VOLKAN KARSAN - FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
Kurban Bayramı kimileri için tatil anlamına gelse de bu kutsal günün ibadetini uygulamak isteyenler için mutlaka bazı ilginç haberleri içinde barındırır. Boğayı kendi kesmek isteyip elinden kaçırandan, kurban yerine kendini doğrayan vasıfsız kasaplara kadar nice haber okumuşuzdur, okuruz. Kimine göre her Kurban Bayramı’nda bir şekilde yağmur yağar ve kanlar temizlenmiş olur, kimileri ise kırmızıya boyanan İstanbul Boğazı fotoğrafları üzerinden tartışma başlatır. Almanya’da evinin küvetinde kurban kesmeye çalışanlar bile görülmüştür, duyulmuştur. Başta belediyeler olmak üzere birçok kuruluş ise bu bayramın olabildiğince düzenli ve hijyenik geçirilmesi için yoğun çaba içindedir. Ama son yıllarda asıl tartışılması gereken, bir kurbanın iyimser bir bakışla bir asgari ücrete denk geldiğidir. Başka bir deyişle orta direğin kurban kesme şansı gün geçtikçe azalmaktadır.
“Kazandıran Sohbetler”de daha önceki yıllarda ibadet açısından aydınlanmaya çalıştığımız konuya bu kez sektörel açıdan bakmayı düşündük. Hayvancılık sektörünü ve sorunlarını, bayram arifesinde mercek altına almak istedik. Konuğumuz, Türkiye’nin en büyük çiftliklerinden biri olan Selçuker Gayrimenkul Yatırım A.Ş. Agro Business’in Başkan Yardımcısı Ziraat Mühendisi ve Tarım Ekonomisti Ahmet Atay…
“200 BİN METREKARE ÜZERİNDE KURULU İŞLETMEMİZDE HEM ET HEM DE SÜT ÜRETİMİYLE BİRLİKTE DAMIZLIK DÜVE YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPMAKTAYIZ”
- Sayın Atay, öncelikle Agro Business’in tarımsal girişimleri Türkiye hayvancılığı açısından rakamlarla ne ifade eder?
- Bizim işletmemiz Türkiye'de önde gelen büyük işletmelerden bir tanesi. Ekstansif bakımdan yaklaşık 200 bin metrekare üzerinde kurulu hem et hem de süt üretimiyle birlikte damızlık düve yetiştiriciliği yapmaktayız. Yaklaşık beş bin büyükbaş kapasiteli işletme iki ayrı lokasyonda konumlandırılmış olduğundan kendi güneş enerjimizden hem suyumuz hem kendi gübremizle ürettiğimiz kaba yemle birlikte entegre bir yapıya sahibiz.
Yaklaşık et ve süt üretimi olarak baktığımızda rakamsal olarak Türkiye üretiminin on binde biri gibi rakamlar konuşabiliriz. Ayrıca son dönemlerde bin küçük baş da portföyümüze eklemiş bulunmaktayız.
Hem mera hem de yem tarımcılığı olarak Türkiye'de ilk yirmi beşlerde olduğumuz söylenebilir. Daha ön sıralardaydık ama son dönemlerde çok ciddi boyutlarda büyük işletmeler açıldı. Kapasitelerini arttıranlar oldu.
“ÜLKEMİZDE HAYVANCILIĞIN %85’İ KÜÇÜK AİLE İŞLETMELERİNDEN OLUŞUYOR, BU DA ÜRETİMDE DEVAMLILIĞIN VE PLANLAMANIN ÖNÜNÜ KESİYOR”
- Bu yıl Kurban Bayramı öncesi 20 milyon büyükbaş, 64 milyon küçükbaş hayvan nüfusundan söz ediliyor, bu rakamlar ülkemiz için yeterli mi, sektörün bu bağlamda temel sorunlarını konuşabilir miyiz?
