DÜNYANIN EN BÜYÜK 1000 BANKASI
Tarih: 25 Temmuz 2009 - 00:07
Batılı bankalar dağ gibi yığılmış zararlarına rağmen gerçekleştirdikleri devasa sermaye artırımları sayesinde sıralamadaki ağırlıklarını korudular. İşte Ekonomist Dergisi'nde de yer alan The Banker Dergisi'nin 'Dünyanın en büyük 1000 bankası' konulu araştırma...
Dünyanın en büyük 1000 bankası
Geraldine Lambe bildiriyor.
Valentina Lorenzon, Cecile Sourbes ve Charles Piggottin Araştırması.
Bu yılın Top 1000 sıralamasının en çarpıcı özelliği, listeye giren bankaların toplam karlarının yüzde 85.3 oranında çakılarak 780 milyar dolardan 115 milyar dolara inmesi ve sermaye gelirlerinin de 2008deki yüzde 20lik değerinden yüzde 2.69 gibi kaale bile alınmayacak bir orana düşmesinin de gösterdiği üzere krizin banka karları üzerine olan müthiş etkisiydi.
Ancak bankalar yazdıkları zararlarla birlikte çoğunlukla devlet desteğiyle de olsa yeniden sermayelenme sürecine gittiklerinden, toplam Seviye-1 sermayelerini yüzde 9.7 oranında artırarak 4.3 trilyon dolara yükselttiler. 2003 ile 2008 arasındaki dönemde ikiye katlanma başarısını gösteren aktif tabanı ise bir önceki yıla göre oldukça zayıf sayılabilecek bir artış sergileyerek sadece yüzde 6.8lik bir yükselişle 96.4 trilyon dolar seviyesine ulaştı -ki şu anda bu durumun krizin kilit tetikleyicilerinden biri olduğu herkesçe biliniyor-.
Bu yılın sıralamasında güçlü bir şekilde ifadesini bulan diğer bir gerçek ise bankacılık sektöründe mevcut statükonun korunduğuydu. Her ne kadar Çinli ve İspanyol bankalar en fazla kar edenler sıralamasında başı çekiyor olsalar da batılı kurumlar, krizin yol açtığı konsolidasyonlarla durumlarını bir miktar güçlendirmiş olmalarının da sayesinde genel sıralamada üst basamaklardaki ağırlıklarını muhafaza ediyorlar.
Kar şoku
Toplam karlardaki yüzde 85.3 oranındaki şok çöküş, global bankacılık sisteminde yaşanan felaketin derecesini tam anlamıyla gözler önüne seriyor. Dört yıl süren yüzde 20yi aşkın kar artışından sonra 2007nin tam bir yıllık verilerine dayanan geçen yılın rakamı, sadece yüzde 0.7lik bir kayıpla hemen hemen aynı kalmıştı. 2008 sıralamasında toplam banka karlılığı (toplam vergi öncesi kar/ toplam Seviye-1 sermayesi) halen (2007deki rekoru yüzde 23.4den hafifçe düşerek) yüzde 20 gibi etkileyici bir seviyede kalabilmiş olduğundan, finansal sistemin sağlıklı kısımlarının gerek ABDde gerekse de Avrupada zararlarını kapatacağı ümit edilmişti. Oysa bu yıl toplam karlılık oranı yüzde 2.69a düşerek resmen battı.
Top 1000 sıralamasının 39 yıllık tarihinde ilk defa Top 25 banka (ki Top 1000in toplam Seviye-1 sermayesinin yüzde 40ını ve toplam aktiflerinin de yüzde 45ini oluşturuyorlar) toplam olarak (Top 1000in toplam karının yüzde -28.1ine denk gelecek şekilde) 32.4 milyar dolar tutarında rekor seviyede zarar açıkladı. Top 25in alt basamaklarındaki karlılık seviyeleri ise ilk beşe giren bankaların çok daha kötü performans gösterdiklerini ortaya koyuyor. Toplam Seviye-1 sermayesinden yüzde 13.4 ve toplam aktiflerden de yüzde 12.3 pay alan ilk beş bankanın toplam zararı, afallatıcı bir rakama ulaşarak 95.8 milyar doları bulmuş durumda (toplam karların yüzde 83.3ü).
