VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
"Kazandıran Sohbetler"de konumuz bir kez daha turizm, konuğumuz ise 10 yıl kadar önce Küçük Oteller Derneği’nin kurucu başkanlığını üstlenen ve 30 yıllık otelci, Sirkeci Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Boyacı… Konumuzun turizm olmasının nedeni bu yıl piyasaların turizm rakam ve gelirleri ile çok ilgili olması… Başka bir deyişle ekonominin yönünü turizm gelirleri büyük ölçüde belirleyecek… Konuğumuz ise konunun can damarına çok ciddi kafa yoran yani turizm ekonomisi konusunda önemli görüş ve önerileri olan tecrübeli bir isim…
“FAKÜLTEYİ BİTİRECEĞİM SIRADA BİR OTEL YAPARKEN, ‘SEN YABANCI DİL BİLİYORSUN, GEL BU İŞE İŞTİRAK ET’ DENMESİ ÜZERİNE TURİZME GİRDİM”
- Sayın Boyacı sizin için 7/24 turizmle yaşıyor, rüyasında bile bu konuyu görüyor diyebilir miyiz? Sirkeci Hotels nereden nereye geldi ve turizmde bugüne kadar nerelerde görev aldınız?
- Benim turizme başlama hikayem biraz enteresan. 1964 Nevşehir doğumluyum. Üç yaşından itibaren İstanbul’da yaşadım. Baba mesleği otomotiv, 1967-1988 yılları arasında aslî işimizdi. Yani 1967 yılından beri Sirkeci'deyiz. Ben Avusturya Lisesi’nden sonra işletme fakültesini bitirdim. 1988 yılında, fakülteyi bitireceğim sırada bir otel yapıyoruz. “Sen yabancı dil biliyorsun. Gel bu işe iştirak et” denmesi üzerine turizme girdim. Ve giriş o giriş. O günden beri aşağı yukarı 34-35 senedir turizmde faaliyet gösteriyoruz. Bizim girdiğimiz dönemde Sirkeci enteresan bir yerdi, bir dönüşüm arifesindeydi. Otomotiv sektörü ve parça sektörü yavaş yavaş burayı terk ediyor, turizm sektörü de daha henüz gelmemiş durumdaydı. Dolayısıyla bizim için ilginç gelişmeye hazır bir bölgeydi ve bu bölgedeki bütün gelişim sürecini hem yaşadık hem de yönettik. Yani yönettik derken burada bir sivil toplum örgütü kuruluşunu sağladık. Çok değişik projelerle, birçok farklı dinamik ve sinerjileri bir araya getirerek bölgenin gelişmesine katkıda bulunmaya çalıştık. Bu arada da mesleki olarak otel yapımını da buradaki kaliteyi daha ileri götürme aracı olarak gördük. Oteller inşa ettik ve bölgede 8-9 tane otel yaptık. O günkü bölge gerçeklerine uygun otel tipleriydi. Sonra yavaş yavaş artık daha yüksek standartta butik oteller inşa etmeye başladık ve o ödül alan Neorion Otel ve Sirkeci Mansiyon Otel o dönemin ürünleri. Sirkeci'yi aslında bu noktaya getiren bütün süreçlere aracılık ettik diyebilirim. Tüm projelerimizi bu bölgede yapmamıza rağmen İstanbul ve Türkiye turizmi için çok emek verdik. Ülkenin bu konudaki potansiyelinin, olduğundan çok daha büyük iddiasını her platformda anlatıyoruz.
“SADECE SİRKECİ ÖZELİNDE DEĞİL İSTANBUL GENELİNDE PROJELERE KATKIDA BULUNMAMIZ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNEREK EMİNÖNÜ PLATFORMU'NUN KURULUŞUNA ARACILIK ETTİK”
- Sivil toplum örgütlerindeki, turizmle ilgili örgütlerdeki görevlerinizi de biraz hatırlayalım mı?