- Bayram yaklaşırken bir ay öncesinde çok hızlı bir hareket oluştu. Gerek fiyatlarda ve gerek arz talep dengelerinde çok farklı sıçramalar oldu. Hatta son dönemlerde beside yüksek maliyet artışından dolayı bir ithalat durumu söz konusu oldu. Şu an turizmle birlikte mevsimsel olarak arz talep dengesinde üretilen et tamamen yetmez durumda. Çünkü çok ciddi bir talep var. Bu talep de gerek yemlerdeki fiyat artışı ve yemin üretim maliyetlerindeki artışla birlikte besi üretiminde bir miktar düşüş de oldu. Kurban Bayramı'nın da turizm sezonuna denk gelmesiyle birlikte şu anda üretim yeterli görünmüyor. Bunun da dışarıdan hem karkas et ithali hem de damızlık materyallerin getirilmesiyle birlikte önümüzdeki dönemlerde kapatılacağını düşünüyoruz. Bunun için ileri aşamada damızlık üretiminin daha efektif, daha verimli yapılması gerekli diyebiliriz. Çünkü bazı dönemlerde temel sorunlar olarak üretimin devamlılığının sekteye uğraması, yem maliyetleriyle birlikte bazı üretim modellerinin yanlış ölçeklendirilmesi ve konumlandırılması büyümenin ve planlı üretimin önünü kesebiliyor.
Temel sorunlarda teknik altyapı ve işletmelerin optimum işletme ölçeğinden uzak kalması da sayılabilir. Ülkemizde hayvancılığın yüzde 85’i küçük aile işletmelerinden oluşuyor. Bu da üretimde devamlılığın ve planlamanın önünü kesiyor. Bundan dolayı bir model oluşturması gerekiyor.
“BİR İŞLETMENİN %70’İ YEM GİDERLERİNDEN OLUŞUYOR, BUNUN % 55’LİK MALİYETİNİ SİZ ÜRETEBİLİYORSANIZ SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ÜRETİM MODELİNİ OLUŞTURABİLİYORSUNUZ AMA DIŞA BAĞIMLIYSANIZ MALİYET HESAPLARINI BOZAN RAKAMLAR ÇIKIYOR”
- Çözümleri sıralamak istersek, aile işletmelerine destek mi artırılmalı, krediler mi kolaylaştırılmalı, teşvikler mi gözden geçirilmeli ya da sizin önerileriniz nelerdir?
- Benim görüşüme göre kooperatif ve birlik kurmak önemli bir çözüm. Yukarda sözünü ettiğim model için önemli bir adım. Buna ortak makine kullanımı, köylerde ortak sağım sistemleri ve benzer çözümleri de ekleyebiliriz.
Bazı işletmelerin kurulduktan sonra devamlılığını sağlamak için gerekli ekipman olan makine parkı olmuyor. Makine parkı olmadığı zaman üretimde verimlilik geri planda kalıyor. Bundan dolayı üretici istediği ürünün kalitesine ulaşamıyor, örneğin sütte yağ, protein dengesini oluşturamıyor hatta sağdığı sütteki kalitenin oluşturmamasından dolayı fiyat ve pazar bulmada problemler yaşayabiliyor. Örneğin sütünü soğutamıyor, bu da bir maliyet istiyor.
Gelişmiş ülkelerde kooperatifleşmenin güçlü olduğu alanların aksine bizde bu sorunlardan dolayı istediğimiz gibi planlı bir üretim modeli oluşmuyor.
Çözüm bağlamında kendimizden örnek vermem gerekirse, biz tohumdan sofraya entegre bir üretim yaptığımız için kendi işletmemizde yaklaşık birinci ve ikinci ürün olarak iki ürün alıyoruz. İki ürün de Konya koşullarında tabii ki kolay değil. Gerek damla sulama gerek yağmurlama ve buna benzer modern sulama uygulamalarıyla yonca, mısır silajı ve kaba yem üretimimizi sağladıktan sonra bunun hangi hayvanlara, hangi rasyonla, hangi yaş aralıklarında besleneceği modelini oluşturuyoruz. Sonra onların gübresini toprakla buluşturarak yem tarımına katkıda bulunuyoruz. Çünkü bir işletmenin yüzde 65-70’i yem giderlerinden oluşuyor.