Bu zarar şampiyonları arasında 59.3 milyar dolar kayıpla (azınlık çıkarlarına atfedilebilecek endüstri zararları) İngilterenin Royal Bank of Scotlandı başı çekerken, ardından 53 milyar dolarla ABDli Citigroup ve 47.7 milyar dolarla ABDli Wells Fargo geliyor. Dünyanın en korkutucu zararlarını açıklayan bankalar sıralamasında altıncı sırada ise İngiltereden HBOS bulunuyor (en korkunç zararlar tablosuna bakın).
Şaşırtan değişmezlik
Ancak Seviye-1 sermayeleri sıralamasının, kompozisyonda küçük bir değişiklik ve genel düzeyler anlamında pozitif bir büyüme gösteriyor olması, hem şaşırtıcı hem de huzur verici.
Sermaye tabanlarını yükseltmek için hükümetlerden gelecek yardıma muhtaç bu kadar çok sayıda banka olduğunu ve bankaların çoğunun kendi aktiflerini satmak zorunda kaldığını gören bazı kahinler (ve bankalar) bu yıl sermaye sıralamasının üst basamaklarında sismik kaymalar yaşanabileceğinden şüphelenmişlerdi.
Ancak olmadı. Goldman Sachsın 13üncülüğe, Morgan Stanleyin 17nciliğe ve Agricultural Bank of Chinanın da 71incilikten 24üncülüğe yükselerek girmesinin dışında Top 25 sıralaması, arada birkaç Japon ve Çin bankasının serpiştirilmiş olmasına rağmen batılı bankaların egemen statülerini halen devam ettirdiklerini gösterdi. İlk beş sırayı yine aynı ABDli ve İngiliz bankalar paylaştı. Birinci basamakta JPMorganın yer aldığı bu listede daha sonra sırasıyla Bank of America, Citigroup, Royal Bank of Scotland ve HSBC geliyor (Seviye-1 Sermayelerine Göre Top 25 Banka tablosuna bakın).
Hesaplamalardan hükümetlerin verdiği sermayeler bile çıkarıldığında sıralamada ciddi bir değişiklik görülmüyor (Hükümetten gelen sermaye hariç Top 25 Tablosuna bakın). İlk iki sırayı JPMorgan ile ardından Bank of America paylaşırken; HSBC üçüncülüğe, Mitsubishi UFJ yedincilikten dördüncülüğe yükseliyor ve ICBC ise sekizincilikten beşinci sıraya fırlıyor.
Birleşmeler belirleyici
Endüstrideki konsolidasyonun ilk beş bankanın üçünde belirleyici bir rol oynadığı anlaşılıyor. JPMorgan birinciliğini Bear Stearns ile Washington Mutualı satın almasına borçluyken, Bank of America da Merrill Lynchi satın alması sayesinde ikinciliğe yükseliyor ve Wells Fargo da Wachoviayı satın alarak 23üncülükten altıncılığa sıçrıyor. İngiliz bankaları Lloyds ile HBOS sıralamamızı yaptıktan sonra resmen birleştiklerinden Top 25de yer almamalarına rağmen konsolide rakamlarıyla muhtemelen İngiliz rakipleri Barclaysin ardından 16ncı sıraya otururlardı.
Top 1000 sıralamasının göreceli değişmezliği, göründüğü kadar, genel kanının aksine değil. Düzenleyicilerin bankaları sermaye artırımına gitmeleri yönünde zorlamasıyla sermaye piyasalarında pür telaş bir halka arz furyası başlamıştı. Ve hükümetlerin yaptığı sermaye enjeksiyonları da çoğunlukla Seviye-1 hesabına giren kümülatif olmayan imtiyazlı hisselerden oluşuyordu.
Sonuçta Seviye-1 sermayeleri, son 12 aydır hızı azalsa da büyümeye devam ediyor: İçinde hükümetlerin sermaye enjeksiyonlarının da dahil olduğu Top 1000 bankanın, toplam Seviye-1 sermayesi, 2008deki yüzde 15.9 oranındaki artıştan sonra bu yıl sadece yüzde 9.7 artarak 4.3 trilyon dolara ulaştı.
Seviye-1 önemli mi?
