VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
On binlerce can kaybına, milyarca dolar ekonomik çöküntüye neden olan deprem felaketinden sonra özellikle İstanbul’da olası bir deprem herkesin endişesi halini aldı. Kimine göre zemin çok önemli ama en önemlisi her zeminde yıkılmayan binaların yapılabilecek olması… Japonya örneğinde olduğu gibi…
“Kazandıran Sohbetler”e felaketlere önlem, bir mimari görüş almak istedik… Konuğumuz 62 yıllık mimarlık geçmişi olan bir Yüksek Mühendis Mimar… 25 bin kelimeden oluşan İngilizce- Fransızca Mimarlık Sözlüğü, her iki dilde mimarlık eğitimi alan öğrenciler ve mimarların elinden düşmüyor. Türkçe Ansiklopedik Mimari Sözlüğü tam 20 baskı yapmış… Kurucusu olduğu Yapı Dergisi 50 yıldır yayınlanıyor… Türkiye’nin çeşitli kentlerinde onun kurucusu olduğu HAS Mimarlık’ın imzasını taşıyan binalar, siteler, oteller, gökdelenler yükseliyor… Bu sohbetin konuğu, binaları gibi anıt bir mimar Doğan Hasol…
“BİNALARIN OLABİLDİĞİNCE SAĞLAM YAPILMASI LAZIM, BİR BİNANIN DOĞRU OLABİLMESİ İÇİN ÖNCE KENTSEL PLANLAMA GEREKLİ”
- Sayın Hasol, Kahramanmaraş deprem felaketi sonrası her Türk vatandaşının endişesi oturduğu bina. Nasıl bir binada oturmalı insanlar?
- Böyle bir tavsiyede bulunmak çok zor; çünkü bu çok karmaşık bir konu. Önce bir doğa olayı olan depremin kendisi var; onun büyüklüğü var. Fay hatlarının geçtiği yerler, riskli yerler. Bunlar ayrı mesleki konular. Bu nedenle de binaların olabildiğince sağlam yapılması lazım. Bir binanın doğru olabilmesi için önce kentsel planlama gerekli. Bu planlama yapılırken deprem bölgeleri, yeşil alanlara ayrılır, genel olarak oralara bina yerleşmesi konmaz. Ondan sonra kentsel tasarım geliyor; ama o biraz daha mimariyle ilgili bir konu. Önce yapılacak yapıların her durumda çok iyi denetlenmesi lazım ve de doğru proje lazım. Sadece mimari açıdan değil, projenin her açıdan da doğru olması lazım. Zaten mimarlığın bir temel formülü vardır. Yüzyıllardan beri gelen o formül şöyledir:
Mimarlık = İşlev x (strüktür+konstrüksiyon) x estetik. Bu çarpanlardan biri sıfırsa yapılan binanın mimari değeri de sıfır olur. Üç unsurun da olması gerekir.
“HAFİF BİR SARSINTIDA BİLE BİNANIN AYAKTA KALMASI GEREKİR, BİNANIN İSKELETİ EN SAĞLAM OLMASI GEREKEN BÖLÜMÜDÜR”
- Peki İstanbul'daki bina stokunda sizce bu üçünü bir arada barındıran ne kadar bina vardır?
- Bu noktada çok afaki bilgiler vermemek gerekir; ama üçünün bir arada olduğu çok sayıda yapı olduğunu sanmıyorum. Estetiğinden vazgeçtik dersek de sağlam olmasından vazgeçilemez. Hafif bir sarsıntıda bile binanın ayakta kalması gerekir. Binanın iskeleti, en sağlam olması gereken bölümüdür. Vaktiyle yığma yapılar vardı. Ama onların da doğru yapılmış olması lazımdı. Son deprem felaketinde Hatay’da Mimar Sinan’ın 450 yıl önce yaptığı Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi sapasağlam ayakta kaldı ve depremzedelere sığınak oldu. Mimar Sinan iyi bir mimar, çok iyi bir mühendis ve tanrı vergisi büyük bir yeteneğe sahip.
“KUZEY İÇİN İSTANBUL’UN AKCİĞERLERİDİR DENİR, YEŞİL ALANLAR ORADA, SULAK ALANLAR ORADA, SULAK ALANLARIN ÇEVRESİNE SİTELER YAPARSANIZ, KENT ZORLANIR”
- İstanbul'da insanlar yer değiştirmeye, fay hatlarından uzaklaşmaya, kuzeye taşınmaya çalışıyorlar ya da binaları güvensizse güvenliye dönüştürmeye çalışıyorlar. Burada nelere önem vermeleri lazım?
