Yazdır

Hükümeti mali sistemin dışına çıkarmak

Tarih: 24 Ocak 2010 - 20:11

Devlet yardımı alan bankalar, geri ödeme konusunda çaresiz durumda; çünkü bu yardımın koşulları bankaları baskı altına alıyor. Hükümetler de bankacılık sisteminden çekilmek istiyor. Her iki taraf da karşılıklı olarak arzu edilen çıkış stratejisinin hayata geçirilmesinden önce potansiyel tuzaklarla...

HÜKÜMETİ MALİ SİSTEMİN DIŞINA ÇIKARMAK Batmış bankalar Devlet yardımı alan bankalar, geri ödeme konusunda çaresiz durumda; çünkü bu yardımın koşulları bankaları baskı altına alıyor. Hükümetler de bankacılık sisteminden çekilmek istiyor. Her iki taraf da karşılıklı olarak arzu edilen çıkış stratejisinin hayata geçirilmesinden önce potansiyel tuzaklarla karşı karşıya. Geraldine Lamber/ The Banker İngiltere Maliye Bakanı Alistrait Darling’in takdire bağlı primleri süper vergilendirme planının bankaları şok etmesinden sonra, hükümet desteğinin mali sistemde ne anlama geldiğiyle ilgili korku hummalı bir dereceye ulaştı. Bu cezai darbe herkesin umduğundan çok fazlaydı ve İngiltere’de faaliyet gösteren, hem yerli hem yabancı tüm bankaları etkilediği gibi hükümetin büyük hissedarı olduğu bankalara kadar da uzandı. Bu hamle endüstrinin hükümetin bankaların işlerine karışmasıyla ilgili korkularını berraklaştırdı; özellikle de hükümetlerin önemli hissesine sahip olduğu ya da garanti programlarına katılan bankaların. İngiltere’nin hamlesi en aksi hamle gibi görünebilir ama ülke yalnız değil. ABD Hazinesi’nin ‘ödeme çarı’ Kenneth Feinberg, “denetimden çıkmış primler” olarak adlandırdığı olguyu engellemekle ilgili bir bildirisinde vergi mükelleflerinin parasıyla kurtarılmış, dört bankanın ödeme paketlerindeki baskıyı, ikinci en çok kazanan kesimi hedefleyerek genişlettiğini açıkladı. Avrupa’daki bankalar da devlet yardımı için yüksek bir bedel ödedi. Avrupa Komisyonu (AK), işlerindeki büyük çalkantıları çeşitlendirip yaymaları ve rekabet yapılarındaki bozulmayı önlemek amacıyla Alman bankaları West LB ve Commerzbank’ın yanı sıra Hollandalı ING, Belçika bankası KBC ve İngiliz Royal Bank of Scotland (RBS) ile Lloyds’u bilançolarını ikiye bölmeye zorladı. Ama bankalar, bu dayatmaların kendisinin, devlet yardımı alan bankaların çok fazla baskı altına alındığı, böylece de en yetenekli yöneticileri cezbetmelerinin ya da elde tutmalarının ya da en iyi iş modellerini hayata geçirmelerinin engellenerek rekabeti bozan bir ikinci kategori bankacılık sistemi yarattığını tartışıyor. Düzenleme ortaya çıktığında İngiliz Hazinesi RBS’nin prim havuzunun kontrolünü almak üzereyken, banka ‘sınırlayıcı’ primlerin iyi ekipten kopmalara yol açacağını tartışıyordu. CEO Stephen Hester, yatırımcılara RBS’nin “politize edilmesinin”, hisse fiyatının düşmesine gönderme yaparak, bankaya ve vergi mükelleflerine zarar verdiğini açıkladı. ÖNLEME TAKTİKLERİ Hükümetin pençelerinden kaçma kararlılığı büyük bir tepkiye yol açıyor. Bank of America Merrill Lynch’in yeni CEO arayışı engellendi; çünkü potansiyel adaylar, ABD hükümetinin ödeme sınırlamaları koyabildiği ya da desteğinin bedeli olarak bankanın iş modellerine karışabildiği bir durumda bu