Geçen yıl bu endüstrinin büyük bir kısmında yaşanan uğursuz sonuçlara karşılık Seviye-1 sermayesinin genel toplamındaki artışı ve Top 1000 sıralamasındaki değişmezliği nasıl yorumlamalıyız?
Bazıları, en geniş anlamıyla öz kaynaklar, imtiyazlı hisseler, bağlı ve diğer uzun vadeli borçlar ile maddi olmayan aktiflerden ibaret olan Seviye-1 sermayesinin sermayenin gücünü ölçen bir birim olarak aşırı laçkalaştığından bir kurumun zararlarını telafi edip edemeyeceğine karar verecek bir ölçme enstrümanı olarak kullanılamayacağını ileri sürüyorlar.
Kriz boyunca daha önceleri hep uygun sermaye yapısına sahip olduğu zannedilen bankalar çöktü (ya da çökme aşamasına geldi). ABDde muhalifler hükümetin stres testlerini Seviye-1 olarak tanımlananların sırtları ovazlanarak geçebilmeleri için bilhassa kolay tuttuğunu iddia ediyorlar.
Zaten sağlamdı
Üstelik Financial Timesdan John Gapperin sonuçta insafsız (aktif kalitesi) deflasyonu ve sermaye (değeri) enflasyonuna bulaşmış bankalar olarak tanımladığı gibi, hükümetin stres testlerinden sonra milyarlarca dolar daha sermaye artırımına zorladığı ABDli bankalar, zaten Basel standartlarına göre sapasağlamdılar.
Örneğin bu yılın ilk çeyreğinde Seviye-1 rasyosu Bank of America için yüzde 10.1 iken Citide yüzde 11.9du. Bir başka ifadeyle her ikisi de zaten gerekli minimum sermaye rasyosunun iki ya da üç katına sahipti.
The Bankerın Top 1000 sıralamasına temel aldığı derecelendirme sistemi ise Seviye-1 sermayesinin yaygın yorumundan çok daha sağlam bir tanımına dayanıyor. Bu tanımlamanın içinde bir bankanın sadece çekirdek güçlülüğü bulunuyor; adi hisse senetleri, hazır rezervler, ve dağıtılmayan karlar. Dışarıda tutulanlar arasında ise kümülatif imtiyazlı hisseler, yeniden değerlendirme fonları, gizli rezervler, bağlı ve diğer uzun vadeli borçlar bulunuyor. Sonuçta Top 1000 sıralaması, bankacılık sistemini yeniden sermayelendirmek ve yeniden canlandırmak için finansal kurumlar ile hükümetlerin devasa çabalarının başarısının bir kanıtıdır.
Sermaye artırımı furyası
Finansal endüstri krizin başladığı günden bu yana global ölçekte 1 trilyon 40 milyar dolarlık zarar ve kayıba karşılık toplam banka sermayesini 998.9 milyar dolar artırmış oldu. Avrupada 422.3 milyar dolara karşılık 420.7 milyar dolar ile sermaye artırımları toplam kayıpların önüne geçti. Asyadaki bankalar da 37.3 milyar dolarlık kayıplarına karşılık 75.9 milyar dolarlık sermaye artırımına gittiler. Sermaye artırımlarının toplam kayıpların gerisinde kaldığı tek yer olan ABDde ise bu rakamlar sırasıyla 500.7 milyar dolar ile 582.6 milyar dolar olarak gerçekleşti (Kredi zararları ve sermayeler tablosuna bakın. Not: Bunların içinde 2009un ilk yarısında gerçekleşen zararlar ve sermaye artırımları bulunmaktadır).
Tek tek ele alındıklarında bankaların çoğu çatlaklarını onardı ve sermayelerini olağanüstü artırdı. Örneğin Citigroup 101.8 milyar dolarlık kayıplarına karşılık sermayesini 104.3 milyar dolar artırdı. Barclay ise 19.9 milyar dolar kaybına rağmen 29.6 milyar dolarlık sermaye artırımına gitti.
