FINANSGUNDEM.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ
2008 Küresel Finans Krizi’nin ardından Batılı merkez bankaları faiz oranlarını rekor seviyelerde düşürdü. Kriz sonrası İngiltere Merkez Bankası (BOE) borçlanma maliyetlerini bir yıl içerisinde faiz oranlarını 5 yüzdelik puan düşürerek son 300 yılın en düşük seviyesine getirdi. Birçok uzmansa borçlanma maliyetlerinin kalıcı olarak bu seviyelerde tutulacağını düşünüyordu.
Ekonomistler hâlâ faizlerin düşük seviyede kalacağına ikna olmuş gibi gözüküyor. BOE ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ekonomistleri de dahil olmak üzere birçok önemli isim yüksek enflasyon dalgası sonrasında faiz oranlarının 2008 Krizi sonrası seviyelere geri döneceğini öngörüyor.
Ancak The Telegraph’ın haberine göre bu ihtimalin gerçekleşemeyeceğine dair muhalif sesler de yükselmeye başladı. İngiltere Merkez Bankası’nın faiz belirleme paneline katılan ekonomist Megan Greene geçtiğimiz haftanın başlarında ultra düşük faiz oranlarına geri dönüşün hiçbir şekilde garanti edilemeyeceği konusunda uyardı.
Greene, “Merkez bankası yetkililerinin enflasyon ve faiz oranlarının otomatik olarak pandemi öncesinde gördüğümüz düşük seviyelere geri döneceği fikri konusunda rahat davranmaları bir hata olacaktır” dedi.
Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre Greene ve aynı görüşteki ekonomistlerin haklı olma ihtimalinin çok derin etkileri bulunuyor. Kalıcı bir şekilde yüksek seyreden faiz oranları pandemiden sonra borçla şişirilmiş hükümetler için borçlanma maliyetlerini artırabilir ve mortgage kredi maliyetlerini çok daha pahalı hale getirebilir.
İngiltere Bütçe Sorumluluğu Ofisi verilerine göre, borçlanma maliyetlerindeki bir yüzdelik puanlık artış İngiltere Hazinesi için yıllık 20 milyar sterlinlik harcama gücünü ortadan kaldırıyor. Buna karşın İngiltere Hazine bakanı 2028 yılına kadar sadece 6,5 milyar sterlinlik zayıf bir mali tampon oluşturabildi.
ABD Merkez Bankası’nın (FED) da faiz artışı beklentilerini yükseltmesi borçlanma maliyetlerinin uzun vadede hangi noktaya ulaşacağına dair beklentileri artırmaya başladı. Tüm bu faktörler merkez bankalarının ekonomideki talebi körüklemeden veya aşırı kısıtlamadan faiz oranlarını hangi seviyede tutacağını belirleyebilmesine bağlı olacak.
BOE Para Politikası Komitesi’nin eski üyelerinden olan ekonomist Charles Goodhart faizlerin yükseltilmesi gerektiğini savunan en önemli isimlerden birisi. Goodhart ABD-Çin gerilimiyle birlikte artan korumacı ekonomi politikalarının ve nüfusun yaşlanmasıyla azalan işgücünün fiyatları ve dolayısıyla faiz oranlarını yükseltecek kilit faktörler olarak sıralıyor.
Ünlü ekonomiste göre BOE’nin uzun vadeli faiz oranları %5’in biraz aşağısında ve %4,5 civarında seyredecek. Bu oran Küresel Finans Krizi’nden bu yana en yüksek faizleri işaret ediyor.
Goodhart, “Geleceği anlamak istiyorsanız öncelikle geçmişi anlamalısınız” diyor.
Politika faiz oranları 1990’lardan Kovid’e kadar oldukça istikrarlı bir şekilde düşüyordu. Birçok ekonomist bunun sebebinin yaşlanan nüfusların emeklilik tasarrufları yoluyla büyümeyi desteklemesi ve verimliliği düşürmesi olduğuna inanıyordu.
BOE Başkanı Andrew Bailey de mart ayında yaptığı bir konuşmada bu argümanı seslendirdi. Bailey’nin argümanına göre tasarruflarını aktif bir şekilde bankalarda tutan hane halklarından birikimlerini çekenlerin sayısı önemli bir oranda artacak. Tasarruf sahiplerinin aldığı gelirse aynı oranda düşecek.
Goodhart’ın yorumlamasına göreyse aktif olanlara göre çalışmayan insanların oranı da düşecek. Bazı ekonomistler ayrıca, yaşlı insanların mortgage ödemelerine sahip olmadıkları için gelirlerinin daha büyük bir bölümünü hizmet sektörüne harcama eğiliminde olduklarını vurguluyor.
Goodhart, “1990’dan 2020’ye kadar olan yaklaşık otuz yıllık dönem tarihsel olarak olağanüstü derecede sıra dışıydı” diyor. Ünlü ekonomist SSCB'nin çöküşü, Çin'in yükselişi ve artan işgücü gibi olumlu jeopolitik gelişmelerin "fiyatlarda ve ücretlerde normalde olacağından çok daha düşük artışlara" yol açtığını söylüyor.
Ekonomist, “Son 30 yılın normlarını sürdürmek yerine, emeğin çok daha sıkı, çok daha zor olacağı zıt bir duruma gireceğiz” öngörüsünde bulunuyor.
Goodhart’a göre savunma alanında yapılan yüksek harcamalar ve net karbon sıfıra geçişi finanse etmek için yapılan büyük yatırımlar da enflasyonist baskılara katkıda bulunan eğilimler arasında.
İngiltere yönetimi Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından önümüzdeki beş yıl içerisinde savunma harcamalarını 11 milyar sterlin artırma kararı aldı. ABD’de 369 milyar dolarlık Enflasyonu Düşürme Yasası ve Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat’ı da karbon sıfır ekonomiye geçiş için ayrılan büyük kaynaklar olarak dikkat çekiyor.
Berenberg’ten Kallum Pickering, “Ekonomilerimizi piyasaların kendi haline bırakılması halinde yeşil teknolojilerin alacağı göreceli fiyattan daha hızlı bir şekilde yeşilleştiriyoruz ve bu da enflasyonist bir hamledir” ifadelerine yer verdi.
Pickering BOE’nin faiz oranlarını uzun vadede yüzde 3 ila 4 seviyesinde sabitlemesini bekliyor. Bu oran son 15 yılın ortalamalarının çok üzerinde.
Borsa uzmanı, “Teknolojik gelişmelerin etkiledikleri sektörlerin üzerinde dezenflasyonist etkileri vardır. Ancak bu teknolojik gelişmeler insanların yaşam standartlarını önemli ölçüde iyileştirecek kadar büyükse, daha önce sıklıkla görüldüğü gibi arza kattığı faydadan daha çok talebe katkıda bulunabilir” uyarısında bulundu.
Pickering, “Garip bir şekilde geçmişte sanayi devrimleri dezenflasyonist olmaktan ziyade enflasyonist olma eğilimindeydi” hatırlatmasını yaptı.
Goldman Sachs, BoE'den faiz artırım beklentisini yükseltti
JPMorgan'dan BoE'ye dair faiz yorumu
Fed tutanakları: Daha fazla faiz artışı olmalı