Yazdır

Ünlü iş insanı Nur Ger’den dünyada bir ilk: Hologram oyunculu tiyatro

Tarih: 11 Kasım 2024 - 08:58

Ekonomist, Hazır Giyim sektörünün lider ismi, ihracatçı, AB yolunun neferi, toplumsal cinsiyet eşitliği savaşçısı, derneklerin 1 numarası ve son noktada tiyatrocu. Bir hayata ne çok şey sığmış! İş insanı Nur Ger, her adımı ders gibi yıllarını anlatıyor.

VOLKAN KARSAN – FINANSINGUNDEMI.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Her yaptığı işte en iyiyi yapmayı amaçladı. Her platformda kadının hakkını savundu. Hazır Giyim sektörünün lideri olup AB yolunda bir nefer gibi çalıştı. “Emekli olacağıma gençlik aşkım tiyatrocu olurum” dedi. Ve huzurlarınızda hologramik Atatürk’ün rol arkadaşı Nur Ger…

“1980 YILINDAN İTİBAREN DE BİLFİİL HAZIR GİYİM KONFEKSİYON İHRACATÇISIYIM”

- Sayın Ger iş hayatı, sivil toplum, sonra sanat hepsini konuşmak istiyoruz. Önce iş hayatı diyelim mi?

- Girişimciliğim çok erken yaşta başladı. İlk şirketimi 20 yaşında üniversitedeyken kurdum, Mersin'den İspanya'ya, hayvan yemi olan fiğ ihracatına aracı olarak iş hayatına girdim.  O dönemde başta simültane tercümanlık olmak üzere pek çok iş yaptım.

Boğaziçi yüksek lisansın son sınıfında bir iş başvurusuna gittim. “Boyahane ve hazır giyim konfeksiyon entegre fabrikasını kurar mısınız" diye sordular. “Kurarım” dedim. Sanki zamanın ruhu ya da evrende bir denge kuruldu. Baba tarafından dedemin lâkabı Gömlekçi Kemal Efendi. Terzilik, hazır giyim, konfeksiyon, atölyecilik ailede var. Çocukluğumdan makine, dikiş, kalıp vs. biliyorum. Ama eğitimime göre farklı bir alan.

Yüksek lisansım ekonomi ve uluslararası ilişkiler üzerine. Dolayısıyla zenaatten çağdaş üretime ve ticarete kolaylıkla geçiş yapabildim. Profesyonel olarak maaşlı çalışmam iki buçuk yıl sürdü.

Sonrasında aynı alanda dört ortak bir şirket kurduk. Dört yıl sonra oradan da ayrılıp çalışma hayatımın onuncu yılında oldukça deneyimliydim, piyasayı ve ticareti iyice öğrenmiştim ve bugünkü şirketim Suteks’i kurdum. İsmini iki yaşındaki kızım Su’dan esinlenerek koydum.

Bugün de görüyorum ki daha baştan işveren olmayı kafaya koymuşum. “Küçük de olsa kendi işimde kalmayı sonuna kadar denerim olamıyorsa profesyonel hayata nasıl olsa dönerim” diye düşünmüşüm

24 Ocak kararları sonrası Türkiye'nin yeni bir ekonomi açılımıydı. İhracatın çok desteklendiği ve hazır giyim konfeksiyon ihracatının da çok yükselen değer olduğu bir dönemdi.

1980 yılından itibaren de bilfiil hazır giyim konfeksiyon ihracatçısıyım. Bugün de işimiz yüzde yüz ihracata yönelik bir sanayicilik, sektörümüz bacasız sanayidir.

Sanayi olduğunu kabullenmekte zorlanıyorlar ama en emek yoğun, net döviz girdisi en yüksek olan ve bir ülkenin gerçekten kalkınmasında eşik olan bir sektördür. Bizim de ülke olarak çok başarılı bir tekstil ve konfeksiyon tarihimiz de var. Her iki sektör de dünya ile rekabette ilk sıralarda.

Son beş yıldır Suteks'i kızım ve CEO muz Erkan Bekiroğlu’na devrettim. Kumaş ve dikiş kalitesi ve ürünler olarak terziliğe yakın bir konfeksiyon üretimi yapıyoruz. Katma değeri yüksek tasarım ürünleri ihraç ediyoruz. Artık gündelik işlerin dışındayım. Çok mutluyum.

