Yazdır

Enver İrdem: Türkiye çipte büyük bir başarı hikayesi yazıyor

Tarih: 15 Eylül 2022 - 07:55

Alvin Toffler’in Türkiye öngörüsü neydi? Haklı mı çıktı, haksız mı? İrdem, akıllı banka kartında hangi devleri geride bıraktı? Milyarlarca euro tasarrufun sırrı nedir? Farklı Yatırım A.Ş. CEO’su Enver İrdem anlatıyor…

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

“Kazandıran Sohbetler”de bu kez ilginç bir konu farklı bir konuk var… Türk ekonomisine milyarca euro tasarruf ettiren bir üst düzey yönetici Enver İrdem… Ancak bu önemli başarı nasıl geldi, gelecek için daha ne projeler var şimdi biz soracağız, Farklı Yatırım A.Ş. CEO’su İrdem de yanıtlayacak…

“ZAMAN, TÜRKİYE'NİN UCUZ İŞ GÜCÜNE DAYALI BİR ÜRETİM MODELİ BENİMSEMESİNİN YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEYEN ALVİN TOFFLER’İ HAKLI ÇIKARTTI”

- Sayın İrdem ilginç başarı öyküsünü biraz daha ileri bırakarak önce iş yaşamı nasıl başladı, hangi maceralardan sonra Eczacıbaşı Topluluğu’ndaki göreve geldiniz?

- Mart 1958 yılında doğmuş tipik bir balık burcuyum. Sadece doğduğumdan beri kanımda olan girişimcilik geni belki de biraz aslan burcu özelliği taşıdığımı düşündürebilir.

Hatırladığım ilk girişimcilik deneyimim, 1969’da Neil Armstrong’un aya yumuşak iniş yapmasına özendiğimden olsa gerek, toprağa koyduğum yastığımın üzerine bahçemizdeki dut ağacından atlamak olduğunu hatırlıyorum. İniş yumuşak olmadı, aynen daha sonra yediğim dayak gibi. (Unutmayın, o yıllarda çocukları dövmeden yetiştirmek bilime karşı çıkmaktı. Bkz: Kızını dövmeyen, dizini döver, Dayak cennetten çıkmadır vb…)

Ortaokul yıllarında ise, rahmetli anneannemin buzdolabının kapı kapatma magnetlerini sökerek kendime manyetizma ile çalışan bir elektrik motoru yapma girişimciliğimi hatırlıyorum. Motor çalışmadı ama yine dayak cennetten çıktı…

Üniversitede iken, yakın bir arkadaşım ile kurduğum dış ticaret şirketinin temel amacı, çok da resmi olmayan yollardan Converse ve Angora kazak ithal etmekti. Şirket, ilk faturasını kesemeden battı.

İlgi alanımın girişimcilikten, çok sevgili hayat arkadaşım ve eşim Berna’ya yönelmesi sonucu girişimcilik genlerim kendilerini uzun bir müddet dinlenmeye aldı.

Taa ki... Bir gün gazetede Karadeniz’de somon balığı yetiştirmenin ne kadar uygun olduğunu İshak Alaton’un bir röportajında okuyana dek... Çalışmakta olduğum Eczacıbaşı Topluluğu’ndan iki yıl izin istedim, Bartınlı sponsor arkadaşlarımla birlikte Karadeniz’in Gideros koyunda Akuafarm A.Ş. somon çiftliği hayata geçti. Somon çiftliği, kesim istasyonuna, istasyon, fümeleme tesisine, fümeleme ise gerek iç pazarda ve gerekse yurtdışında önemli bir markaya dönüştü. Dünyada “İslami bir ülkede bulunan” tek somon çiftliği, dünya fiyatlarının üzerinde füme somon ve benzeri işlenmiş ürünlerini Ortadoğu ülkelerine satmaya başladı.

Aynı işi Sivas’ta yapan Alarko Holding ortaklarından İshak Alaton bir gün beni çağırarak şirkete ortak olmak istediğini söyledi ve böylece şirket Akuafarm’dan Alfarm (Alarko-Akuafarm)’a dönüştü. Bugün halen zincir marketlerde gördüğünüz o markanın çıkış hikayesi budur.

Ben ise, verilen 2 yıllık sürenin sonunda hisselerimi İshak Bey’e devrederek tekrar Eczacıbaşı Topluluğu’ndaki profesyonel iş yaşamıma döndüm ve beş yıl sonra aşağıda hikayesini okuyacağınız Türkiye’nin ilk kozmik güvenlikli akıllı kart üretim tesisi E-Kart ortaya çıktı.

Alvin Toffler, 80'li yıllarda "Gelecek Şoku (Future Shock)" isimli kitabında kitle üretiminin, dolayısıyla kitle kültürünün bittiğini açıklamış, bilgi çağına yaklaştığımızı, bilgiyi elinde tutanın güce ve zenginliğe kavuşacağını öngörmüştü.