- Biz hep turizme bir bütün olarak baktık ve bir bütün olarak bakınca bunun sadece Sirkeci özelinde değil İstanbul genelinde, tarihi yarımada genelinde birtakım projelere katkıda bulunmamız gerektiğini düşünerek öncelikle Eminönü Platformu'nun kuruluşuna aracılık ettik. Ondan sonra bu Tarihi Yarımada Platformu'na dönüştü ve o platform üzerinden tarihi yarımada için projeler geliştirmeye çalıştık. Onun dışında Türkiye Otelciler Birliği TÜROB’ta başkan yardımcılığı görevi yaptım. İstanbul Projeleri Komitesi Başkanı idim. İstanbul için projeler ürettik. Daha sonra da TÜRKODER- Türkiye Küçük Oteller Derneği’ni kurduk. Bu derneği kurmaktaki amacımız da Türkiye'deki bütün küçük otellerin bir çatı altında örgütlenmesiyle onların kalite standartlarını yükseltmek ve butik otelciliği daha somut bir kavram haline getirmekti. Buna şimdi de Sirkeci'de yine birtakım projelerle devam ediyoruz.
Kapadokya'da da turizm ilk başladığında çok büyük kapasiteli oteller inşa edildi. Bunlar gelen grup turistlerini ağırlıyorlardı. Ama birtakım süreçler yaşandıktan sonra bugün geldiğimiz noktada net bir şekilde gördüğümüz bir şey var. Kapadokya'da artık herkes butik otelde kalmak istiyor ve bu tip oteller de bir odada büyük otellerdeki beş odanın gelirini elde ediyor. Aynı zamanda Kapadokya'da katma değeri yüksek turizm nasıl yapılırın örneği olarak da gösterilebilecek bir balon turizmi var.
“KAPADOKYA'DA ARTIK HERKES BUTİK OTELDE KALMAK İSTİYOR VE BU TİP OTELLER DE BİR ODADA BÜYÜK OTELLERDEKİ BEŞ ODANIN GELİRİNİ ELDE EDİYOR”
- Geçmişteki bazı röportajlarınızda “Bu otelcilik anlayışı çöpe atılacak”, “Türkiye turizmde geçmişte çok büyük yanlışlar yaptı” gibi ifadeleriniz var… Bu görüşlerinizde ısrar ediyor musunuz?
- Evet ısrar ediyorum. Mevcut turizm anlayışını tamamen çöpe atmak anlamında algılamayın bunu. Ama bir gerçeği çok net ortaya koymak gerekiyor. Türkiye'de yapılan oteller sanayi toplumu otelciliğinin ürünleri. Yani dünya artık bilgi toplumuna geçti ve bilgi toplumu başka otel tiplerini gerekli kılıyor. Dolayısıyla burada kastedilen aslında bu değişimi ifade etmek. Dolayısıyla Türkiye'nin de hızlı bir şekilde bilgi toplumu geçiş yapması lazım. Bu tabii ki bugünden yarına olacak bir geçiş değil. Ama bu çok net bir şekilde bugün kendini gösteren ihtiyacı belirleyen bir geçiş süreci. Bunun en net örneğini kendi memleketim Kapadokya'da görebiliriz. Kapadokya'da da turizm ilk başladığında çok büyük kapasiteli oteller inşa edildi. Bunlar gelen grup turistlerini ağırlıyorlardı. Ama birtakım süreçler yaşandıktan sonra bugün geldiğimiz noktada net bir şekilde gördüğümüz bir şey var. Kapadokya'da artık herkes butik otelde kalmak istiyor ve bu tip oteller de bir odada büyük otellerdeki beş odanın gelirini elde ediyor. Aynı zamanda Kapadokya'da katma değeri yüksek turizm nasıl yapılırın örneği olarak da gösterilebilecek bir balon turizmi var. Bir saatlik balon turuna 150 Euro para ödeniyor. Aynı paraya Antalya'da her şey dahil bir otelde, belki bir müşteri bir hafta ağırlanıyor. Yani bizim ifade etmeye çalıştığımız buydu. Tabii ki toplu turizmi inkâr edemeyiz, reddedemeyiz ama dünyadaki gelişmiş turizm modellerine baktığımızda artık bu turizm şekliyle çok ileriye gitmemizin mümkün olmadığı için biz böyle iddiayı bir ortaya attık. Bu ileriye yönelik bir değişimi ifade eden kavramdı ve bu değişimi aslında süreç içinde yaşıyoruz.