rolü üstlenmeye istekli davranmadı. Kilitlenmeyi açmayı amaçlayan bir açıklamada banka, aralıkta, Sıkıntılı Varlıklar Kurtarma Programı’na (SVKP) olan 45 milyar dolar borcunun tamamını ödeyeceğini açıklayarak, piyasaları şaşırttı. The Banker baskıya girerken, Citi ve Wells Fargo ortak hisse ve sırasıyla 20 milyar dolar ve 25 milyar dolar somut temettü teklifiyle piyasaya saldırıyordu. Avrupa’da Lloyds, -ING ve RBS’ye emredildiği gibi, sigorta bölümünü satmaya zorlanmak gibi ulusal hükümet ya da AK müdahalesini önleyememiş olmanın çaresizliğiyle- İngiltere’nin Varlık Koruma Planı’na borcunu temizlemek için yüzünü sermaye piyasalarına çevirdi. Geçen yıl kasım ayında, 13.5 milyar sterlin (22 milyar dolar) tutarında hisse ihraç etti ve 10 milyar sterlin tutarındaki mevcut bonoları ve tercihli hisseleri yeni tür bir melez kıymetle; koşullu konvertıbllarla (CoCo’lar) takas etti. ORTADA ÇIKIŞ STRATEJİSİ YOK Sarmal olarak artan açıklarla, hükümetler şimdi bulundukları taahhütlerden acı acı yakınıyorlar. IMF’ye göre mali sektörün iflasının toplam maliyeti 700 milyar sterlin civarında; bu rakam dünya ekonomisinin yıllık çıktısının beşti biri civarında. Bunun çoğu geri ödenmeyecekse de –merkez bankalarının yaptığı sermaye enjeksiyonlarına ve nakit desteğine ilave olarak, IMF verileri zehirli (toksik) varlıkların depolanmasını ve borç garantilerini de kapsıyor- böyle sarsıcı bir rakam dünya ekonomisinin herhangi bir tamir faturasının yanında cüce kalıyor. ------------------------------------------ “Kuruluşlar sağlıklarına kavuşmaya başlamış olsa bile, önceki başarılı özelleştirmeler belirli aralıklarda varlıkların satılmasını öngörmektedir, çünkü süreç ilerledikçe daha iyi fiyatlarla satma şansınız olacaktır. ” John Sibson Ancak hükümetler ve bankalar, krizin yüksek seviyelerinde benimsenen yaşam destek sisteminden kendilerini kurtarabilmek konusunda karmaşık bir görevle karşı karşıya. Bazı yatırımlar kendilerini ödeme konusunda görece düzgün durumda görünüyorsa da -SVKP fonları, örneğin, hükümet ve düzenleyiciler işin istikrarlı ve sermaye temelinin yeterince güçlü olduğu konusunda garanti edilirlerse hemen ödenebilir- hükümet hisselerinin tasfiyesi ve garanti planlarının kaldırılması, ekonomik düzelmeye ve yatırımcı iştahına bağlı, açık uçlu taahhütler olarak duruyorlar. PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) bir raporu tüm dünyada hükümetlerin, muhtemelen yedi yıl içinde uzun vadeli sahipliğe ve müdahaleye hazırlanmak zorunda kalacağını öngörüyor. Tasfiye, çoğu hükümet programının başlayacağı ya da başlayabileceği bir nokta değil çünkü ortam basitçe henüz düzelmiş değil. PwC’nin Devlet&Kamu Sektörü bölümünün lideri John Sibson, “Daha uzun bir zaman çerçevesi bir bütün olarak vergi mükellefi ve mali sistem açısından daha iyi olacaktır çünkü sistemin düzgün biçimde istikrara kavuşmasını mümkün kılacaktır” diyor ve ekliyor: “Kuruluşlar sağlıklarına kavuşmaya başlamış olsa bile, önceki başarılı özelleştirmeler belirli aralıklarda varlıkların satılmasını öngörmektedir çünkü süreç ilerledikçe daha iyi fiyatlarla satma şansınız olacaktır.” İsveç Borç Yönetimi Dairesi’nin