Yazdır

Zorlu bir dönemle yüzleşmek: Tazminatlar

Tarih: 24 Ekim 2009 - 22:30

Bankacıların aldığı ikramiyelerin kısıtlanmasıyla ilgili kamusal feryat, hükümetler ve kural koyucular tarafından tüm dünyada farklı sertlik ve hız dereceleriyle de olsa yankı buluyor.

Edward Russell / The Banker Geçen ay Hollanda hükümeti, bankacılık tazminat ödemeleri -ikramiyeler- kültürünü terbiye etmek için sürdürülen çabalarda nükleer denebilecek bir seçeneği yürürlüğe koydu. Yeni bankacılık yasasına göre, Hollandalı banka müdürlerinin ikramiyeleri bir yıllık maaş tutarlarıyla sınırlanıyor. Reforma ihtiyaç duyan bir bankacılık sisteminde ödemeler en önemli kısmı oluşturmuyor olabilir, ama en görüneni ve politik tepki karşısında en hassas olanı. Kurumsal bankaların ödemelerle ilgili değişikliği cesurca gerçekleştirme konusundaki isteksizliği veri alındığında -aslında geçmiş günlere özlem duyuyor olduklarını gösteren kanıtlarla da- bu tür önlemler gündeme gelmeye başlıyor. Sıkı sermaye koşulları ve ileriye dönük bankacılık düzenlemeleri, yeni bir bankacılık krizini önleyecek görünüyor. Ancak G-20’nin Pittsburgh bankacılık zirvesinin gündem sırasında en üstte yer alan maddesi (konunun basına yansıdığı kadarıyla) ‘kurumsal yönetim ve tazminat uygulamaları’ydı. Hükümetler, ikramiyelere karşı durmanın kendilerine gelecek seçimler konusunda hızlı bir kazanç sağlayacağının bilincindeler. ABD ve Avrupa’dan reel ikramiye engellemeleri dayatması konusuna muhalif görüşlerle birlikte G-20 zirvesi, muhtemelen bireysel ödemelere bir limit getirecek ve bunları bankanın sermaye ya da performans yapısıyla uygun hale getirilmesini sağlayacak. G-20 için yasal çalışmaları yürüten kuruluş olan Financial Stability Board (FSB); eskiden Financial Stability Forum’u oluşturan ulusal mali otoritelerin güçlendirilmiş hali. FSB başkanı ve Bank of Italy’nin yöneticisi Mario Draghi, zirveden önce yaptığı konuşmada “Tazminatlar şu anda tamamen gözetmenlerin kontrolünde”, dedi ve şunları ekledi: “Bunlar hep özel bir anlaşma gibi gösterildi. Ama şimdi yeterince açık ki, tazimanatlar risk-üstlenilen teşviklerle ilişkili değilse, düzenleyiciler de kendi sözlerini söyleme hakkına sahipler.” ORTAK ZEMİN Düzenleyicilerin kendi aralarında bile hangi bankacılık ikramiyelerinin yeniden düzenleneceği konusunda tam bir uzlaşı söz konusu olmasa da, üzerinde az çok anlaşılmış ilkeler belirginleşiyor. Şurası hala net ki, şimdiden itibaren ikramiyeler gerçek performansa çok daha fazla bağlı hale gelecek. Yaz boyunca New York eyaleti başsavcısı Andrew Cuomo, ikramiye ödemeleriyle ilgili raporunun başlığında kamusal ve politik çevrelere mesajını açıkça belirtti: Sorunlu Varlıklara Destek Programı’ndan (SVDP) faydalanan ABD’li dokuz büyük kurum. Kafiye ya da mantık aramaksızın: Benim aldığım her baş, sizin bankacılık ikramiye kültürünüzde kaybedeceğiniz kuyruklardır. Altı bankada 2008’de ödenen ikramiyeler, bunların performansla ilişkili olduğu iddialarıyla çeliştiğini göstererek, ödemelerin kazançların (ya da kayıpların) üzerinde olduğunu açıkça ortaya koydu. Her birinin 27 milyar doların üzerindeki zararına rağmen, Citigroup 5.33 milyar dolar ve Merrill Lynch de 3.6 milyar dolar ikramiye ödedi. Goldman Sachs 2.3 milyar dolarlık kazancına karşın 4.8 milyar dolar ödedi ve hem Morgan Stanley hem de JP Morgan Chase’de benzer dengesizlikler yaşandı. Bunların hepsi de SVDP’den önemli fonlar aldı. Cuomo “Tazminat paketleri uzun vadeli, sürdürülebilir büyümeyi ve gerçek değer artışlarını teşvik etmelidir. Bu, şirketleri, mevcut ikramiye kültüründeki kısa vadeli