Toffler'in 1990 ortalarında Türkiye ile de ilgili görüşleri vardı. Türkiye'nin ucuz iş gücüne dayalı bir üretim modeli benimsemesinin yanlış olduğunu düşünüyor ve "Özellikle tekstil alanında bir gün sizden daha ucuz işgücü sağlayan bir ülke çıkar ve dışsatımınız darbe yer!" diyordu. İnanmadık…

Toffler bunları yazdığı zaman dünya henüz internet ile tanışmamıştı; mikroelektronik, biyoteknoloji, nanoteknoloji ve yeni malzeme bilimi kavramları ise akademik jargonlardı…

Zaman onu haklı çıkarttı…

Toffler'in 1990 ortalarında Türkiye ile de ilgili görüşleri vardı. Türkiye'nin ucuz iş gücüne dayalı bir üretim modeli benimsemesinin yanlış olduğunu düşünüyor ve "Özellikle tekstil alanında bir gün sizden daha ucuz işgücü sağlayan bir ülke çıkar ve dışsatımınız darbe yer!" diyordu.

İnanmadık… Uzakdoğulu rakiplerimizin bir kilo penyenin fiyatını 0,5 dolara indirebileceğini düşünmedik… Zaman onu bir kez daha haklı çıkarttı

O dönemde Toffler’in Türkiye’ye tavsiyesi ise şuydu: Dünya pazarında eksikliği duyulan ve iddia sahibi olabileceğiniz bir dalda yoğunlaşmak ve mutlaka ama mutlaka yüksek teknolojiye (hi-tech) geçmek. İlk başta "Bu şirketler zarar etsin" diyordu. "Yılda birkaç milyon dolar zarar etsin. Bunun önemi yok. Ama 5-10 yıl sonra Silikon Vadisi teknolojik düzeyine gelmiş, o bilgi birikimine (know-how) sahip kadrolarınız ve şirketleriniz oluşur. Türkiye bu alanda dev adımlar atar."

Zamanın onu bir kez daha haklı çıkartıp çıkartmadığını değerli okuyucularımızın kararına bırakıyorum.

Ancak ben 20’nci yüzyıla girerken yaptığı sıçramayı büyük Önder’i, onun inisiyatifi, ileri görüşlülüğü ve yetkinlikleri ile ortaya koymuş olan bir Türkiye’nin; istediği ama gerçekten istediği müddetçe 21’inci yüzyıla girişte de aynı başarıyı gösterebileceğe inanmış ve bu konuda üstüme düşen sorumluluğu yadsımayan bir kişi olarak Alvin Toffler’in görüşlerini hiç unutmadım.

Eczacıbaşı Topluluğu’na 1986 yılında girdim ve 14 sene topluluğun çeşitli kuruluşlarında çalıştıktan, 2000’li yıllarda hangi sektörlerin hayatımıza damga vuracağı ve yaşamımızı radikal biçimde değiştireceği, trendlerin hangi yönde gelişeceği, topluluğun bu değişimin neresinde olabileceği, hangi iş alanlarına yatırım yapılabileceği, bu konulardan hangilerinin Alvin Toffler öngörüsü ile uyuşabileceği konusunda araştırmalara başladım. Çalışma, aralarında gen teknolojisi, sanal gerçeklik, yeni malzeme bilimi, çip bazlı akıllı kart teknolojilerinin de bulunduğu 7-8 ana başlıkta özetlenecek şekilde bitti. Bunların arasında akıllı kart teknolojileri Eczacıbaşı üst yönetimine ilginç geldi, zira bırakın Türkiye’yi, dünyada İtalya ile Çin arasındaki coğrafyada bu konuda yatırım yapan başka bir üretim tesisi yoktu. 1999’dan bahsediyorum, yani kredi kartlarımızda çipin olmadığı, Turkcell’in henüz beş milyon aboneye ulaşmaya çalıştığı, kimlik kartlarımız yerine halen kağıt bazlı “nüfus cüzdanlarımızın” kullanıldığı, otobüslerde kağıt bilet sahtekarlığının basında sürekli yer aldığı yıllar…

Türkiye’de daha önce hiç üretilmemiş tamamen güvene dayalı bir ürün gamını siparişe dayalı olarak üretmek için yurtiçi ve yurtdışı potansiyel müşterileri ikna etmek, deneme siparişi yapabilmek, pazarı domine eden ve o güne kadar pazarın tamamına hakim olan yurtdışı firmalarla gerek fiyat ve gerekse kalite rekabeti yaratmak ve kazanmak için çok çalışmak gerekiyordu. Bu da çok kısa bir süre içinde başarıldı…

“VİSA VE MASTERCARD, ‘AKILLI BANKA KARTI’ KULLANMA ZORUNLULUĞUNU GETİRDİĞİNDE BİZ TÜRKİYE’DE 6 YILDIR ZATEN BANKA KARTLARINI BU TEKNOLOJİ İLE ÜRETİYORDUK”

- Türk ekonomisine milyarlarca Euro kazandıran çalışmaya gelirsek, hangi adımları attınız, aşamaları ve sonuçları anlatır mısınız?

