Yazdır

Prof. Dr. Murat Şimşek: Felaketin yaraları zekat ile sarılabilir

Tarih: 10 Nisan 2023 - 07:45

Deprem yüreğimizi yaktı. Tüm ülke acıyı hafifletmede ayağa kalktı. Kimi bağış yaptı, kimi evini açtı. Ama yaralar hâlâ sıcak; ilgi, alaka bekliyor. Ramazan’ın iklimi de müslümanları yardıma, oruca, zekata davet ediyor. İlahiyatçı Şimşek anlatıyor...

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Bolluk, bereket, ibadet ve mümin için muhasebe ayı olan mübarek Ramazan’da, deprem felaketini yaşayan vatandaşlarımız, zorluk ve acılar içinde ikinci aylarını doldurdular. Yardımlaşma ve dayanışma konusunda büyük bir çaba sergileyen halkımızın cömert girişimlerinin bu mübarek ayda artarak sürdüğünü görüyoruz, süreceğini umuyoruz… Bu bağlamda hem oruç tutma ibadetin faziletlerini hem de fitre, zekat görevlerimizi felakete uğrayanlara dönük nasıl daha iyi değerlendirebileceğimizi konunun uzmanından öğrenmek istedik… “Kazandıran Sohbetler”de Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Şimşek’i konuk ettik…

“İSLAM HUKUK TARİHİNİN HANEFİLİK ÖZELİNDE GELİŞİMİ, OSMANLI DÖNEMİ UYGULAMALARI VE MECELLE, FIKIH USULÜNDE SÜNNET VE HZ. PEYGAMBER’İN TASARRUFLARI İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR YAPTIM”

- Değerli hocam sayın Şimşek, İslam ve ilahiyat konusundaki çalışmalarınızı bize anlatarak sohbetimize başlayabilir miyiz?

- Öncelikle bana böyle bir fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Selçuk İlahiyat mezunuyum. Çalışma alanım İslam hukuku yani fıkıhtır. İslam hukuk tarihinin Hanefilik özelinde gelişimi, Osmanlı dönemi uygulamaları ve Mecelle, Fıkıh usulünde sünnet ve Hz. Peygamber’in tasarrufları ile ilgili araştırmalar yaptım. Fıkhın pratik alanıyla ilgili olarak İslam ekonomisi ve finansı, İslami sigortacılık, blok zincir teknolojisi ve kripto varlıklar, helal değer zinciri, helal yaşam, helal gıda, helal ekonomi ve helal turizm konularında çalışmalar yürütmekteyim. Halihazırda Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü’nde görev yapmaktayım.

“ORUÇ, BEDENİN ZAYIFLAMASIYLA RUHUN GÜÇLENMESİNİ VE BİREYSELLEŞEREK ALLAH’I İDRAKİ HEDEFLER, İBADETLER İÇERİSİNDE ORUÇ GİZLİ OLMASIYLA AYRIŞIR”

- Ramazan ayının faziletlerinin ve oruç tutmanın aç kalma, diyet yapmak gibi değil de ruhumuzun eğitilmesi için önemini anlatır mısınız?

- İbadetler Cenab-ı Allah’ı idrak etmeyi ve onun karşısında acziyetimizi itiraf etmeyi ifade eder. Bunun en açık olduğu ibadetlerden biri oruçtur. Oruç, bedenin zayıflamasıyla ruhun güçlenmesini ve bireyselleşerek Allah’ı idraki hedefler. İbadetler içerisinde oruç gizli olmasıyla ayrışır. Çünkü oruç özelde bireyin irade eğitimini, kendilik bilincine ulaşmasını ve manevi terakkisini kuvvetlendirerek yalın ve basit haliyle Allah’a muhatap olmasının yolunu açar. Orucun bu açıdan en önemli vasfı ibadetlerde arzu edilen ihlasın yani samimiyetin bizzat kendisinde var olan gizlilik ile sağlanmış olmasıdır.