“BUGÜN ÜLKEMİZDE DÜNYA DEVİ TÜRK ŞİRKETLERİ GÜMRÜK BİRLİĞİ SAYESİNDE BUGÜNKÜ KONUMLARINA GELEBİLMİŞLERDİR”

- Gelelim sivil toplum çalışmalarına… Nasıl başladı, neler yaptınız?

- Türkiye'nin ilk simültane tercümanlarındanım ve ilk kurucusu olduğum dernek Türkiye Konferans Tercümanları Derneği’dir.

Bu sektöre girince de Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’ne üye oldum. Toplantıları muntazaman devam edince bir süre sonra beni yönetim kuruluna davet ettiler. Altı yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım. Üç başkanla birlikte çalıştım. Benim bir sonraki dönemi planlamak ve ona göre organize olmak gibi bir huyum var.

Dedim ki; mutlaka Türkiye'nin kotalarının kalktığı ve bizimle AB Gümrük Birliği Ticaret Antlaşması imzalanacağı dönemde başkan olacağım. Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girmesi için çalışacağım ve bunun için gerekirse kendi işimi minimuma indireceğim ki öyle oldu. Bu tip görevler bir anlamda yarı diplomatik görevlerdir. Sektörümüzün ve ülkemizin geleceği adına çok önemli bir dönemdi.

Hala da çok önemli. O zaman hazır giyim konfeksiyon ürünleri AB ülkelerine kotalıydı. Yani sınırlı sayıda ürün gönderilebiliyordu. Gümrük Birliği hayata geçince kotalar kalktı, serbest ticaret başladı. Sektörümüz, Çin'den 10 yıl önce ekonomik olarak biz Avrupa'ya entegre olmuştu. 

O zamanki hayallerime göre de 30 yıl içinde de Avrupa Birliği üyesi olacaktık. Ama bir de gerçekçi yanım var. Üye olmasak da Kopenhag ve Maastricht kriterleri çerçevesinde biz ülkeyi yeniden yapılandırabilirsek zaten AB standartlarında herhangi bir ülke olacağız. O zaman üye olmasak da olur? Yeter ki onu çıpa olarak kullanalım ve biz orada var olalım. Emin olun ki bugün ülkemizde dünya devi Türk şirketleri Gümrük Birliği sayesinde bugünkü konumlarına gelebilmişlerdir ve pek çok yenileri doğmuştur.

Avrupa Birliği veya Batı dünyasıyla entegrasyonu açısından Gümrük Birliği çıpadır, eşiktir.

Dolayısıyla o benim 94-96 yılındaki hayalim bugün için bambaşka bir yere geldi. Ama o gerçeklik hiç bitmedi.

Ne kadar cumhuriyetin kurucu değerlerinden uzaklaşırsak, ne kadar piyasa ekonomisi, demokratik ve laik bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşırsak, demokratik kurumları ortadan kaldırırsak o kadar ekonomide geri kalmaya mahkumuz. Bu olguyu okulumuz mezunlarından olan gurur duyacağımız Sevgili Daron Acemoğlu da iki arkadaşı ile birlikte yazdılar ve bu yılın Nobel ekonomi ödülünü kazandılar.


Nur Ger - Cumhurbaşkanı Turgut Özal

“KADINLAR ERKEK YOĞUN ALANLARDA KENDİLERİNİ KABUL ETTİRMEK İÇİN SES YÜKSELTMEK ZORUNDA KALIYORLAR”

- Yine derneğe dönersek, başkanlık hayalinizle birlikte neler oldu?

- Belki tüm bu dönemleri bir kadın olarak nasıl yaşadınız diye sorabiliriz? Çünkü benim başkan olduğum yıllarda zaten henüz kadınlar bu pozisyonlara çok yeni gelebiliyorlardı. Keza işimi ilk kurduğum yıllarda öyle.

Galatasaray Lisesi’ne giren ikinci 10 kızdan biriyim. Eğer kız ve erkek yarı yarıya öğrenci alınsaydı belki bizler daha kolay birlikte uyumlanırdık ki, bugün ne mutlu ki lisemiz öyle.

Ben kadın olarak çalışırken, “ben kadınım” gibi bir şey üzerinden yaşamıyorum. Belirli değerleri ve hayalleri olan bir insanım. Bu toplumda var oldum ve her alanda elimden geleni en iyi şekliyle yapmaya çalışırım.

Ama görünmez bir cam fanus var sanki cam tavan diyoruz.  Her şey kadınlar için daha zor ve her kadın kendisini ispat etmek için birkaç kez daha yüksek tempoda olmalı.

Erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği savunusu yapması gereken bir derneği de kurdum. Çünkü erkekleri suçlu göstermek ya da taraf göstermek bana göre eşitlikçi bir yaklaşım değil. Birlikte ataerkillikle mücadele etmeliyiz.

Sonuçta herkes ailesinden, geleneklerinden, toplumundan, gördüğü gibi yaşıyor. Birileri de buna “burada bir yanlışlık var” dediği zaman hem kadından hem erkekten tepki görebiliyor. Nitekim bütün kadın hareketleri önce kadınların isyanı ve eşitsizliğe başkaldırısıyla başlamıştır.

Yalnızca ben değil tüm kadınlar erkek yoğun alanlarda kendilerini kabul ettirmek için ses yükseltmek zorunda kalıyorlar. Çünkü dinlenmiyorlar. Geleneksel rollerdeki beklentilere göre hareket etmediğiniz zaman, “Ben de burada varım” gibi bağırmak zorunda kalıyorsunuz.

Gerek TGSD olsun Gerek YANINDAYIZ Kurucu Başkanlığı olsun Yönetim Kurulunun tamamının erkek ve sizin tek kadın Başkan olarak temsil ettiğini her iki dönemde aradan 22 yıl geçse de benzer sorunları yaşadım. Sonuç olarak yönetimle uyuşmamız bir zaman aldı.

Yalnızca bu konuyla ilgili tek gündemli bir röportaj yapılabilir. Benim Toplumsal Cinsiyet Eşitliği savunucusu olmam hayatta yaşadığım deneyimleri hemcinslerimin yaşamaması adınadır.

TGSD Başkanı olarak görev yaptığım süre içinde gerçek anlamda “Bu kadın çalışıyor, iş yapıyor, başka da bir şey düşünmüyor, destek olalım. Bir de on tane gündemi birden götürüyor” diye düşündüler.

Bana “Bu kadar çok uğraşıya ne gerek var, üç tanesi yetmez mi” diyenler de oldu. Ama hepsi birbirine bağlı. Hedefiniz Gümrük Birliği olduğunda 20 tane de paralel gündem birlikte geliyor.

Ayrıca Biz çok iyi kampanyalar yaptık. “Türkiye için çalışıyorum” sloganı altında Türkiye'nin ilk sivil toplum iş insanları topluluğu olarak meclise gidip “biz Türkiye için çalışıyoruz sizler de çalışın” diye parlamenterlere çağrı yaptık.

Gümrük Birliği'nin öncüsü olduk. Bütün sektörleri arkamızdan sürükledik.  İki sene böyle 12 sene gibi geçen bir yoğunluktu ki benim işimin cirosu yarıya indi.

Ama Türkiye'nin önü açılınca ben zaten oradan yakalarım, daha iyi kazanırım diye düşündüm. Nitekim öyle oldu. Herkes de benim siyasete atılacağımı düşündü. “Çok hırslı, mutlaka siyasete gidecek. Buradan kendine yol çiziyor. Şirketini kapatacak” diyenler oldu ama sonrasında uzun bir dönem kimse benim adımı pek duymadı. İşimi yeniden yapılandırmakla meşguldüm. Gümrük Birliği sonrası açılan yeni ekonomide farklı bir yapılanmayı ürün ve yönetişim olarak tasarlamakla meşguldüm.


Nur Ger - Başbakan Tansu Çiller

“OTUZ KÜSUR YILDIR FARKLI ALANLARDA İŞİMLE BERABER TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KONUSUNDA ÇALIŞIYORUM”

- Gümrük Birliği sonrası neler yaptınız?

- Gümrük Birliği Ortaklık Konseyi kararı alınırken ben o salondaydım. Mutluluk gözyaşlarıyla imza törenini izledim. Başkanlık sonrası ikinci dönemi istemedim ve işime döndüm. Ben görev odaklı bir insanım, misyonumu yerine getirmiştim. Mutluydum.

İşimde de farklı ürün yaparak fark yaratmaya çalışan bir işletme olmaya dikkat ettim. İtalya'nın, Fransa'nın, üretimlerini Türkiye'ye getirip onlar üretimden çıkarken biz o kalitede üretimlere girip yolumuza devam ettik.

O dönemde karar verdim sivil toplum örgütü çalışması olmazsa olmazım.

Yoksa sanayi odasına atlayayım, başkanlığa geçeyim, sonra siyasete atılayım, milletvekili olayım gibi bir düşüncem olmadı. Buna rağmen 2002 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nden Kemal Derviş'in bulunduğu listeden İstanbul 2’nci Bölge 11’inci sıradan aday gösterildim. Ama ilk 10 kazandı. Bunu bir Türkiye misyonu olarak kabul etmiştim.