- Türkiye kendi akıllı kartlarını 2000’de ilk olarak bankacılık sektörü için üretmeye başladı. O tarihe kadar siz herhangi bir bankadan herhangi bir kredi ya da debit (ATM) kartı istediğinizde, kart yurtdışına (çoğunlukla da Fransa’ya) sipariş ediliyor ve 6-8 hafta arasında size teslim edilebiliyordu.

Bankalarımız ve finans kuruluşlarımız bu kartların sadece personalizasyonunu (kişiselleştirme- kartın üzerine kişinin bilgilerinin ve kart numarasının girilmesi) yapabiliyordu. Bankalarımız ve finans kuruluşlarımız, müşteri bilgilerinin kendi sektörlerindeki rakip bir kuruluşun eline geçmesini önlemek için her biri bir “kişiselleştirme makinası” almak, kurmak ve işletmek zorundaydı (yüksek fiyatlı ve yüksek kapasiteli bu makinaların kapasite kullanım oranları da genellikle çok düşüktü.)

Öte yandan, dünyadaki manyetik bantlı banka kartı sahteciliği konusunda son derece yüksek bedeller ödemeye başlayan Visa ve Mastercard, 2006 yılından itibaren manyetik bantlı kartların “akıllı banka kartlarıyla” değiştirilmesi zorunluluğunu getirdi. Bu zorunluluk geldiğinde biz Türkiye’de 6 yıldır zaten banka kartlarını bu teknoloji ile üretiyorduk. 

Tüm bunlar olurken, dünyaya paralel olarak Türkiye’de de hızla gelişen GSM pazarı yaklaşık 15-20 milyon aboneye ulaşmıştı ve aslında birer akıllı kart olan cep telefonumuzun içindeki SIM’ler de yurt dışından ithal ediliyordu.

Türkiye Akıllı Kart Sektörü, Alvin Toffler’in Türkiye’ye tavsiyeleri ile dünyadaki teknolojik gereksinimlerinin sentezlenmesinden doğdu…

Türkiye’de daha önce hiç üretilmemiş tamamen güvene dayalı bir ürün gamını siparişe dayalı olarak üretmek için yurtiçi ve yurtdışı potansiyel müşterileri ikna etmek, deneme siparişi yapabilmek, pazarı domine eden ve o güne kadar pazarın tamamına hakim olan yurtdışı firmalarla gerek fiyat ve gerekse kalite rekabeti yaratmak ve kazanmak için çok çalışmak gerekiyordu… Bu da çok kısa bir süre içinde başarıldı…

Türkiye’nin 2000 yılında kendi akıllı kartlarını üreten bir tesise sahip olmasından sonra Türkiye’deki bankaların kart alım maliyetleri bir anda yüzde 30 oranında azaldı. Bu SIM kartlarda çok daha belirgindi… Bir hafta içinde Türk GSM operatörlerinin SIM kart alım maliyetleri 30 USD’lardan 3 USD seviyesine indi. Görünen o ki, rakiplerimiz Türkiye’den aldıkları kar miktarında rejime girme kararını hemen vermişlerdi. (Not: Türkiye’de yıllık 15-20 milyon adet SIM kart satın alımı yapılır.)

“HER BİR AKILLI KART ASLINDA KİŞİSEL BİLGİLERİNİZİ DE İÇEREN BİR HAFIZAYA SAHİP, TOPLU İĞNE BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR BİLGİSAYARDIR”

- Bu noktada bize akıllı kartı biraz daha detaylı anlatabilir misiniz?

- Genel kanının aksine, akıllı kart dediğimiz ürün sadece fiziki olarak cebimizde taşıdığımız bir çeşit plastik değildir. Bu ürün daha çok fiziki bir varlığı da olan (plastik kısım) bir yapay zeka, bir robotik üründür. Hafızası vardır, öğrenme kabiliyeti vardır, kısıtlı da olsa bir zekası vardır, işletim sistemi, güvenlik yazılımları, uygulama yazılımları vardır ve her bir akıllı kart aslında kişisel bilgilerinizi de içeren bir hafızaya sahip, toplu iğne büyüklüğünde bir bilgisayardır.