Orucun bir diğer özelliği de insanın nefis terbiyesini sağlamasıdır. İnsan oruç tutarak bedenini zayıflatınca iktidar hırsından arınmaya çalışmakta, nispeten toplumdaki iddia, beklenti, itibar, gösteriş ve bütün iktidar taleplerini zayıflatarak Allah’a yönelimi bir aylık bir süre boyunca deneyimlemeyi amaçlamış olmaktadır. Yine kişinin nefsin oyunlarından olan kendini diğer insanlardan üstün görme (kibir) ve kendini beğenme (ucub) gibi kötü hasletlere karşı güç kazanarak ve de itibar beklentisinin prangalarından kurtularak özgürleşmesini ve Allah’a yaklaşmasını hedefler. Orucun temel felsefesi kendini tutmak ve geri çekmektir (imsak). Böylece kişi yeme içmeye karşı kendini tutarak günahlara karşı da kendine hâkim olmayı öğrenir.

İbadetler içerisinde oruç gizli olmasıyla ayrışır. Çünkü oruç özelde bireyin irade eğitimini, kendilik bilincine ulaşmasını ve manevi terakkisini kuvvetlendirerek yalın ve basit haliyle Allah’a muhatap olmasının yolunu açar.

Hz. Peygamber (s.a.v.) "Yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmayan bir kimsenin, yemeyi ve içmeyi bırakmasına, aç kalmasına, Allah'ın ihtiyacı yoktur!" (Buhari, Savm, 8; Tirmizi, Savm, 16) “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir.” (İbn Mace, Sıyam, 21) buyurarak orucun en önemli hedeflerinden birinin ahlakı güzelleştirmek ve kötü huylardan uzaklaşmak olduğunu açıkça ifade etmiştir. Yine “Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin ve onunla dalaşmasın." (Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 164) buyurarak orucun insanı eğiten ve iradesini güçlendiren yönüne işaret etmiştir.

Psikolojik olarak da oruç insanı bıkkınlık ve bunalımlardan korur. Nitekim insan devamlı bedenin arzuları peşinden koşmaktan bir zaman sonra bıkar ve bunalıma doğru yol alır. Oruç ise yılda bir ay bu durumu kontrol için idrak fırsatı verir.

Şuna da işaret etmeliyiz ki orucu diğer aç kalmalardan ayıran en önemli şey niyettir. Kişi, Allah’ın rızasını umarak, ona yaklaşmak maksadıyla yeme içme gibi şehevi arzularını bir süreliğine terk etmektedir. Burada manevi sır niyette saklıdır. İnsanın niyeti ibadetlerdeki en belirleyici unsurdur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ameller, niyetlere göredir” buyurmuşlardır.

“İSRAF DİNİMİZCE HARAM KILINMIŞTIR, İSRAF KELİME OLARAK BİR ŞEYDE AŞIRI GİTME, HADDİ AŞMA DEMEKTİR, İFTARDA BİR ÖLÇÜ VE DENGE OLMALIDIR”

- İftarlar için birçok lüks lokanta veya otellerde özel mönüler, reklamlar yapılıyor. İsraf, böyle bir ibadetle ilgili daha da fazla mücadele edilmesi gereken bir sorun değil mi?

- İslam’da ikram etmek, paylaşmak övülmüştür. Kişinin imkânı çerçevesinde harcamada bulunması da meşru görülmüştür. Ancak israf dinimizce haram kılınmıştır. İsraf kelime olarak bir şeyde aşırı gitme, haddi aşma demektir. İftarda bir ölçü ve denge olmalıdır. İftarda abartı orucun maksadına aykırıdır. İsrafa varacak şekilde aşırı tüketimler, ekmek başta olmak üzere birçok yiyeceğin artık olarak atılması büyük bir vebaldir. Bu tür davranışlar nimete nankörlük olur ve toplumdan bereketin kalkmasına neden olur.

İsrafa kaçmayacak şekilde, ölçülü ve dengeli bir tarzda iftar yapmakta, iftar daveti vermekte büyük sevap vardır. Burada belirleyici olan unsurlardan biri örf dediğimiz maruftur. Yani aklın, hikmetin, toplumun hayat standardının ve özellikle kişinin yaşadığı çevrenin belirlediği bir ölçü vardır. Buna uygun davranıldığı ve israfa da düşülmediği sürece ikram ve ziyafetler meşrudur ve hatta büyük hayırlı işlerdir.

