VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
Yeşilay Cemiyeti Başkanı Doç. Dr. Dinç’i dinlerken, dev kurumun 105 yıldır verdiği mücadeleyi okurken, anlıyorsunuz ki Türkiye bağımlılıkla savaşta büyük yol almış. Alkol, sigara, uyuşturucu, ilaç, internet bağımlılığında ailelerin çaresizliğine çare, gençlerin derdine derman olmuş, oluyor. Yeşilay neferleri için durmak, yorulmak yok. Özellikle milenyumun en büyük sorununa dikkat çeken Başkan Dinç, internet üzerinden birçok bağımlılığa bulaşmanın mümkün olduğuna, çocuklar ve gençlerin ciddi bir risk altında bulunduğuna işaret ediyor.
Devlet desteğini de anlatan Mehmet Dinç, “Karşımızdaki bağımlılık cephesinin maddi güçleri çok büyük. Bu nedenle ‘Bağımsızlık Seferberliği’ sloganıyla yola çıktık” diye konuşuyor.
Şimdi Finansın Gündemi, Türkiye’nin gündemi. Çok okunan röportaja, Doç. Dr. Mehmet Dinç’in başkanlığındaki ‘bağımlılıkla milli mücadele’yi dinlemeye devam ediyoruz.
“BAĞIMLILIĞI NORMALLEŞTİRMEK İÇİN ÇOK YOĞUN BİR ÇABA İÇERİSİNDELER, TÜM EKONOMİK KAYNAKLARINI, SOSYAL VE SİYASİ GÜÇLERİNİ BU AMAÇLA KULLANIYORLAR”
- “Esrar, tütün aslında ilaç olarak çıkmıştır. Esrarın faydası da vardır. Biraz kafa toparlar, insanı düşünürken dingin yapar” gibi söylentiler vardır. Bunlar bilinçli olarak bir merkezden üretilen propagandalar mı yoksa bilimsel olarak tartışma yanı var mı?
- Bağımlılık endüstrisi diye bir konu var. Bu kavram çok büyük bir ekonomiye karşılık geliyor. Bütün kaynaklarını, algı yönetimi için kullanıyorlar. Örneğin, “Esrar tedavi edici, yaratıcılığı artırıcı, dikkati yoğunlaştırıcı bir etkiye sahip,” gibi söylemlerle yanlış bir algı oluşturuyorlar. Bunun için bilim insanlarına para vererek yayın yaptırabilirler. Bilim insanlarını da yanlış yönlendirebilir, kendi söylemlerinin savunucusu yapabilirler. Toplumda tanınmış isimleri kullanarak bağımlılığı meşrulaştırmaya çalışabilirler.
Mesela Hollywood’un başlangıç aşamasında gelişimini destekleyen en büyük endüstrilerden biri tütün endüstrisidir. O dönemde sigara, âdeta hayat kurtarıcı bir ürün gibi lanse edilmiştir. “Sinir bozukluğunu gideriyor, kaosu bitiriyor,” algısı oluşturulmuştur. Bugün tütün hiç var olmasa ve yeni ortaya çıksa, muhtemelen bütün insanlık buna karşı çıkardı. Ancak o dönemde öyle bir algı oluşturulmuştur ki endüstri, doktorlar üzerinden reklamlar yapmıştır. İlk tütün reklamlarında “Ciğerinizi açar, sağlığa yararlıdır,” gibi söylemlerle, doktorların sigara içtikleri fotoğrafları kullanılmıştır. Daha sonra, sigaranın zararlı olduğunun bilimsel olarak kanıtlanmasıyla bu kez 1960’larda feminist hareketler üzerinden sigarayı pazarlamaya kalkışmışlardır. “Kadınlar sigara içerek özgür oluyor,” mesajıyla feminizm üzerinden anlamlandırmaya yönelmişlerdir.
Türkiye’de de sigarayı ünlü kişiler aracılığıyla pazarladıklarını görüyoruz. Bugün bile bu yöntem devam ediyor. Örneğin, tanınmış birine para verip “Instagram yayını aç, istediğini konuş. Ne yaparsan yap ama alkol ve sigara görüntüde olsun,” diyerek reklam yapıyorlar. Bu şekilde, bağımlılıkları normalleştirmeye çalışan bir endüstriden söz ediyoruz.