Görünüş olarak bir toplu iğne başından çok da farklı olmayan 1 milimetrekare büyüklüğündeki süper yongaların (çiplerin) işlem gücü, bundan 70 yıl önce 500 bin dolara mal olan, 30 ton ağırlığındaki ve 140 metrekare yer kaplayan dünyanın ilk bilgisayarı ENIAC’dan 2 milyon kat, ilk aya inişi gerçekleştiren Apollo 11 bilgisayarının toplam işlem gücünden 100 bin kat daha güçlüdür.

Bu noktada bir noktaya dikkat çekmek isterim, bugün kredi kartlarımızın, kimlik kartlarımızın ya da GSM SIM kartlarımızın üzerine gördüğümüz yaklaşık 0,7cm’ye 0,7cm büyüklüğündeki altın veya gümüş boyalı nesne çip (yonga) değildir. Gördüğümüz nesne, bu nesnenin arkasında olan ve boyutu 1mm’den daha küçük olan çipin okuyucu cihaz (POS makinaları) için gereken temas ayaklarıdır.Nakit para yerine, kartla ödeme yapılması fikri ise ilk kez 1887 yılında Amerikalı yazar Edward Bellamy'in “Dikiz aynasından 2000’li yıla bakış” "Looking Backward to Life in The Year 2000" isimli romanında kaleme alındı. O zamanlar, insanlar için çok uzak ve imkansız gibi görünen bu fikir, bugün hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan kredi kartlarının, (manyetik bantlı, çip bulunmayan) ilk doğuş işareti oldu.

Edward Bellamy den tam 63 yıl sonra 1950 yılında Frank Mc Namara tarafından, bugün kullandığımız kredi kartlarının ilk örneğini oluşturan Diners Club kartı kullanıma sunuldu.

İlk başta nerede kullanılacağı konusunda akademik tartışmalar yapılan akıllı kartlardan insanlar, o dönemde biraz da alaycı bir ifade ile “problemini arayan çözüm” olarak söz ediyordu. Oysa akıllı kartlar bugün dünyada yılda 20 milyar adedin üzerinde satılarak kendilerini ispat etmiş durumdalar.

Türkiye’nin kartlı ödeme sistemleri ile tanışma yılı ise 1968’di. Önce Diners Club, hemen ardından da American Express kartları Türkiye pazarına giriş yaptı. Daha sonra ise Visa ve Mastercard tüm dünyada olduğu gibi, pazarda hakim konuma geldiler.

İlk olarak 1974 yılında gündemimize giren “akıllı kartların” mucidi ise Fransız “Chimie Actualités” dergisinin muhabirlerinden birisi olan ve teknolojik icatlara ilgisi ile bilinen Roland Moreno’dur. Yukarıda ismi geçen Frank Mc Namara’nın fikrini, nakit yerine geçecek bir “akıllı kart uygulaması” fikrine dönüştüren ve dünyanın ilk akıllı kartını (çip içeren kartı) evinin mutfağında üreten Moreno, aynı yıl fikrini 11 ülkede patent alır ve o yılın Aralık ayında dünyanın ilk akıllı kartı, okuyucusu ile birlikte seri olarak üretime başlar.

Kartın kullanılacağı makinanın (bugünkü ATM’ler) ismi ise TMR olarak belirlenir… (Take the Money & Run – Parayı Çek ve Kaç.)

İlk başta nerede kullanılacağı konusunda akademik tartışmalar yapılan akıllı kartlardan insanlar, o dönemde biraz da alaycı bir ifade ile “problemini arayan çözüm” olarak söz ediyordu. Oysa akıllı kartlar bugün dünyada yılda 20 milyar adedin üzerinde satılarak kendilerini ispat etmiş durumdalar.

“ÇİP SIKINTISININ MAALESEF DEVAM ETMESİ BEKLENİYOR VE 2023 VE SONRASINDA DA İYİYE GİTMEYECEĞİ ÖNGÖRÜLMEKTEDİR”

- Dünyadaki çip krizi sektörü nasıl etkiledi, bunun için alınabilecek önlemler var mı?

- Dünya çip geliştirme ve tasarımı yapan ABD ve Amerikalı firmaların tamamı çiplerini uzun yıllardır maliyet avantajı nedeniyle Çin’de ürettiriyorlar.

Mevcut çip sıkıntısı, Kovid-19 salgınının Çin’de çipler için tedarik zincirini bozduğu 2020 yılının başlarında başladı.

Bu bozulmanın birkaç ana nedeni var. Bunlardan birincisi, Pandemi döneminde elektronik ürünlere ve akıllı telefonlardan dizüstü bilgisayarlara, video konferans cihazlarından oyun konsollarına kadar her tür aygıtı içeren ev elektroniğine olan talebin artmasıdır.

