Yazdır

Ünlü yapımcı Timur Savcı, Türk dizilerinin gücünü anlattı

Tarih: 16 Aralık 2022 - 07:18

Dizi starları ne kazanıyor? Kaç ülkeye dizi satılıyor? Döviz girdisi ne kadar? Diziler turist çekiyor mu? Meral Okay ve Osmanlı’yı dünyaya tanıtan dizi... TESİYAP Başkanı, başarılı yapımcı Timur Savcı tek tek anlatıyor. Dizilerin gücü aydınlığa çıkıyor...

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

“Kazandıran Sohbetler”de duygusal girişler pek sık kullandığımız bir yöntem değil. Ancak insan “vefa”nın sadece İstanbul'da bir semt adı olmadığını hissetiren kişilerle karşılaşınca ister istemez etkileniyor... Dizi sektörü, ekonomi için çok anlam taşıyan bir iş kolu olduğundan bu yana da sohbetimize önemli bir sektör paydaşını konuk etmek de hedefimiz olmuştu. Nihayetinde çok başarılı bir isimden randevu almayı sağlayıp ünlü oyuncu eski dostumuz Bülent Bilgiç ile bu ziyareti gerçekleştirdik. Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Meslek Birliği (TESİYAP) Yönetim Kurulu Başkanı başarılı yapımcı Timur Savcı'ya sorular hazırlarken aklımızın bir köşesinde rahmetli Meral Okay'ın önemi bizim açımızdan oldukça önde yer aldı... Ancak TİMS'in patronu Savcı'nın odasına girdiğimiz anda ne kadar haklı olduğumuz belgelendi. Timur Savcı'nın aile fotoğrafının yanında bir fotoğraf daha duruyordu ve o da ünlü yazar ve sanatçı Meral Okay'a aitti... Bu özel konu ve dizi sektörü ile ilgili bizim merak edip size aktarmaya çalıştığımız cevapları aşağıda bulacaksınız...

“UZUN YILLAR PRODÜKSİYON AMİRLİĞİ VE YAPIM KOORDİNATÖRLÜĞÜ YAPTIM, YAPIMCILIK YOLCULUĞUNA 2006’DA TIMS'İ KURARAK BAŞLADIK”

- Sayın Savcı, Muhteşem Yüzyıl ile çok öne çıkan hatta zirve yapan süreçte hem kendinizden hem de yapımlarınızdan bahseder misiniz? Sizi daha yakından tanımış olalım…

- Adana doğumluyum, üniversite yıllarımda İstanbul'a geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okurken harçlık çıkarmak amacıyla reklam işlerinde prodüksiyon asistanlığı olarak çalışmaya başladım. 90'lı yılların ortalarında başlayan bu macera işin mutfağında yetişmemi sağladı ve okulu bıraktım. Hayatımda gerçek iş diyebileceğim fırsat İkinci Bahar dizisinde karşıma çıktı. Onun prodüksiyonunda Şener Şen ve Türkan Şoray ile çalışma imkanı buldum. Bu dönemde reklam sektörüne de devam ettim ama televizyon dünyasına giriş yapmış oldum. Uzun yıllar prodüksiyon amirliği ve yapım koordinatörlüğü yaptım. Yapımcılık yolculuğuna 2006 yılında ilk şirketim TIMS'i kurarak başladık. Ondan önce Asmalı Konak, Haziran Gecesi, Kampüsistan gibi birçok işte yer aldım. Kendi şirketimi kurduğumdan bu yana yanlış hatırlamıyorsam 32 dizi, 50'ye yakın da film yaptık. Bu arada şirket sayımız da arttı.

Muhteşem Yüzyıl'ı yapmadan önce şirketin ilk yıllarında daha naif, daha küçük bütçeli, gençlik dizileriyle başladım. Sonra biraz para biriktirince, amiyane tabirle biraz palazlanınca diyelim, hep hayalim vardı ve kısmet Muhteşem Yüzyıl'aymış. Rahmetli Meral Okay'ın ilk fikrini paylaşmasından sonra bu işi yapmaya karar verip büyük bir risk alarak kolları sıvadık. Sonra işte o muazzam serüven ve büyük bir başarı geldi.