Bağımlılığı normalleştirmek için çok yoğun bir çaba içerisindeler. Tüm ekonomik kaynaklarını, sosyal ve siyasi güçlerini bu amaçla kullanıyorlar. Bağımlılıklar arasında ciddi bir geçişkenlik var. Bağımlılık endüstrisi bu nedenle çok organize çalışıyor. Alkol, uyuşturucu, kumar ve sigara bir arada hareket ediyor. İnternet bağımlılığı ise bunların hepsiyle birlikte işleyen bir yapıya dönüşüyor.
Sigara konusunda bir dönem iyi bir noktadaydık. Ciddi bir azalma söz konusuydu. Hatta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kapalı alanlarda sigara içilmemesiyle ilgili düzenlemeler nedeniyle Cumhurbaşkanımıza ödül vermişti. Ancak bu düzenlemenin takibinde aksaklıklar görülüyor. Şu anda sigara bağımlılığı toplumda yeniden arttı. Bununla birlikte DSÖ, Türkiye’yi sigara bağımlılığı konusunda, “yardım edilecek ülkeler” listesine ekledi. Oysa daha önce bu listeden çıkarılmıştık çünkü iyi durumdaydık. Şimdi ise yeniden bu listeye dâhil edildik.
Örneğin, tanınmış birine para verip “Instagram yayını aç, istediğini konuş. Ne yaparsan yap ama alkol ve sigara görüntüde olsun,” diyerek reklam yapıyorlar. Bu şekilde, bağımlılıkları normalleştirmeye çalışan bir endüstriden söz ediyoruz.
“SİGARANIN İNSANLARA VERDİĞİ ZARAR TARTIŞMAYA AÇIK DEĞİLDİR, BU, İNSANI ÖLÜME GÖTÜREN, BÜYÜK YIKIMLARA VE ZARARLARA YOL AÇAN BİR BAĞIMLILIK VE HASTALIKTIR”
- Hocam, herhangi bir devlet, -Türkiye'yi kastetmiyorum- sigara gibi tütün ürünleri üzerinden gelen çok ciddi bir vergi gelirinden vazgeçebilir mi?
- Bence vazgeçmesi lazım. Çünkü bağımlılık nosyonundan bakıldığında uyuşturucu ile sigara arasında bir fark yok. Dolayısıyla, devlet nasıl uyuşturucudan vergi almayı düşünemezse, “Uyuşturucu zaten satılıyor, büyük bir ekonomi var, bari bunu yasallaştırayım ve vergilendireyim,” diyemezse, sigara konusunda da benzer bir yaklaşım sergilemesi gerekir. Bu nedenle, gelişmiş hiçbir devletin sigarayı teşvik etmemesi gerekiyor. Sonuçta sigaranın insanlığa verdiği zarar son derece net ve bariz bir durumdur. Sigaranın insanlara verdiği zarar tartışmaya açık bir zarar değildir. Bu, insanı ölüme götüren, büyük yıkımlara ve zararlara yol açan bir bağımlılık ve hastalıktır.
“BAĞIMLILIK ENDÜSTRİSİ, İNTERNETLE İLGİLİ ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİ “İNSAN HAKLARI İHLALİ, YASAKÇILIK, SANSÜR” ŞEKLİNDE LANSE EDEREK PROPAGANDALAR YAPIYOR”
- Biraz da daha güncele dönersek, 21’inci yüzyılın bağımlılıkları daha gündeme gelmesi, Yeşilay'ın hassasiyetleri arasına girmesi ne zaman oldu hocam?
- Biz 2010’dan itibaren çalışıyoruz. Bu süreçte kumar bağımlılığını ve internetle ilişkili bağımlılıkları gündemimize aldık. Aslında uyuşturucu, alkol ve sigara konularında düzenlemelerimiz çok kötü değildi, ancak çok yönlü çalışma anlamında bazı eksiklerimiz vardı. Öte yandan, kumar ve internet bağımlılıkları konusunda dünyada öncü bir pozisyondaydık. Ne yazık ki bu alanlardaki düzenlemeler geç kaldı ve hâlâ yavaş ilerliyor.