genel müdürü ve 1990’ların başında ülkenin yaşadığı mali kriz sırasında maliye ve mali işler bakanı olan Bo Lundgren, hükümetlerin uzun vadeli bir sürece girdiği konusunda hemfikir. Lundgren’e göre, İsveç’in başarılı kurtarma planında -ki birçok hükümet şu ana kadar bundan ders almaya çalıştı- daha pozitif bir ortamdan faydalanıldı. Avrupa ekonomik büyümesinin İsveç’te gayrimenkul değerlerini yukarı çektiğini ve bankalara bilançolarını iyileştirmeleri konusunda yardım ettiğini söylerken; hükümetin Kron’un değerini düşürerek ve sabit kur uygulamasını sona erdirerek başka mekanizmaları hayata geçirmesine yardım ettiğini belirtiyor. Lundgren, “Günümüz hükümetleri çok daha karmaşık, globalleşmiş bir meydan okumayla karşı karşıya. Mali sistemi sağlıklı olması temelinde restore etmeliler ve bir yandan ekonomik yavaşlamayla mücadele ederken bir yandan da yatırımcı güvenini yeniden inşa etmeliler” diyor. DOĞRU ZAMAN, DOĞRU FİYAT Tüm hükümetler vergi mükellefleri için iyi bir getiriyi sağlamak ve kurumun değerine ve karlılığına zarar vermemek arasındaki dengeyi sağlamak konusunda zor durumda. Zararları telafi etme ihtiyacına rağmen henüz hiçbir hükümet, ciddi tasfiye ya da çıkış planı ortaya koymadı. Bazı anlaşmalar hızla yapıldı; elbette bir bedelle. Örneğin geçen yıl ağustos ayında, FED düzenleyicilerinin sıkıntıda olan Teksaslı kredi kuruluşu Guaranty Bank’a el koyduğu gün, aynı anda mevduatlarının ve varlıklarının çoğunun İspanyol bankası Banco Bilvao Vizcaya Argentaria’nın ABD şubesi olan BBVA Compass’e satışına aracılık etti. Ne var ki, hükümet anlaşmaya dahil edilen Guaranty varlıklarından kaynaklı 11 milyar dolarlık (ya da toplam varlıklarının yüzde 90’ından fazlası) zararı üstlenmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Diğer anlaşmalar, gerçekleştirilmesi daha kolay ve müzakereye değecek kadar karlıydı. 2009 Aralık ayının ortasında RBS’nin halen karlı durumda olan Global Merchant Services şirketini, yeniden yapılanmasının bir parçası olarak AB’nin iznini de alarak satmaya hazırlandığı ortaya çıktı. Bu şirket, her yıl beş milyondan fazla kartlı işlem gerçekleştiriyor; kartlı işlem alanında dünyanın dürdüncü en büyüğü. Banka bu birimle ilgili 30’dan fazla ilgi mektubu aldı ve ocak ayında bir ihaleyle sonuçlanacak bir satış memorandumu açıklama niyetinde. Özel sermaye şirketleri Apax Partners, Advent International ve BC Partners ilgisini açıklayan taraflar arasında yer alıyor. Banka satıştan 3 milyar sterlin elde etmeyi umuyor. Hükümetin tamamına sahip olduğu kuruluşların (Bradford & Bingley ve Northern Rock) satışının yanı sıra İngiltere’nin mali kuruluşlardaki hisselerini yöneten kuruluş olan UK Financial Investments’ın (UFKI) pazarlama yatırımları başkanı John Crompton, piyasadan çıkış amaçlı bir zaman çizelgesi için hala çok erken olduğunu söylüyor. UKFI’nın üç ayaklı görevinin değer yaratmak ve sürdürmek, zaman doğru olduğunda düzenli bir çıkışı hayata geçirmek ve bu tür bir çıkışın mali istikrarı sürdüreceğini garantilemek olduğunu söylüyor. “Açıkçası, bir zaman çizelgesi hazırlamış değiliz” diyen Crompton, şöyle devam ediyor: “Bize birtakım amaçlar