Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Konferans Salonu'nda partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Geçen hafta İslam alemi olarak tek yürek halinde Ramazan Bayramı'nı idrak ettik.
Öncelikle sizlerle birlikte tüm teşkilatımızın bayramını bir kez daha tebrik ediyor, Rabbimden bizleri huzurla ve afiyetle geçireceğimiz daha nice Ramazanlara ve bayramlara kavuşturmasını niyaz ediyorum.
Bir önceki Genişletilmiş İl Başkanları Toplantımızda AK Parti olarak Ramazan'ı nasıl ihya edeceğimize dair yol haritamızı paylaşmıştık. Özellikle belediyelerimizden beklentilerimizin büyük olduğunu ifade etmiş, bu mübarek günlerin hakkını vermemiz gerektiğini önemle vurgulamıştık.
Maşallah teşkilatımız yine bizi mahcup etmedi. AK Parti ailesi gerçekten olağanüstü bir gayret içinde oldu. Dayanışma, kucaklaşma ve helalleşme ayı olan Ramazan'ı ruhuna ve manasına uygun şekilde idrak etmeye çalıştık.
Bilhassa muhalefete geçen belediyelerde Ramazan coşkusunun eksik olmaması için teşkilatımızın her zamankinden daha fazla çaba harcadığını gördük. Muhalefet belediyelerinin yapmadıklarını bizim teşkilatımız yaptı. Gençlerimiz göğsümüzü kabartan programlara imza attı.
Bayramda da aynı tempoyla çalışmalarımızı sürdürdük. Fakir fukaranın kapısını çaldık. Yetimin, öksüzün başını okşadık. Büyüklerimizi ziyaret ettik, küçüklerimizi sevindirdik. İhtiyaç sahiplerinin elinden tuttuk. Kimsesizlerin kimsesi olmaya özellikle ihtimam gösterdik. Kendi vatandaşlarımızla birlikte yurt dışındaki kardeşlerimize de el uzattık. Millet ve teşkilat olarak bizi diğerlerinden ayıran güzel hasletlerimizi azami derecede yaşama ve yaşatma fırsatı yakaladık.
Bayram sevincimizi gölgeleyen en büyük üzüntü kaynağımız, Gazze'deki kardeşlerimize yönelik saldırılardı. Gazze halkı, İsrail'in yeniden başlayan katliamları sebebiyle bir bayramı daha bombaların altında geçirdi. Tüm dünyanın gözleri önünde Gazze'li masum çocuklar, kadınlar, siviller hunharca katledildi. Yaralı taşıyan ambulanslara bile kurşun sıkan, sağlık görevlilerinin infaz edildiği, apaçık savaş suçu işleyen haydutluğa tanık olduk.
Bu tablo karşısında başta Gazze'dekiler olmak üzere tüm mazlumlar için imkanları zorlayarak, her türlü yolu deneyerek girişimlerde bulunduk. Liderlerle bayram tebrikatı vesilesiyle yaptığımız telefon görüşmelerinde Gazze'deki insanlık dışı durumu özellikle ele aldık. Hafta sonu dördüncüsü düzenlenecek Antalya Diplomasi Forumu'nda da devlet ve hükümet başkanlarıyla Gazze soykırımını görüşecek, zulmü durdurmak için daha fazla neler yapabiliriz sorusuna cevap arayacağız.
"Barışa giden yolun açılması için elimizden geleni yapıyoruz"
Şunu herkes bilsin ve anlasın. Gazze'de insanlık onuru İsrail tarafından açıkça çiğnenirken biz oradaki kardeşlerimize sırtımızı hiçbir zaman dönmeyiz. Hakkı ve mazlumu savunma noktasında kimse bize sınır çizemez. Küresel Siyonist lobinin baskıları karşısında bugüne kadar nasıl diklenmeden dik durduysak, bundan sonra da zalimlerin karşısında eğilmeyecek, bükülmeyecek, hakkı haykırmaya devam edeceğiz.