Top 1000 sıralamamıza en hızlı girişi yapan Goldman Sachs ise 7.9 milyar dolarlık kaybına karşılık geçen yıl Berkshire Hathawaydeki imtiyazlı hisselerle yaptığı 5 milyar dolarlık ve halka arz yoluyla yaptığı ekstra bir 5 milyar dolarlık sermaye artırımına ilaveten ABD hükümetine de 10 milyar dolarlık imtiyazlı hisse sattı. Goldman ayrıca bu yıl içinde de iki ayrı halka arzdan birinde 14.86 milyar HK dolar (1.92 milyar dolar), diğerinde ise 5.75 milyar dolarlık hisse satmak suretiyle sermaye artırımına gitmişti (2009 sıralamasına dahil edilmedi).
Sermaye-aktif oranında artış
Hangi seviyede sermayenin güvenilir bulunacağına dair gerek hükümetler gerekse de yatırımcılar çıtayı yükselttiklerinden çok daha önemli bir gelişme olarak sermaye-aktif rasyoları da genel anlamda yükselmiş durumda. Genel toplamda Top 1000de Seviye-1 sermayesinin aktiflere oranı 11 baz puan artarak yüzde 4.43e çıkmış. Top 1000in ortalama sermaye-aktif oranı ise yüzde 8e yükselmiş durumda.
Top 25 banka arasında da sermaye-aktif oranı genelde artmış. İçlerinden 12si rasyosunu güçlendirirken sadece biri 2008 seviyesinde kalmış. Belki de şaşırtıcı gelebilir ama Top 25in iki yeni şirketinden Goldman Sachs ile Morgan Stanley, henüz geçen yıl banka holding statüsüne dönüştürülmüş olmalarına rağmen yüzde 7.08 ve 7.68lik rasyolarıyla Top 25 içinde en yüksek rasyoya sahipler.
Uluslararası Finansal Raporlama Standartları, türevlerin ağlaştırılmasına pek fazla izin vermeyerek GAAP (Genel Kabul Görmüş Muhasebe Prensipleri) kurallarına göre faaliyet gösteren ABDli bankalara kıyasla Avrupalı bankaların bilançolarını şişirdiğinden muhasebe kurallarında gerçekleşecek bir değişiklikle birlikte Top 1000deki 365 Avrupalı bankanın sermaye-aktif rasyoları daha da yükselebilir.
Her ne kadar karlılık açısından olmasa da Top 1000 sıralaması, dünyadaki bankaların yenilenmiş güçlülüklerine duyulan güvenin bir yansıması olmakla birlikte daha geniş bir Seviye-1 piyasası hakkındaki yatırımcı duyarlılığında da bunun izleri görülebilir. Daha altı ay öncesine kadar sürekli devlet garantisi veya AAA notu talep eden yatırımcılar, artık tıpkı Standard Chartered, Crédit Agricole ve Rabobankın son satışlarında olduğu gibi vadeli ve bağlı kağıtları piyasadan sünger gibi çekiyorlar. Dahası Standard Charteredın 1.5 milyar dolarlık hibrid Seviye-1 ürünü bugüne kadar perakende yatırımcılara satılmış ilk inovasyoncu Seviye-1 olma özelliğine de sahip.
Aktif büyümesi
Bu yıl tıpkı Seviye-1 gibi aktifler de yüzde 6.8 büyüyerek 96.4 trilyon dolarlık bir değere ulaştı. Top 10 banka içinde toplam aktifler bazında çok az değişiklik görüldü. Toplam aktiflerindeki yüzde 8lik daralmaya rağmen sıralamanın başında yine talihsiz bir şekilde ABN Amroyu satınalmasının neticesinde toplam aktifleri 3.5 trilyon dolar seviyesine gelen, Royal Bank of Scotland (RBS) yer alıyor. Eğer RBS bu yıl içinde iş hacmini öngördüğü şekilde kısabilirse bu bankanın 2010 sıralamasında daha aşağılara kaymasını bekleyebiliriz. Ancak bu yılki aktifler itibariyle ilk 25 sıralamasına yeni giren üç şirket bulunuyor -ki ikisinin Çinli olması bir hayli dikkate değer-. Agricultural Bank of China, 22nci sıradan girerken Bank of China da 23üncü sıraya kuruldu. Ve yine Wells Fargo, Wachoviayı satınalmış olması sayesinde aktifler bazındaki Top 25 sıralamasına yaşamında ilk defa olarak hem de 18inci sıradan girdi (Toplam Aktifler Bazında Top 25 tablosuna bakın).
