FINANSGUNDEM.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ
Biri size şu anda çalıştığınız işi sevip sevmediğinizi sorsa, ne derdiniz? Hevesle ve bir an bile düşünmeden, “İşimi seviyorum” yanıtını verebilir misiniz? Yoksa başınızı hafifçe eğerek omuzlarınızı silkip, kırılmış bir cesaretin göstergesi olan bir iç çekişle “Evet, idare ediyorum” mu dersiniz? Bilmelisiniz ki, İşiniz veya genel olarak duygularınız hakkında ne hissettiğiniz sorulduğunda omuzlarınızı silkip iç çekerseniz, bu pek de iyiye işaret değildir.
Hepimiz, özellikle de söz konusu olan işimizse, olumsuz duygularımız hakkında konuşmama eğilimindeyizdir. Oysa bunu yaparken, çalışma hayatımıza anlamlı bir değişiklik getirmeye yardımcı olabilecek tüm yolları da tıkamış oluyoruz.
Çalışanınız sorununu paylaşmaktan çekinebilir
BEworks’ten Laura Turbay’ın haberine göre, işverenler olarak, çalışanlarımızın ne zaman endişeli olduklarını veya nelerle mücadele ettiklerini bilmek isteyebiliriz ancak çalışanlar için bu olumsuz durumları paylaşmanın ne kadar zor olabileceğini zaman zaman gözden kaçırabiliyoruz.
Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre, açık bir şekilde konuşmak ve “Gereğinden çok çalıştığımı hissediyorum” ya da “Ekipten koptuğumu hissediyorum” demek, çalışanlar tarafından son derece zor ve riskli bir durum olarak algılanıyor olabilir. Genellikle de böyledir. Başına bela alma korkusuyla işiyle ilgili endişeleri hakkında açıkça konuşmamak şeklindeki bu yanlış ancak yaygın varsayım, ironik bir şekilde, işverenlerin ilk etapta çalışan memnuniyetini artırmak için teşvik etmesi gereken şeylerin başında gelir. İşveren olarak çalışanlarınızın dertlerini sizinle paylaşmaları noktasında onları cesaretlendirmelisiniz.
Çalışanların refahı şirketin refahı demektir
Çalışanların refahı sadece çalışanlar için değil, bir bütün olarak şirket için iyidir. Çalışan refahını, buna hem maddi hem de duygusal destek dahildir, bir öncelik haline getiren şirketler genellikle daha yüksek iş tatmini, çalışanların elde tutulması ve işte üretkenlik şeklinde bu çabalarının karşılığını alır.
Çalışanların stres merkezli sorunlarından biri de tükenmişliktir. ABD sağlık harcamalarında çalışanların tükenmişlik maliyetinin yılda 125-190 milyar dolar arasında değiştiği belirtilmektedir. Bu, özellikle de çalışan memnuniyetsizliğinin organizasyon genelinde ele alınmadığı ve bunun da giderek stres ve motivasyon kaybına yol açtığı durumlarda tehlikelidir.
Aslında, şirket çalışanlarının yetersiz yönetimi, ABD'de felç gibi strese bağlı sağlık sorunlarından kaynaklanan ve yılda 120 binden fazla ölüme yol açan tehlikeli bir olgunun da önemli bir parçasını oluşturur. Çalışmalar, şirketlerin mutlu, sağlıklı çalışanlar istediğini ve onlara yatırım yapmaya istekli olduğunu göstermektedir. Sorun ise şirketlerin yüksek düzeyde çalışan refahına nasıl ulaşacaklarını bilmediklerinde ortaya çıkar.
İhtiyaçlar, hedefler ve bağlılık
Bu bazıları için şaşırtıcı gelebilir, ancak bir çalışanın kalbine giden yol, çalışma saatlerinde pinpon masalarında, bedava birada ya da şık ofis dekorunun hissettirdiği olumlu duygularda yatmaz. Çalışan refahı, hem fiziksel hem de fiziksel olmayan ihtiyaçları kapsar. Bu, sosyal bağlantı ve içsel motivasyon gibi genellikle göz ardı edilen alanlara öncelik vermek anlamına gelir. Araştırmalara göre çalışan refahı, kişinin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını, kişinin bir amacı olduğunu hissetmesini, çalıştığı kuruma bağlılık duymasını ve mutlu hissetmesini ifade eder.
Bugün, Kovid-19 salgını, iş verimliliğine ilişkin geleneksel görüşleri yeniden tanımlayarak çalışanları, yemek odası masalarını ofis masalarına ve yatak odalarını kreşe dönüştürmeye zorluyor. Uzaktan çalışmaya geçişin yarattığı ilk şoka rağmen, insanların bu yeni duruma şaşırtıcı derecede iyi uyum sağladığı gözleniyor. İşverenler artık ofis alanlarını doldurmakta zorlanıyor ve gerçekten birine ihtiyaç duyup duymadıklarını sorguluyor.