Gazze'deki katliamların bir an evvel son bulması, ateşkesin tekrar sağlanması ve barışa giden yolun açılması için elimizden geleni yapıyoruz. Gerilimi körüklemenin, ateşi büyütmenin, yayılmacı niyetlerle yeni haritalar peşinde koşmanın kimseye bir faydasının olmayacağına inanıyoruz. Biz kendi ülkemizde nasıl barış ve huzur istiyorsak, Gazze'de, Suriye'de, Lübnan'da da aynı şekilde barış, istikrar ve huzur ortamı istiyoruz. Türkiye olarak biz ne hak yeriz, ne de hakkımızın yenilmesine göz yumarız.
Gazze'li mazlumlar gibi ihtiyaç duydukları her aşamada Suriyeli kardeşlerimizin de daima yanlarında olacak, komşumuz Suriye'nin istikrara kavuşması için üzerimize düşen sorumlulukları inşallah kararlılıkla yerine getireceğiz.
Kardeşlerim, bu vesileyle bir gerçeği bugün sizlere tekrar hatırlatmak isterim. Bizi bu makamlara getiren garip gurebanın, fakir fukaranın duasıdır. Bizi son 23 yılda karşılaştığımız onca saldırıdan, onca ihanetten, onca kem gözden koruyan yetimin, öksüzün, düşkünün hayır duasıdır. Şimdiye kadar milletin ve mazlumların duasıyla yol yürüdük. Tüm badireleri onların samimi duasıyla atlattık. Bugün de yola dualarla devam ediyoruz.
Buradan, birbirinden anlamlı programla Ramazan-ı Şerif'i ve Ramazan Bayramı'nı layıkı veçhiyle değerlendiren, rahmet ve bereket iklimini 81 ilimizde adeta bir kardeşlik seferberliğine dönüştüren teşkilatımızın bütün mensuplarını ayrı ayrı tebrik ediyorum. İl ve ilçe başkanı arkadaşlarımı, il yönetimlerimizi, aynı zamanda kadın kollarımızı, gençlik kollarımızı, elbette belediye başkanı arkadaşlarımı canıgönülden tebrik ediyorum. Yoksullara, kimsesizlere, mağdurlara özellikle sahip çıkan tüm kardeşlerimle Genel Başkanları olarak gurur duyduğumu tekrar ifade etmek istiyorum. Şehrinin, ilçesinin, mahallesinin, köyünün derdiyle dertlenen her bir yol arkadaşımdan Allah razı olsun diyorum.
"Ana muhalefetin çiğ ve çirkin söylemlerine kulak asmadık"
Ramazan boyunca bir taraftan iç dünyamızda bir yolculuğa çıkarken, diğer taraftan da siyasi polemiklerden uzak durmaya hassasiyet gösterdik. Ana muhalefetin çiğ ve çirkin söylemlerine kulak asmadık. Kalabalıklarını özellikle kabalıkla pekiştiren, nobranlıklarını, haddi aşan küstahlıklarını çoğu zaman 'ya sabır' diyerek duymazdan, görmezden geldik. Bunu da hadsize had bildirmekten çekindiğimiz için değil, Ramazan'ın manevi atmosferine hürmeten yaptık. Milletimizin kardeşliğine leke sürdürmemek için yaptık. Ama biz büyüklük sergiledikçe onlar seviyeyi daha da düşürdüler. Biz sabrettikçe onlar iftiranın ve hakaretin dozunu biraz daha artırdılar. Biz sorumlu davrandıkça onlar daha kışkırtıcı bir söyleme sarıldılar. Bizim edebimizi, bizim vakarımızı, bizim soğukkanlı tutumumuzu zayıflık işareti olarak algıladılar.
Şimdi bakınız değerli kardeşlerim. Siyasette düşman yoktur, rakip vardır. Siyasette husumet değil, rekabet vardır. Siyaset medeniyetin simgesidir. Siyaset tekamülün, olgunlaşmanın göstergesidir. Kavga, kargaşa, gerilim siyasetin değil, barbarlığın, ilkelliğin sembolüdür.