karlar ve şişmiş borç ödemelerinden oluşan tehlikeli kombinasyon yerine, uzun vadeli gerçek büyümeyi ve performansı teşvik edecek kararlar almaya itecektir” diyor. “KİMSE BANKACILARIN İKRAMİYELERİYLE UĞRAŞMAKLA GELECEKTE BENZER BİR KRİZİN OLMAYACAĞINA İNANARAK KENDİSİNİ ALDATMASIN” Nicholas Boys Smith Cuomo, “Daha anlamlı ve ilkeli ikramiye sistemleri” diye devam ediyor. Bu da şirketleri çalışanları nezdinde daha güvenilir kılacak ve sektörün tamamına zarar veren, çalınları tek taraflı çalma savaşını sona erdirecektir. Cuomo, bir özel sektör çözümünün en uygun çözüm olacağını kabul ediyor. Ancak pazar bir çare bulamazsa bunu hükümetin yapacağı uyarısında da bulunuyor. KAMUSAL ALGILAMA Başka yerlerde politikacılar, medya ve kamu, hükümet fonları kullanan bankaların yeni işe alımlarında büyük ikramiye vaatlerinde bulunduğuna dair haberlerin de ateşlemesiyle, karşılıklı olarak birbirlerinin öfkesini paralel bir çizgide artırıyor. Bununla birlikte, Anglo-Sakson dünyanın dışında pazarca yönlendirilen bir çözüm için pek istek yok. Ve hatta Anglo-Sakson serbest pazar savunucuları bile basitçe düzenlemeyle ilgili anlamsızlık itirazında bulunuyor ve konunun ideolojik yönüyle pek ilgilenmiyor. İngiliz düşünce kuruluşu Reform’un yönetici danışmanı Nicholas Boys Smith, “Kimsenin bankacıların ikramiyeleriyle uğraşmakla gelecekte benzer bir krizin olmayacağına inanarak, kendisini aldatmaması gerektiğini” söylüyor. Smith, “Bu politik olarak haklı olabilir. Hatta adil de olabilir. Ama ekonomik anlamda geçersizdir” diyor. Boys Smith krizden en kötü etkilenen bankaların uyguladığı teşvik sistemlerinin uzun vadeli çalışan hisse sahipliğini başarıyla teşvik ettiğine işaret ediyor. Özellikle Bear Sterns ve Lehman Brothers’ta durumun bu olduğunu belirtiyor. Bu doğru olsa da, genel olarak büyük bankalar özel olarak da yatırım bankaları için konulan yeni tazminat kuralları kaçınılmaz -aslında bunlar bazı ülkelerde hazırlandı bile-. Bunların farklı hükümetlerde nasıl bir şekil alacağı ve evrensel olarak nasıl uygulanacağı, zaman içinde görülecektir. Büyük ihtimalle, dünyanın en büyük bankalarına sahip olan G-20 ülkelerinin çoğu, G-20’nin isteği üzerine FSB tarafından hazırlanan kaba taslak çerçeveye boyun eğecektir. Cuomo, ikramiye teşviklerinin daha uzun vadeli -ve daha fazla hisse senedi ağırlıklı- yapılması ihtiyacını vurgularken, FSB çalışan tazminatlarının taşıdığı risklerin şirketin aleyhine olmamasını istiyor. Taslağın işaret ettiğine göre, iki çalışan kısa vadede aynı karı üretebilir ama şirkete farklı miktarlarda risk getirebilir. “Tazminat sistemi bu ikisine aynı muameleyi yapmamalıdır” diyor, FSB. İkramiye havuzunun boyutları şirketin toplam performansını yansıtmalıdır ve farklı faaliyetlerin karları ve zararları farklı sürelerde ortaya çıkacağından, tazminatlar da buna göre kademelendirilmelidir. Uzun sürelerde ortaya çıkan riskler için ödemeler, kısa vadede sonuçlandırılmamalıdır. Ve ofis gerisinin ve risk kontrol ekibinin tazminatları, ön ofis personelinden etkilenmemelidir. “Anlamlı tazminat uygulamaları” için FSB ilkeleri üç ana dayanağa sahip; tazminatı ihtiyatlı risk alımıyla uygunlaştırmak; yönetim kurulu seviyesinde kontrol edildiğini ve izlendiğini garantilemek; ve tamamının, düzenleyicilerin ve diğer ‘hissedarların’ gözü önünde gerçekleşmesini sağlamak. FSB Pittsburgh’da bu üç ayağın ayrıntılandırılması işini üzerine aldı. FSB bu noktada hayati önem taşıyan kilit bir konuyu itiraf ediyor –plan, uluslararası ölçekte hayata geçirilip desteklenmedikçe hiçbir şekilde işlemeyecektir. Bu durumda