“ÖYLE BİR İŞ YAPALIM Kİ OSMANLI'YI BÜTÜN DÜNYAYA TÜM İHTİŞAMIYLA GÖSTEREBİLECEĞİMİZ, YANSITABİLECEĞİMİZ, ÜZERİNE DE YORUM YAPILACAK BİR NETİCE ÇIKARALIM, HAYALİM VARDI”

- Muhteşem Yüzyıl ve sonraki bazı tarihi dizilerde dekor ve kıyafetler olağanüstüydü. Yeşilçam’ın müsamere düzeyindeki sanat yönetmenliğinden sonra gerçek devrim niteliğindeydi sanki… Biz mi abartılı düşünüyoruz gerçekten etkilendiğimiz kadar var mıydı?

- Bence kesinlikle var. Daha önce yapılmış Osmanlı dönemiyle ilgili içeriklere bakarsanız genelde bizdeki gibi müthiş bir estetik kaygının olmadığını görürsünüz. Bu işi yapmak için yola çıktığımda benim “öyle bir iş yapalım ki Osmanlı'yı bütün dünyaya tüm ihtişamıyla gösterebileceğimiz, yansıtabileceğimiz, üzerine de yorum yapılacak bir netice çıkaralım” diye bir hayalim vardı. Daha önceden yapılmış benzer işlere bakıldığında hepsi birbirine benzer... Sanki kostümlerde ya da sanat tasarımında yeterince vakit harcanmayıp ya da harcansa bile tek bir noktaya takılıp tek bir çerçevenin içinde kalınmış... Hiçbirini birbirinden ya da hiçbir dönemi de birbirinden ayırt edemeyeceğiniz tasarımlar söz konusuydu...  Fatih dönemini de izliyorsunuz aynı, Yunus Emre'nin hayatını da izliyorsunuz o da aynı... Örneğin bir rahlenin önünde kavuklu bir karakter ve bütün odalar aynı görüntüde... Biz hem üstat hocalarla da çalıştık hem de çok kreatif sanat yönetmeni ve genel sanat yönetmenimizle özenli bir iş çıkardık. Hatta yola çıkarken ilk kuralımız şuydu: Bütün bildiklerinizi unutun, ezberden gitmeyeceğiz. Bugün dünyada Roma, Crown, Tudors gibi diziler ne yapıyorsa, etkisi ne oluyorsa biz de o güzellikte bir iş çıkarmamız lazım diye o kafayla başladık.

“ŞU ANDA 150 CİVARINDA ÜLKEYE DİZİ SATILIYOR. SON DÖNEMDEKİ TRENDDE LATİN AMERİKA ÇOK AĞIRLIKLI”

- Hemen dizi ihracatı konusuna girersek en çok hangi ülkeler dizilerimizi alıyor, nasıl bir döviz girdisi sağlıyor bu sektör? Yabancılar, en çok hangi tip senaryoları seviyor?

- Muhteşem Yüzyıl bu konuda çok önemli bir mihenk taşı. Birçok ülkeye ilk Türk dizisini sokan yapım bu. Onun öncesinde tarihinde Türk dizisi almamış olan ülkeler, Muhteşem Yüzyılla kapılarını açtı.

Şu anda 150 civarında ülkeye dizi satılıyor. Son dönemdeki trendde Latin Amerika çok ağırlıklı. Daha önce Orta Doğu ağırlıklıydı ama bir ara diplomatik ilişkilerden etkilendi şimdi yine toparlanıyor. Ama bütün dünyaya satılıyor diyebilirim. Bugün Avrupa'da İspanya'ya da gitseniz, İtalya'ya da gitseniz, Türk dizisiyle karşılaşırsınız. İspanya'ya gittiğinizde şu anda ekranda ulusal yayınlarda Türk dizilerini görebilirsiniz. Asya'da da artık izleniyoruz.

Döviz girdisi konusunda çok net bir şey söylemek olası değil çünkü bir istatistik yok. O yüzden rakamsal konuşmak çok zor. Bir ara yıllık 500 milyon dolar gibi bir gelir konuşuluyordu. Ben bunu çok tescilli ve gerçek rakamlar olduğunu düşünmüyorum. Fakat bizim ihracatımızın gücü ekonomik büyüklüğüyle ölçülemez.