“VAR OLAN PERSONEL PROFİLİNİN ÜST DÜZEY ENTELEKTÜEL TURİSTE HİTAP ETMESİ ÇOK MÜMKÜN DEĞİLDİ, BİZ BUNUN FARKINDAYDIK”
- Tatilcilerin milyonlarca yorum paylaştıkları uluslararası bir internet sitesi Tripadvisor, geçmiş yıllarda dünyanın en iyi 25 oteli listesinde İstanbul’dan sizin oteliniz Noerion’a da yer verdi. Bu başarının sırrı neydi?
- Yukarıda da değindiğim gibi sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde yeni bir turist tipinin daha serbest, daha özgür internet üzerinden bir oteli seçen, yorumlara önem veren bunun üstünden değerlendirmeler yapan yeni bir turist profilinin geleceğini görerek Sirkeci bölgesinde bu tarz oteller inşa ettik. Bu otellerde çalışacak insanları da özel olarak seçtik. Biz şunun farkındaydık, var olan personel profilinin o üst düzey entelektüel turiste hitap etmesi ve onunla aynı seviyede bir iletişim kurması çok mümkün değildi. Dolayısıyla bu butik otellerde çok yüksek standartta Boğaziçi Siyaset Bilimi mezunu, Boğaziçi Turizm İşletme mezunu üst perdeden iletişim kurabilecek gençleri çalıştırdık. Aslında başarı o misafir profilinin nabzını çok iyi okumakla ve servisi bizim kültürümüzdeki bir şekle büründürmekle geldi. Aslında bir nevi servis inovasyonu vardı işin içinde…
Biz şunun farkındaydık, var olan personel profilinin o üst düzey entelektüel turiste hitap etmesi ve onunla aynı seviyede bir iletişim kurması çok mümkün değildi. Dolayısıyla bu butik otellerde çok yüksek standartta Boğaziçi Siyaset Bilimi mezunu, Boğaziçi Turizm İşletme mezunu üst perdeden iletişim kurabilecek gençleri çalıştırdık.
Biz Türk tarzı bir butik otelcilik yapmanın normlarını ortaya koyduk. Genelde otelcilikte misafiri karşılarsınız, hemen odasına gönderirsiniz. Biz tam tersini yaptık. Karşıladık, aynı bir Türk ailesinin bir misafiri karşılaması gibi, “Yoldan geldiniz, yorgunsunuz, buyurun. Size bir şeyler ikram edelim, çay kahve ikram edelim. Karnınız açtır, bir şeyler yemez misin?” gibi, bu tarz bir otelcilik yaptık. Bu tarzı da Türkiye Küçük Oteller Derneği ile tüm Türkiye'de anlatmaya çalıştık. Oradaki başarı da bu çalışmaların üstünden geldi ve Amerika'da dergilere çıktı, kitaplara yazıldı. bir çok alanda bundan bahsedildi. Bir nebze yapılacaklara ve yapılanlara katkımız olduysa biz de tabii mutlu olduk.
“DOĞRU OTEL TİPİNİ İNŞA ETMEK, MİSAFİRİN BEKLENTİSİNE UYGUN, NE İSTEDİĞİNİ BİLEREK BİR MİMARİ ORTAYA KOYMAK SON DERECE ÖNEMLİ”
- Sayın Boyacı, bu inovasyon başarısı sadece iş gücüyle ve hizmetle mi sınırlıydı? Mimari bir tasarım da söz konusu muydu?