verildi ve bu amaçları karşılayacak bir çıkış planı belirlemek zorundayız. Sözleşmelerin tipi, boyutları ve sıklığı, ortaya sermaye koyacak sermaye piyasalarının hazırlık derecesine, inceleme altındaki bankaların performansına ve o sırada bunların hisse fiyatlarının ne olacağına bağlı. Bu aşamada somut planlar yapmak anlamsız.” Crompton ayrıca, UKFI ile düzenli irtibatı olan potansiyel yatırımcıların bankaya özgü işaretlere bakacağını söylüyor: “Yatırımcılar doğru yönetim ekiplerinin işbaşında olduğunu kabul etti ve şu anda karlılığa dönüşü bekliyorlar, bankanın temettü ödemeye başlayacağı beklentisindeler. Bizim işimiz piyasa hazır olduğunda harekete geçecek konumda olmak.” AB’deki bankalar sadece kendi hükümetlerine cevap vermek zorunda değiller. AB rekabet yasalarına uygunluk bakımından neyi satacaklarının ya da nasıl küçüleceklerinin kendilerine dikte ediliyor olmasının yanı sıra devlet yardımı almış Avrupa bankalarına, AK tarafından dayatılan yönergeleri yerine getirmek için, bir yıl uzatma opsiyonlu olarak dört yıl süre verilmiş durumda. Ama Crompton bu durumun UKFI’nın işini zorlaştırdığını ya da İngiliz hükümetinin, yatırımları karşısında adil bir geri dönüş alma olasılığını azalttığını kabul etmiyor. “İnceleme altındaki bankalar bu tasfiye işlemlerini yapmayı seçmemiş olabilir ama bu en azından bu sektördeki belirsizliği azaltıyor ve şirketlerin ilerlemesi için bir başlangıç noktası oluşturuyor” diyor Crompton ve ekliyor: “Deadline, yangından mal kaçırma tarzındaki satışlara gerek bırakacak şekilde değil. Varlıkları satılabilir hale getirmek ve bunları adil bir fiyattan satın almaya hazır bir pazara sunulur kılmak için yeterince zaman olmalıdır.” GERİ ÖDEME BAŞLIYOR İsveç, bankacılık sektörünü kurtardığında GSYİH’sinin neredeyse yüzde 4’ünü gözden çıkarmak zorunda kaldı. Bununla birlikte tüm yatırımlarını telafi etti, hatta bazılarının kar ettiğini bile tartışıyor ve yaşanan krize müdahil hükümetler de geri dönüşleri görmeye başlıyor (sondaki tabloya bakınız). İngiliz destek önlemlerinin net maliyeti Bank of England kriz süresinde edindiği varlıkları satmaya başlamadan önce bilinemezse de, ülke bankalarının ve inşaat kuruluşlarının acil borçlarının faiz ödemeleri şu ana kadar yüz milyonlarca sterline ulaştı. Kantitatif kolaylaştırıcı önlemler de dahil, tamamen İngiliz Hazinesi’nin sahipliğinde olan The Bank of England bu yıl, elinde bulundurduğu 200 milyar sterlinlik varlıktan en az 4 milyar sterlin gelir elde edecek görünüyor, ki bu geçen yılın rekor seviyesi olan 880 milyon sterlinin neredeyse beş katı. “Artık başvuranların devlete göre daha ucuza sermaye edinebilecekleri yeni sermaye pencereleri var, bu da iki nedenden mükemmel bir sonuçtur.” Ben Davey 21.6 milyar Euro tutarındaki ABD mortgage bağlantılı varlıklarına istinaden 10 milyar Euro’luk enjeksiyon ve garanti alan Hollanda merkezli ING, aralık ayında yaptığı açıklamada 5 milyar Euro tutarındaki öz sermaye borçlanmasının tamamının ödenmesine ilave olarak, 259 milyon Euro faiz ve Hollanda hükümetine de, 21 Aralık’ta planlanmış şekilde, 7.5 milyar Euro hisse ihracı yoluyla 347 milyon Euro prim ödeyeceğini