da alternatif, ödeme çeki arbitrajı olacaktır ki, bu sistemde bankacılık sektörünün süper yetenekleri daha az düzenlemeye sahip ülkelere göçecektir-. TEK BİR KURAL İSTENİYOR Konu, bankaların kendisi tarafından sürekli gündeme getirildi. Sektör tek bir ses olarak davranma yeteneğine sahip görünmezken, krizden etkilenen oyuncuların çoğu oyun sahasının düzenlenmesi için uluslararası düzenlemelere sıcak bakıyor. G-20’nin vardığı bir tür yumuşak anlaşma bunlar için faydalı olabilir, ama kuralların münferit ulusal icrası hayati önem taşıyor ve bunun bir garantisi yok. İngiliz Bankacılar Birliği’nin CEO’su Angela Knight “Anlaşma konusunda hepimiz çok istekliyiz, ama aynı zamanda tüm G-20 ülkelerinde tüm önlemlerin aynı şekilde ve aynı zamanda uygulanması konusunda da bir anlaşmaya ihtiyacımız var” diyor. Knight, “Üçüncü dünyanın kamu-dışı kuruluşları uluslararası konferans güvencelerinin nasıl işlediği konusunu size anlatabilir. Tokalaşmalar yapılır ve fotoğraflar çekilir, ama sonra vaat edilenin çok azını alırsınız” diye ekliyor. İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi bazı ülkeler G-20’yi beklemedi ama dünyanın kalan kısmının da onları izleyeceğini umarak, tek başlarına yürümeye hazırlar. Ancak kendi aralarında da yaklaşım farklılıkları var ve özellikle de komisyon ve ikramiyelere karşı tutumlarında uluslararası uyumlulaşmaya dair fazla bir şey görünmüyor. Finansal hizmet sektörünün ekonomideki önemli rolünün bilincinde olan İngiltere düzenleme inisiyatifinde öncülük ediyor. Ağustos ayında Financial Services Authority (FSA) bankalar için ödeme uyglaması tüzüğünün nihai versiyonunu yayınladı. Bu versiyon, mayıstaki taslağa göre biraz sulandırılmış durumda ve İngiliz olmayan bankalar için uygulanmayacak; sadece 26 büyük İngiliz bankası ve sektörel kurumlar için uygulanacak. Tüzük, ikramiye üreten sözleşmelerin bozulması durumunda tecil ve tahsilat kavramlarına ışık tutuyor. Orijinal taslak, üç ilkeye yer veriyordu. Bir çalışanın sabit ücreti, bankanın zarar yılında ona ikramiye vermemesi durumunda yaşamasına yeterli olmalıdır. Herhangi bir ikramiyenin en az üçte ikisinin ödenmesi, en az üç yıl ertelenmelidir. Ve bu değişken unsurun önemli bir bölümü, şirketin gelecek performansıyla ve uygulanabiliyorsa, çalışanın bulunduğu birimin performasıyla ilişkilendirilmelidir. Bu ilkeler açık hükümler olarak adlandırılıyordu ve bunlara uyulmaması kuralların ihlal edilmesinin kanıtı kabul ediyordu. FSA’nın nihai versiyonunda bunlar ilkeler olmaktan çıkarılıp rehber niteliğine büründürüldü; şirketler, etkin risk yönetimini teşvik edecek ve bununla uyumlu ödeme politikaları ile uygulamalarını tasarlamalı ve hayata geçirmelidir. GARANTİLER GERİ GELİYOR Eğer performans, risk ve uzun vadeye ağır basan bir şey varsa, o da garantilenmiş ikramiyedir. Görevde kalma ikramiyesi şeklinde -yeni çalışanları çekmek ya da eldekileri tutmak için- uygulanan bu sistem, bankalar geçen yıl hayatta kalma mücadelesi verirken çökecek gibi görünüyordu. Şimdi Atlantik’in her iki yakasında, genellikle de çok yıllık bir formda bu sistemin geri döndüğü gözleniyor. FSA bunlara tamamıyla yüzünü dönmese de, bir yılın üzerinde herhangi bir şeyi garanti etmenin “etkin risk yönetimiyle uyumlu olmayacağını” açıkladı. “ABD’DE YASALAŞTIRMA EĞİLİMİNDELER. AMA BİR KEZ YASALAŞTIRMAYA BAŞLARSANIZ, DANIŞMANLARIN YAPACAĞI İLK İŞ, YASANIN ETRAFINDAN DOLAŞACAK YOLLAR BULMAKTIR. UY VE AÇIKLA ŞUNDAN İBARETTİR –NEDEN UYMADIN-?” Percy Mistry Kurallar ocak ayında yürürlüğe kondu, bu da eski tarzdaki aşırı ikramiye vaatlerinin sonlanması için