Siyasette hakarete, sokak terörüne, vandallığa, şiddete, yakıp yıkmaya, özellikle de küfre yer yoktur ve olamaz. Her kim siyasetin meşru kanalları ardına kadar açıkken sokaktan medet umuyor, sokağı adres gösteriyorsa kendini inkar ediyor demektir. CHP'nin içinde bulunduğu durum tam olarak da budur.
Cumhuriyet Halk Partisi demokratik zeminde siyaset yapan bir parti gibi değil, marjinal bir örgüt gibi hareket etmektedir. Türkiye son üç haftada CHP'nin faşizan yüzünü bir kez daha görmüştür. Protesto bahanesiyle başlayan sokak eylemleri, CHP Genel Başkanı'nın şuursuz açıklamalarıyla milletimizin huzurunu ve Türk ekonomisinin kazanımlarını hedef alan topyekûn bir saldırıya evrilmiştir.
Kapsamı her gün genişleyen linç listelerinde hedef gösterilen yerli ve milli işletmeler, ana muhalefetin kara gömleklilerine dönüşen marjinal sol örgütler tarafından taciz ve tehdit edilmiştir.
"İstanbul'a çöreklenen suç örgütlerinin hırsızlıklarının üzerini örtmeye çalışmıştır"
CHP Genel Başkanı sorumlu davranmak, sağduyulu davranmak, yargının görevini yapmasına yardımcı olmak yerine, yüzlerce milyar lirayı aşan yolsuzluk soruşturmasını engelleme yoluna gitmiştir. Yolsuzluğu ortaya çıkaran MASAK gibi devlet kurumlarına iftira atarak, bu kurumlarda çalışan kamu görevlilerini itham ederek, yargı mensuplarımıza parmak sallayarak İstanbul'a çöreklenen suç örgütlerinin hırsızlıklarının üzerini örtmeye çalışmıştır.
Oysa yaşananlar üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünün Türkiye'de artık egemen olduğunun en somut göstergesidir. Yaşananlar milletin malına, mülküne, kaynaklarına çöken yankesicilerin adalete hesap vermesinden ibarettir. Şurası apaçık ortadadır. Aslında CHP yönetimi de bağırarak üstünü kapayamayacakları büyük bir yolsuzluk olduğunun farkındadır.
Şimdiye kadar kamuoyuna yansıyanların buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu bakın onlar da çok iyi biliyor. İstanbul'un nasıl talan edildiğini, rüşvet çarkının nasıl işletildiğini, bundan kimlerin nemalandığını CHP yönetimi bal gibi biliyor. Suç örgütünün kimleri haraca, kimleri maaşa bağladığını aynı şekilde CHP Genel Başkanı ve şürekası çok ama çok iyi biliyor. Paniklemelerinin arkasında yatan esas sebep budur. Telaşla suç bastırma yoluna gitmelerinin nedeni de işte budur. Bu ucuz siyasettir.
Bu ucuz siyasettir. Değerli arkadaşlarım, şimdi bunu kullanıyorlar. Bunun adı milletin aklıyla, izanıyla, irfanıyla alay etmektir. CHP Genel Başkanına buradan şunu söylemek istiyorum: Korkunun, paniğin, telaşın ecele faydası yoktur. Görünen köy kılavuz istemez. Zaten buna ihtiyaç da duymaz. Ortaya çıkanlar, ortaya çıkacakların habercisidir. Ne yaparsanız yapın, adaletin tecellisine engel olamazsınız.
Sahibinin kim olduğuna bakmadan Beytülmal'e uzatılan o kirli elleri kırmak, Türk milleti adına yargının boynunun borcudur.
Büyükşehiri ve bazı ilçe belediyeleriyle İstanbul'u sarmaşık misali saran bu şebekenin kollarının nerelere uzandığı zamanla daha net görülecektir. Biz de hukuki sürecin selameti açısından Anayasamızın bize verdiği yetki, sorumluluk ve görevleri harfiyen yerine getirmekten çekinmeyeceğiz. Burada şunu da memnuniyetle ifade etmek arzusundayım. Sırf yolsuzluklarını savunmak için kendi ülkesini Batı'ya şikayet edenler, pisliklerinin üzerini örtmek için ülke ekonomisini batırmakla tehdit edenler, tarih boyunca defalarca olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğramıştır.