Bunun üretimi ve bu üretimden kaynaklı dolaylı katkısı ekonomik büyüklüğüyle ölçülemeyecek kadar değerli. Bugün İstanbul bir turizm markası olduysa Türkiye'yi dünyadan turist akıyorsa inanın bunda yüzde 70 dizilerimiz etkilidir. Belki de daha bile fazladır. Bunun zaten her yerden teyit edebilirsiniz. O yüzden Türk dizilerinin ekonomiye katkısı hele ki döviz getirisinin katkısı, dolaylı etkisi nedeniyle şu anda ölçülemeyecek durumda. Bir de kültürel ve itibar açısından sağladığı bir dolaşım var ki değerini ölçemeyeceğimiz bir güç diye düşünüyorum. Bunu zaten Amerikalı soft power (yumuşak güç) olarak görüyor. Türkiye'nin de en önemli hatta tek diyebileceğim yumuşak gücü bu.

Yabancılar, bizim dizilerimizde daha aşk eksenli ve merkezinde bu coğrafyanın, örneğin İstanbul'un ya da Kapadokya'da geçiyorsa oranın güzel ve detaylı gösterildiği daha estetik dünyaları tercih ediyorlar.

“BUGÜN NETFLİX VEYA DİSNEY GİBİ PLATFORMLARA DA BİR ŞEY ÇEKİYORUZ AMA, ULUSAL KANALLARA DA ÇEKİYORUZ.. HEPSİNİN MATEMATİĞİ FARKLI AMA, ÖZÜ, MAYASI AYNI”

- Ulusal kanalların uzun süreli bölüm istemesi sektör açısından olumsuz alışkanlıklar getiriyor mu? Örneğin bir yönetmen ulusal kanal için bakışmalı, müzik klipli bölüm çektiği için platformlarda daha hızlı olması gereken bölümlerde ağır kalabiliyor mu?

- Bunlar arz talep meselesi. Bizim işimiz içerik üretmek. Bugün Netflix veya Disney gibi platformlara da bir şey çekiyoruz. Ama ulusal kanallara da çekiyoruz. Hepsinin matematiği farklı. Ama özü, mayası aynı. Bir hikayeniz vardır. Onu anlatmak istersiniz. Bunu görselleştirirsiniz... Hepsinin kendi içindeki kuralları şöyle; platforma yaptıklarınız ortalama 45 dakikalık bölümler olduğu için anlattığınız hikayeyi çok sündürmenize ihtiyaç yoktur.

Ama televizyona yaptığınızda sündürüyoruz diye düşünmeyin... Televizyon, evde ailenin bir parçası gibi... Şimdi orada bir dizi başladığında misafiriniz geliyor, çay demliyorsunuz, muhabbet ediyorsunuz ama o arada diziye de bakıyorsunuz. Platform dizisi öyle değil. Platform dizisinin on dakikasını kaçırdığınızda ya da bir bölümünü atladığınızda öbür bölümü anlamama ihtimaliniz yüksek. O yüzden elmayla armutu kıyaslamak olur. Biz bugün platforma ve televizyona içerik üretiyoruz. Yarın uzayda başka bir mecra çıkar oraya üretiriz... Yönetmenler konusunda ise Türk insanı pratik ve hemen adapte oluyor. Geçiş süreci çok kısa sürüyor.

“ARTIK STARLAR BENCE SON YILLARDA GAYET İYİ PARA KAZANIYORLAR VE OYUNCULUKTA OYNAMAK KADAR BEKLEMEK DE VAR”

- “Çok iyi oynadığı için değil çok iyi beklediği için çok para kazanıyorlar” diye yıldızlarla ilgili bir iddia var. Gerçekten çekimlerde bekleme kısmı çok mu çekilmez ve yıldızların çok büyük kazandıkları doğru mu?

- Artık starlar bence son yıllarda gayet iyi para kazanıyorlar. İkincisi evet oyunculukta
oynamak kadar beklemek de var. Ama öyle abartıldığı kadar da bir durum yok. Neticede gerçekten bu işi iyi yapan programcılarımız, reji ekibimiz programlıyor bu akışı. Bilerek bekleme değil ama neticede prodüksiyon büyüdükçe organizasyonlar çoğalıyor, aldıkları paraya da bakılırsa ben olsam beklerdim.

