Yazdır

Doç. Dr. Demir’e sorduk: Bu gidiş 3. Dünya Savaşı’na mı?

Tarih: 02 Ağustos 2024 - 09:30

Kuzey savaşı bitsin derken, Gazze’yi katleden İsrail, Lübnan’ı vurdu, İran’da Haniye’yi öldürdü. Tahran ‘intikam' dedi. Türkiye sert çıktı. Petrol yükseldi. Başkentlerde tansiyon arttı. Peki, bu gidişte bizi bekleyen ne? Doç. Ali Faik Demir’le konuştuk.

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin suikasta uğrayıp hayatını kaybetmesinin ardından Orta Doğu ile ilgili kaygılar arttı. Kimilerine göre Netanyahu, bir türlü küllenmeyen Gazze ateşine benzin döktü. İsrail’e karşı sert tavrı nedeniyle Ankara da diplomatik hedef haline geldi. İddialara göre Tel Aviv’in skandal çağrısıyla Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması konusunda çeşitli batılı başkentlerde diplomasi kulisleri hareketlendi.

Sıcağı sıcağına konuyu siyaset bilimci ve yazar Doç. Dr. Ali Faik Demir’e sorduk.

“İSRAİL-FİLİSTİN KONUSU BİR BÖLGE SORUNU DEĞİL YANİ İSRAİL VE FİLİSTİN'İ SADECE ORTA DOĞU DENGELERİ ÜZERİNDEN OKUYAMAYIZ”

- Bu suikast Orta Doğu’da ne gibi yeni gelişmelere neden olabilir?

- Öncelikle şunu belirtmek lazım. İsrail-Filistin konusu bir bölge sorunu değil. Yani İsrail ve Filistin'i sadece Orta Doğu dengeleri üzerinden okuyamayız. İran konusu da belki öyle ama İsrail-Filistin deyince tarihsel anlamda en uzun sorunlardan birinden bahsediyoruz. 1948'den itibaren çok uzun süren daha öncesini Osmanlı'da görebileceğimiz kronik bir sorun. Bir anlamda da küresel güç dengelerinin hep savaşlarına neden oluyor.

O yüzden de Orta Doğu'da bulunan ama büyük güçlerin, bölgesel güçlerin, şirketlerin çok ilgilendiği bir alan diye söylemek lazım. Bu sadece İsrail-Filistin değil, bunun içinde Lübnan, İran ve Yemen de var.

Birçok ülkeyi ve bölgesel aktörü de buna eklemek lazım

O yüzden bugün olan olay, Netanyahu'nun gerçekten sönmesinden korktuğu ateşin üzerine bence bir bidon gaz, benzin dökmesi değil, varil ya da tanker dökmesi gibi bir şey. Bunun etkisi de bedeli de ağır olacak. Çözüm istemediği gibi karşı tarafı da çözümü istemez hale getirmenin bir atışı bu aslında.

“3’ÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI MÜSLÜMANLARLA HRİSTİYANLAR YA DA MÜSLÜMANLARLA YAHUDİLER ARASINDA ÇIKAMAZ”

- Kehanetleri ilk iki dünya savaşı ile örtüşen Albert Pike’nin 3’üncü Dünya Savaşı ile ilgili kehaneti şöyle: İslam aleminin liderleri ve Siyonistler arasındaki ajanlarımız vasıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, Müslüman Arap Dünyası ve İsrail Devleti'nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu cümleler bağlamında son gelişmeler 3’üncü Dünya Savaşı’nın ayak sesleri olabilir mi?

- Bir kere 3’üncü Dünya Savaşı, 1’inci ve 2’nci Dünya Savaşı gibi olmayacak. Yani küresel ölçekte o gün olduğu gibi üç yıl, beş yıl süren bir savaş olmayacak.

Tam bu nedenle 3’üncü Dünya Savaşı belki bugün de var diyebiliriz. Dünyanın her yerindeki küçük lokal savaşları aslında bir savaş süreci diye düşünmek lazım. O yüzden dünya savaşı çıktığında herkes herkesle savaşmayacak. Ama herkes bir savaşa ilgili, savaşan olmasa bile bir savaşın tarafı durumunda olacak. Bu nedenle 3’üncü Dünya Savaşı Müslümanlarla Hristiyanlar ya da Müslümanlarla Yahudiler arasında çıkamaz. Çünkü çıkarlar konusu, dinler üzerinden okunmuyor. Körfez ülkelerine baktığımız zaman bunların çıkarının Amerika'yla mı daha örtüştüğü yoksa Müslümanlarla mı daha örtüştüğü tartışılabilir bir konu.