Açıkçası ben de giremediğime olağanüstü sevinerek işime döndüm. Bir daha siyasette olmama kararı aldım, kadın erkek eşitliği savunusunu da ömür boyu yapmaya karar verdim. Dedim ki bu ülkede tam eşitliğe varmaya benim ömrüm yetmez ama bununla ilgili çalışırım.

Otuz küsur yıldır farklı alanlarda işimle beraber toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışıyorum. KADER ve KAGİDER’in kurucusuyum. TÜSİAD'da yedi yıl Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu Başkanı olarak çalıştım. O arada Birleşmiş Milletler’de Kadının Güçlendirmesi Prensipleri adını taşıyan departmanda Türkiye temsilcisi olarak iş dünyasını buna angaje etmek üzere üç yıl görev aldım. Kurumumuz Birleşmiş Milletler ‘den Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda örnek kurum olarak ödül aldı.

Dolayısıyla iş dünyasında da bu anlamda tanınan, bilinen bir kimlik oldum. Çünkü kurumları kadının güçlendirilmesi prensipleri imzacısı yapıyordum. 40 imzacı firmayı 400 küsur imzacıya ulaştırdım. Dolayısıyla büyük bir iş dünyası diasporası oluştu ve her kurumda bunu idrak ederek hayata geçirmeye devam ettiler.

“KADIN OLSUN ERKEK OLSUN FARK ETMEZ DERNEĞİMİZİN AMACI ERKEKLERDE ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNÜ SAĞLAMAK”

- Peki Yanındayız Derneği nasıl oluştu?

- Bende fikir, kuruluşundan 10 yıl önce oluşmaya başlamıştı. Erkeklerin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği savunusunu yapmaları dünyada da 25 ila 30 yıllık bir akım. Bizler altı yıl önce üç kişi sonra 10 kişi toplanmaya başladık. Her ay toplandık, kanaat lideri ve öncü olan bu konuyu bilen ya da hiç bilmeyen ama farklı alanlarda güçlü olan, gerçekten kapsama alanı olan düşünen erkekleri bir araya getireyim ve onlara bu olayı anlatayım istedim.

Dünyada böyle bir durum var, Türkiye'de bu daha kötü, şu günlerde patlamaların tavanını yaşıyoruz.

Kuşaklardır çocuk gelinlik, namus cinayeti adı altında çok şey yaşandı. Şiddet zaten vardı. Çocukken okulda dayak yedik. İlkokuldayken bizim elimize cetvelle vururlardı.

Şiddet de en zayıf kesimi olan kadın ve çocuğa uygulanıyor hatta birçok kadın da çocuğuna şiddet uyguluyordu. Gerçekleri kabul etmek lazım.

Son yıllarda bu daha görünür oldu. Bir de toplumun içinde bulunduğu kaotik durumlar şiddeti tetikler oldu. Cezasızlık da bunu daha fazla korkusuz hale getirdi. Çarpan etkisiyle artıyor. Sadece Eylül ayında 48 Kadın cinayeti işlenmiş. Korkunç bir olgu. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının bu alanda büyük bir etkisi de var tabii ki.

Biz ilk toplantıdan bir yıl sonra 40 erkek ve bir kadın olarak kurulduk. Kendileri sembolik olarak hep kadın başkan olsun diye önerdiler. Pandemi dolayısıyla benim görevim dört yılı aştı, 2023 Mayıs’ta yeni bir kadın başkana ve yeni yönetime devrederek orada da görevden ayrıldım ve kurucu başkan olarak kaldım. Yüzde 30 kadın üyemiz var. Mesela KAGİDER'de bir tane erkek yok. Kadın girişimciliğini desteklemek isteyen erkek yok mu? Niye gitmesin, gidip yanlarında durmasın?

Ama şimdi toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının ve kadın haklarının insanlık tarihiyle karşılaştırıldığında çok yeni olduğunu bilelim. Hepsi hepsi 70 yıl köklerinden itibaren 150 yıl. İnsanlık tarihi 10 binlerce yıl. Bizim yaşam zamanımızın içinde oldu tüm bu değişimler. Ülkemizde ise Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı olmazdı. Bunu bilelim ve hiç aklımızdan çıkartmayalım. Bu değişimin bir anlamda dünya içindeki en haklı ve hızlı bir değişim olduğunu da idrak edelim.