Çip sıkıntısına neden olan bir diğer faktör de çiplerin sınırlı arzıdır. Çin'de birçok fabrikanın pandemi nedeniyle kapanmak zorunda kalmış olması, eş zamanlı olarak Çinli çip üreticileri yüksek talebe ayak uydurmakta zorlanması sonucunu getirmiştir. Ayrıca, yeni GSM 5G standartlarını içeren çipler ve Çin bazlı Huwai özelinde 5G’nin Çin hegemonyasında büyümesini istemeyen Amerika’nın bu konuda bir ABD-Çin ticaret savaşını başlatmış olması, çip kıtlığına katkıda bulunan son faktördür.

Çip sıkıntısının maalesef devam etmesi bekleniyor ve 2023 ve sonrasında da iyiye gitmeyeceği öngörülmektedir. Çip fiyatlarının geçen yıldan bu yana yüzde 50'nin üzerinde artmış olması, bu durumun yakın zamanda iyileşmesinin pek olası olmadığını ve tedarik zincirinin pandeminin etkilerinden kurtulmasının iki yıla kadar sürebileceğini gösteriyor.

Bu ise sadece akıllı kart sektörünü değil, araba üretiminden (içten yanmalı motor kullanan herhangi bir arabada yaklaşık 1000 adet çip kullanılmaktadır, elektrikli modellerde ise bu arkam 1500’ün üzerindedir) bilgisayar üretimine, akıllı telefon üretiminden, uçak ve deniz taşıtlarının üretimine kadar hemen her sektörü etkileyecek bir durum ve maalesef kısa dönemde yapılabilecek fazla bir şey yok.

Geçtiğimiz aylarda, Biden yönetimi bu konuda bir şeyler yapabilmek için ABD’de bir çip fabrikası kurmak için bütçe ayırdığını açıkladı.

Kurulacak fabrikanın iki yıl içinde hayata geçmesi ve 52 milyar USD’ye mal olması planlandı. Fabrikanın kullanım ömrü ise iki yıl. (Teknolojinin gelişmesi ile çip fabrikaları iki yılda eskiyor ve atıl duruma düşüyorlar)

“ÇİPLİ KİMLİK KARTLARIMIZIN ALTYAPISI DAHİL TAMAMEN ÜLKEMİZDE PLANLANMIŞ, ÜRETİLMİŞ VE DAĞITILMIŞ OLMASI BÜYÜK BİR BAŞARI HİKAYESİDİR”

- Emekli oluyorum derken çıktığınız yeni yolda hedefleriniz neler ve o hedefler gerçekleşirse ekonomimize daha ne kadar yeni tasarruflar sağlanabilir?

- Emeklilik benim için bir hayat devresi değilmiş, onu anladım. Yıllar cilt üzerinde buruşturucu etki yapıyor, bu kaçınılmaz; ancak ruh, heyecanların bitişiyle buruşuyor. Hiç kimsenin “fazla yaşamış olmakla” yaşlanmadığına, insanları yaşlandıran olgunun, ideallerinin bitmesi olduğuna, özetle, insanın, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlandığına inanıyorum.

Bu nedenle emekliliğin doğal olarak tekdüzelik ve monotonluk içeren süreci yerine sorgulamamaya, boş vermişliğe, oldurmamaya, sadece şikayet etmeye, mazeret bulmaya, vasatlığa, sıradanlığa meydan okuyabilmek amacıyla aktif iş hayatına geri dönmeye karar verdim

Doğru, meydan okumak risklidir. Tehlikelidir.

Dağlara tırmanmak, okyanuslara açılmak yürek ister.

Değişimin sizden başlaması gerektiğini bilmek bile yeteri kadar ürkütücüdür.

Sıradanlığa meydan okumak bilgi gerektirir, kendine güven gerektirir, büyük düşünebilmeyi, topun olduğu değil, olacağı yeri kestirebilmeyi ve oraya doğru koşabilme kararını almayı gerektirir.

Ama hayata anlamını veren gerçek olgular da bunlar değil midir?

Bu ay itibarıyla elektronik pasaportlarımız (çipli) Darphane matbaamız tarafından İstanbul’da üretilmeye başlandı. Bu gerek bu sektörün gelişmesi gerek kalifiye işgücü yaratılmasına neden olması ve gerekse dost ve komşu ülkelerin pasaport gereksinimlerinin buradan karşılanarak önemli bir dışsatım kalem olması açısından son derece önemli bir gelişme.