Bana bu nedenle İsrail devletiyle Müslümanlar savaşacak demek çok doğru gelmiyor.

Son 2024'teki Antalya Diplomasi Forumu’nda bile Filistin tarafı arap ülkeleri için “Biz gerçekten yanımızda olduklarını hissetmek istiyoruz” dedi.

O yüzden de, bu bir Müslüman Siyonist savaşı gibi kamuoyuna sunulabilir ama işin gerçeğinin böyle olduğunu düşünmek çok safdillik olur.

“İSRAİL SADECE HAMAS'I, FİLİSTİN'İ DEĞİL, ASLINDA İRAN'I DA KIRILGAN BİR HALE GETİRMEK İSTİYOR”

- Bu suikast sonrası İran'ın durumu nasıl gelişebilir ya da değişebilir?

- Aslında ilk olarak şunu belirtmek lazım, bu suikast sadece Hamas liderine yönelik yapılmadı.

Bu saldırı, İran'da, İran Cumhurbaşkanı'nın atanma seremonisi olduğu ve herkesin İran'da olduğu bir zaman, İsrail'in İran'a nasıl vurabildiğini gösteren bir suikast oldu.

Bu olay, İran'ın aslında konu olan birini bile koruyamayacağını ve kırılgan olduğunu göstermiş oldu. Bu bir kere ciddi anlamda problem.

Unutmayalım, Lübnan'daki saldırıda Hizbullah'ın askeri tarafı yok edilmeye çalışıldı. İsrail, hem Hizbullah'ı hem Hamas'ı hem Filistin'i hem de İran'ı bertaraf edecek bir yol haritası çiziyor. O yüzden eş anlı olarak buralara saldırdı ve bu zamanlamaya dikkat edelim ve Lübnan'la aynı zamanda oldu.

Zaten 2024 başında Haniye'nin ailesinden öldürülenler vardı. Netanyahu zaten çok net “Biz Hamas’ı yok edeceğiz” diyor.

Ama İran'ı ve Hizbullah desteğini de Lübnan'da ağır şekilde yargılıyor. Bu noktada İsrail sadece Hamas'ı, Filistin'i değil, aslında İran'ı da kırılgan bir hale getirmek istiyor. Bunu bu şekilde okumak lazım.

“NETANYAHU ZATEN TEK BAŞINA TÜM İSRAİL HALKININ TEK SESİ ANLAMINA GELEMEZ, İYİ Kİ DE GELMİYOR”

- Bu savaşa İsrail halkı topyekun aynı şekilde mi bakıyor?

- Hayır. Bir kere Netanyahu'nun ciddi anlamda İsrail'de de tabanı olmadığı çok biliniyor. Onun bu konumunda kalabilmesi İsrail'in saldırıya uğramasıyla mümkün. Bu nedenle İsrail ne kadar saldırıya uğrarsa Netanyahu o kadar güçlü olacak. Tam da bu yüzden Netanyahu için barış ve uzlaşma çok geçerli değil. Tabii ki onun yanında da olanlar, hatta daha radikal olanlar da var ama her devlette olduğu gibi İsrail siyasileriyle İsrail halkını da ayırmak lazım. O yüzden Netanyahu zaten tek başına tüm İsrail halkının tek sesi anlamına gelemez. İyi ki de gelmiyor.

“HAMAS'IN BELLİ BİR KURUMU, GAZZE ŞERİDİNİ TEMSİL ETTİĞİNİ BİLİYORUZ, KENDİNİ DAHA BİR SİYASAL İSLAM DURUŞUYLA TANIMLIYOR”

- Peki aynı şekilde Filistin halkı da Hamas mı demek hocam?

