Bağımsız ülkelerden gelen endişeler uzun gölgeler bırakıyor
Tarih: 29 Mart 2010 - 01:42
Finansal kriz öncesinde Yunanistanın önde gelen bankaları oldukça muhafazakar iş modelleri uyguluyorlardı ancak piyasalar, hükümet borçlarının ekonomik krizin yönetimini şirazesinden çıkartmasından korkuyorlar.
BATI AVRUPA / YUNANİSTAN
BANKACILIK SEKTÖRÜ
BAĞIMSIZ ÜLKELERDEN GELEN ENDİŞELER UZUN GÖLGELER BIRAKIYOR
Finansal kriz öncesinde Yunanistanın önde gelen bankaları oldukça muhafazakar iş modelleri uyguluyorlardı ancak piyasalar, hükümet borçlarının ekonomik krizin yönetimini şirazesinden çıkartmasından korkuyorlar.
Philip Alexander / The Banker (Ekonomist Dergisi)
Madem ki herşeye eşit mesafede yaklaşılmalı, o zaman Yunan bankacılık sektörünün de sağlıklı olması gerekir. Göreceli olarak küçük olan bu oyun alanında sahipleri yerel olan dört büyük banka, sahipleri yabancı olan diğer birkaç küçük bankayla rekabet halindeler. Ne Birleşik Krallık gibi rekabeti engelleyen ve dar bir alana hapseden devlet kontrolündeki bankalar, ne dediğim dedik diyen dev bir varlık, ne de Almanyadaki verimsiz çalışan bankalar ortamındaki gibi bu sektör küçük ve verimsiz çalışan bankalar arasında paylaştırılmıştır.
Finansal kriz öncesinde Yunan bankalarının en çok rağbet ettiği iş modeli, kendi memleketlerinde muhafazakar davranmaktı. Yunanistanın en büyük dörtlerinden biri olan Eurobank EFG Groupun başekonomisti Gikas Hardouvelis, Diğer ülkelerdekinin aksine Yunan bankaları krizi çıkaranlar değil, onun mağdurlarıdır diyor.
Hardouvelis, 2009 Kasımında Yunanistandaki toplam kredi/mevduat rasyosunun yüzde 81.3 olmasına rağmen, sermaye/aktifler rasyosunun ise AB ortalamasının bir hayli üzerinde olduğunu söylüyor. Kriz öncesinde Yunanistandaki bankaların kar oranları AB ortalamasının o kadar üstündeydi ki, Yunan bankaları ABnin tamamındaki negatif aktif/getiri oranına (ROE) karşılık yüzde 10dan fazla bir getiri sunuyorlardı.
Ancak maalesef ki herşeye eşit yaklaşılmıyor. Büyük bir talihsizlik eseri olarak 2009 Ekiminde, yeni seçilmiş George Papandreu hükümetinin, gayri safi yurt içi hasıla (GDP) rakamını yüzde 12.7 oranında artmış gibi göstererek bütçe açığının iki katından fazla arttığını gizleme çabalarının deşifre olduğu günden bu yana, yatırımcılar getirileri yüzde 4 ile yüzde 7 arasında gidip gelen Yunan hükümet tahvillerine 2010 Şubat ayı itibariyle müthiş temkinli yaklaşıyorlar.
TEHDİTKAR BÜTÇE RAKAMLARI
Üç büyük kredi derecelendirme kuruluşundan ikisi şu anda bu ulusal devletin kredi notunu A- derecesinin altına çekmiş durumda. Bu not seviyesi Avrupa Merkez Bankasının (ECB) repo likiditesi işlemlerinde kabul edebileceği tahvil teminatı notları açısından kritik bir nokta. ECB yakın geçmişte bankaların finansal krizi atlatabilmeleri için bu eşiği geçici olarak BBB- seviyesine çekmişti ancak bu muafiyetin süresi 2010 sonunda doluyor. Bu durumda üçüncü kredi derecelendirme kuruluşu olan Moodysin Yunan bankalarının kendi hükümet tahvillerini 2010 sonrasında da teminat olarak göstermelerinin kabul edilip edilmeyeceğine ilişkin kararı fevkalade önem arzediyor.