“DEPREMDEN ETKİLENMEYENLERİN SORUMLULUĞU DEPREM BÖLGESİNDEKİ İNSANLARIN YARDIMINA KOŞMAK, YARALARIN SARILMASINDA ONLARA MADDİ-MANEVİ DESTEK OLMAKTIR”

- Deprem felaketinden sonra yapılan yardımlara katkı olarak fitre ve zekat konusunda daha yararlı ne gibi işler yapabiliriz?

- Ülkemizin yakın zaman önce yaşadığı büyük deprem felaketi hepimizi derinden üzmüştür. Bu gibi büyük afet dönemlerinde herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Depreme maruz kalan kardeşlerimize büyük bir sabır imtihanı düşmüştür. İnancımıza göre hepimiz Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz. Can ve mal kaybı yaşayanların sabır ve metanetle bu felaketi atlatmaları için dua etmekteyiz. Burada bir diğer önemli sınav ve sorumluluk ise depremden etkilenmeyen diğer insanlara düşmektedir. Onların sorumluluğu bu bölgedeki insanların yardımına koşmak ve yaraların sarılmasında onlara maddi-manevi destek olmaktır. Özellikle de içinde bulunduğumuz ramazan ayı bu tür yardımlar için bir fırsattır. İnfak, sadaka, fidye, fitre, zekat vb. ramazanda ödenen veya ödenmesi adet haline gelmiş ibadetler vesilesiyle o bölgedeki kardeşlerimize destek olmak öncelikli hale gelmiştir. Tabii bu tür yardımların ulaştırılmasında devletimizin organize ettiği, AFAD, Kızılay, Türkiye Diyanet Vakfı gibi kurumsal vakıfların kampanyaları tercih edilebilir. Ayrıca doğrudan bildiği, tanıdığı kişi ve kurumlarla da insanlar bu yardımları ulaştırabilirler.

“ZEKAT, İNSANLARIN TEMEL İHTİYAÇLARININ KARŞILANABİLMESİ, SOSYAL ADALET VE DAYANIŞMANIN SAĞLANMASI İÇİN FARZ KILINMIŞTIR”

- Peki hocam, fitre, fidye ve zekat konusunu biraz açabilir misiniz?

- Fitre: Halk arasında fitre olarak bilinen fıtır sadakası; insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen müslümanın belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır. Diyanet İşleri 2023 yılı fitre miktarını 70 TL olarak belirlemiştir. Bu meblağ, nakdi olarak verilebileceği gibi gıda vb. maddelerden aynî olarak da verilebilir. Belirlenen bu miktar asgari fitre bedeli olup her bir mükellef, kendi ekonomik durumunu ve günlük gıda harcamalarını göz önünde bulundurarak belirleyeceği bir meblağı fitre olarak vermelidir. Fitrenin üst sınırı yoktur. Varlıklı kişiler diledikleri miktarda yüksekten fitrelerini ödeyebilirler. Fitre ailenin her bir ferdi için kişi başına hesaplanır. Yani kişi, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin fitrelerini vermekle yükümlüdür. Fitrenin verileceği yerlerle ilgili de şartlar vardır. Kişi dinen zengin sayılanlara, kendi anne, baba, dede ve ninelerine, kendi çocuk ve torunlarına ve kendi eşine fıtır sadakası veremez. Fitreler bir fakire verilebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtılabilir.

Fidye: Kur’an-ı Kerim’de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu fidye öder.” (Bakara,2/184) buyrulmuştur. Buna göre ihtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, daha sonra bu oruçları kaza etme imkânı bulamazsa, her gününe karşılık bir fidye öder. Fidyenin miktarı fitre ile aynıdır. Bu yıl için asgari fidye miktarı 70 TL olarak belirlenmiştir.  

Depremzedelerden varlıklarını kaybedenlere zekat verilebileceği gibi normal şartlar altında zengin sayılacak mal varlığına sahip olduğu halde içinde bulunduğu olağanüstü şartlar sebebiyle malına ulaşamayan kişilere de bu süre zarfında zekât verilebilir.