- Burada aslında Hamas'ın belli bir kurumu, Gazze şeridini temsil ettiğini biliyoruz. Kendini daha bir siyasal İslam duruşuyla tanımlıyor. Müslüman Kardeşlerin devamı ve oradaki uzantısı olduğunu söylüyor. O nedenle daha seküler olan Filistinlerle Hamas aynı çizgide durmuyor.

Burada aralarında da ciddi problemler olduğunu biliyoruz. Bu nedenle de Hamas eşittir Filistin'in tamamı değil. Bunu da dürüstçe söylemek gerekiyor.

Unutmayalım, Lübnan'daki saldırıda Hizbullah'ın askeri tarafı yok edilmeye çalışıldı. İsrail, hem Hizbullah'ı hem Hamas'ı hem Filistin'i hem de İran'ı bertaraf edecek bir yol haritası çiziyor. O yüzden eş anlı olarak buralara saldırdı ve bu zamanlamaya dikkat edelim ve Lübnan'la aynı zamanda oldu.

- Ama mağdurlar arasında günahsız Filistin halkı da var?

- Evet var ve zaten özellikle şu anda yaşananlardan dolayı da Filistin halkının büyük bir kısmı Hamas'ı destekliyor çünkü mücadeleyi yapacak olarak da Hamas'ı görüyor.

O nedenle artık bu duruma geldikten sonra büyük bir kısmı İsrail karşı saldıracak, savaşacak ve mücadele edecek bir grup olarak da, inancıyla, din kimliğinden daha çok Filistin için savaşacak Hamas'a güveniyor.

“TÜRKİYE EN BAŞTAN BERİ FİLİSTİN KONUSUNDA ÇOK TUTARLI BİR ÇİZGİDE VE İSRAİL'İN YAPTIKLARINI HER AŞAMADA AĞIR BİR DİLLE ELEŞTİRDİ”

- Türkiye'nin duruşu, aldığı tavırla ABD ve NATO ilişkileri nasıl etkilenir?

- Türkiye en baştan beri Filistin konusunda çok tutarlı bir çizgide ve İsrail'in yaptıklarını her aşamada ağır bir dille eleştirdi. Çizgisinde bir değişim yok. Türkiye bugün de aynı şeyi savunuyor, dün de iki sene önce de aynı şeyi savunuyordu. Bu anlamda Erdoğan çizgisi aynı şekilde devam ediyor ve her ortamda da İsrail'in bu yaptıklarının insanlık dışı olduğu, vahşet olduğu ve bunun mutlaka cezalandırılması gerektiğini söylüyor.

Şunu çok net söylemek lazım yapılan eylemler ki, -Birleşmiş Milletler'de de bunu görüyoruz- deniyor ki hukuk devleti içinde kalmak gerekiyor.

Bu saldırıyı bir devlet içinde yaptığında terör örgütü diye tanımladığı bir örgüte karşı terör eylemi uyguluyormuş gibi oluyor ya da İran devleti içinde bir yere saldırıdan bahsediliyor.

İsrail devletinin yaptıkları -ki uluslararası ceza mahkemesi sürecini de biliyoruz-  Güney Afrika’yla ilgili açılan dava üzerinden bakıldığında, Türkiye'nin Batı'yla ve NATO'yla ilişkilerini de unutmadan Avrupa'da ya da Batı'da da İsrail'e çok sert eleştiriler var. Amerika'da da eleştiriler var.

İsrail'in yaptıkları, Amerikan kongresinde konuşulurken içeride alkışlayanlar, takdir gösterenler olabilir. Ama Amerika'da kongredeki kişilerin konumları, bağlantıları, ekonomik ilişki ağlarını başka bir yerden okumak lazım.

Ama orada Nethanyahu'yu alkışlayanlar, acaba seçim zamanında aynı netlikte bu tavırlarını sürdürebilir mi sorusunu sormak lazım. Ayrıca Amerikan Başkanı bile birçok konuda geri adım atmak zorunda kaldı, bunu da unutmayalım.

“NETANYAHU ATEŞİN ORTA DOĞU'DAN YANSIYARAK BAŞKA YERLERE SIÇRAMASINI İSTİYOR, BU ÇOK DAHA TEHLİKELİ BİR DURUM”

- Değerli hocam bir ekonomist olmasanız da bu benzin dökülen ateş ekonomiye ne yönlerden yansıyabilir?