açıkladı. ABD’de vergi mükellefleri halen Bank of America’ya (BofA) yaptıkları 45 milyar dolarlık hisse yatırımlarından 3.6 milyar dolar temettü geliri elde etmiş durumda ve analistler Hazine’nin bankaya olan kefaletlerinden 1.3 milyar dolar gelir elde edeceğini hesaplıyor. Hazine halen JP Morgan’dan aldığı kefaletlerin satışından 936 milyon dolar ve Capital One’ın kefaletlerinden de 146.5 milyon dolar kazanmış durumda. Siparişler (Proceeds-Hollanda tarzı bir ihaleyle kararlaştırılan fiyat) ilgili tercihli hissenin temettü ödemelerinde ilave bir geri dönüş sağlıyor. “Bankaların hükümet yatırımlarını faiziyle birlikte geri ödeyebilme konumunda olması hükümet kurtarmalarının başarısını gösteriyor” diyor Rotschild’deki İngiliz mali kuruluşlar grubu eş başkanı Ben Davey. Daha ötesi, “Loyds anlaşması, bazı bankalar için hükümet sermayesine alternatiflerin ortaya çıkmasına dair bir değişim adımına işaret ediyor” diyor. YATIRIMCI İŞTAHI Davey ayrıca, “Artık başvuranların devlete göre daha ucuza sermaye edinebilecekleri yeni sermaye pencereleri var, bu da iki nedenden mükemmel bir sonuçtur” diyerek, şöyle devam ediyor: “Birincisi, AK nezdinde, çeşitli ülkeler tarafından benimsenen çerçevenin fiyatlandırma konusunda genel olarak doğru olduğunu gösterdi çünkü fonlama için tercih sermaye piyasalarına kaydı ve piyasaların bakış açısından, yatırımcılar artık diğerlerinin riski değerlendirirken kullandığı ölçüm sistemini anlıyor ve bunu kendi metodolojilerinde kullanıyorlar.” “Hükümetlerin ortadan çekilmesi bakımından, kriz öncesi sermaye seviyelerine dönebilmek için 900 milyar dolar sermaye üretilmesi ya da yeniden finanse edilmesi amacıyla daha çok fazla rekora ihtiyacımız var.” Gary Parr Bu olumlu eğilime rağmen, piyasa iştahını kestirmek zor olacaktır ve bazı kuruluşlar, bunu diğerlerinden daha kolay yapacaktır. Örneğin, BofA’nın 19.3 milyar dolar tutarındaki iş emri (orderbook) listesini tamamladığı fiyat ve oran düzeyi, yatırımcıların BofA’nın yukarı gidişini gördüğünü ve SVKP bağlantılarını kesmesinin değerinin, erime endişelerinin çok üzerinde olduğunu ortaya çıkardı. Öte yandan yüzde 84’üne İngiliz hükümetinin sahip olduğu ve önünde yüklü bir tasfiye süreci bulunan Royal Bank of Scotland, potansiyel yatırımcılar için hala çok az yukarı gidiş vaat ediyor. Hükümetleri mali sistemin dışına çıkarmak için devasa bir sermaye miktarına ihtiyaç var. Lazard’a göre, hükümetler çeşitli kıymetlere 600 milyar doların üzerinde sermaye yatırdı ve buna garantiler dahil değil. 1.6 trilyon dolarlık sektör kayıplarına ve şu ana kadar gerçekleşen 1.3 trilyon dolar sermaye artışına karşılık, global sektör hala 300 milyar dolar bir sermaye eksiğine sahip ve kriz öncesi seviyelere dönebilmek için hükümetlere 600 milyar dolar ödemek zorunda. Piyasalar yıl boyunca bazı bankaların hisseleri konusunda kendisini rahat hissetmişken, örneğin geçen yıl ikinci çeyrekte, esas olarak ABD’de 80 milyar dolar gibi rekor bir miktarda banka sermayesi artırıldı. “Daha alınacak çok yol var” diyor Lazard’ın başkan vekili Gary Parr ve ekliyor: “Hükümetlerin ortadan çekilmesi bakımından, kriz öncesi sermaye seviyelerine