- İstanbul’un kuzeyinde de farklı sıkıntılar vardır. İstanbul kuzeye kaymamalı denir. Bu, ilke olarak konmuştur. Kuzey için İstanbul’un akciğerleridir denir. Niçin? Yeşil alanlar orada, sulak alanlar orada. Bu yıl bile İstanbul da su sıkıntısı bekleniyor. Sulak alanların çevresine siteler yaparsanız, kent zorlanır. Önce, ekolojiyi de dikkate almış kentsel planlama. Fay hatlarına yakın yerlere de çok güvenli binalar yapılabilir ama bu çok masraflıdır, çok pahalıdır. Japonya yapıyor ama onlar hem bu işi çok iyi biliyorlar, hem de paradan kaçınmıyorlar. Ne harcanması gerekiyorsa o harcanıyor. Bizde öyle değil. İnşaatlarda genellikle tasarrufa gidiliyor. Örneğin, malzemeden tasarruf edenler var. Ama iyi bir mimari yapıda bütün girdilerin iyi olması gerekir. Zaten iyi mimarlıkta binanın yıkılmaması ön şarttır. Bunun için projesi doğru olacak, yerleşmesi doğru olacak. Zemin sağlam olacak. Demir, kum, çimento, çelik eksiksiz ve doğru kullanılacak.Her şeyden önce inşaat doğru olacak.
Biz Japonya’da eşimle beraber bir deprem yaşadık. Tokyo’da bir otelde kalıyoruz. Sanırım 19’uncu kattaydık. Gece deprem oldu. Sarsıldık, hissettik onu. Ben hemen yataktan fırladım, dışarıya baktım bir şey yok, bir hareket yok. Binalar olduğu yerde duruyor. Bir şey olmaz burada dedim, uyumaya devam ettik.
“BİNA YAPTIRAN YA DA BİNADAN BİR BÖLÜM SATIN ALAN KİŞİNİN DOĞRU BİR TEKNİK DANIŞMANI OLMALI, BİTMİŞ HAZIR BİR BİNA İSE ONU DA UZMANINA GÖSTERECEK, İNCELETECEK”
- Sağlam bir binada oturmak isteyenler nelere dikkat etmeli?
- Önce bina yaptıran ya da binadan bir bölüm satın alan kişinin doğru bir teknik danışmanı olması lazım. Bitmiş hazır bir bina ise onu da uzmanına gösterecek, inceletecek. Başka yolu yok. Teknik danışmanlık lazım. Bakın biz Japonya’da eşimle beraber bir deprem yaşadık. Tokyo’da bir otelde kalıyoruz. Sanırım 19’uncu kattaydık. Gece deprem oldu. Sarsıldık, hissettik onu. Ben hemen yataktan fırladım, dışarıya baktım bir şey yok, bir hareket yok. Binalar olduğu yerde duruyor. Bir şey olmaz burada dedim, uyumaya devam ettik. Ertesi sabah İstanbul’dan telefonlar yağıyor, deprem olmuş, ne yaptınız, hayatta mısınız diye sorular… Oldukça şiddetli bir deprem Türkiye’de televizyon göstermiş, spikerin masası darmadağın olmuş.
Doğan Hasol’un yazdığı 25 bin kelimeden oluşan
İngilizce- Fransızca mimarlık sözlüğü
“GÖKDELENLER SANAYİ ÇAĞI’NDA KALDI, BU DEVİRDE ARTIK BİLİŞİM ÇAĞI’NI YAŞIYORUZ, BİLGİ + İLETİŞİM EN ÖNEMLİSİ”
- Ülkemizdeki sorunu, eksikleri nasıl özetleyebiliriz?
- Her şeyden önce doğru proje, doğru uygulama gerekir. Yüksek bina yapılmaz da denilemez, doğru projeyle o da depreme dayanıklı yapılabilir. Projede mimarinin yanı sıra strüktür yani iskelet de çok önemli. Yapının çağdaş koşullara uygun olarak yapılması çok önemli. Zemine uygun temel yapılmalı ama bunlar bilgi işi. Ülkemizde maalesef çok sıkıntılar var. Öncelikle eğitimden başlamak gerekir. Mimarlık ve Mühendislik okullarını YÖK dört yıla indirdi. Dünyanın hiçbir ülkesinde dört yıl okumuş adam mimar sayılmıyor, mimar olmuyor. Dört artı bir veya üç artı iki sene olmalı, örneğin İtalya’da öyle. Beş yıl artı birtakım zorunlu stajlar söz konusu. Sonra da yetkinlik sınavlarında başarı gerekiyor.
Mühendisler için de sorun aynı, inşaat mühendisliği de dört yıla indirilmiş durumda ama dünyada bunun benzeri yok. Uzmanlık şart ve insanların buna göre yetişmiş olması gerekli.