Ancak aktiflerin getirileri geçen yılki yüzde 0.87 rasyosundan hafifçe düşerek yüzde 0.12ye gerilerken, aktiflerin niceliklerine karşı nitelikleri hakkındaki korkunun sürdüğü gözlemlendi. Finansal balonun zirvesinde olduğu ve The Bankerin toplam aktifler bazındaki Top 1000 sıralamasında son dört yılın en büyük büyümesinin yaşandığı 2007 yılı rakamlarına dayanan geçen yılki sıralamamızda yüzde 21.6 oranında artarak 90.3 trilyon dolarlık rekor mertebesine yükselmişti. Bu rakam 2003 sıralamasındaki toplam bankacılık aktiflerinin iki katından fazla bir tutara tekabül ediyordu. Bu disiplinsiz aktif büyümesinden kaynaklanan akşamdan kalmalık hali bugün halen dünyanın başını ağrıtmaktadır.
Zarar/sermaye tablosunun da gözler önüne serdiği üzere aktifler üzerinden zarar yazmak henüz geçmişte kalmış bir uygulama değil. Listedeki 25 bankadan 15i bu yılın ilk yarısında ya zarar açıklamak ya da aktifler üzerinden zarar yazmak zorunda kalmış. Üstelik halen pek çok banka bilançosunda bazıları monoline sigortacılar tarafından çöp statüsüne indirgenmiş ve zarar yazılmayı bekleyen yapılandırılmış ürün portföyleri bulunmakta.
Asyaya doğru kayış
Top 10002 sıralamasındaki karlılıklara global bir perspektifle bakıldığında gerçek şampiyonların kendi ülkelerinde mevduat toplamak ve kredi vermek gibi temel bankacılık işlemlerine odaklananlar arasından çıktığı görülüyor.
Vergi öncesi karlar itibariyle Top 25de Çinden beş banka bulunuyor ve diğer tüm ülkeleri geride bırakarak ilk iki sırayı da yine Çinli bankalar işgal etmiş durumda. Listenin başında 21.2 milyar dolarlık karıyla Industrial Bank of China otururken ardından 17.5 milyar dolarlık karıyla China Construction Bank ve 15.8 milyar dolar kar ile İspanyadan Santander geliyor (Vergi Öncesi Karlar İtibariyle Top 25 Tablosuna bakın).
Bir yandan batılı ekonomiler resesyonun dibini görüp görmediklerini tartışırken diğer yandan ise Dünya Bankası geçen ay Çinin 2009 yılı için öngördüğü GSYİH büyüme oranını hükümetin canlandırma paketindeki başarısını dikkate alarak daha önceki yüzde 6.5 seviyesinden yüzde 7.2ye revize etti.
Yaşanan krizin, güç dengelerinin değiştiğinin ve karlılığın batıdan doğuya kaydığının işaretlerinden sadece biri olduğu anlayışını benimseyenler açısından Top 1000 genel ülke performansları gerçekten çok anlamlı. Zira Çin bankaları toplam 84.5 milyar dolarlık vergi öncesi karlarıyla açık ara önde giderken onları Japon bankaları 16.5 milyar dolar karlarıyla ikinci ve Brezilya bankaları da 11.7 milyar dolarlık karlarıyla üçüncü sırada izlemekteler.
Batılıların kayıpları
Aslında batıdaki hikaye çok farklıydı. ABDli bankaların toplamdaki kayıpları 91 milyar doları bulurken, AB 27nin toplam kaybı 16.1 milyar dolarda kalmasına rağmen İngiliz bankalarının toplam zararı da 51.2 milyar dolara yaklaşmıştı.
Sermayenin getirisi (ROC) bazında da dünya bankalarının farklı kaderleri eşit derecede ürkütücüydü. Top 1000 içindeki Çin bankaları, toplam olarak yüzde 24.38lik bir ROC rakamı yakalamışlardı. Bu oran sıralamadaki tüm İngiliz bankaları için yüzde -15.32 iken ABDli bankalar için de yüzde -10.32 seviyesindeydi. Top 1000 içindeki Japon bankalarının tamamında ROC oranı yüzde 4.43 gibi pozitif bir başarı gösterirken Brezilya bankaları da yüzde 15.98in keyfini sürüyordu.