Bu yüzde 70’in kendi tarlalarınızda yüzde 50-55’lik maliyetini üretebiliyorsanız daha rekabetçi, daha sürdürülebilir bir üretim modelini oluşturabiliyorsunuz. Ama dışa bağımlıysanız örneğin kış aylarında dışarıdan tedarik sağlamaya çalışıyorsanız burada karşınızda çok ciddi fiyat artışları ve maliyet hesaplarını bozan rakamlar çıkıyor. Bundan dolayı da maliyetlerinizi kendi ürettiğiniz yemle daha stabil hale getiriyorsunuz. Ancak yem maliyetlerinde doğan sapmalar nedeniyle karlılıktan zarar düzeyine geçilebiliyor.
Bunun sonucu örneğin 100 hayvanı olan bir işletmede 10 hayvan satarak bir küçülme başlıyor. Bu şekilde yavaş yavaş mevcutlar ve kapasiteler azaltmak zorunda kalınıyor. Sonu işletmenin kapanmasına kadar varabiliyor. Bundan dolayı da hem süt hem et üretimi birbirini çok ciddi açıdan etkiliyor. Çünkü süt olmazsa besicilik olmuyor. Damızlık buzağılarımızın ve bunların üretiminin önemi daha çok ön plana çıkıyor. Biz de işletmemizde bu nedenle hem kaba yemimizi üretmeye hem hayvanlarımıza bunu servis etmeye çalışıyoruz, gübrelerini de yine tekrar sahaya götürüp orada organik madde düzeyini arttırıyoruz. Toprağın PH'ını düşürebiliyoruz. Örneğin mısır slajında 6 ton/dekar aldıysak bunu 9-9,5 ton/dekara çıkararak daha düşük alanda daha yüksek verimle hem hayvansal hem bitkisel üretimde bir karlılık stabilizasyonu sağlıyoruz.
“GENÇLERE VE ÖZELLİKLE TARIMSAL VE HAYVANCILIK EĞİTİMİ ALMIŞ ARA ELEMANLARA ÇOK BÜYÜK İHTİYAÇ VAR, HATTA BUNU ÖZELLİKLE KIRSAL KALKINMA PROJELERİNDE ÖNEMLE ELE ALMAK LAZIM”
- Tarım yapılan arazilerin yüzölçümlerinin azalması, köylerde genç nüfusun kalmaması sektörü etkileyen unsurlar olarak sayılabilir mi?
- Biraz önce de belirttiğim gibi tarımsal işletmelerin yaklaşık yüzde 85’i küçük işletmeler ve aile işletmelerinden oluşuyor. Ülkemizde işletme büyüklüğü bir aile için 10-15 büyükbaş. Avrupa'da 100-110 baş Amerika ve Avustralya’da ise bu rakam 200-250’ye kadar çıkabiliyor. 10-15 büyükbaşı olan ailede bütün genç bireylere ihtiyaç var. Ama gençler daha çok köy dışında farklı kariyer hedeflerine yöneldiklerinde ailede bu işi yapanlar 45-50 üzeri bireylerden oluşuyor. Bu da zamanla verimliliğin düşmesine ve gelen neslin hayvancılık yapmayı bir gelecek olarak görmemesinden dolayı üretimi sekteye uğratıyor. Gençlere ve özellikle tarımsal ve hayvancılık eğitimi almış ara elemanlara çok büyük ihtiyaç var. Hatta bunu özellikle kırsal kalkınma projelerinde önemle ele almak lazım.
“SATIŞ FİYATI DENGESİ BOZULURSA ÜRETİM TAMAMIYLA KARLILIKTAN ÇIKMIŞ OLACAKTIR. BUNDAN DOLAYI KÜÇÜK İŞLETME DE OLSA MUTLAKA NAKİT AKIŞ DENGESİ SAĞLANMALI, GELİR VE GİDER PROJEKSİYONLARI YAPILMALIDIR”
- Bir de köy yaşamına yönelmek isteyen müteşebbis küçük yatırımcılar arasında çok sayıda başarısızlık öyküleri de var, bu kişiler için uyarı ve önerileriniz var mı?
-Son dönemlerde, özellikle pandemi sonrası bu tür köy yaşamı tercihleri daha da çok arttı. Zaman zaman insanlar yeşillikler içinde sade bir yaşama yönelip bu arada da hayvancılık yapmak istiyorlar. Hatta “biraz küçük baş yaptım başarılı oldum büyük başa da yöneleyim” diye talepler de geliştiriyorlar. Bizden proje isteyenler de oluyor.