- Doğru otel tipini inşa etmek tabii ki çok önemli. Yani misafirin beklentisine uygun, ne istediğini bilerek bir mimari ortaya koymak son derece önemli. Bu yadsınamaz… Ama birçok uluslararası otel ve yapılan dünya kadar yatırımı düşündüğünüz zaman bunun üstünde bir şey vermelisiniz misafire… Biz ancak bu farklılığın insan unsuruyla ortaya koyulabileceğini düşündüğümüz için insan unsuruna çok ağırlık verdik. Bu demek değil ki yaptığımız otel yanlış inşa edilmiş bir oteldi ama burada farklılığı yaratan insandı. En önemli neden de çalıştığımız misafir profili de entelektüel bir misafir profiliydi. İstanbul'u 2012-2013 gibi çıkış yıllarında verdiğiniz servisi çok iyi anlayan çok üst düzey bir profil ziyaret ediyordu. Dolayısıyla pek çok şeyin üst üste gelmesiyle beraber böyle bir başarı yakalandı.
“BİZİM TÜRKİYE'DE KİŞİ BAŞI HARCAMAYI YÜKSELTMEK İÇİN MİSAFİRLERİ MUTLAKA OTELDEN DIŞARIYA ÇIKARMAMIZ GEREKİYOR”
- Türkiye'de turizmde bir mucit olarak anılan Cem Kınay, bugün yeni girişimlerinde tarih ve kültürü öne çıkaracak modellere yöneliyor. Bir evrimden söz edebilir miyiz?
- Cem Kınay benim Avusturya Lisesi'nden ağabeyim. Görüştüğüm, pek çok sivil toplum örgütünde bir araya geldiğimiz, acentesiyle de çok uzun yıllar çalıştığı önemli bir insan. Otellerinde, bu alternatifi gündeme getirirken daha üst düzey turist için farklı bir alternatif olsun diye gündeme getiriyor. Bunlar zaten harcama gücü olan misafirler. Ama herkes bu modeli deyim yerindeyse mal bulunmuş mağribi gibi üstüne atlayıp Türkiye'de bir model haline getirince bir bozulma oluyor. Eminim ki Cem Kınay da bu sonuç nedeniyle bugün büyük bir üzüntü duyduğunu net bir şekilde ifade ediyor. Her şey dahil sistem, güvenlik problemi olan ülkelerde, Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelerde turistlerin dışarı çıkmaması için tasarlanmış bir model. Söyleşinin başında sözünü ettiğim ‘çöpe atılacak’ dediklerim içinde bu da var. Bu sistemi iyi uygulayan üst düzey birtakım otelleri tenzih ederim ama gelinen noktada baktığımızda tamamen gider odaklı, misafir memnuniyetini önemsemeyen, Türkiye gibi kültürel zenginliği ve çok farklı turizm alternatifleri olan bir ülkede her şey dahil yaparsanız bunu dar bir çerçeve içine hapsetmiş olursunuz. Bu yanlış maalesef yapıldı Türkiye'de. Her şey dahil modeli tamamen misafir memnuniyetini ikinci planda bırakan, gider yönetimi üzerine bir model haline getirildi ve prim yani kişi başı harcamaların da çok düşük seyretmesine sebep oldu, dolayısıyla biz ekonomik olarak bir kere bu modelin yanlış olduğunu ısrarla ve ısrarla söylüyoruz. Bizim Türkiye'de kişi başı harcamayı yükseltmek için misafirleri mutlaka otelden dışarıya çıkarmamız gerekiyor.
Her şey dahil modeli tamamen misafir memnuniyetini ikinci planda bırakan, gider yönetimi üzerine bir model haline getirildi ve prim yani kişi başı harcamaların da çok düşük seyretmesine sebep oldu, dolayısıyla biz ekonomik olarak bir kere bu modelin yanlış olduğunu ısrarla ve ısrarla söylüyoruz.
“1,5 MİLYON CİVARI UKRAYNALI, 5 MİLYON CİVARI DA RUS TURİST AĞIRLAYAN BİR ÜLKEYİZ, BU HEDEFLERDE MUTLAKA BİR SIKINTI OLUŞTU”
- 2022 turizm hedeflerin gerçekleşme ihtimali konusunda beklenti ve görüşleriniz neler?
