FINANSGUNDEM.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ
Piyasalara dair veriler her zaman için ilgi çekicidir. Kolektif beklentiler aslına bakılırsa yatırımcıların umutlarına ve endişelerine ayna tutar. Financial Times yazarı Toby Nangle’a göre şu anki fotoğrafsa bir tür kafa karışıklığını gösteriyor. Zira şirket tahvillerinde neler olup bittiği ile diğer piyasalardaki beklentilerin bir arada görünmesi pek kolay değil.
Geçen yıl piyasalar ilişkin en kapsayıcı hikaye merkez bankası faiz oranlarına ilişkin beklentilerin piyasalardaki yükselişleri ve düşüşleri belirlemesiydi. Bundan sonrasında ne olacağına dair spekülasyonlar devam etse de gelişmiş ekonomilerde büyümenin yavaşlaması bekleniyor. İstihdam ve çalışan ücretlerinin dayanıklı kalmasına rağmen bazı öncü göstergeler resesyon sinyalleri veriyor.
Binlerce şirkete dair beklentileri ve değişen geleceklerini gösteren borsalarsa bu durum karşısında iyimser bir tavır takınıyor. Yatırımcıların yaklaşan faiz indirimlerine olan güveni hisse senetlerinin fiyatlarını artırıyor. Muhteşem Yedili olarak adlandırılan dev teknoloji hisselerinin yükselişi ve yapay zeka patlamasına ilişkin umutlar ABD borsasını yükseltiyor. Ancak Nangle’a göre yapay zekanın etkisine ilişkin tahminler, ‘yaratıcı yıkımın kalıntılarıyla dolu’ bir piyasa ortamını önceden haber veriyor ve piyasalarda gerçek anlamda kazananlar ve kaybedenler yaratıyor.
Bu arada kurumsal tahvil piyasalarındaysa farklı bir hikaye var. Kurumsal tahvil sahipleri genellikle aşağı yönlü risklere odaklanan şüpheci bir grup olma eğilimindedir. Şirket tahvillerinin hisse senetleri gibi olduğu, sadece rallilere katılmadığı yönündeki şakalı anlarım Nangle’a göre bir miktar gerçeklik de içeriyor. Zira her iki varlık da bir temerrüt durumunda değersiz hale gelir. Ancak hissedar getirileri sınırsızken, kurumsal tahvil sahipleri için en iyi durum, faizin zamanında ödenmesi ve anaparanın geri dönüşüdür.
Sonuç olarak kurumsal tahvil sahiplerinin daha temkinli bir tavır takınması anlaşılabilir. Bu nedenle, bu piyasada olup bitenlerle diğerlerinde fiyatlandırılan beklentileri hemen uzlaştırmak zordur. Günümüzün kurumsal tahvil fiyatlamaları, diğer piyasalardaki olumsuzluklardan ziyade gerçek zamanlı büyüme ve kurumsal istikrarla daha fazla ilişkilendirilebilir.
Şirket tahvil sahipleri, kredi ve düşük likidite riskleri karşılığında devlet tahvillerinden teklif edilenlerden daha yüksek getiri talep eder. Diğer bir deyişle şirket tahvillerinin devlet tahvillerine göre sağladığı prim yükseliş eğiliminde olmalıdır. Bugünse bu fark son 20 yılın en cılız seviyelerine yaklaşıyor.
Yapısal olarak, çeşitlendirilmiş şirket tahvilleri, sahiplerini kredi kayıplarını fazlasıyla karşılama eğilimindedir. Schroders, ABD yatırım sınıfı ve yüksek getirili tahvil sahiplerinin, döngü boyunca beklenen maliyetlerini telafi etmek için sırasıyla yalnızca yüzde 0,3 ve yüzde 2,2'lik kredi marjına ihtiyaç duyduğunu tahmin ediyor. Marjlar bu farkları kolayca aşabiliyor. Şirketler son 25 yıldır istikrarlı olarak borçlarını sürekli temizlemeyi başardılar. Bu da yatırımcıların uzun sürelerine boyunca şirket tahvillerine karşı pozisyon almasını zorlaştırdı.
Enflasyonun gerileyeceği beklentileri, son zamanlarda hisse senedi ve tahvil sahiplerine bir nimet oldu. Ancak enflasyonun kendisi de kredi metrikleri üzerinde benzeri bir etki yarattı. ABD kredi maliyet oranları 40 yıldan fazla bir süredir en güçlü seviyesinde. Bununla birlikte, kredibiliteyi artıran faktörlerse son zamanlarda tersine döndü. Eski düşük kuponlu tahviller giderek daha yüksek getirilerle yeniden finanse edildiğinden, kredi maliyetlerindeki değişim oranı artık hızla azalan gelir artışını önemli ölçüde gölgede bırakıyor.
Bu kötüleşen görünüme rağmen, hâlâ şirket tahvillerini elinde tutmaya istekli varlık yatırımcılar bulmak zor değil. Bununla birlikte, ilk olarak bahsedilen değerleme ölçüsü, marjlardan çok genel getiri oranlarıdır. Devlet tahvillerinde son otuz yılın en yüksek getiri oranları şirket tahvillerindeki getirileri de destekliyor. Yatırımcılar tahvil vadelerini bekledikleri takdirde nihayet hedeflerini karşılayacak miktarda toplam getiriler elde edebileceklerini gerçekçi bir olasılık görüyorlar.
Teoride, yatırımcıların şirket tahvillerini fiyatlandırması, böylece devlet tahvilleri karşısında kredi ve likidite maliyeti beklentileri için ödeme almaları gerekir. Uygulamada ise tahvil sahipleri sadece ödeme almak isterler. Tarihsel göstergeler bunun gerçekleşeceğini öne sürse de diğer piyasalara yansıyan aşırı hızdaki yaratıcı yıkım ve resesyon seviyesindeki faiz indirimi beklentileri bugünün yetersiz kredi marjlarıyla sürdürülemeyecek kadar uyumsuz olabilir.
FT yazarı her ne kadar beklentileri bu yönde olsa da finansal piyasalardaki fiyatların bunu değiştirebileceğini düşünüyor. Yatırımcıların tahvil pozisyonu almasını mümkün kulan sıkı kredi marjları kredi maliyetlerini düşürdü. Bu da finansal koşulları hafifletirken ekonomiyi de canlandırıyor. Bir ikilem gibi gözükse de aynı durum merkez bankalarının faiz oranlarını hızlı bir biçimde düşürmesini de zorlaştırıyor. Piyasalardaki hisse değerlemeleri baskılanıyor ve nihayetinde yatırımcıların ceplerine indirmeye oldukça hevesli göründüğü şirket tahvili getirilerini de tehdit altına giriyor.
Fitch: Merkez bankalarının faiz indirimleri çok sert olmayacak
Wall Street’in 5 ünlü isminden 2024 borsa tahminleri
'Zarar durdurma' yönteminin 4 bilinmeyen yönü