Japonya haricinde Asyanın amansız yükselişi, aynı zamanda Top 1000 sıralamasının kompozisyonunu da değiştirdi. İki yıl önce bu listeye Asyadan giren bankaların sayısı 174 iken bu ylı ABDli banka sayısının 185den 159a ve ABli banka sayısının da 279dan 258e düşmesiyle, bu rakam 193e yükseldi.
Ancak ilginçtir ki Çin bankalarının Top 1000 sıralamasındaki bu uygun adım ilerleyişleri 16 Haziran itibariyle yapılan piyasa değerleri analizinde aynı yansımayı bulamadı (Piyasa Değerlerine Göre Top 25 Tablosuna bakın). China Construction Bank bir basamak yukarı çıkarak en çarpıcı atılımı gerçekleştirirken, hem ICBC (geçen yılın lideri) hem de Bank of China (geçen yılın dördüncüsü) ilk beşin dışına savrularak kendilerine ancak 10uncu ve 21inci sıralarda yer bulabildiler. Piyasa değerleri itibariyle Top 25 sıralamasının bu yıl böyle çalkalanmasına neden olan faktör ise 11 basamak birden atlayarak dokuzuncu sıraya kurulan Royal Bank of Canada liderliğinde üç Kanada bankasının ve Top 25e ilk kez bu yıl 12nci sıradan giren Commonwealth Bank of Australia önderliğinde üç Avusturalyalı bankanın giriş yapmasıydı.
Gelecek
Çin önderliğindeki Asyalı bankaların hızlı yükselişinin dünya finans düzeninin yeniden şekillendiği anlamına geldiğini savunan düşünceye karşı çıkmak, özellikle de bu bölgenin artan önemi dikkate alındığında bir hayli zor bir işmiş gibi görünüyor. Alabildiğine geniş iç pazarları, dağ gibi yığılmış likiditeleri ve destekleyici hükümet politikalarıyla Çinli bankalar ABDnin tacının doğal varisleri gibi duruyorlar. Gerçek olan şu ki Top 25e giren Çinli banka sayısı dört olmasına karşın bunlardan üçünün ilk 13 içinde yer alıyor olmasıdır -ki altı yıl önce bu sıralamada tek bir Çin bankası bile yoktu-.
Ancak bu sıralamada karlılıklarıyla olmasa bile ölçekleri ve güçlülükleriyle ağırlıklarını hissettiren ABDli bankaların ya da HSBC ve Banco Santander gibi Avrupalı bankaların üstünü çizmek için henüz çok erken.
Ayrıca 2009 Top 1000 sıralamasının, büyük buhrandan sonraki en korkunç yıl olan 2008in yıl sonu rakamlarına dayandırıldığını da unutmamak gerekir. Bu yılın birinci ve ikinci çeyrek rakamları daha şimdiden net kayıpların azaldığını, hatta ufak ufak kara bile geçildiğini gösteriyor. Yine aynı derecede önemli olmak üzere örneğin geçen yıl büyük ticari operasyonları olan bazı bankalar süper etkileyici sonuçlardan olağanüstü berbat sonuçlara geçmişti ve böylesi olağanüstü vakaların gelecek yıl da tekrarlanma olasılığı ise son derece zayıf.
Üst basamakları zorlayacak
Gelecek yılın karlarının büyük ölçüde batılı ekonomilerin resesyondan çıkma ve büyüme yeteneklerine bağlı olduğu göz önüne alındığında Çin bankalarının ve ekonomik yavaşlamayı daha az hisseden gelişmekte olan ülke bankalarının Top 1000 sıralamasında daha da üst basamakları zorlayacağını tahmin etmek hiç de abartılı sayılmasa gerek. Gerçi bunun hiç bir garantisi de yok.
Zira bir başka açıdan bakıldığında batılı bankaları birer çöplüğe çeviren yaratıcılıkları, bu sefer de onları bu durumdan fevkalade avantajlı çıkacak şekilde kurtarabilir. Tekrar tekrar vurgulanması gerekir ki batılı bankalar küresel değişime ayak uydurabilmek için kendilerini yeniden keşfetme yolunda dikkate değer bir beceri göstermişlerdir.