bir ön-deadline işareti verdi. Bunlar “uy ya da açıkla” temelinde denetlenecek ve FSA, emir veren faillerin daha fazla sermayeye sahip olması, böylece de bunun kara yedirilerek, havuzun dağıtım için yeterli büyüklükte olması konusunda nihai yaptırım gücünü elinde tutacaktır. İngiltere uluslararası düzenleyici rekabetin kanatlarının korumasından mahrum kalmamak için, kuralları bir yıllık bir zaman içinde gözden geçirmeye söz verdi. Benzer bir rejimi benimsemeleri için İngiliz hükümetinin diğer ülkelerde de çalışma yaptığı biliniyor. Londra-temelli KPMG’nin ortağı Christopher Page “Sorun, FSA’nın kollarını ne kadar sıvayacağı ve nihai yaptırımı ne kadar uygulayacağı. Bu çözülmemiş bir sorun” diyor. Yine de Page, uy-açıkla yaklaşımının değer taşıdığına inanıyor. Page, “ABD’de yasalaştırma eğilimindeler. Ama bir kez yasalaştırmaya başlarsanız, danışmanların yapacağı ilk iş, yasanın etrafından dolaşacak yollar bulmaktır. Uy ve açıkla şundan ibarettir –neden uymadın?” açıklamasını yapıyor. İngiltere, aynı zamanda Walker Review adı altında bankalarda kurumsal denetimle ilgili bir rapor yayınladı. Başbakan tarafından yapılması emredilen çalışma, ödemeyle ilgili olarak FSA kodundakinden çok daha kuralcı tavsiyelerde bulunuyor. Eski yatırım bankacısı Sir David Walker, ödemelerle ilgili doğrudan kurul izlemesinin genellikle yöneticilerin kendisiyle sınırlı olduğu olgusundan işe başladı. Bazı banka çalışanları, kurul üyelerinden kat be kat fazla kazanırken, ödemeleri nominal olarak insan kaynaklarına bağlı görünmekte, fakat pratikte ilgili birimin başlarının kontrolünde olmaktadır. Böylece Sir David, bankanın ödeme komitelerinin kapsamanı yüksek ücret alan çalışanlara kadar genişletmek istemektedir. Aynı zamanda, isim olarak değil ama grup olarak, bu çalışanların ödeme paketlerinin açıklanmasını tavsiye etmektedir. BIRAKIN YÖNETİCİLER YÖNETSİN ABI’den Montagnon, resmi sınırlandırmalardan ya da değişkenden sabit ücrete aşırı bir kaymadan yana değil. Montagnon, “Yönetimin yönetme hakkı vardır” diyor. Başkaları resmi sınırlamaların yasalaştırıcı bir etkisi olacağını ve alternatif yapıların araştırılmasını teşvik edeceğini söylüyor -ikramiye olmayan ikramiyeler-. Bazı bankalar “affedilebilir borçlar”ı denedi, geri ödenmesi gerekmeyen ‘borçlar’. Hay Group’tan Thompson, “Eğer hükümet, bankaların ödeyeceği miktarları belirlemeye başlarsa, bu bir felaket olur” düşüncesine inanıyor. Ve ekliyor: “Ne zaman hükümet ödemelerle ilgili bir şey yapmaya kalksa, istenenin tam tersi ortaya çıkıyor. İngiltere 1970’lerde gelir politikalarını uygulamaya koyduğunda, sonuç çok yüksek yönetici ücretleri oldu, bundan hala şikayet ediyorlar.” Ödemeler, her zaman doğru hedefi vurmayabilir. Örneğin Hollanda’nın yeni kuralları iyi ücret alan trader’lara ya da kurul seviyesinin altında kimseye uygulanmıyor. Yaptıklarını, -bu tüm diğer bankacıları rahatsız edecektir- ödeme politikasının “toplumun kabulünü” göz önüne alması olarak adlandırıyorlar. Sosyal fayda ve kabul, giderek bankacıların ve sektörün daha fazla ilgisini çekiyor. FSA başkanı Adair Turner bile yakın zamanlarda finans sektörünün boyutlarının ve bazı ürünlerinin “sosyal olarak faydalı” olup olmadığını sorguladı. Tartışma bu mecraya kayarken, şimdi bankacılar için kamu algısını son derece ciddiye alma zamanı. İkramiyeler meselesinin bu algıda en ön planda olduğu anımsanırsa, bu nokta bankaların kendilerini temize çıkarmak için iyi bir başlangıç noktası olarak görünüyor.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/zorlu-bir-donemle-yuzlesmek-tazminatlar/263440