Artık bilişim çağında yaşıyoruz. Ne var ki çağın yeni olanakları var. Bizde “Selçuklu, Osmanlı tarzı bina yapın” şeklinde dayatmalar var. Bunun hiçbir mantığı yok. O dönemin mimarisi Tarım Çağı’nın mimarlığıydı. Yüksek yapılar, gökdelenler Sanayi Çağı’nın yapılarıydı.
Yüksek bina yapılmaz da denilemez, doğru projeyle o da depreme dayanıklı yapılabilir. Projede mimarinin yanı sıra strüktür yani iskelet de çok önemli. Yapının çağdaş koşullara uygun olarak yapılması çok önemli. Zemine uygun temel yapılmalı ama bunlar bilgi işi. Ülkemizde maalesef çok sıkıntılar var. Öncelikle eğitimden başlamak gerekir.
Gökdelen nasıl başladı? Önce beton, sonra betonun çelikle takviyesi devreye girdi. Betonarme geldi, yapısal çelik geldi. Bütün bunlar kullanılır oldu. Bu olanaklar büyük avantaj sağladı. Bunlarla gökdelen yapılır oldu. Evet, gökdelen yapılır ama yetmez. 40’ıncı kata nasıl çıkacaksınız? Asansörün olması lazım. Asansör teknolojisi geldi. Ondan sonra suyu üst katlara nasıl çıkaracaksınız? Pompalama sistemleri geldi. Sonra yangına karşı koruma önlemleri devreye girdi. Bütün bunlar sanayi çağına uygun düştü. Ayrıca, Sanayi Çağı’nda bütün beyaz yakalıların tek bir binada toplanması öngörülüyordu. Şimdi Bilişim Çağı’na geldik. Önce bilgisayar destekli hesap geldi, peşinden bilgisayar destekli çizim. Daha sonra bilgisayar destekli tasarım geldi. Bilgisayar destekli teknik hesaplama programları geldi.
Bilişim Çağı’nda haberleşme gelişti. Biz Amerikalı bir firmayla ortak proje yaptık. Akşam altıya kadar biz İstanbul’da çalışıyorduk, yapılanları saat altıda bilgisayar yoluyla Kaliforniya’ya gönderiyorduk. Ertesi sabah onların yaptıkları geliyordu bize. Saat farkından yararlanıyorduk. Bu şekilde biz projemizi erken bitirdik. İzmir’deki Büyük Efes Oteli yenilenirken böyle çalıştık. Sürenin bitimine çok az kala bize telefon geldi otelin sahibi yönetimden. Bize proje teslim tarihini hatırlatıyorlar, diğer çalıştıkları firmaların süre uzatma talepleri olduğunu söylüyorlar. Biz zamanında bitireceğimizi ve süre istemediğimizi söyledik ve zamanında teslim ettik. Biz günde 20 saat çalışmıştık. 10 saat İstanbul’da 10 saat Amerika’da… Gökdelenler, Sanayi Çağı’nda kaldı, bu devirde artık Bilişim Çağı’nı yaşıyoruz. Bilgi + İletişim en önemlisi.
“BİZDEKİ MÜTEAHHİT SAYISI BÜTÜN AVRUPA’DAN FAZLA, TİCARET ODASINA GİDİP BEN MÜTEAHHİTLİK YAPACAĞIM DİYEN MÜTEAHHİTLİK BELGESİNİ ALABİLİYOR, BU KADAR BASİT”
- Peki bileşim çağında Ne tür binaya ihtiyaç duyuyor?
- Şimdi gökdelen yaparsınız ama ne gereği var ki? Bugün ülkedeki bazı gökdelenlerin yarısı boş. Microsoft’un Amerika’daki merkezi dört katlı yapılardan oluşan bir kampüste. Bugün bilgisayarla haberleşebiliyorsunuz, proje gönderebiliyorsunuz. Yapının bazı elemanlarını bilgisayar denetiminde otomatik olarak üretebiliyorsunuz. Makinalara talimat vererek onları yapıyorsunuz. Kısaca, bilgisayar destekli inşaat.
Bizde uygulayıcı ekibinde de sıkıntılar var. Gelelim müteahhitlere…
Bizdeki müteahhit sayısı bütün Avrupa’dan fazla. Nasıl müteahhit olunuyor? Ticaret odasına gidip ben müteahhitlik yapacağım diyen müteahhitlik belgesini alabiliyor. Bu kadar basit. Meslek örgütleriyle falan hiç ilgisi yok. Onu alıyor ve müteahhitlik yapıyor.