Biz de 20 yıllık tecrübeyle 50 başlık, 100 başlık hem küçük hem de büyükbaş proje desteği veriyoruz. Nasıl yapılmalı? Nereden alınmalı? Nereden başlanmalı? Bir yol haritası şeklinde veriyoruz.
Burada proje desteğine rağmen en önemlisi kısa vadeli de olsa bizim gibi çiftliklerde işe başlamadan önce mutlaka bir staj şeklinde temel eğitimin alınması. Bu iş yaşanmalı. Mutlaka çok iyi araştırılmalı. Yatırım ucuz maliyetli kredilerle de olsa öz sermayeyle de olsa mutlaka ve mutlaka teknik bir altyapı şart. Diğer konu lokasyon ve kaba yem üretimi…
Kaç baş yapılırsa yapılsın, örneğin on baş yapacaksa 15-20 dekarlık sulanabilir bir arazide yonca ve mısır üretimini yapması şart. İşletmede kaba yemin minimum yüzde 70-80’inin üretilmesi şart. Bu olmazsa, tamamen dışarıdan yeme bağlı kalınacaktır. Bu da küçük bir fiyat artışından, döviz kuru riskinden ve buna benzer bütün gelişmelerden olumsuz etkilenecektir.
Bir de satış fiyatı dengesi bozulursa üretim tamamıyla karlılıktan çıkmış olacaktır. Bundan dolayı küçük işletme de olsa mutlaka plan ve basit excel tablolarıyla nakit akış dengesinin sağlanması, gelir ve gider projeksiyonları yapılmalıdır. Besi yapacaksa günlük canlı ağırlık artışı ve hayvana kaç gün beside tutacağını önceden tahmin etmesi, ona göre bütçesini oluşturması, kredi ve öz sermayesini buna göre çok efektif kullanması gerekir. Ama tekrar ediyorum, mutlaka yemin önemli bölümünü yani mısır, yonca, saman, buğday, arpa üretebiliyorsa bu işe girmesi daha da pozitif olur ve ilerleyen dönemde üreticiyi daha konforlu hale getirir.
“YAĞMUR ALMA BAKIMINDAN COĞRAFYAMIZ ÇOK UYGUN BİR KONUMA SAHİP DEĞİL, BU NEDENLE DAHA ÇOK KÜÇÜKBAŞ ÜLKESİYİZ, KÜÇÜKBAŞ DA ÇOK ÖNEMLE DESTEKLENMELİ, DÜŞÜNÜLMELİ”
- Bu tip işletmeler için ırk öneriniz var mı?
- Küçük işletmelerde kültür ırkları laktasyon süreleri bakımından artık daha yüksek verimlere sahip. Holstein'lar süt üretiminde kendini ispat etmiş hayvanlar. Sütünü peynir yapıp işleyen müteşebbisler de var bunlar “Yüzde beş yağ istiyorum” diyebiliyor o zaman Jersey ve Simenthal ırkını tercih edebilirler.
Ama sanayi tipi üretim yapıyorsa Holstein yüksek, diğerleri biraz daha düşük verime sahiptir. Yavrusu bazen daha değerlidir. Et üretimine yönelik buzağıları daha değerli kılınabilir. Çayır ve merada otlatma şansı yoksa gelen Angus’lar da verimlilik düşüyor.
Yağmur alma bakımından coğrafyamız çok uygun bir konuma sahip değil. Bu nedenle daha çok küçükbaş ülkesiyiz. Küçükbaş da çok önemle desteklenmeli, düşünülmeli.
Unutmamamız gereken bir de manda var. Belli sulak alanlarda, çok yağmur alan alanlarda manda düşünülmeli. Anadolu mandası çok var, çok sayıda ıslah projesi yapıldı. Başarılı projeler de oldu.
Ama hangi damızlık işletme olursa olsun sürdürülebilirliğinin sağlanması için mandalarla da jerseylerle de lokasyon olarak belli bölgelere giriş yapılması gerekiyor.