- Özetlemek gerekirse eğer Orta Doğu'da ateş yükseliyorsa petrol de yükselir. Bir kere bunu görmek lazım.

Şimdi bu kime yarar dendiğinde petrol fiyatları oynar. Çünkü Yemen'de sorun olur mu? Orada da bombalar patlar mı? Petrol üreticisi ülkeler tedirgin olur mu? Bunların nakliyesinde sorun olur mu? soruları sonucu Orta Doğu'da ne zaman ateş çıksa petrol fiyatları da alevleniyor.

Bir de şu işin içinde İran var, Rusya var, işin içine farklı ülkeler girdiği zaman burada -küresel ölçekte bir şey diyemem ama- petrol fiyatları değiştiği zaman büyük yansımaları olur. Petrol fiyatı arttı mı birçok şeyin fiyatı da doğal olarak artıyor. Bunun üzerinden de tüm ürünlerin fiyatları artıyor ve ekonomide bir yansıma buluyor.

Aynı zamanda bu tür gelişmeler savaş ekonomisini de güçlendiriyor. Ukrayna Savaşı'nda gördüğümüz gibi herkesin silahlanması, korkması, güvenlik önlemleri alması gündeme geliyor ve bütçelerin önemli bölümü savunma ekonomisine kaydırılıyor.

Şunu çok net belirtmek isterim: İsrail'in bu yaptığı eylem aslında Filistin'in namlusunu İsrail'e değil, dünyanın farklı yerle çevrilmesine sebebiyet verecek.

Çünkü İsrail zaten kendi koruma refleksine alışık. Ama Hamas, Hizbullah ya da farklı örgütler, İsrail'i hedef alırken muhtemelen başka, üçüncü ülkelerdeki alanları da kullanmak zorunda kalacak.

Bu çok tehlikeli bir yansıma, bugün Hamas da Hizbullah da İsrail'de bir yerlere füze atabilir ama İsrail bundan çok net korunabiliyor. O yüzden yeni yapacakları önemli eylemlerin büyük kısmı benim tahminim çok daha başka yerleri hedef alacak.

Bu suikast ile İsrail’in İran’da ve Lübnan’da düzenlediği saldırılar, özellikle olimpiyat oyunları ile aynı döneme denk gelmesi nedeniyle ciddi bir provokasyona işaret ediyor. İsrail’in amacı kendi vahşetini bu provokasyonlar aracılığıyla Hamas’a yönlendirmek. İsrail bu eylemlerle Hamas’ı ‘terörü yayan’ bir yapı olarak göstermeyi hedefledi. Netanyahu, Hamas gibi bir siyasi yapıda liderler ölse de bu siyasi yapının yok olmayacağını biliyor. Bu yüzden amaç, Hamas’ı bitirmekten ziyade onu eylemlere zorlayarak terör yaratmak. Hamas eylemlerini coğrafyanın, dünyanın farklı yerlerinde düzenleyecek ve bu şekilde İsrail dünyada bozulan algısını iyileştirmeyi hedefliyor.

Bu noktada Netanyahu ateşin Orta Doğu'dan yansıyarak başka yerlere sıçramasını istiyor. Bu çok daha tehlikeli bir durum. Evdeki yangının alevlerini yan evlere aktararak “bu yangın sadece burada kalmasın, bizim üzerimizde olmasın, başka ülkelerde bu yangınla ilgilenirken ben gündemde olmayayım” demek istiyor.

“KÖRFEZ ÜLKELERİNİN, İKÖ’NÜN, ARAP BİRLİĞİ’NİN AÇIKLAMALARI ÖNEMLİ OLACAK, MISIR’IN SURİYE’NİN TAVIRLARI DA MERAK EDİLİYOR”

- Küresel güçler ABD, Rusya, AB son durum karşısında nasıl bir duruş izleyebilirler?

- Amerika'nın İsrail yanlısı olduğunu bilsek de açıklamalarında çok mesafeli olduğunu gördük. Rusya ve Çin zaten olayı hemen Birleşmiş Milletler'e taşıyıp bunu açıkça kınadı ki güvenlik konseyinin iki üyesi.

Avrupa Birliği bu konuda son derece tedbirli bir hukuk devleti içinde kalma çizgisinde duruyor. Kimse İsrail'in bu yaptığı olaya meşru bir zemin bulamıyor.