"Yolsuzluklarına Batı'daki dostlarını da ortak etme çabaları bu sefer boşa düştü"
Nitekim süklüm püklüm yardım istedikleri Batı'dan destek göremediklerini bizzat Genel Başkan düzeyinde kendileri de kabul etmek zorunda kaldı. Yolsuzluklarına Batı'daki dostlarını da ortak etme çabaları bu sefer boşa düştü. Medet umdukları tüm odaklar onları yüzüstü bıraktı. Ya Allah aşkına, şu tutarsızlığa, şu ilkesizliğe bakar mısınız? Başı her sıkıştığında Atatürk'ün kurduğu partiyiz diyen, lafa gelince Kuvayı Milliye'ciyiz diye ahkam kesen, sürekli Cumhuriyetle yaşıt olmakla övünen bir siyasi parti gidiyor, yıllardır savunageldiği ne kadar argüman varsa rüşveti aklamak, yolsuzlukları meşrulaştırmak, hırsızları korumak için bizzat kendisi itibarsız hale geliyor. Seneler geçiyor ama CHP genel başkanları "dayan Yorgo" ile "yetiş Yorgo" ikileminden kendilerini bir türlü kurtaramıyor.
CHP'de gelenin gideni aratma geleneği bir türlü bozulmuyor. Gazi'nin partisini aldılar, Batılı güçlerden üç beş destek cümlesi koparmak uğruna onun bunun ayağına paspas ettiler. Kimse kusura bakmasın ama CHP Genel Başkanının tutumu bu milletin binlerce yıllık şerefli mazisine yakışmayan, küçültücü bir tutumdur. Bakın bu rezillik sadece demokrasimize değil, Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy veren vatandaşlarımıza da büyük bir haksızlıktır, hürmetsizliktir.
Çünkü CHP Genel Başkanı ülkesini yabancılara şikayet ederek sadece CHP'yi küçük düşürmemiş, CHP seçmeninin de başını yere eğdirmiştir. Açık söylüyorum, biz rakibimiz bile olsa bu ülkedeki hiçbir siyasi partinin, hiçbir genel başkanın böyle acziyet içinde olmasını istemeyiz. Tüm bu yaşananların CHP'li seçmenin de içine sinmediğine inanıyorum. Burada şunu da açık açık ifade etmek durumundayım. Milletine karşı kibirli, Batı karşısında aciz böyle bir şahıs CHP'nin başında olduğu müddetçe evvel Allah biz başarılarımıza yenilerini eklemeye devam ederiz.
CHP'nin ve Genel Başkanının bu savrulmalarından biz partimiz adına asla rahatsız değiliz. Bizim üzüntümüz sadece milletimiz ve demokrasimiz içindir.
Son üç haftada şahit olduklarımız 1940'ların Halk Partisi neyse 2025'in Cumhuriyet Halk Partisi'nin de aynı olduğunu bize yeniden hatırlattı. Aradan geçen 85 yıla rağmen CHP'nin faşist zihniyetinde, millete tepeden bakan kibirli siyasetinde hiçbir değişikliğin olmadığını maalesef gördük. Bunlar hiç değişmedi. Bunlar milli iradenin egemenliğini hiçbir zaman içlerine sindiremedi. Bunlar çok partili demokrasiyi, serbest seçimleri asla kabullenemedi. Bunlar sadece rol yaptı, takiyye yaptı, oyun oynadı. Son şu üç haftada uyguladıkları faşizme, baskıya, dayatmalara bakın. Ellerine biraz daha güç geçtiğinde neler yapacaklarını artık siz tahayyül edin. Yıllardır dillerine doladıkları mahalle baskısının ne demek olduğunu 19 Mart'tan bu yana bizzat kendileri gösterdiler. Tek parti döneminde büyüklerimizin nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğini üç haftada bize örnekleriyle bize tekrar hatırlattılar.
Erdoğan'dan Özel'e tazminat davası
Trump: Erdoğan’ı seviyorum, o da beni seviyor
Erdoğan'dan 'boykot' açıklaması: AVM'ler çok daha hareketliydi