Sorunuzun ikinci kısmı için ise, halen yapılacak çok ödevimiz, bu güzel ülkemize kazandıracağımız çok şeyler var. Ülkemiz 2006 yılından itibaren geçtiğimiz ay başına kadar pasaportlarını yurtdışından alıyordu. Neredeyse 20 yıl. Bu ay itibarıyla elektronik pasaportlarımız (çipli) Darphane matbaamız tarafından İstanbul’da üretilmeye başlandı. Bu gerek bu sektörün gelişmesi gerek kalifiye işgücü yaratılmasına neden olması ve gerekse dost ve komşu ülkelerin pasaport gereksinimlerinin buradan karşılanarak önemli bir dışsatım kalem olması açısından son derece önemli bir gelişme. Bunu hayal eden, vizyonunu oluşturan, gerçekleşmesini sağlayan tüm yöneticiler içtenlikle teşekkür etmemiz gerektiğini düşünüyorum

Öte yandan son derece büyük bir başarı hikayesi olan elektronik (çipli) kimlik kartlarımızın altyapısı dahil tamamen ülkemizde planlanmış, üretilmiş ve dağıtılmış olması, önümüzdeki yıldan itibaren çipli ehliyetler, ülkemizin tüm şehirlerinde geçecek yeni “ulaşım ve alışveriş” kartımızın tasarım çalışmalarının bitmesi, ülkemizi yüksek güvenlikli akıllı kart projeleri, konusunda bölgede önemli bir güç haline getirmektedir.

Büyük ülkelerin en hayranlık duyulacak yanı, gerektiği zamanlarda şapkadan tavşan çıkarabilecek yeteneklere sahip olmalarıdır. Bu nedenle, bu sektörün kurucu ekibi olarak bizler, güzel ülkemizin bu zor zamanlarını da atlatacağımıza ve şapkadan tavşan çıkararak dünyanın içinde bulunduğu bu finansal, üretimsel ve enerjisel darboğazı avantajımıza çevireceğimize inanıyor ve bunun için tüm varlığımızla çalışıyoruz. Ulu Önder’imizin dediği gibi, “Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcut”.

“ABD'DE MOBİL CİHAZ KULLANICILARININ YÜZDE 65'İ, MOBİL CÜZDAN UYGULAMALARININ 2050 İTİBARIYLA TAMAMEN PARANIN YERİNİ ALACAĞINI DÜŞÜNÜYOR”

- Cep telefonlarında kartların yerine geçen birden çok App var? Bir gün kartlar hayatımızdan çıkabilir mi?

- Aslında “mobil cüzdan” yani telefondan ödeme için kullanılan teknolojiler çok yeni değil, ancak halen tam olarak çözülemeyen güvenlik sorunları, (telefonumuza gelen güncelleme sıklığını düşünün) akıllı telefonların hepsinin NFC teknolojisini desteklememesi (örneğin Apple desteklemiyor) ve elbette mobil uygulamaların finans sistemiyle bütünleştirilmesi biraz zaman alıyor. Ancak gelişmenin biraz yavaş olması, bundan sonraki gelişmelerin de benzer bir hızda devam edeceği anlamına gelmiyor. Aksine mobil ödeme sistemlerinin gelişme ivmesinin, önümüzdeki yıllarda baş döndürücü bir hızla artacağı tahmin ediliyor.

ABD'de Pew Research ve Elon Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre, ABD'de mobil cihaz kullanıcılarının yüzde 65'i, mobil cüzdan uygulamalarının 2050 itibarıyla tamamen paranın yerini alacağını düşünüyor.

Ancak, benim kanımca yine de, kartlarınızı hemen cüzdanlarımızdan çıkartmayalım, Evet, NFC teknolojisinin gelişmesi, tüm telefonlara uyarlanabilmesi, ödeme sistemlerine entegre edilebilmesi için henüz daha vakit var, ama asıl sorun bu değil..

Aralarında Türkiye’nin de olduğu, bankacılık sistemi oldukça gelişmiş ülkeler dışına da iş veya turistik seyahat yapmanız gerekebileceğini ve buralarda halen plastik kredi kartımıza gerek duyacağımızı da aklımızdan çıkartmayalım…

“KAMU GEREKSİNİMLERİNİN VE KARTTAN BEKLENTİLERİN BİR ARADA TARİF EDİLEBİLMESİ DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BUGÜNE KADAR MÜMKÜN OLMADI”

- Gelecek 10 yıl içinde tüm gereksinimlerin tek bir kart üzerinde bulunması, yani cebimizde tek bir kart taşımamız olasılığı nedir?

- Her ne kadar akıllı kartların asıl kullanım avantajı üzerinde birbirlerinden ayrılmış birden fazla uygulamayı koşturduğu zaman ortaya çıkacaksa da dünyada böyle bir örneği bulmak bugün için mümkün değildir. İronik gibi görülen bu durumun nedeni, akıllı kartların sahip olduğu teknolojinin yetersizliği değil, kamu gereksinimlerinin ve karttan beklentilerinin bir arada tarif edilebilmesinin dünyanın hiçbir yerinde bugüne kadar mümkün olmamasıdır. 