Tabiki YANINDAYIZ derneğimizde kadın üyelerimiz var. İlke olarak bir Kadın Başkan olmalı. Dünyanın her yerinde erkeklerin liderliği oluyorsa burada her zaman bir kadın liderle yürümeli diye düşünüyorum. Ancak kadın olsun erkek olsun fark etmez derneğimizin amacı erkeklerde zihniyet dönüşümünü sağlamak. Bunu da erkekler erkeklere anlatsın diyoruz, hemcinslerine “bu eşitsizliğin ortadan kaldırmak için iş birliği yapalım” desinler istiyoruz.

30 yaş altı gençler daha farklı bakıyor, belki de 20 yaş altındaki büyük bir kesim için konuşmamıza gerek yok. Ama onlarda da anne baba, toplum, mahalle baskısının “ataerkilliği bırakmayacağım” etkisi var. Çekirdek ataerkillik zaten yüzyılda kırılıyor. 10 bin yılı kısa bir zamanda değiştiremiyoruz.

“KIZINIZIN BÖYLE BİR DÜNYADA YAŞAMASINI İSTEMİYORSANIZ, OĞLUNUZA DA FARKLI BİR KÜLTÜRDE YETİŞTİRİN Kİ O KIZ ÖYLE BİR DÜNYADA YAŞAMASIN”

- Özetle Yanındayız Derneği’nin yakın ve orta vadede hedefleri neler acaba?

- Öncelikle belirli bir kesimden belirli bir üye sayısına ulaşmak için çalışmalar devam ediyor. Sonra bu fikri kılcal damarlara kadar, sadece belirli bir kesimde beyaz yakalılar arasında değil, Anadolu'da, belediyelerde, mümkün olursa askeriyede, belki gelecekte dini cemaat içinde, kısacası erkek egemen tüm alanlarda yaymak.

Amerika'daki en gelişmiş kuruluş MenEngage Alliance’a üye olduk.

Dünyada 55-60 ülkede var olan bu kuruluş bu erkek egemen zihniyetin değişmesini amaçlıyor. Sırf kadının güçlenmesi yetmez. Senin de fikir ve zihniyet dönüşümün gerekli diye çalışıyor. Bizim üyelerimiz de şu fikirde: “Benim kızımın böyle bir ortamda yaşamasını istemiyorum.”

Ben de diyordum ki, oğlunuz varsa onu da farklı yetiştirin. Kızınızın böyle bir dünyada yaşamasını istemiyorsanız, oğlunuza da farklı bir kültürde yetiştirin ki o kız öyle bir dünyada yaşamasın.

“ÖZGÜRLÜKLERİNE ÖZENSEM BİLE ‘BEN ALMAYAYIM AMERİKA'YI DİYEREK” DÖNDÜM”

- Biraz geçmişe dönersek, 16 yaşında ABD’ye gittiniz, bir sene orada okudunuz. AFS'ye gidişinizin bu hayat bakışınıza katkısı oldu mu?

- Dünyanın Türkiye'den ibaret olmadığını ve çok farklı bir yer olduğunu, Amerika'nın egemenliği, kapitalist kültürün ne olduğunu gördüm. Ama Galatasaray Lisesi'nin 16 yaşı, Amerika'nın 35 yaşı gibi, oradaki 16 yaşındakiler bana 10 yaşında gibi geliyordu

Gerçekten şöyle bir katkısı oldu, emin olun. Ülkemin, ailemin, toplumsal değerlerimin, içinde bulunduğumuz ortamın, bize öğretilenlerin, her şeyin ne kadar kıymetli ve biricik olduğunu, bizim kendimizi sürekli aşağılayarak yerden yere vurmamızın çok yanlış olduğunu anlamama vesile oldu. Bunları hiç hak etmiyoruz.

Dünyada soğuk savaş yılları ama benim yanına gittiğim aile zaten Teksas eyaletinin dışına çıkmamış ama kendini çok özgür hissediyor. Öte yanda o dönemde Rusya’da veya komünist ya da sosyalist ülkelerde ülke dışına çıkmak yasak. Diyordum ki birinde fiilen yasak ötekisinde ise bu yasak bir şekilde var ama insanlar kendilerini özgür hissediyorlar. Çok ilginç bir tezat gelmişti bana.

O günkü Amerika benim için farklı ama yaşanılması tercih edilmeyen bir ülke olarak iz bıraktı. Bugün de öyle. Ancak yine bugün Amerika da çok farklı, döneme bakın ki kızım Amerika’da yaşıyor ve damadım Amerikalı.