Zekat: Zekât, varlık sahibi insanların, ihtiyaç sahiplerine ödemesi farz kılınan maddi bir ibadettir. Veren ve alan için özel şartları bulunan zekatın ticaret malları ve paralar gibi yaygın mallarda verilmesi gereken miktarı her kameri yılda bir defa kırkta birdir (%2,5). Zekat, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, sosyal adalet ve dayanışmanın sağlanması için farz kılınmıştır. Deprem gibi büyük afet zamanlarında toplumun acil ihtiyaçlarının karşılanması son derece önemli hale gelince diğer bağışların yanında zekât yoluyla da yaraların sarılması gerekir. Diyanet İşleri şartlarına riayet etmek kaydıyla zekât farizasının doğrudan ya da her bakımdan güvenilir kişi ve kuruluşlar aracılığı ile yerine getirilebileceğini ifade etmiştir. Depremzedelerden varlıklarını kaybedenlere zekat verilebileceği gibi normal şartlar altında zengin sayılacak mal varlığına sahip olduğu halde içinde bulunduğu olağanüstü şartlar sebebiyle malına ulaşamayan kişilere de bu süre zarfında zekât verilebilir. Bu kişiler ayette zikredilen “ibnü’s-sebîl” sınıfına dahil olurlar. Zekat aracı kuruluşlar vasıtasıyla verilirken ilgili kuruluşun güvenilir, şeffaf ve özel zekat hesabının bulunmasına dikkat edilmelidir. Çünkü zekat, fitre ve fidye gibi özel nitelikli ibadetlerin verileceği yerler de özel olarak belirlenmiştir. Örneğin zekat ve fitre hesabındaki yardımlar cami, okul, köprü, yol vb. temlik söz konusu olmayan yerlere verilemez.

İslam’da dayanışma ve yardımlaşma sorumluluğu sadece zekâttan ibaret değildir. Zekât dışındaki infak ve bağışlar ile de yardıma muhtaç olanlara ulaşmak ve yaralarını sarmak inancımızın bir gereğidir.

“BİR MÜSLÜMANIN BİR YETİMİ HİMAYESİNE ALIP ONU KORUYUP YETİŞTİRMESİ NE BÜYÜK BİR ERDEMDİR”

- Bayramda özellikle felaketin öksüz, yetim bıraktığı çocuklar açısından neler yapılmalı, önerileriniz nelerdir?

- Deprem gibi büyük doğal afetler neticesinde ortaya çıkan en acı neticelerden biri de öksüz ve yetim kalan çocukladır. Onlar bizlere artık birer emanettirler. Yetimlerin himayesiyle ilgili birçok ayet ve hadis bulunmaktadır. Yetimin haklarını korumak, onun bakımını üstlenmek, ona yardım etmek gibi konularda çok açık ifadeler yer almakta ve büyük mükafatlar vaat edilmektedir. Ülkemizde düzenlenen kampanyalar vasıtasıyla zekat ve fitrelerimiz başta olmak üzere diğer bağışlarımızı bu öksüz ve yetimlere ulaştırabiliriz. Ayrıca ülkemizde uygulanan “koruyucu aile” müessesesi de önemli bir konudur. Peygamber efendimizin (s.a.v.) Hz. Ali’yi çocukken yanına alıp büyütmesinde olduğu gibi bir Müslümanın bir yetimi himayesine alıp onu koruyup yetiştirmesi ne büyük bir erdem olur. İslami esaslar açısından Diyanet’in de açıkladığı üzere kendi nesebine geçirmedikleri sürece, yani o yetimler kendi anne-babalarının nüfuslarında kaldıkları sürece evlatlık olarak değil koruyucu aile olarak almalarında bir sakınca yoktur, hatta çok hayırlı ve sevap bir davranıştır.

Turgay Artam, koleksiyoncu olmanın büyük kazancını anlattı

Anonim şirket ortakları vergi avantajlarından nasıl yararlanır?

‘Efsane Mimar’ Hasol’dan İstanbul depreminde yıkılmayacak binanın formülü

Dev projelerin mühendisi Özdemir’den büyük deprem ve beklenen İstanbul depremi açıklamaları

Trafik Uzmanı Dr.Suat Sarı’yla İstanbul’un trafik çilesine el attık

Dr. Kaleağası ile Avrupa Birliği’ne ufuk turu

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/prof-dr-murat-simsek-felaketin-yaralari-zekat-ile-sarilabilir/1733058