dönebilmek için kabaca 900 milyar dolar sermaye üretilmesi ya da yeniden finanse edilmesi amacıyla daha çok fazla rekora ihtiyacımız var. Ve daha yüksek sermaye seviyeleri talep eden düzenleyiciler söz konusu olduğunda, bu sadece başlangıç noktası.” Bazı bankalar birtakım anlaşmalardan kurtulmak için de bir bedel ödüyor. Örneğin ING’nin gerçekleştirdiği ihraç yüzde 50 indirim ile yapılırken, Lloyd’un koşullu sermaye ihracı, yerine koyduğu borçtan 150 ila 200 baz puan daha fazla ödüyor. Üstelik en büyük kuruluşların dışında, piyasa desteğine, yatırımcılar artık sürpriz olmayacağına inana kadar güvenilemez. Durum henüz bu değil. Kasım ve Aralık 2009’da ABD’de 30’dan fazla banka batarak, Federal Mevduat Sigortası Planı’nı toplam 133’e yükseltti. The Banker baskıya girerken Avusturya’da, bankanın çöküşünü ve mali sisteme ilave yük getirmesini önlemek için, Hypo Group Alpe Adria kamulaştırmaya zorlandı. Bu bankaların durumunun iyi olduğu varsayılsa bile, toplam sektör kazançlarının bir iki yıl daha kayıpları aşacağını söylemek mümkün görünmüyor. KALABALIK PİYASALAR “Mali piyasalardan çıkışın zamanlaması kritik önem taşıyacaktır çünkü hükümetler aynı zamanda kalabalık piyasalara hisse satıyor olabilecekler” diyor, Royal Bank of Canada mali kurumlar kredi araştırma direktörü Hank Calenti. “Düzenleyici sermaye gerekliliklerinin hem miktar hem de nitelik olarak yukarı doğru bir revizyonu söz konusu ve muhtemelen likidite etrafında daha yüksek düzeylerde ihtiyatlı sermayenin girişine tanık olacağız” diyen Calenti, şöyle devam ediyor: “Sonuç olarak, sermaye artırmak için hükümet hisselerinin satışını gözleyen sadece bankalar olmayacak. Aksi halde sağlıklı kurumlar da ihraç yapmak zorunda kalabilir.” Bankalar para üretmek için bazı şirketlerini elden çıkardıkça, varlıkların piyasaya akışı beklentisiyle, hükümet destekli kurumlar aynı zamanda fırsat vaat eden satın almaları fonlamak için sermaye üretme peşinde olan sağlıklı bankalarla da rekabet edeceklerdir. “Fazla sermayesi olanlar için, orada fırsatlar söz konusu olacak” diyor Gary Parr ve daha önce hiç bu kadar satışa çıkarılmış ya da buna aday şirket görmediğini ekliyor. Parr, ayrıca “Ama bankalar hükümete geri ödeme yaptıkça sermaye için çok fazla rekabet olacak çünkü bu ödemeler ile bulunan yeni sermaye kafa kafaya gidecek ve satın alma finansmanında kullanılacaktır” diyor. COCO MODELİ Mİ? Bazıları, öz sermaye üretme yeteneğine sahip olmayan bankalar için Lloyd’un CoCo teklifinin hükümetin parasını geri ödemede bir alternatif olabileceğine inanıyor. CoCo’lar Basel Pillar 1 amaçlarına uygun çekirdek sermaye olarak kabul edilmezken, düzenleyici stres testleri için geçerli kabul edilecekti; eğer hükümetleri sermaye yapılarından çıkaracaklarsa, bankaların aşmaları gereken eşik de budur. Ama CoCo’lar çok zorda olan bankalar için bir seçenek değildir. JP Morgan’da mali kurumlar grubu başkanı olan David Marks, yatırımcıların ancak bir kurumda “uygun” sermaye seviyesi görürlerse bir teklife katılıma istekli olabileceğini söylüyor. SPOT “CoCo’lar anlamlı kurumlar için kuyruk riskine (Tail Risk) karşı korunmak bakımından, ama aynı