El üstünde tutulduk. Gezmediğimiz, görmediğimiz yer kalmadı. Ama o kültür bana duygulardan yoksun, insani değerlerin aşınmış olduğu, ailenin yok olduğu, herkesin tek başına ayakta kalacak gibi yetiştirildiği hissini verdi. Bir de bir Amerika yok, bin tane Amerika var, çok büyük bir coğrafya. Özgürlüklerini özensem bile “Ben almayayım Amerika'yı diyerek” döndüm.

“BİZ EKONOMİMİZİ KENDİ İNSANIMIZIN REFAHI VE EN İYİ ŞARTLARDA YAŞAMASI İÇİN YENİDEN YAPILANDIRMALIYIZ”

- Biraz da çok hâkim olduğunuz hazır giyim sektörünü ve ihracatı konuşalım mı? Sıkıntılar veya önerdiğiniz çözümler var mı?

- İşe başladığım 1980’li yıllardan bu yana büyük değişimler de yaşanıyor ama bazı şeyler hiç değişmiyor. Bu ülkede teknoloji ilerliyor, birçok üst yapılar kuruluyor fakat devlet-sanayici ilişkisi meselesi başka bir boyuta gelemiyor. Eğitimi sanayici için devlet doğru yapmalı hangi alanda olursa doğru iş gücü için eğitim verilmeli. Sanayici de bu konuda devlet ile iş birliği yapmalı. Bir tarafta işsizlik var öte yanda sanayicinin aradığı nitelikte eleman ülkemizde eğitilmiş olarak yetişmiyor ya da çok küçük bir kesimde bu eğitim var. Onlar da bugünkü şartlarda yurt dışında gitmeyi tercih ediyorlar.

Çalışanlar için vergilendirme ve sigorta kesintileri de çok yüksek, OECD'nin en yükseği. Böyle bir şey yapıldığı zaman bir miktar kayıt dışılık da teşvik edilmiş oluyor. Göçmenler kendilerine iş imkanı buluyor, merdiven altı atölyeleri kuruluyor. Sonra da göçmen işçiler olmazsa sanayi çöker savı ileri sürülüyor.

Hukukun üstünlüğü ve vatandaşlık bazında eşitlik diyoruz. Biz ekonomimizi kendi insanımızın refahı ve en iyi şartlarda yaşaması için yeniden yapılandırmalıyız. Böylesine çifte standarda izin vermemeliyiz. Bu zihniyet 19’uncu yüzyılın sonu için olabilirdi ama bugün gelecek farklı alanlarda şekillenecek biz bir türlü bu kabuğu kıramıyoruz.

Bu zihniyetle hiçbir zaman 21’inci yüzyıla geçemeyiz. Bölgesel asgari ücret konulamıyor. Ben 94'te söylüyordum. Van'daki bir kişi ile İstanbul’daki insanın aylık geçim masrafı aynı değil.  Bölgesel asgari ücret konulabilir ama söyleyince kıyamet kopuyor.

Çin'in ucuz işçiliği deniliyor, Doğu ve Güneydoğu’ya istihdam götürülmek isteniyorsa sadece teşvikle olmaz sürdürülebilir bir tedbir gerekli. 30 yılda ekonomi bizim sektörde bir miktar Anadolu'ya yayıldı ama hiçbiri Çin’le rekabet edemiyor, diyebilirsiniz ki dünya da edemiyor. Olsun Atatürk’ü örnek alalım. İmkansız diye bir şey yoktur. Sadece nasıl yapılabiliriz tek vücut olarak özgün modelle kurmalı ve ona sadık kalmalıyız. 

Tabii ki gelişme oldu ama diğerleri daha çabuk gelişti. Mesela Güney Kore, onun yaptığını yapamadık. Japon tapon deniyordu. Dünyanın sekizinci ekonomisi oldu. Siyasetin yeniden yapılanması gerçek anlamda hukukun üstünlüğü olan bir süreç gerektiriyor. Hukukun varlığı, laik/anti laik tartışmasından daha üstün. Devletin katında vatandaş olarak eşit muamele görmemiz birinci şart olmalı. 

İyi gelişmeler de oldu. Bir Alman Markı’na mal ihraç ediyorduk, şimdi ortalaması 10 Euro oldu. Yani 20 Mark’a tekabül eder. Ama zihniyet değişmedi.

Ben orta ve küçük ölçekli işletmelerin desteklenmelerine inanıyorum. Ekonomide sanayide demokrasinin böyle yaratılabileceğine inanıyorum.