Küçükbaşlarda da kıvırcık, merinos tercih edilebilir. Süt sektörü için yüksek veriminden ötürü keçi de düşünülebilir. Bölgelere göre hangi ırkların uygun olduğu çok iyi biliniyor, bu konuda ciddi tecrübe var.
“EN ÖNEMLİ KONU VERİMLİLİK, ÖNCE ISLAH ONDAN SONRA BESİLERDE CANLI AĞIRLIK ARTIŞIYLA DAHA KISA SÜREDE BESLEME DAHA YÜKSEK ET VERİMİNİN ALINMASI GEREKLİ…”
- Dünyada çevre gönüllüleri arasında hayvancılık ve et yenilmesine karşı bir duruş çok taraftar buluyor. Hatta Almanya Tarım Bakanı Cem Özdemir bunun bayraktarlığını yapıyor. Gerçekten hayvancılık bu kadar büyük bir çevre sorunu mu?
- Son dönemlerde bu konu çok konuşulmaya başlandı ama biz tarım ve hayvancılık ülkesiyiz. Hububat ülkesiyiz. Üretimimizin büyük bir kısmı hayvancılık ve tarımsal ekonomiden oluşuyor.
Kendi çiftliklerimizde etkin çevreye duyarlı yöntemlerle bu sorunları minimuma indirerek hayvansal ve bitkisel üretimimizi yapmaya devam ettiriyoruz.
Büyükbaşların çevre dostu olmadığı konusu tamamen çiftliğin alt yapısıyla ilgili. İşletmede gübre iyi yönetiliyorsa, tekrar organik madde olarak toprağa kazandırılıp üretime katılıyorsa çevresel bir üretim sağlanabiliyor demektir. Bu konunun karbon salınımı veya buna benzer yönleri var. Bununla ilgili emisyonlar dillendiriliyor.
Ancak şu anda ileri düzeyde bir veri ağına sahip değiliz. Geçmişten elimizde veriler ve datalar yok. Ama bunun ileriki günlerde farklı bir sektör olarak önümüze geleceği görünüyor. Çevre kirliliğine önlem açısından işletmenin kendi içerisinde çevresel etkilerin değerlendirilmesi konusunda altyapısını sağlaması çok önemli.
Nihayetinde hayvana verdiğiniz tarımsal üretimleri tekrar geri alıyorsunuz ve bunu aldığınızı tekrar gübre olarak kullanıyorsunuz. Tekrar ürün yetiştiriyorsunuz. Sürekli bir döngü var. Bunun ne kadarı kirlilik ne kadarı katma değer ne kadar katma değer değil, bunun geçmiş proses bilgisi, veri analizlerinin yapılması lazım. Şu anda bunun için daha kapsamlı bir yorum yapmam çok doğru olmayacak.
Toparlamak gerekirse, en önemli konu verimlilik… Önce ıslah ondan sonra besilerde canlı ağırlık artışıyla daha kısa sürede besleme daha yüksek et veriminin alınması gerekli…
Hayvan sağlığında yine belli başlı aşılamalar sonra da hastalıklarının önlenmesi için çalışmalar yapılmalı. Eğitim ve kooperatifleşmenin yanında özel sektör kamu iş birliği çok önem arz etmekte. Tarım ve hayvancılık günümüzde daha da önem kazanıyor. Dünyada en önemli başlıklardan birisi gerçekten gıda. Bu nedenle tarımsal ve hayvancılık üretiminde gıdayla entegre olmak kaydıyla izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik kelimelerini ilerleyen dönemlerde daha çok konuşacağız. Çok daha fazla analiz etmemiz, veri analizine dayalı işletmeleri daha çok ortaya koymamız, işletmeleri datalarla yönetmemiz çok daha önem kazanıyor.
Pistlerin cesur Türk kızı Tüfekçioğlu motosikletin sırlarını anlatıyor
Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu: Ortodoks politikalara dönüş sinyali var
‘Ekonomi Doktoru’ Hikmet Baydar, Türk ekonomisinin nabzını tuttu
Ünlü danışman Mehmet Göçmen’den 28 Mayıs sonrası Türk ekonomisi
Türkiye'de elektrikli otoyla seyahatin keyfi nasıl?
14 Mayıs’tan sonra ekonomi ne olur? Murat Sağman’dan şok yanıtlar