---------------------------
YUNANİSTANIN İSTİKRAR VE BÜYÜME PLANINI ABNİN DE ONAYLADIĞI VE İZLEDİĞİ HALİYLE UYGULAMASIYLA; KURALLARA GÖRE OYNAMANIN GETİRDİĞİ AVANTAJLARIN, ANALİSTLERİN YORUMLADIĞI DEZAVANTAJLARINDAN ÇOK DAHA AĞIR BASTIĞI GÖRÜLECEKTİR. - George Papaconstantinou
---------------------
Yunan Maliye Bakanı George Papaconstantinou, çok net bir şekilde görüldüğü üzere Papandreudan aldığı tam destekle müthiş bir yaygara kopartıyor. Bütçe açığının kapatılması için 2010 Şubatında ortaya daha da ileri kısıntılara gidilebilecek sıkı bir istikrar ve büyüme planını (SGP) sürdü. Ve ayrıca bütçe açığı rakamını sakladığı için tüm gözlerin üzerinde olduğu devlet istatistik enstitüsünün bağımsızlığını taahhüt eden sözler de verdi.
The Banker tarafından kendisine ocak ayındaki bir konferansta yöneltilen, hükümetin üzerinde Moodys ve ECB tarafından sallandırılan Demoklesin kılıcı hakkında soru sorulduğunda ise, o her iki kuruluşla birlikte Yunanistana böylesine gaddarca davranan yatırımcıları da suçlamamaya özen göstermişti. Papaconstantinou, Son günlerde olan bitenlere bakarsanız Yunan hükümet tahvillerinde yüksek getirilerin garanti altına alındığını görürsünüz. Ancak SGPnin ABnin de onayladığı ve izlediği haliyle uygulanması ve ekonomik reformların hızla geçirilmesiyle, kurallara göre oynamanın getirdiği avantajların, analistlerin yorumladığı üzere dezavantajlarından çok daha ağır bastığı görülecektir diyor.
Bu analislerden biri de, daha önce IMFde çalışmış ancak bugün İsviçreli varlık yönetimi şirketi IJ Partnersda kıdemli yatırım stratejistliği yapan Miranda Xafa. O da Bakan Papaconstantinousun iyi niyetinden asla şüphe duymuyor ancak piyasada Yunan hükümetinin dış yardım almaksızın bu sorunun üstesinden gelemeyeceği yönündeki korkularından dem vuruyor. Özellikle de Nisan ve Mayıs 2010 tarihlerinde vadesi dolan ve ötelenmeleri gereken 10ar milyar Euroluk itfaların geleceği hakkında endişeleniyor.
Xafa ayrıca, SGPnin faiz oranları ve GDP büyüme oranları arasındaki differansiyele dayandırılan varsayımlara karşı aşırı hassas olduğu gerçeğine de dikkat çekiyor. Yunanistan artık bir Euro bölgesi üyesi olarak kendi faiz oranları üzerinde hiçbir kontrole sahip olmadığı için bu husus özellikle endişelendirici bir nokta oluyor. Çünkü ağır daraltıcı mali politikalar yüzünden Yunan ekonomisi yavaş büyüse bile, Almanya gibi çekirdek Euro bölgesi ekonomileri enflasyonu engellemek için faiz oranlarını yükseltebilirler.
Xafanın hesaplamalarına göre; eğer bu faiz oranı/büyüme differansiyeli yüzde 3 seviyelerine yükselirse, o zaman mevcut borç yükünün istikrarlaşmasından bahsedilemez. Şu günlerde piyasalarda, Avrupa bölgesindeki Yunanistanın ortaklarından finansal destek karşılığında öyle aman aman taahhütler istemediği konusunda herkes hemfikir.
LİKİDİTE SORUNU
Yunan bankalarının Xafanın da dikkat çektiği en az bir tasarruf kalemi mevcut. Yunan hükümet tahvillerinin Yunan bankacılığındaki aktiflere oranı sadece yüzde 8 civarındayken, tahvillerin yaklaşık yüzde 70i yabancı yatırımcıların elinde diyor. Ancak hükümet tahvillerinin getirilerinin yükselmesi Yunan bankalarını bu sefer yükümlülükler tarafında sıkıştırıyor.