- Ben gerçekleştireceğimizi düşünüyorum. Aslında Ukrayna-Rusya savaşı çıkmamış olsaydı bunu çok daha kesin şekilde ifade edebilirdim. Bu savaş az da olsa hedeflerin sapacağı endişesini getirdi. Çünkü yaklaşık olarak bir buçuk milyon civarı Ukraynalı turist ve beş milyon civarı da Rus turist ağırlayan bir ülkeyiz. Bu hedeflerde mutlaka bir sıkıntı oluştu. Ama diğer ülkelerin bunu kapatacağını ve ikinci dönemde yakaladığımız ivmeyle ki bunun işaretleri gözüküyor, sene başı hedeflerini 2022 senesi içinde realize edebileceğimizi düşünüyorum. Ayrıca Türkiye'nin potansiyeline baktığımızda, İstanbul'un potansiyeline baktığımızda belirlenen hedeflerin çok da gerçekçi olmadığını, oldukça düşük kaldığını, çok rahatlıkla ifade edebilirim.
“İSTANBUL ŞU ANDA 25 MİLYON TURİSTİ AĞIRLAYABİLİR VE 25 MİLYAR DOLAR TURİZM GELİRİNİ ÇOK RAHAT GERÇEKLEŞTİREBİLİR”
- Rakamsal olarak buna örnek vermeniz mümkün mü acaba?
- Biz şu anda yaptığımız bir çalışmada Türkiye'nin turizm kapasitesi neye imkân veriyor bunun üzerine çalışıyoruz. İstanbul'da bütün verilerle hayata geçirmek için bir araştırma yürütüyoruz. Birinci sırada lojistik imkanlarımıza bakmamız lazım. Bu imkanlarımız ne kadar turisti getirmeyi sağlıyor? İkincisi konaklama imkanlarımıza bakmamız lazım. Üçüncü sırada yeme içme, şehrinin altyapısı, ulaşım imkanları vs… Biz İstanbul'la ilgili bu çalışmayı yaptığımızda çok net bir sonuçla karşılaştık. İstanbul şu anda 25 milyon turisti ağırlayabilir ve 25 milyar dolar turizm gelirini çok rahat gerçekleştirebilir. Bununla ilgili uçağa da sahibiz, konaklama kapasitesine de sahibiz. Galataport'la ‘Cruise’ imkanlarına da sahibiz. Bunu İstanbul özelinde söylüyorum. Türkiye genelinde bunu yaygınlaştırdığınız zaman ve pazarlama sürecini çok iyi yönettiğiniz zaman tüm ülkede 100 milyon kapasitelere ulaşmak hiç de zor bir hedef değil. Dolayısıyla şöyle ifade edebiliriz. Un var, yağ var, şeker var helvayı yapmak aslında birazcık bu pazarlama süreçlerinde başarılı olmakla çok kolay çözülebilecek bir konu... (Röportajcının notu: Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, 2022'de 42 milyon turist ve 35 milyar dolar hedef açıkladı)
“YENİ BİR YÖNETİM MODELİ İLE YENİ BİR BAKIŞ AÇISI YARATILMALI, KATMA DEĞERİ YÜKSEK NİTELİKLİ TURİZM YAPMANIN POLİTİKALARI ÜRETİLMELİDİR”
- Peki unu yağı şekeri sizin elinize versek ve birkaç yıllığına turizm politikasını belirleme konusunda tek yetkili olsanız temel olarak neleri değiştirirdiniz?