Bağımlılık endüstrisi, özellikle internetle ilgili alınması gereken önlemleri “insan hakları ihlali, yasakçılık ve sansür” şeklinde lanse ederek propagandalar yapıyor. Oysa internet üzerinden birçok bağımlılığa bulaşmak mümkün ve özellikle çocuklar ile gençler ciddi bir risk altında. Bu nedenle mutlaka bir düzenleme getirilmesi gerekiyor. Ancak bu konuda atılan her adım, kamuoyuna “yasakçılık” olarak yansıtıldığı için siyaset bu konuda biraz tereddütle hareket ediyor. Kumar bağımlılığına gelecek olursak, Milli Piyango üzerinden bir gelir elde edilmesi ve bu gelirin yasa dışı faaliyetlere kayma ihtimalinden dolayı devlet, kumarın yasal bir çerçevede oynanmasını gözetiyor. Ancak biz Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak, bu durumu son derece tehlikeli ve yanlış buluyoruz. Kumar bağımlılığı, toplumumuzun en ciddi şekilde zarar gördüğü bağımlılıklardan biridir. Türkiye genelinde 107 tane danışmanlık merkezimiz var. Daha önce bu merkezlere en çok başvuru uyuşturucu bağımlılığı ile ilgili olurdu. Ancak bu yıl kumar bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığını her yerde geçti.
“İNTERNET ÜZERİNDEN BİRÇOK BAĞIMLILIĞA BULAŞMAK MÜMKÜN VE ÖZELLİKLE ÇOCUKLAR İLE GENÇLER CİDDİ BİR RİSK ALTINDA”
- Mutlaka incelemişsinizdir. Özellikle yasa dışı kumarın hacmi çok ciddi boyutlara ulaştı, doğru mu bu?
- Biz 2010’dan itibaren çalışıyoruz. Bu süreçte kumar bağımlılığını ve internetle ilişkili bağımlılıkları gündemimize aldık. Aslında uyuşturucu, alkol ve sigara konularında düzenlemelerimiz çok kötü değildi, ancak çok yönlü çalışma anlamında bazı eksiklerimiz vardı. Öte yandan, kumar ve internet bağımlılıkları konusunda dünyada öncü bir pozisyondaydık. Ne yazık ki bu alanlardaki düzenlemeler geç kaldı ve hâlâ yavaş ilerliyor.
Bağımlılık endüstrisi, özellikle internetle ilgili alınması gereken önlemleri “insan hakları ihlali, yasakçılık ve sansür” şeklinde lanse ederek propagandalar yapıyor. Oysa internet üzerinden birçok bağımlılığa bulaşmak mümkün ve özellikle çocuklar ile gençler ciddi bir risk altında. Bu nedenle mutlaka bir düzenleme getirilmesi gerekiyor. Ancak bu konuda atılan her adım, kamuoyuna “yasakçılık” olarak yansıtıldığı için siyaset bu konuda biraz tereddütle hareket ediyor. Kumar bağımlılığına gelecek olursak, Milli Piyango üzerinden bir gelir elde edilmesi ve bu gelirin yasa dışı faaliyetlere kayma ihtimalinden dolayı devlet, şans oyunlarının yasal bir çerçevede oynanmasını gözetiyor. Ancak biz Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak, bu durumu son derece tehlikeli ve yanlış buluyoruz. Kumar bağımlılığı, toplumumuzun en ciddi şekilde zarar gördüğü bağımlılıklardan biridir. Türkiye genelinde 107 tane danışmanlık merkezimiz var. Daha önce bu merkezlere en çok başvuru uyuşturucu bağımlılığı ile ilgili olurdu. Ancak bu yıl kumar bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığını her yerde geçti.
“ŞU ANDA TÜRKİYE GENELİNDE 107 NOKTADA, BAĞIMLILIKLARLA MÜCADELE EDEN KİŞİLERE ÜCRETSİZ TERAPİ HİZMETİ SUNUYORUZ”
- Rehabilitasyonun önemini vurguladınız bu konuyu biraz açmanız mümkün mü?