Örnek vermek gerekirse, ülkemizde yeni kimlik kartlarımıza ehliyetlerimizin eklenebiliyor olması, bu kartı okuma yetkisine sahip olan trafik polisleri dışında hiçbir yerde çalışmamaktadır. Yani, kimlik kartınıza eklendiği düşüncesiyle, cüzdanınızda ehliyet olmadan evden çıkmanız, ülkemiz dahil hiçbir yerde araç kiralayamayacağınız veya sigorta şirketi tarafından verilen ikame aracı kullanamayacağınız anlamına gelmektedir.

“FİNTECH VE TECHFİN ŞİRKETLERİ YENİLİKÇİ ÇÖZÜMLER SUNARAK FİNANS ENDÜSTRİSİNE KATKIDA BULUNAN TEKNOLOJİK KURULUŞLARDIR”

- Techfin ve Fintech’ler hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

- Gerek Fintech’ler gerekse Techfin’ler, çözüm sunmak için teknolojiyi kullanan kuruluşlardır. Fintech aslında "Finansal Teknoloji" kelimelerinin kısaltmasıdır. Techfin ise, Fintech gibi görünse de, esas olarak işlerinde ve temel hizmetlerinde Fintech şirketlerinden farklıdır.

Techfin, öncelikle “finansla ilgili olmayan yazılım çözümleri sunan” ve sunduğu finansal hizmetleri “finansal olmayan bir ilişkiden toplansa da”, müşterilere ve verilere erişim yetkinlikleri en önemli avantajları olan teknoloji şirketleridir. Techfin’ler Facebook, Google, Apple gibi şirketler üzerinden bilgi toplar ve bu verileri, çeşitli amaçlar için müşteri kredi riskini değerlendirmek için kullanır.

Öte yandan, Fintech şirketlerinin ana işi finansal hizmetlerdir. Online bankacılık ve mobil bankacılık uygulamaları, finansal kurumlar tarafından sunulan en tanınmış Fintech çözümleridir ve çeşitli alanlarda yenilikçi çözümler sunmak için API'ler, yapay zeka, blok zinciri ve diğer teknolojileri kullanır, bunları uygularlar.

Sonuç olarak hem Fintech hem de Techfin şirketleri yenilikçi çözümler sunarak finans endüstrisine katkıda bulunan teknolojik kuruluşlardır.

“ARTAN NÜFUS VE YANLIŞ ENERJİ KULLANIMLARI NEDENİYLE BİTKİ ÖRTÜSÜ BOZULUYOR, CANLILARIN NESLİ TÜKENİYOR, HER 10 İNSANDAN DOKUZU KİRLİ HAVA SOLUYOR”

- Yıllardır sosyal sorumluluk projelerinin ve çevre duyarlılığının hep yanında oldunuz… Yeni adımlar olacak mı bu konuda?

- TV’de karşınıza çıkan yemyeşil doğa görüntüleri ya da şehirden uzaklaşınca hissettiğiniz temiz hava çok hoşunuza gidiyor değil mi? Fakat ne yazık ki gerçekten havası suyu tertemiz dediğimiz o “doğal” alanlardan çok çok az kaldı. Artan nüfus ve yanlış enerji kullanımları nedeniyle bitki örtüsü bozuluyor, canlıların nesli tükeniyor. Üstelik Dünya Sağlık Örgütü 2018’in raporuna göre her 10 insandan dokuzu yani dünyanın yüzde 90’ı kirli hava soluyor. Dünya çapında her yıl 7 milyon insan hava kirliliğinden dolayı hayatını kaybediyor. Çevreye karşı sorumluluğumuz gerçekten çok büyük! O halde, çevremizi en temiz şekilde nasıl tutacağımızı ve neler yapabileceğimizi keşfedelim” şeklinde başlayan ve bizleri “doğru seçimler yapalım, toplu taşıma tercih edelim, ısı yalıtımı yaptıralım, su israf etmeyelim” gibi öneriler ile yol gösteren devlet ve kuruluşların bu konuda gerçekten bir şey yapıp yapmadıklarından çok emin değilim.

“Mış gibi yapmak” yerine gerçekten çevre duyarlılığı olan kuruluşlar ne zaman kullandıkları hammaddenin “daha pahalı olmasına rağmen, yani karlarının azalmasına razı olarak” çevre dostu kaynaklardan sağlamaya razı olurlar ve bunu sürdürülebilir politikalar ile süresiz desteklerler ise, ne zaman çevreye en çok zarar veren devletler, bu konuda kararlı politikalar ortaya koyar ve uygulanmasını sağlarlar ise, gerçek bir çevre duyarlılığından o zaman bahsedilebilir.

Bireysel olarak özel hayatımızda ve sorumluluğumuz altındaki iş hayatımızda çevre duyarlılığını yaşamak ve yaşatmak, bu konuda öncü olmak çok önemli olsa da maalesef kozmetik bir dokunuştan ileri gitmez.