zamanda bu kurumların çekirdek sermayeyi daha ekonomik seviyelere indirmesi için de hassas bir mekanizma sunmaktadır..” David Marks David Marks’a göre, “Yatırımcılar, tetik noktası ile tampon nokta arasında minimum 200 baz puan farkına ve yönetimin çekirdek sermayeyi muhafaza edecekleri seviyeye bakıyorlar.” Marks, şu örneği veriyor: “Çekirdek sermaye için yeni standart yüzde 8 ila yüzde 9; eğer konvertibilite için tetik noktasını yüzde 5 alırsak, hükümet desteği de olmaksızın bir bankanın çekirdek sermaye rasyosu yüzde 6 olacaktır. O zaman da o banka konvertibl sermaye ihraç edebilmek için hisse/çekirdek sermaye oranının en az yüzde 1’ini ortaya çıkarmalıdır. Bu bazı bankalar için pek uygulanabilir bir seçenek olmayabilir.” “Bunun tersine” diyor Marks, “Yatırımcılar, krizden iyi bir halde çıkan bankaların -ki bu bankalar yüzde 8 ila yüzde 9 civarında bir çekirdek sermaye rasyosuna ve esnek bir iş modeline sahiptir- ve verimliliği artırmak için çekirdek sermaye düzeyini yüzde 7’ye çekmeye çalışan bankaların CoCo teklifiyle daha fazla ilgililer.” Marks ayrıca, “CoCo’lar anlamlı kurumlar için kuyruk riskine (Tail Risk) karşı korunmak bakımından, ama aynı zamanda bu kurumların çekirdek sermayeyi daha ekonomik seviyelere indirmesi için de hassas bir mekanizma sunmaktadır” diyor. DAHA ALINACAK ÇOK YOL VAR Bankalar hükümetlerin ezici denetlemesinden kurtulmaya çalışırken, hükümet desteğinin çok hızlı çekileceği ve bunun ekonomide yeni bir ani iniş gerçekleşirse risk yaratabileceği hakkında bazı korkular var. Citi’nin SVKP fonundan başarıyla çıkmasını garantilemek için büyük vergi indirimleriyle ödüllendirildiğini herkes gördü. Bankalar bir kez sermaye verimliliğini artırmanın yolları hakkında düşünmeye başlarken ve tazminat yapılarında herhangi bir müdahaleye tepki büyümeye başlarken, tüm dünyadaki hükümetler ve düzenleyiciler hala bankacılık sistemine sağlık ve istikrar getirecek denge önlemleriyle mücadele ediyor ve vergi mükellefleri için pozitif sonuçlar elde etmeye çalışırken, rekabet yapısını bozmamaya çalışıyor. Çoğunun en sıkıntılı kurumları kısa zamanda sistem dışına çıkarmakla ilgili hiçbir planı yok. Ama Lazard’dan Gary Parr hükümetin mali sistemden çıkışıyla ilgili olarak ihmal edilen bir noktanın “batmak için çok büyük” ve “ülke için çok büyük” hakkındaki tartışmanın potansiyel etkisi olduğunu düşünüyor. Hükümetler ve bankalar şirketleri satmaya başladıkça bunları satın alacaklar üzerinde bu çok büyük kuruluşların büyümesi ve rekabet yapılarının güçlendirilmesiyle ilgili sınırlamalar konacağına inanıyor. Parr, “Şurası açık ki hükümetlerin bazı küçük oyuncuların büyümesini beklemesi, böylece de büyük bankalarla daha iyi rekabet edebilir hale geldiğini görmesi gerek. Bazı kurumların hükümetin devralamayacağı kadar büyük olduğu daha küçük ülkelerde bir bankanın boyutlarıyla ilgili mutlak sınırlar olmalıdır. Bu da bir bankanın nerede bulunduğunun onun ne kadar büyüyebileceğine etkisiyle ilgili ilginç bir soru doğuruyor. Bu, rekabet dinamiklerini tamamen değiştirir” diyor.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/hukumeti-mali-sistemin-disina-cikarmak/267785