- 2015 yılında, devletimizin de takdiriyle rehabilitasyon alanına girdik. Tüzüğümüzü değiştirerek, “Yeşilay yalnızca önleme yapar” maddesini, “önleme ve rehabilitasyon yapar” olarak güncelledik. Bu kapsamda McKinsey firmasıyla iş birliği yaptık. Dünyadaki rehabilitasyon uygulamaları arasında en başarılı yirmi ülkeyi inceledik, on ülkeyi ise yerinde ziyaret ettik.
Dünyanın bu alandaki konumunu analiz eden bir model hazırladık. Hazırladığımız bu modeli, bir yıl boyunca Türkiye’deki akademisyenlerle tartıştık. Bu süreçte, “Dünyanın geldiği bu nokta bizim kültürümüze, aile yapımıza ve toplumumuza ne kadar uygun? Biz ne katabiliriz, ne almalıyız?” sorularına yanıt aradık. Önemli sonuçlara ulaştık. Örneğin, dünyadaki model bireysel tedaviye yönelikti. Oysa bizim toplumumuzda aile, çocuğu yalnız bırakmıyor. Bu nedenle aileyi de sürece dâhil etmek gerekiyordu.
Dünyadaki model genellikle yatılı bir sistemdi ancak yatılı modelin sürdürülebilirliği, kapsayıcılığı ve ekonomik bağımsızlığı oldukça zordu. Bu nedenle ayakta tedaviye ağırlık verdik. İlk denemeyi Üsküdar’da gerçekleştirdik. Başarı sağlanınca ikinci merkezi Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesinde açtık. Orada da başarılı olduk ve hızlı bir şekilde tüm Türkiye’ye yaydık. Bağımlılık tedavisi ve rehabilitasyonunda iki temel sorun vardı: Birincisi hizmetin ulaşılabilirliği, ikincisi ise ekonomik ulaşılabilirlikti.
Türkiye’de 81 ilde yalnızca 26 tane AMATEM bulunuyor. İnsanlar başka bir şehre gitmekte zorlanıyor ve bağımlılık tedavisi motivasyonu da düşebiliyor. Bu nedenle, 81 ilde ve KKTC’de 107 Yeşilay Danışmanlık Merkezi açtık. Tedaviye başvuran kişiler genellikle bağımlılık nedeniyle birçok şeyini kaybetmiş oluyor. Tedavinin ücretsiz olması bu yüzden kritik öneme sahip.
Yeşilay Danışmanlık Merkezlerimizin diğer bir avantajı gizlilik esasına dayanmasıdır. Devlet kurumlarına gitmekte tereddüt eden kişiler, bilgilerinin paylaşılmayacağı güvencesiyle gönül rahatlığıyla merkezlerimize başvurabiliyor. Şu anda Türkiye genelinde 107 noktada, bağımlılıklarla mücadele eden kişilere ücretsiz terapi hizmeti sunuyoruz. Psikologlarımız düzenli seanslarla bu kişilere destek sağlıyor. Yalnızca psikologlarla çalışmıyor, klinik yüksek lisans eğitimi almış uzmanlar istihdam ediyoruz. Ayrıca, tüm uzmanlarımıza Yeşilay modeli ile ilgili eğitimler veriyor ve süpervizyon desteği sağlıyoruz. Sosyal hizmet uzmanlarımız, danışanların hayatını bütüncül bir şekilde ele alıyor.
Eğitimini yarıda bırakanların eğitime dönmesi, hastalıkları olanların tedavi olması, maddi sıkıntı yaşayanların destek alması, mesleği olmayanların bir meslek öğrenmesi için çalışıyoruz. Boş vakitlerini nasıl değerlendirecekleri üzerinde dahi duruyoruz. Mahallesine gidiyor, anne-baba, muhtarlık ve komşularıyla iletişim kuruyoruz. Bu şekilde insanları tamamen kuşatıyor ve yalnız bırakmıyoruz. Şimdiye kadar 75 bin kişiye 500 binin üzerinde seans yaptık. Ayrıca 1 milyon 300 binin üzerinde çağrıya, psikolojik destek ve bilgi sağlayarak cevap verdik. Telefon ile eğitim veren psikologlarımız da bu süreçte önemli bir rol oynuyor. İleri düzey bağımlılar ve dezavantajlı gruplar için yatılı bir modelimiz de var. Diyarbakır ve Bursa’da iki merkezimiz bulunuyor. 2025 yılının şubat ayında, Kayseri’de kadınlara da hizmet verecek bir merkez daha faaliyete hazırlanıyor.