Mesela demokrasinin, en fazla orta küçük ölçekli işletmelerin haklarının korunduğu ve en fazla da 100-150 kişi çalıştıran bir milyon tane işletme olsa ülkede. Onlar da vergisini doğru düzgün ödese o ülke çok daha huzurlu, ekonomisi de yüksek bir ülke olur.

Değişim olsun. Tabandan yönetime insan gelsin, yukarısı da değişsin, genç nesil gelsin vs. Bunun da örneği oldum hem işimde hem de sivil toplumda. Ancak belli bir pozisyonda olanlar bir türlü koltuğu bırakmıyorlar. Yapıların için demokratik değil. Kurumsal yapılar devlet olsun sanayide olsun hep bu ataerkil düzenin yansıması gibi geliyor bana. Tabii ki değişim var ama hızı yavaş dünyaya yetişemiyoruz.

Bütün bilgeliğimi, bütün bildiklerimi her yaş grubuna aktarıyorum mesela işimde de söylüyorum, bugünkü yaşadığımız kriz benim yaşadığım dördüncü büyük kriz ve en kötüsü ama geçecek. Çok da iyi bir döneme evrilecek. Ama şu anı yaşayınca geleceğe umutsuzlukla bakıyoruz. Ancak her gecenin sabahı var. Biz hem ümidimizi yok etmemeliyiz hem de bu alanda çalışmaya devam etmeliyiz.


Nur Ger ve Evren Bingöl

“GALADA ÇOK ÖNEMLİ TEPKİLER ALDIK, BEN BU OYUNU TÜM TÜRKİYE’DE ÖZELLİKLE GENÇLERE HER ŞEHİRDE OYNAMAK İSTİYORUM”

- Ve yıllar sonra tiyatro… Nasıl gelişti, Atatürk ile aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir duygu?

- Ben daha lisede Othello’da Desdemona'yı oynamıştım. Sahne sanatları oyuncusu olmak hayalim hep içimde bir yerlere saklanmıştı.

Sözünü ettiğim kültürel yaklaşımda benim yaşımdaki bir kız ve o dönem için bu kabul edilesi bir şey değildi. Tiyatro içimde ukde kaldı.

İş hayatımı yavaşlatırken daha belgeselim ya da kitabım yazılacak kadar yaş almadım diye düşündüm.

Daha üretken olmayı tercih ettim. Başlangıçta böyle iddialı bir proje söz konusu değildi.

İki yıl önce DasDas Akademi'de eğitim almaya başladım. YANINDAYIZ kurucu üyesi Mert Fırat beni cesaretlendirdi. İki yıl süreyle haftada dört gün eğitim faaliyetlerine katıldım.

Hayatımda hiç bir sonraki adımımın planlanmadığı dönem olmadı. Ancak bu kez daha serbest atış gibi düşünüyordum. Sonrasında yine Yanındayız üyesi PR konusunda bize yardımcı olan Evren Bingöl ile tiyatro konuşuyoruz. Ona sordum: Hologram oyunculu bir tiyatro oyunu hiç yapıldı mı?

“Benim bildiğim kadarıyla yok” diye cevap verdi. İhtimalleri konuşurken de “Atatürk'le oynatalım sizi” dedi.

“Ben yeni öğrenciyim” diye itiraz ettim o ısrar etti. Sonunda eğer olmazsa yerine oyuncu koyarız diye karar verdik yola çıktık.

Evren Bingöl, “Sizin profiliniz çok önemli, bir Cumhuriyet Kadını olacak, o kadın Atatürk'le konuşacak. Ben senaryoyu yazayım, konuşuruz” dedi.

Ben bir Atatürk aşığıyım, zamanın ruhu burada da böyle ortaya çıktı.

Eşzamanlı yine Yanındayız üyesi Murat Günenç katıldı. Dünyadaki bu hologram ve bu teknolojilerle ilgili en yetkin sayılı kişilerden biri.

Biz üçlü olarak çatıyı kurduk. Sonra yönetmenlerimiz Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim aramıza geldi. Sanat yönetmenimiz Selçuk Gürışık ve yönetmen yardımcımız Deniz Eylem ve KBA Onur Emer ile birlikte ekip tamamlandı.

Temmuz ayında çalışmaya başladık.

Belki yapım gereği yeni, yapılmamışı yapmak ve öncü olmak için her bedeli ödemeye hazır bir kişiliğim var.