Esnek çalışma ortamına geçiş
Deloitte tarafından yapılan bir ankette, 1000 ABD'li profesyonelden yüzde 94'ü, iş esnekliğinden yararlanmayı, daha az stres ve daha yüksek bir zihinsel sağlığa sahip olmayı ve iş ile kişisel yaşamın uyumlu entegrasyonunu işten elde edecekleri en büyük kazanımları olarak sıralıyor. Bu bulgular, esnek çalışma ortamlarına doğru kademeli bir geçiş eğilimini de destekliyor. Bu durum da bize, yaratıcı bir merkez olarak ofis kültürünü öven şirketlerin, değişen çalışan tercihlerine uyumlu bir ortam yaratmak için işe, çalışanların refahını etkileyen temel faktörlerin gerçekte neler olduğunu anlamakla başlamaları gerektiğini gösteriyor.
2020 yılında, uzaktan çalışma ortamına özel olarak odaklanarak, çalışan sağlığı ve iş yeri başarısı için kritik olan beş psikolojik faktörü vurgulayan bir iş yeri tasarımı oluşturmak için 277'den fazla çalışandan alınan verilerle bir araştırma çalışması gerçekleştiriliyor. Bu çalışmaya göre, çalışan refahı için ihtiyaç duyulan beş faktör şöyle sıralanıyor ve tanımlanıyor:
Güven
Çalışanlar, meslektaşlarına, liderlerine ve bir bütün olarak çalıştıkları şirketin organizasyonuna güvenebileceklerinden emin olmak isterler. Çalışanlar için özellikle endişe verici olan şey, çalışanların işverenlerinin kendilerine güvenmediğini hissetmelerine yol açan izlenme duygusudur.
Yaratıcılık
Yaratıcılık, fikirlerin ve inovasyonun doğuşu için gerekli olan zamana, esnekliğe ve destekleyici bir çalışma kültürüne sahip olabilmek şeklinde tanımlanıyor.
İş birliği
İş birliğini odağına alan bir çalışma kültürü, ortak amaç ve hedeflere yönelik bir anlayışın yanı sıra çalışanlar arasında bu amaç ve hedeflere en iyi nasıl ulaşılacağı konusunda yaratılan iletişim kolaylığı ile karakterize edilir.
Bağ ve aidiyet
Sosyal bağlantının önemi, belirlenmiş kapalı kalma süresine ve çalışanların izolasyon ve sosyal kopuklukların üstesinden gelmelerine olanak tanıyan diğer iş yeri özelliklerine sahip olmak şeklinde tanımlanır. Bağ ve aidiyet esasen, insanların bir topluluğun parçası olduklarını hissetmeleri için katı bir iş anlayışı yerine, meslektaşları ile anlamlı ilişkiler kurmalarına izin veren bir ortamı ifade eder.
Psikolojik açıdan güvende hissetmek
Psikolojik açıdan güvenlik, işle ilgili endişeleri ifade etme ve bu konuda konuşmanın çalışanlar için normal kabul edilmesi özgürlüğüdür. Ayrıca psikolojik açıdan güvende hissetmek, özellikle de uzaktan çalışma ortamında işten kopabilme esnekliğini de içerir.
Bu maddeler ilk bakışta sezgisel gibi görünse de, gerçekleştirmesi epey zor şartlardır. Tükenmişlik veya işle ilgili diğer stres biçimlerine saplanan çalışanlar, bu faktörlerden birinde veya birkaçında eksiklik yaşadıklarını hissedebilir.
Bir şirket, çalışanının refahını nasıl sağlar?
Peki bir şirket çalışanlarının refahını nasıl geliştirir? Bunun bir yolu, çalışanlarda psikolojik dayanıklılık oluşturmaktır.
Günlük sıkıntılarla yüzleşmekten başka seçeneği olmayan ve çoğu daha sonra strese bağlı sağlık sorunlarından muzdarip olan acil servis doktorlarını düşünün. İşle ilgili stres, kendi yaşantımızda veya sosyal çevremizde bile yaygındır. Hepimizin patronunun araması durumunda iş telefonunu her zaman yanında bulundurması gereken bir arkadaşımız vardır; ya da ‘işte oyalandığı’ için nadiren yemek masasına gelen bir eşiniz veya partneriniz. Herhangi bir işte çalışan kişi duygusal olarak tükenmiş olabilir. Bu da tükenmişliğe ve zihinsel sağlığın giderek bozulmasına neden olur.
İşveren olarak yapılması gereken şey ise çalışanlarınızın mutlu hissetmeleri için gerekli koşulları sağlamak, çalışanlarınızı merkeze alan bir çalışma kültürü oluşturmak ve çalışanlarınızla ilişkilerinizi bu şartlar doğrultusunda temellendirmektir. Bunların yanı sıra, çalışanlarınızın stres faktörleriyle başa çıkmalarını sağlayabilir, kendi dayanıklılık planlarını oluşturmalarına yardımcı olabilirsiniz. Göreceksiniz, bu sayede çalışanlarınızın işle ilgili stresi yönetebilmelerini ve refahlarını ve üretkenliklerini artırabilmelerini sağlamış olacaksınız.
Beyaz yakalılar ofise dönmek istemiyor
Z kuşağının ofise dönmek için tek şartı var: Yüksek maaş
Patronlar ofise dönüş için mücadeleye hazır olmalı
Uzaktan çalışmak isteyenler bu sektörlere akın ediyor
Patronlar, uzaktan çalışanları yakından izliyor