------------------------
YUNAN BANKALARININ ÖNÜMÜZDEKİ İKİ YIL İÇİNDE DÖNDÜRMELERİ GEREKEN TOPLAM BORÇ GEREKSİNİMİ, 12 MİLYAR EURO
--------------------------
Dört büyük banka kendi zengin likidite pozisyonlarını Güney Doğu Avrupadaki (SEE) büyümelerini fonlamak için kullandığından bu nokta çok önemli. Eurobank EFG başekonomisti Hardouvelise göre, Yunan bankacılık gruplarının yabancı hesapları da dahil olmak üzere toplam kredi/mevduat rasyoları yüzde 105e ulaşmış durumda, ki bu SEEdeki iştiraklere ne kadar çok likidite pompalandığının bir göstergesi. UBSde Yunan ve Türk bankaları araştırmaları bölüm başkanı olan Alexander Kyrtsise göre de, krizin patladığı 2008 yılında Yunan bankalarının Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerdeki kredi/mevduat oranları yüzde 200ler kadar yüksek seviyelerdeydi.
Sonuçta; önde gelen Yunan bankalarının önümüzdeki iki yıl içinde döndürmeleri gereken toplam borç gereksinimleri 12 milyar Euro civarında. Bu ülkenin en büyük bankası olan Yunanistan Ulusal Bankasının CFOsu Anthimos Thomopoulas, bu işin Yunan hükümetinden gelen bir ihraçlar dağına ve Euro bölgesindeki diğer ihraççıların taleplerine rağmen başarılması gerektiğinin altını çiziyor.
Thomopoulos, spreadlerin daha da fazla açılmayacağı varsayılsa bile, fonlama maliyetlerindeki 300 veya 400 baz puanlık yükselişin dört büyük banka açısından 360 ile 480 milyon Euro arasında değişen ekstra bir maliyet demek olacağını ve bu rakamın söz konusu bankaların 2009un ilk dokuz ayındaki toplam kazançlarının yüzde 20sine tekabül ettiğini söylüyor.
Herkesin bildiği üzere; Yunan bankaları kendi ana gruplarının başarıları ve karlarının gücü için ağırlıklı olarak ECBnin repo işlemlerine güvendiklerinden, piyasada onun bir başka yerel veya yabancı mülkiyetindeki kredi vericiyi satın alabileceği yönünde yaygın bir spekülasyon dolaşıyor. Ancak bu sektörde konsolidasyon veya yeniden yapılanma süreci fevkalade yavaş işliyor. 2002deki NBG ve Alpha Bank ile 2007deki Marfin ve Piraeus arasındaki şirket evliliği süreçleri halen sonuçlandırılabilmiş değil. Büyük bankaların şube ağlarını kopyalama suretiyle giriştikleri benzer ve klasik modelleri yüzünden şirket bileşmeleri ve satınalmaları faaliyetlerinden (M&A) istenen verim bir türlü alınamıyor.
UBSden Alexander Kyrtsis, Elastikiyeti fevkalade düşük olan işgücü piyasası yüzünden şube kapatmanın bir hayli zor olması nedeniyle, maliyet bazında sinerjiler yaratılması giderek zorlaşıyor. 400 tane şubenin kapatılmasının gerektiği NBG ve Alpha birleşmesi örneğinde, bu sayının aşağı yukarı Alphanın tüm şube ağına denk gelmesi yüzünden kamuoyunda yaratılacak olumsuz etkiden korkulduğu için bu birleşme bir türlü gerçekleştirilemedi diyor.
BNP Paribas Yunanistanın CEOsu Arnaud Tellier, yatırım bankacılığı veya leasing finansmanı gibi potansiyel alıcıları cezbetme ihtimali düşük tek tek birimlerin satışının da sınırlı bir kapsamı olacağını ileri sürüyor. NBG, 2009 yılında Goldman Sachsa kendi National Insurance iştirakine müşteri bulma şartını getirmişti ancak bu arayışı onun son derece olumsuz piyasa şartlarından borçlanmasıyla sonuçlanmıştı.