(Bu noktada sohbetimizde konuk olan ünlü oyuncu Bülent Bilgiç bir anekdot anlatıyor: Ayhan Işık'ın tarihe geçmiş bir lafı vardır, oyuncular olarak bizim işimiz beklemektir derdi rahmetli. Herkesten önce gelirdi. Saçını başını yapar. Yedide hazır olur ve ağzını açmadan beklerdi.)

- Bu sektörün çok sayıda emekçisi olduğu da gerçek, onlar da iyi kazandıran bir sektörden refah açısından paylarını alabiliyorlar mı?

- Kesinlikle alıyorlar... Diyelim ki bugün bir ofisteki çay dağıtan bir hizmet elemanıyla sette aynı işi yapan bir çalışan arasında bile çok ciddi maaş farkı var... Bu sektörün çok sayıda insana istihdam sağladığı da bir gerçek.

“KİMSE TUTMAMIŞ İŞİ GÖRMEZ, HERKES TUTMUŞ İŞİ GÖRÜR, TELEVİZYON DÜNYASINDA YAPIMCI OLMAK ARTIK ÖNEMLİ BÜTÇELERİ GEREKTİRİYOR”

- Dünyada ödüllü ve önemli yıldızları yapımcılığa soyunduğunu görüyoruz. Biz de yıldızların masanın öbür tarafına geçmesi çok alışıldık bir durum değil. Örnek olarak ilk aklımıza ortağınız Burak Sağyaşar ve Mahzun Kırmızıgül’den başkası gelmiyor. Ne düşünüyorsunuz yıldızlar da yapımcı olmalılar mı?

- Serbest ekonomide tabii ki istiyorlarsa bu hakkı kullanmalılar. Ama Burak Sağyaşar örneği burada tam doğru olmaz. O zaten oyunculuğu bırakmıştı ve yapım şirketi vardı. Artık oyunculuk yapmıyordu. Buna açıkçası ben karşı değilim, diğer verdiğiniz örnekler dışında şu anda Oktay Kaynarca var bildiğim. Bir de diğer bir iki tanıdığım star arkadaşımız var. Onların öyle bir hayali var. Şu anda hayal aşamasında olduğu için burada isim vermiyorum. Ama öyle görüldüğü gibi güllük gülistanlık bir dünya yok. Bu endüstride bir tek risk alan, maddi risk alan kişi yapımcı bu tarafını unutmamak gerekiyor. Çünkü kimse tutmamış işi görmez, herkes tutmuş işi görür. Televizyon dünyasında yapımcı olmak artık önemli bütçeleri gerektiriyor.

“AMERİKA'DAKİ GİBİ DİZİDE ÖYLE MARKAYI KAFANIZA GÖRE GÖREMİYORSUNUZ, GÖRMEYE KALKARSANIZ DA ONUN PROSEDÜRLERİ ÇOK UZUN VE YAYINCININ DA BAŞINI DERDE SOKABİLİYOR”

- Yabancı dizilerde örneğin bir bilgisayar markası her fırsatta gözümüze sokuluyor adeta… Bu kadar telefonla konuşulan dizilerde akıllı telefon markalarını sektör oyuncusu haline dönüştürmek mümkün olamaz mı?

- Türkiye'de bazı regülasyonlar var. Amerika'daki gibi öyle markayı kafanıza göre göremiyorsunuz. Görmeye kalkarsanız da onun prosedürleri çok uzun ve yayıncının da başını derde sokabiliyor. O yüzden pek bulaşmıyoruz. Sponsorluk mekanizması Türkiye'de çok gelişmiş durumda değil. En fazla “sundu sunar”, bölüm sonunda logolar gibi ayrıca ürün entegrasyonu dediğimiz birtakım anlaşmalar yapılır. Onun için de önceden hazırlık yapılıp yerleştirme yapmak gerekiyor ama bu telefon ya da otomobiller zaten hayatın olağan akışında olan ürünler. Çünkü bütün telefonlarda görsel olarak artık birbirine benziyor. Üstünde de bir marka da yazmıyor, sanırım telefon üreticileri de şöyle düşünüyor. Zaten bu insanlar bunu seve seve kullanıyor, bizim için bir önemi yok duygusuyla hareket ediyorlar. İlk zamanlar GSM operatörleri daha aktif kullanıyorlardı, çünkü o dönemde yeni aktiviteleri ortaya çıkıyordu, görüntülü mesaj gibi. İlk çıktığında görüntülü mesaj büyük olaydı. Bu dizide kullanılınca provokatif oluyordu. Bunun için bir reklam bedeli harcıyordu. Bugün artık reklam pastasından dijital medyaya da çok büyük bir kayış var.

