme
SONUÇTA denge önemli. Büyümenin de bedelsiz bir opsiyonu var diyemem. Hızlı büyüyüp cari açık tehlikesi yaratmak da var. Ama Türkiye genç nüfusu olan bir ülke. Türkiye’nin potansiyel büyümesi yüzde 5-6 düzeyinde. Bunun üzeri cari açığın milli gelire oranında, dış ticarette, makroekonomik göstergelerde, finansal istikrarda tehlike yaratıyor. Altı ise bu defa bütçe ve istihdam üzerinde negatif etkide bulunuyor. Türkiye açısından potansiyel büyümenin altı da üstü de ekonomideki dengeleri bozabilecek komplikasyonlar çıkartıyor. Problemlerin şiddeti büyüme seviyesi ile doğru orantılı.
Gelecek yılın profeksiyonu yapılacak, dikkat
YILIN son çeyreği yaza göre ekonomik aktivitenin hızlandığı dönemdir. Gelecek yılın iş programları son çeyrekteki algıyla yapılır. Bugün ekonomik büyümenin yüzde 3-4 olacağını konuşuyoruz ama geçen sene bu yıla dair projeksiyonlar yaparken yüzde 1 büyüme bekleyen vardı. Hatta IMF sıfıra yakın, bazı yabancı analistler ise negatif büyüme bekliyordu, sonradan bu beklentilerin yukarı yönlü güncellendiğini gördük.
Biraz destekle sıkıntılar aşılır
2013’E olumsuz bir senaryo ile girmiyoruz. Ekonomik aktiviteye bir miktar destek verme ihtiyacı olabilir. Nihayetinde düzenleyici otoriteler ekonomik risk ve getiri analizleri yaparak karar alacaklardır. Risklerin doğru ve zamanında yönetildiği bir ortamda küçük desteklerle sıkıntılar aşılabilecektir.