Kadın bağımlıların sayısı giderek artıyor ve yapılan araştırmalar, kadınların erkeklere göre daha hızlı bağımlı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de erkek bağımlılar genellikle aileleri tarafından destekleniyor ancak kadın bağımlılar evde tutulmuyor. Ayrıca “saklı bağımlılık” adı verilen bir durum var. Kadın bağımlılar bağımlılıklarını saklıyor ve bu nedenle sorunun tespit edilmesi daha da zorlaşıyor. Kayseri’de açılacak merkezimizde kadınlara yönelik özel bir bölüm de bulunacak.
“ÜNİVERSİTELERDE BAĞIMLILIKTAN UZAK EĞLENCELİ GENÇLİK FESTİVALLERİ YAPIYORUZ, BU FESTİVALLERDE HER TÜRLÜ EĞLENCE VAR, AMA BAĞIMLILIK YOK”
- Çocuklarda çok önemli değil mi, onlarla ilgili de sanırım kapsamlı çalışmalarınız var?
- “Türkiye Bağımlılık ve Mücadele Eğitim Programımız etkili mi, değil mi?” sorusunun yanıtını bulmak amacıyla bir araştırma yaptık. Araştırma sonucunda genel anlamda olumlu sonuçlar elde ettik; ancak iki grupta etkililiğin düşük olduğunu tespit ettik. Birinci grup, bağımlılığı başlamış çocuklar. Bu çocuklar için standart eğitim programları yeterli olmuyor, başka bir şey gerekiyor. Bu nedenle, hemen “Okulda Bağımlılığa Müdahale Programı” adıyla yapılandırılmış bir terapi programı oluşturduk. Normalde bu çocuklar okuldan atılıyor, okul dışında madde satışı yapıyor ya da AMATEM’de daha ağır bağımlılarla bir araya gelerek daha büyük sıkıntılar yaşayabiliyordu. Bu durum, âdeta “suçlu eğitimi” gibi bir sonuç doğuruyordu.
Biz ise çocuğun okuldan atılmadan, okulun içinde tedavi olmasını sağlayan bir sistem kurduk. Henüz deneme aşamasında olsak da geçen yıl 7.700 çocuğa bu şekilde ulaşarak okul içinde tedavi süreçlerini yürüttük. Bu gerçekten çok önemli bir adım.
İkinci grup, yedinci sınıf öğrencileri. Bu çocuklar, bağımlılığın kötü olduğunu bilseler de akran gruplarına girmek, popüler olmak ya da hayır diyememek gibi nedenlerle bağımlılığa başlayabiliyorlar. Bu gruba yönelik olarak “Yaşam Becerileri Programı” adı altında, kendine güven, zorbalığa karşı koyma, hayır diyebilme gibi becerileri içeren 10 oturumluk bir grup terapisi programı hazırladık.
Programın pilot çalışmasında 120 bin öğrenciye bu eğitimi verdik. Amacımız, bu programı tüm Türkiye’ye yaymak. Üniversite düzeyinde ise 208 üniversitenin 178’inde Genç Yeşilay Kulübü bulunuyor. Bu oldukça yaygın bir üniversite ağı olma özelliği taşıyor. Bu kulüpler, gençlikte bağımsızlık kültürünü geliştirmek amacıyla akran eğitimi faaliyetleri düzenliyor. Ayrıca, üniversitelerde bağımlılıktan uzak eğlenceli gençlik festivalleri yapıyoruz. Bu festivallerde her türlü eğlence var, ama bağımlılık yok. Amacımız, bağımlılık cephesinin argümanlarına karşı bağımsızlığı cazip hâle getirmek ve gençlerimizi bağımsızlık kültürüne teşvik etmek.
“KARŞIMIZDAKİ BAĞIMLILIK CEPHESİNİN MADDİ GÜÇLERİ ÇOK BÜYÜK, BU NEDENLE ‘BAĞIMSIZLIK SEFERBERLİĞİ’ SLOGANIYLA YOLA ÇIKTIK”
- Bir son soru sormak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde bir baba bağımlı olan çocuğunu öldürdü. Böyle çok büyük dramlar yaşanıyor. Bu dramların sayısı hiç de az değil mi hocam?