Bir hareketin, bir yapının liderinin bir devlet tarafından öldürülmesi ve vurulması üzerine zaten kimsenin de çok desteklediğini söylemesi mümkün değil. Körfez ülkelerinin, İslam Konferansı Örgütü’nün, Arap Birliği’nin açıklamaları önemli olacak. Mısır’ın Suriye’nin tavırları da merak ediliyor.

Sonuçta çok taze sayılabilecek bir gelişme, yarın yeni bir eylem olup olmayacağını da bilemiyoruz.

Bu durum her şeye evirilebilir ama evirilmeyecek olan tek şey bu olay çok çabuk sönerse hiç bilmediğimiz bir şeyler olması gerekir. O yüzden de başarılı ya da başarısız eylemler olacağını öngörmek bir kehanet değil.

“ALMANLARIN İSRAİL KONUSUNDA GEÇMİŞTEN CİDDİ UTANÇLARI OLDUĞU İÇİN BU KONUDA FARKLI BİR HASSASİYETLERİ VAR”

- Hocam bir de merak sorusu… Almanya yeni bir yasa ile vatandaşlığı kolaylaştıracak hükümler getirdi. Yalnız bir madde var ki “ben İsrail’le saygı duymuyorum” diyen kişinin Alman vatandaşı olması mümkün değil. Buna nasıl bakıyorsunuz?

- Almanların İsrail konusunda geçmişten ciddi utançları olduğu için bu konuda farklı bir hassasiyetleri var. O yüzden başka ülkelere benzemiyor. Çünkü kendilerini bu konuda hala çok kırılgan hissettiklerinden dolayı Yahudi düşmanlığının Almanya'da olmasını istemiyorlar. Bu kendi tarihlerinde olan bir muhasebenin sonucu. Bunu İsrail'e olumlu bakmaktan çok devlet olarak, Yahudilere zamanında yapılanların muhasebesi olarak görmek lazım.

Doç. Dr. Ali Faik Demir kimdir?

1969’da İstanbul’da doğan Ali Faik Demir, Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi S.B.F’de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde eğitim görmüştür. İstanbul Üniversitesi S.B.F’de başladığı Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programını 1994’de tamamlamıştır. Aynı üniversitedeki doktora eğitimi sırasında Paris IEP, EHSSS, INALCO, Strasbourg ve Grenoble’da araştırmalarda bulunmuş ve 2000’de doktora derecesini almıştır. Ali Faik Demir, 1994’de Galatasaray Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. Doçent olarak aynı kurumda çalışmaya devam eden Demir, Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcılığı ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütmüştür. Lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde “Türk Dış Politikası”, “Türkiye’de Siyasal Yaşam”, “Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri” ve “Kafkasya ve Orta Asya’da Strateji” derslerini vermektedir. Uluslararası İlişkiler alanındaki çeşitli dergi ve yayınların danışma kurulu ve yayın kurullarında görev almaktadır. Demir’in bilimsel dergilerdeki makalelerinin yanında “Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya”, “Türk Dış Politikasında Liderler”, “Şaman ve Türk Dünyası” ve son olarak “Soğuk Savaş Sonrasında Türkiye-ABD İlişkilerinde Orta Doğu ve Lider Diplomasisi” adlı kitapları yayınlanmıştır.

Elif Üngör, sokak hayvanları için ‘Sorumlu Restoran Hareketi’ni anlatıyorElif Üngör, sokak hayvanları için ‘Sorumlu Restoran Hareketi’ni anlatıyor

Enis Karslıoğlu: Hep söylüyorum Türkiye'nin yeni petrolü e-ihracat’tırEnis Karslıoğlu: Hep söylüyorum Türkiye'nin yeni petrolü e-ihracat’tır

Robotların dünyasında devlerle yarışan Türk: Ali Tan ŞerbetçiRobotların dünyasında devlerle yarışan Türk: Ali Tan Şerbetçi

Cemal Akşan: Dönere asıl tehdit Tai Food ile geliyorCemal Akşan: Dönere asıl tehdit Tai Food ile geliyor

 

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/doc-dr-demire-sorduk-bu-gidis-3-dunya-savasina-mi/1810546