Üstelik daha bir kaç yıl öncesinde Çin bankacılık sisteminin geri dönmeyen krediler yüzünden derecesinin düşürüldüğünü de unutmamak gerekir. O dönemde bankalar kendi bilançolarından karşılıksız kredileri temizleyerek iyi bir iş çıkarmıştı ancak bugün pek çoğu Çin hükümetinin çöken ihracat pazarlarının etkisini dengelemek için ekonomiye aşırı para pompalamasından ve dolayısıyla da bu kredilerin geri dönmesinden korkuyor.
Sorgulanan sermayeler
Politik ve düzenleyici ajandalarda bankaların sermaye sorunu, politika yapıcıların bankaları ekonomik büyümede eksiksiz bir rol oynayacak şekilde özgürleştiren ama kontrol altında da tutan bir formül buldukları güne kadar bir süre daha önemini koruyacak. Eğer düzenleyiciler Seviye-1in en geniş tanımında sadece aktiflerin bulunması gerektiğine karar verirlerse o zaman kredinin zaten olağanüstü kıt olduğu bir ortamda bu yaklaşım bankaların kaldıraçsızlaştırılmasını daha da artırarak, ekonomi genelinde bir nakavt etkisi yaratabilir.
Bankacılar şu anda bankaların sermaye yapılarında Seviye-1in daha inovasyoncu biçimlerinin oynayacağı epeyce bir rolü olduğu hakkında sıkı lobi faaliyetleri sürdürüyorlar. Daha iyi bir aktif getirisi sağlayacak ve likiditeyle aynı hizada bulunacak şekilde sermayenin derecelendirilmesinin gerçekten son derece sağlıklı olacağını ileri sürüyorlar.
Sermaye enjeksiyonları, düzenleyici girişimler, bağlı borçların geri satın alınmaları ve kaldıraçsızlaştırmalar yüzünden sermaye yapılarının gelecek günlerde hedefleri önceden tahmin edilebilen bir noktaya taşıması bekleniyor. Düzenleyiciler, bu krizden aldıkları dersleri uygulamaya geçirdikçe rasyolarda da ek değişiklikler görülecek. İsviçreli düzenleyici FINMA, Basel Komitesi ve İngiliz Finansal Hizmetler Otoritesinin Turner Reviewının hep birlikte risksiz bilançolara dayanan kaldıraç oranları fikrini benimsemeyi tartışmalarının da gösterdiği üzere sermaye rasyosu paydası üzerinde artan bir odaklanmayı daha şimdiden görmek mümkün.
Çetrefilli bir iş
Biz politika yapıcıların beyin cimnastiklerinin sonuçlarını bekleye dururken gelecek yıl Top 1000 listesinin neye benzeyeceğini tahmin etmek de giderek zorlaşıyor. Şu anda ABDli ve İngiliz bankalar, hükümetten aldıkları parayı geri vermek için sıraya girmiş durumdalar.
Haziran ayında hükümetin stres testlerinden başarıyla geçen ve içlerinde JPMorgan ile Goldman Sachsın da bulunduğu ABDnin en güçlü 10 bankasına hükümetin elindeki toplam 68 milyar dolar değerindeki hisselerini geri satınalma izni verildi. İngilterede ise Lloyds Banking Group aldığı paranın bir kısmını geri verme statüsüne geçirildi.
Diğer bankalar ise ya sermaye artırmak yoluyla bağımsız kalabilmek için aktiflerini satıyor ya da hükümetten aldıkları parayı geri ödeyebilmek için sahip oldukları şirketleri elden çıkarıyorlar. Örneğin BGIyi elinden çıkarttığında bunun Barclayse ne gibi bir katkısı olabilir ki? Şimdilik her ne kadar tehlikeli çizginin uzağındaymış gibi görünseler de bu yılın Top 25 sıralamasına roket hızıyla giren Goldman Sachs ile Morgan Stanley gelecekte de birer banka holding şirketi olarak kalabilecekler mi?
Kesin olarak bildiğimiz tek bir şey varsa o da The Bankerin Top 1000 banka sıralamasının sonuçlarının her zaman büyük bir heyecanla bekleneceği.
Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/dunyanin-en-buyuk-1000-bankasi/260503