Hangi bilgiyle yapıyor? O bilgi yok. Bir mimara, bir mühendise gidiyor. Soru sormak için de bilmek gerekir. Aynı müteahhitlik ayağı gibi denetim ayağı da çok önemli bu işin depreme dayanıklı olması için ve izin ayağı da çok önemli. Belediyelerin verdiği izinler ya da imar planlarındaki kararlar da öyle… Bu konuda ben şöyle diyorum, İstanbul’da teorik olarak kaçak yapı yoktur. Çünkü ihbar olsa da kaçak yapı var diye daha sonra bir şekilde raporda düzelir.
- Geçmişten bugüne doğru proje örneği vermeniz gerekse ne söyleyebilirsiniz?
- 1960’lı yıllarda yapılan Ataköy’ü örnek verebilirim. Hala da sapasağlam ayaktadır. Hele o zamanın Ataköy plajı için dünyanın en güzel en kullanışlı plajıydı derim. Hep söylerim biz gençliğimizde cennette yaşamışız.
Bizdeki müteahhit sayısı bütün Avrupa’dan fazla. Nasıl müteahhit olunuyor? Ticaret odasına gidip ben müteahhitlik yapacağım diyen müteahhitlik belgesini alabiliyor. Bu kadar basit. Meslek örgütleriyle falan hiç ilgisi yok. Onu alıyor ve müteahhitlik yapıyor. Hangi bilgiyle yapıyor? O bilgi yok...
Doğan Hasol, Galatasaray Üstün Hizmet Ödülü’nü Galatasaraylılar Derneği Divan
Başkanı Reha Bilge’den alırken...
“BİZİM DÖNEMLERDE BAZI ARKADAŞLARIMIZ ALMANYA’YA GİTTİLER, ÇALIŞTILAR, HATTA YERLEŞENLER OLDU, O TARİHTE TEKNİK ÜNİVERSİTE 5 YILDA MEZUN EDERDİ, ŞİMDİ 4 YILDA BİR MİMAR YETİŞMİYOR”
- Doktorlarda olduğu gibi yurt dışına mimar kaçışı da var mı?
- Vaktiyle vardı bizim mezun olduğumuz dönemlerde bazı arkadaşlarımız Almanya’ya gittiler. Almanya savaştan çıkmıştı, çok fazla mimar ihtiyacı vardı. Orada çalışan arkadaşlarımız oldu. Hatta yerleşti bazıları. Ama o tarihte teknik üniversite beş yılda mezun ederdi. Şimdi dört yılda bir mimar yetişmiyor. Bir devlet üniversitemizden bir mimar Suriye’ye gitmiş, diplomasını ibraz etmiş. Bu diploma geçerli değil demişler. Niçin geçerli değil? Dört yıllık okul, dört yıllık okuldan mimar çıkmaz. Suriyeli’den alınan cevap.
Bizim zamanımızdan gidenlerden yarışma kazananlar oldu. Ama o dönemde teknik üniversitenin mezunları aranıyordu Almanya’da da tanınıyordu.
“İSTANBUL BUGÜN 20 MİLYONLUK BİR ŞEHİR, BEN “AZMAN ŞEHİR” DİYE TARİF EDİYORUM, BU NEDENLE DE DEPREME KARŞI GEREKLİ TEDBİRLERİ ALABİLMEK OLDUKÇA GÜÇ”
- İklim binaların depreme dayanıklılığı konusunu etkiler mi?
- Arazinin iklim ve zemin durumu baştan etüt edilir. Onlara cevap verecek şekilde inşaat yapılır. Japonların yaptığı da bu zaten. Binanın depreme karşı bütün girdileri doğru oluyor. Arsayı doğru seçiyorlar. Ancak, onların da yapamadığı bazı şeyler var. Örneğin, nüfusu kontrol edemediler Tokyo çok kalabalık bir şehir oldu. Bu büyüklükte şehir olmaması lazım, şehir nüfusu arttıkça depremle mücadele de zorlaşıyor. İstanbul da bugün 20 milyonluk bir şehir. Ben “azman şehir” diye tarif ediyorum. Bu nedenle de depreme karşı gerekli tedbirleri alabilmek oldukça güç.
Dev projelerin mühendisi Özdemir’den büyük deprem ve beklenen İstanbul depremi açıklamaları
Trafik Uzmanı Dr.Suat Sarı’yla İstanbul’un trafik çilesine el attık
Dr. Kaleağası ile Avrupa Birliği’ne ufuk turu
Buzlu denizlerin cesur, şampiyon ve rekortmen Türk kızı Kayadelen konuştu
İBDD Başkanı Tamur ile bağımsız denetçiliği konuştuk
İnfo Yatırım'dan 2022 değerlendirmesi, 2023 beklentileri
Binnur Zaimler'le dünya ve ekonominin 2023 yıldız haritasına bakış
Ünlü yapımcı Timur Savcı, Türk dizilerinin gücünü anlattı