Bu nedenle, konuyu çevremizi etkileyebilmek dairesinden çıkarıp, karar vericileri etkilemek noktasına taşımalıyız. Ben son 10 yıldır bunu yapmaya çalışıyorum.

Çevreye karşı sorumluluğumuz gerçekten çok büyük! O halde, çevremizi en temiz şekilde nasıl tutacağımızı ve neler yapabileceğimizi keşfedelim” şeklinde başlayan ve bizleri “doğru seçimler yapalım, toplu taşıma tercih edelim, ısı yalıtımı yaptıralım, su israf etmeyelim” gibi öneriler ile yol gösteren devlet ve kuruluşların bu konuda gerçekten bir şey yapıp yapmadıklarından çok emin değilim.

“KURULUŞLARIN BUGÜNKÜ AKTİFLERİ DÜNKÜ TERCİHLERİNİN SONUCU OLDUĞU GİBİ, YARIN KİM OLACAKLARI DA BUGÜNKÜ KARARLARININ SONUCU OLACAKTIR”

- Tekrar iş hayatınızın başındaki girişimlere dönersek, ilginç projeleri olan kişilere tavsiyeleriniz neler olacak?

- İçinde bulunduğumuz “Üçüncü bin yılın küresel iş dünyası”nın yaşam kuralları dünden hayli farklı olduğu gibi tanımları da oldukça farklıdır. Kuruluşların bugünkü aktifleri dünkü tercihlerinin sonucu olduğu gibi, yarın kim olacakları da bugünkü kararlarının sonucu olacaktır. Bu nedenle 3’üncü bin yılın “Kurumsal Liderlik” modeli, salt yöneticilikle sınırlı kalmayan bir beceriyi gerektirmektedir.

Üçüncü bin yılın küresel dünyasının öngördüğü yeni liderlik modeli, vizyonu, tutkuları ve heyecan verici amaçlara sahip, sürekli ileriye bakan ve pazarı tarayan, rakiplerini izleyen, yeni fırsatları saptayan, topun olduğu değil olacağı yeri öngörerek oraya doğru koşmaya başlayan, tüketicilere gelecekteki gereksinimlerini algılatabilen, kâşif, maceraperest ve öncü bir profil olarak tanımlanmaktadır.

Bu dinamik profilin enerjisinin çalışanların takım ruhuna yansıyarak kuruluşların -en büyük handikaplarından birisi olan- geçmişteki başarılarının çekim alanının yörüngesinden kurtulmak için çok gerekli olan yakıtı sağlayacağı öngörülmektedir.

Bu eşiği aşmış olan kuruluşlar, pazar odaklı olmaktan öte, pazarın odağı olmaya geçmiş ve vizyonu gerçeğe dönüştürmek için sadece kaynaklara yatırım yapmaktan öte, alışagelmiş modelleri yeniden tasarlayarak ve oyunun kurallarını tüketiciye avantaj sağlayacak biçimde geliştirerek geleceği şekillendirmenin önemini kavramışlardır.

Geçmiş yıllara bakıp; “Bir daha yaşasaydım, daha farklı yapardım” demeye oldukça alışkınız. Belki de asıl sorulması gereken soru “Gelecek beş yılı yeniden yaşasaydım bu kez neyi farklı yapardım” olmalı.

Buradaki önemli nokta genç arkadaşlarımızın gelecek beş yılı yaşayacak olması. Üstelik, gelecek on ve gelecek elli yılı da …

Röportajcının önemli notu: Konuğumuz kibar ve mütevazı kişiliği nedeniyle ülkemize sağlanan tasarrufu okurların hayal gücüne bıraktı, ancak ben kabaca 20 yıllık ülke kazancını hesapladım ve 10 milyar Avro’nun üzerinde bir sayıya ulaştım. Sanırım bu röportaj okunduğunda beni düzeltenler olacaktır.

Girişimci Türk kadınlarının Hepsiburada, bu platformda

Hayalleri hareketle buluşturan HKTM, BİST’te… Çelebi dev projeleri, gelecek planlarını anlatıyor

Prof. Dr. Keskin ile doktorlara saldırılar ve hekim göçü üzerine ufuk turu

Sağman: Türkiye olarak tamamen olağanüstü bir dönemden geçiyoruz

Türkiye’de elektrik ucuz mu, pahalı mı? Zaimler yanıtladı

Başkan Arıkan, Bodrum ormanlarını kurtaracak mucize çözümü anlattı

Kıyafetini avatarın seçsin, kripto parayla öde, drone eve getirsin

İnfo Yatırım’dan Metaverse daveti! İnfoVerse’de avatarlı tur

 

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/enver-irdem-turkiye-cipte-buyuk-bir-basari-hikayesi-yaziyor/1688233