YABANCI İŞTAHI EKSİKLİĞİ
Özellikle Emporikideki stratejik zorluklar ışığında yabancı oyuncuların satınalma iştahlarının yüksek olduğunu gösteren işaret sayısı çok az. Yabancı mülkiyetindeki bir bankanın leasing aktiflerini satın almaya çalışan NBG vakasından da anlaşılacağı üzere, mevcut süreç tam tersi istikamette ilerliyor gibi görünüyor.
UBSden Kyrtsis, Yunanistanda, iki veya üç lider oyuncunun tahakkümündeki İsveç veya Avusturya gibi benzer ölçekteki bankacılık piyasalarıyla karşılaştırıldığında, uzun vadede halen konsolidasyon seçeneğinin gündemde kalabileceğini söylüyor. Bu sayede Yunanistan dış dünyada rekabet edebilen gerçek bir ulusal şampiyon türüne sahip olabilir diyor.
BALKANLARDA PAYLARI DÜŞÜK
Yunan bankalarının denizaşırı ülkelerde net bir şekilde kritik ağırlıkları olmadığı için SEE bölgesindeki faaliyetleri de M&A etkinlikleri açısından mercek altına yatırılıyor. Her ne kadar Yunan bankalarının ellerindeki aktiflerin yüzde 20si SEE varlıklarından oluşuyorsa da, Balkan ülkelerindeki göreceli pazar payları bundan bir hayli düşük. Kyrtsise göre toplam pazar payının yüzde 28inin dört büyük Yunan bankasının elinde olduğu Bulgaristanda, bu bankaların toplam birleşik payı ülkedeki en büyük tek oyuncunun pazar payını geçebiliyor (Bulgaristan örneğinde UniCreditin).
Teorik olarak bankaların SEE iştiraklerinin kapitalizasyonunu, 2009 Martında bu bölgedeki aktif bankalar ile çokuluslu kreditörler arasında uzlaşılmış Viyana Sözleşmesine göre, belirli bir seviyede tutmayı taahhüt etmeleri gerekiyor. SEE bölgesindeki en büyük çokuluslu kreditör olan Avrupa Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Bankası Başkanı Thomas Mirow, Ocak 2010daki bir konferans sırasında Yunan bankalarının o güne değin bu anlaşmaya harfiyen uyduklarını söylemişti.
Eğer Yunanistandaki durum kötüleşmeye devam ederse potansiyel riskler daima olacaktır ancak biz henüz Doğu Avrupa bölgesine doğru bir yayılma görmüyoruz; yani Yunan bankalarından para çekilmesi veya mevduatların azaltılması gibi bir olayla karşılaşmadık diyordu.
Doğu Avrupa bankacılık hukuku uygulamaları uzmanı bir şirket olan Wolf Theissin ortaklarından Markus Heidinger de, fiyatların kriz öncesi zirvelerinden bir hayli aşağıya indiğini, bu şartlarda hem İspanyol Santanderin hem de Deutsche Bankın bu bölgede yeni şirket satın alımlarıyla ilgilendiklerinin işaretlerinin görüldüğünü söylüyor. Teklif verenler arasında Asyalılar kadar, oldukça güçlü duran Türk bankaları da olabilir.
Ancak UBSden Kyrtsis, Yunan bankalarının şu an satılmalarının ardında kısa veya uzun vadeli bir mantık aranmaması gerektiğini söylüyor. Bankacılığın yeterince gelişmediği SEE ekonomilerindeki potansiyel uzun vadeli büyüme oranları Yunanistandakilerden çok daha yüksek. Ve Yunan bankacılığının likidite ile sermaye gereksinimi yeni bir baskının altına girse bile gelişmekte olan ülkelerdeki Avrupalı iştiraklerin satılmasıyla (Türk Finansbanktaki yüzde 95lik NBGnin payı dışında) çok cüzi bir miktarda sermaye artışı sağlanabilecektir.
Kyrtsis, defter değerinin 1.5 katı olacağını varsayarak hesapladığı Eurobankın Romanyadaki yüzde 5lik payının satış değerinin sadece 360 milyon Euro edeceğini ve bu rakamın Eurobankın 84 milyar Euroluk bilançosunda dikkate bile alınmayacak kadar küçük olduğunu söylüyor.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/bagimsiz-ulkelerden-gelen-endiseler-uzun/271944