- Diziler artık daha çok YouTube'dan mı izleniyor? TESİYAP olarak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

- İzleyicilerden bazıları reklam aralarını beklemek istemiyor ve YouTube'dan izliyorlar. Ama değerlendirme ve ölçümlerde artık YouTube'un da dikkate alınacağı birtakım çalışmalar yapılıyor.

Bizim meslek birliğimiz TESİYAP'da da benzer çalışmalarımız var. Biz meslek birliği olarak genelde işleyiş ve etik kurallarla ilgili çabalar içindeyiz. Çalışma koşulları ya da karşılaştığımız sorunlarla ilgili çalışmalarımız oluyor.

“MERAL OKAY’IN YERİ KESİNLİKLE DOLMAZ ÇÜNKÜ, İYİ BİR AKILDI, ENTELEKTÜEL KREATİF BİR İNSANDI, BENCE ÇOK MÜTHİŞ BİR DUYGUSU VE KALBİ YÜCE BİR RUHU VARDI”

- Meral Okay gibi bir senaristin yeri kolay doluyor mu? Bu örnekleri çoğaltmak mümkün mü? Özellikle tarihi, hukuki, tıbbi mantık ve dikkat gerektiren dizilerde danışmanlardan yeteri kadar faydalanılıyor mu?

- Meral Hanım'ın yeri kesinlikle benim açımdan dolmaz. Ama bence seyirci açısından da Türkiye açısından da doldurulamaz. Çünkü güzel bir ruhtu, iyi bir akıldı, entelektüel kreatif bir insandı. aynı zamanda da bence çok müthiş bir duygusu ve kalbi yüce bir ruhu vardı. O yüzden eksikliğini her daim hissediyorum. Ama sadece beraber yol yürüdüğüm bir yazar ve bir yol arkadaşı olarak değil Türkiye için de eksikliğini hissettiğimiz bir değer olarak görüyorum. Sorunuzun diğer bölümüne cevap verecek olursam, bizim gibi profesyonel yapım şirketleri danışmanlardan ve akademik kişilerden yeterince faydalanıyorlar. Biz bir dönem işi yapıyorsak çok değerli profesörlerle, hocalarla, tarih hocalarıyla çalışıyoruz. Özel bir alanla ilgili bir hikaye anlatıyorsak, örneğin doktorlar ya da asker, polis gibi güvenlikle ilgili bilgili insanlara danışıyoruz. Tek bir kişiden de değil birkaç ayrı ekolden gelen insanla çalışıp sonra bir süzgeçten geçirip çalışma yapıyoruz. Yani ciddi bir danışman ekibi mutlaka her diziye göre bulunduruluyor.

- Sonsuz imkanınız olsa hangi dünya starları ile çalışmak isterdiniz?

- Ben Matt Damon ve Anthony Hopkins ile çalışmayı çok isterdim. Son dönemde çok çok beğendiğim bir kadın aktrist de maalesef yok. Amerikalı kadınları birbirine çok benzer buluyorum. Eskiden çok ayrışanlar vardı, bir Julia Roberts başkaydı, Bette Midler başkaydı, Meryl Streep başkaydı. Şimdi herkes sanki birbirine benziyor...

Dr. Erhan Erken’den İstanbul ekonomisinin sırları

Enerjide önemli bir aktör Serhat Görgün’den global dev hizmet

İşte 220 milyar dolara mal olan en tartışmalı kupa: Katar 2022

Türkay: Bursa'ya yeni sanayi bölgesi gerekmez, burası aynı zamanda tarım kenti

Okumak isteyen Türk gençlerine Fransa’dan ‘kazandıran’ davet

Esenpak: Yatırımcıya da yatırım yapıyoruz

 

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/unlu-yapimci-timur-savci-turk-dizilerinin-gucunu-anlatti/1709420