Daha önce sahnede hologramik gösteri yapılmış, Frank Sinatra veya Elvis Presley konseri verilmiş. Ama rejisi olan tiyatro oyunu bir hologram oyuncuyla yapılmamış. Bunun Atatürk olması da çok manidar. Tam da ona yakışan Cumhuriyet’in 101’inci yılında onun gelip de “Anlat bakalım ne oldu burada ben gittiğimden beri” diye başlayan bir oyun.

Ben elimden geldiğince, dilimin döndüğünce olanları ve olamayanları anlatıyorum o da “Bunun için cumhuriyet kuruldu” diyor. Kesinlikle didaktik bir oyun değil.

16 Ekim'de İstanbul'da prömiyerini yaptık, daha sonra Bursa’da sahneledik ve 14 Kasım'da ve 2 Aralık’ta tekrar İstanbul DasDas’da tiyatro severlerle buluşacağız.

Galada çok önemli tepkiler aldık, sarılanlar ağlayanlar oldu. Ben bu oyunu tüm Türkiye’de özellikle gençlere her şehirde oynamak istiyorum. 101’inci yılına varmış Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bizden biri olarak tanıttığımız oyununda herkesin Atatürk’le bir saat geçirmesi onlara da iyi gelecek. Biz zaten oyunu yıllarca yaşatabildiğimiz sürece çok mutlu olacağız.

Nur Ger kimdir?

Eğitimine Galatasaray Lisesi'nde başlayan Nur Ger, liseyi on ikinci sınıfta AFS Bursu ile gittiği Amerika'nın Texas eyaletindeki Lamar Lisesi'nde bitirdi. Ger, lisans diplomasını 74-78 döneminde Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden, yüksek lisansını ise iki sene sonra aynı üniversitenin Ekonomi ve Uluslararası Dış İlişkiler bölümünden aldı.

Çalışma hayatına çok erken yaşta başlayan Ger, her zaman kendi şirketini kuracağının bilinci ve hayali ile hareket etti ve ilk şahıs şirketi Birlik Ticaret'i 1976 yılında kurdu. 1983-86 yıllarında kısa bir dönem hazır giyim firmalarında yönetici ve ortak pozisyonlarında yer aldıktan sonra 1986 yılında halen Yönetim Kurulu Başkanı olarak hizmet verdiği tekstil ihracat firması SUTEKS AŞ’yi kurdu.

1987'den beri üyesi olduğu Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin (TGSD) 1994-1996 döneminde Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Ger, aynı zamanda TESEV, KA-DER ve KAGİDER derneklerinin kurucu, TÜRKONFED YDK KURULU üyesidir. Nur Ger geçmiş dönemde TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu’nun başkanlığını yürütmüştür. Kadınların güçlenmesi alanında yürüttüğü aktif çalışmalar sebebiyle aralarında Birleşmiş Milletler’in (BM) de bulunduğu uluslararası ve ulusal birçok kurumdan ödülü olan Ger, 2016-2018 yılları arasında BM Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) İş Dünyası Sözcüsü görevini üstlenmiştir. Nur Ger, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına YANINDAYIZ Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı olarak devam etmiş ve Mayıs 2023 tarihinde yeni yönetime görevini teslim etmiştir.

İki yıl süren oyunculuk eğitimini DasDas Akademi'de tamamlamıştır. DasDas Akademi'de mezuniyet oyunu Ophelia da rol alan Nur Ger iki yıldır üzerinde çalışılan Keşke oyunuyla profesyonel oyunculuğa adım atmıştır.

Nur Ger bir kız çocuk annesi ve bir torun sahibidir.

Samuray: Üniversite kız yurdu açmayı çok istiyoruzSamuray: Üniversite kız yurdu açmayı çok istiyoruz

Burak Gözüm: Türkiye'de her yıl minimum 650-700 bin yeni konuta ihtiyaç varBurak Gözüm: Türkiye'de her yıl minimum 650-700 bin yeni konuta ihtiyaç var

Usta ekonomist Murat Sağman manzarayı çizdi, yatırım sırları verdiUsta ekonomist Murat Sağman manzarayı çizdi, yatırım sırları verdi

Dr. Gürkan Güneç 'Dentistoday'le Türkiye’de diş hekimliğinde ‘yapay zeka’ çağını başlattıDr. Gürkan Güneç 'Dentistoday'le Türkiye’de diş hekimliğinde ‘yapay zeka’ çağını başlattı

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/unlu-is-insani-nur-gerden-dunyada-bir-ilk-hologram-oyunculu-tiyatro/1827476