- Türkiye turizminin en büyük sorunu yönetim sisteminin olmamasıdır. Aşağıdan yukarı örgütlenmiş bir yönetim modeli yoktur. Tüm başarılı turizm destinasyonları bu konuda bir yapıya sahiptir. Bu yönetici yapılar turizmle ilgili stratejilerin oluşturulması, bir vizyonun ortaya koyulması ve paydaşlar arasında sinerji üretilmesine temel işleve sahiptir. Destinasyonun turizm pazarlaması bu modelle yapılır. Ülkemizde turizm pazarlaması yapılmaz tanıtım yapılır. Çünkü pazarlama yapacak donanım ve kapasite olan yapı yoktur. Bakanlık sistemi hantal ve dünya gerçeklerine uygun değildir. Yeni bir yönetim modeli ile yeni bir bakış açısı yaratılmalı, katma değeri yüksek nitelikli turizm yapmanın politikaları üretilmelidir. Verimliliğin, inovasyonun temel olduğu insan odaklı sürdürülebilir turizm anlayışı hâkim olmalıdır. Çevreyle uyumlu ve onu koruyup gözeten bir turizm şarttır. Düşük katma değerli turizm getirdiğinden fazla çevre hasarı üretir. Gelecek kuşaklar bunun hesabını bizlere soracaktır. Turizmde karar alırken veri odaklı hareket etmek olmazsa olmaz yönetim mantığı haline gelmelidir.
Yaptığımız ön çalışmalar doğru politikaların uygulanması ve iyi bir pazarlama ile ülkemizin 100 milyon turist ve 100 milyar dolar turizm gelirine ulaşabilecek bir altyapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bu rakam en iyi durumda elde ettiğimizin 2,5 katıdır. Turizmde çarpan etkisi 2,7’dir çünkü tüm gelir içeride kalır. Turizmde istihdamın çarpan etkisinde çok yüksektir. Turizmi bu rakamlara taşımak doğrudan turizm gelirini gayri safi milli hasılanın yüzde 12’sine çarpan etkisi ile dolaylı geliri de yüzde 30’una yakın bir orana ulaştırır. Lojistik kapasitemiz, konaklama altyapımız ve diğer imkanlarımız bu hedefe ulaşma imkânı vermektedir. Pazarlama, çeşitlendirme, 12 aya yayma ve verimlilik bunu sağlar. Fakat her şeyin başı yönetmektir.
“ÇOK TURİST AĞIRLAMAK BİR MARİFET DEĞİLDİR, MARİFET ÇEVREYİ VE İNSANI DÜŞÜNEREK UZUN VADELİ VERİMLİ TURİZM YAPMAKTIR”
- Turizm ve doğa ilişkisi çok önemli… Her turizmci mutlaka hayata çevreci bir anlayışla bakmalı bana göre… Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
- Çevre konusunda koruyucu politikalar sürdürülebilir turizmin olmazsa olmazıdır. Rantçı anlayış turizmi hızla tüketir. Pek çok turizm destinasyonunun kimliğini kaybetmesine bu sebep olmuştur. Ülkemizdeki çevre örgütlerinin çabalarına rağmen bu sorun var olan en büyük tehdittir. Turizm yatırımcısı halen çevre bilincine sahip olmaktan oldukça uzaktır. Bu alandaki politikaların ortak akılla oluşturulması ve alınan kararlarda çevre duyarlılığını temel belirleyici olması şarttır. ‘Çevre yoksa turizm yok’ fikri her paydaşın zihnine yerleşmelidir. Çok turist ağırlamak bir marifet değildir. Marifet çevreyi ve insanı düşünerek uzun vadeli verimli turizm yapmaktır.
Prof. Dr. Helvacı: Bence Spor Yasası lüzumundan ağırdır
İstanbul’un 'asırlık' şekerlemecisi Feridun Dörtler: Tatil şekerden daha tatlı!
Tarkan Akgül: BİST’te bundan sonra bir hareketin bankalarla başlayacağını düşünüyorum
Dr. Yaşaroğlu: Zekât ekonomik büyüme ve kalkınmaya destek olur
Prof. Dr. Yaşar Bilgin: Almanya’da hekimlik hayal değil ama prosedür çok zor
Ufuk Tarhan: Blockchain yerkürenin dijital hali, ikizi, izdüşümü
Levent Kenar: Nükleer ve kimyasal silahlardan korunmanın yollarını öğrenmeliyiz