- Kesinlikle az değil. En yakınını öldüren var, ölsün diye dua eden var. Bize gelen anne baba gözyaşları içerisinde diyor ki, “Hocam bir insan, evladı ölsün diye dua eder mi, ama ben ediyorum.” Evlat kendisine zarar verecek mi, diye sıkıntı çeken aileler söz konusu. Aileye zarar verecek mi, topluma zarar verecek mi? Bu sorular çok ağır sorular. Bu anlamda bağımsızlık seferberliği kapsamında yapmak istediğimiz bir çalışma var. Her mahalle, her eve insanımızın desteğiyle Yeşilay olarak girmek istiyoruz. Bağımlılıkla ilgili ülkemizdeki düzenlemeler kötü değil, gayet iyi ama bunların bilinmesi ve uygulanmasıyla alakalı tıkanmalar var. Mesela “mecburiyet tedavisi” diye bir konu var. Bağımlı kişiye “Sen tedavi olmak istiyor musun, istemiyor musun?” diye sormaya gerek yok. Alıp kulağından savcı kararı ile götürmek mümkün. Bir tehdit arz ediyorsa, o fark edildiği andan itibaren bağımlı mecburiyet tedavisine tabii tutulabilir. Uygulama bilinmiyor. İnsanlar da bilmiyor. O yüzden biz şimdi Adalet Bakanlığımızla bir protokol imzaladık. Adalet akademilerinde de bağımlılıkla alakalı eğitimler vereceğiz.
Toplumun her kesiminin bu işi sahiplenmesi gerekiyor çünkü sınır korumakla mahalleyi korumak arasında fark yok. Yani sınır koruyan askerin vazifesi bütün mahalledeki herkeste var. Hepimiz çocuklarımızı, gençlerimizi korumakla sorumluyuz. Bu bağımsızlık meselesini birinci gündemimize almak zorundayız. Bir algı araştırması yaptık ve insanların Yeşilay’ı bir devlet kurumu zannettiğini gördük. Ayrıca, bağış aldığımızı bilenlerin sayısı da oldukça az. Bir diğer konu ise önleme çalışmalarımızın yeterince itibar görmemesi. Önleme çalışmalarının önemini vurgulamakta zorluk yaşıyoruz. Üçüncü olarak, bağımlılar için yaptığımız harcamalar bazen yanlış bir algıya neden olabiliyor. Kızılay, sel felaketinde bir insana battaniye verdiğinde bu, “merhamet” olarak görülüyor. Ancak biz bir bağımlıya yemek yedirip başını okşadığımızda, “Teşvik mi ediyorsunuz?” gibi bir algı oluşabiliyor. İnşallah, bu dönem hedefimiz Yeşilay’ın ekonomik bağımsızlığını kazanmasıdır. Yeşilay’ın gelir kaynaklarını artırarak daha fazla insana ulaşmayı amaçlıyoruz. Karşımızdaki bağımlılık cephesinin maddi güçleri çok büyük. Bu nedenle “Bağımsızlık Seferberliği” sloganıyla yola çıktık.
İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya’ya bu projeyi anlattım ve kendisi büyük bir heyecanla birlikte çalışmayı teklif etti. Sayın Bakan ile bölge bölge geziyoruz. İstanbul’dan başladık, şimdi İzmir’e gideceğiz. Bağımlılıkla mücadele eden gruplar arasında çok kuvvetli bir örgüt yapısı mevcut. Bu nedenle, aday kaymakamların aldığı eğitimlerde, Yeşilay’ı ve bağımlılıkla mücadeleyi anlatıyoruz. Polis Akademisi ile de bir anlaşma yaptık ve onların müfredatına da bağımlılıklarla mücadele ile giriyoruz.
Doç. Dr. Dinç: Nasıl toprağımızı savunduk, gençlerimizi de savunmamız, korumamız lazım
Prof. Dr. Bayram Öztürk: Marmara’ya bir litre su bile arıtılmadan verilmemeli
Türkiye’de sendikalaşma neden çok zor? Dr. Atilla Özsever açıkladı
Binnur Zaimler’le 2025: Enflasyon inecek, yatırımcı kazanacak, savunmaya dikkat!