Yazdır

İstanbul’un 'asırlık' şekerlemecisi Feridun Dörtler: Tatil şekerden daha tatlı!

Tarih: 29 Nisan 2022 - 07:30

İstanbul’un son 100 yılına adını yazdırmış bir marka Üç Yıldız Şekerleme. Feridun patron, G.Saray’da başladığı büyük futbol rüyasına 21’inde veda etmiş, baba mesleğini seçmiş. "Nerde o eski bayramlar?" diyoruz, anlatıyor. Ağız tadıyla…

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Bayramlar yaklaşırken ya da bayram günlerini yaşarken hep dilimizdedir “Nerede o eski bayramlar” lafı… Açıkçası 100’ün üzerinde bayram görmüş bir insan olarak ben de zaman zaman ararım o çocukluğumuzdaki bayramların tadını… “Kazandıran Sohbetler”de bu kez İstanbul’un 100 yıla yaklaşan geçmişiyle en eski şekerleme kuruluşlarından biri olan Üç Yıldız Şekerleme’nin patronu Feridun Dörtler’i konuk edip ona “Nasıldı o eski bayramlar” diye sormak istedik… Tüm alçak gönüllüğü ve nezaketiyle tam bir İstanbul beyefendisi olan Feridun Dörtler ve onun geleneğini sürdüren oğlu Altuğ Dörtler ile hoş bir bayram sohbeti yaptık…

“BİZİM MESLEĞİMİZ İNSANLARI ÇOK ZENGİN ETMEZ AMA İSTİKRARLI ÇALIŞANA ALLAH BEREKETİNİ VERİR”

- Sayın Dörtler, bu asırlık işletmeye hayat veren üç yıldızdan biri olan babanızdan başlayarak, bugünlere gelene kadar üç nesil şekercilikte neler yaşandı?

- Neredeyse bir asırdır bu dükkân Beyoğlu Balıkpazarı’nda bu sokakta aynı yerde. 1926 yılında babam Ahmet Fikri Bey ile amcam ve bir genç arkadaşları Üç Yıldız adıyla kuruyorlar bu işletmeyi. Babamlar devralmadan önce de burada bir şekerci dükkânı var.

En yaşlıları babam ve ortaklık birkaç sene devam ediyor. Ama bu yapıdan çok memnun olmayan babam onları ortalıktan ayırıyor ama yine ikisini de dükkânda tutarak birine tezgâhta diğerine de imalathanede iş veriyor.

Benim bir buçuk yıllık yedek subay askerlik dışında tüm ömrüm bu dükkânda geçti. 1944 yılından itibaren okul tatillerinde ağabeyimle birlikte dükkâna geliyorduk. 1955 yılında 20 yaşındayken bilfiil burada çalışmaya başladım. O gün bugündür bütün hayatım bu dükkân oldu.

Böyle bir işletmenin uzun yıllar ayakta kalması disiplinli çalışma ve kanaat etmekle mümkün… Bizim mesleğimiz insanları çok zengin etmez. Ama istikrarlı çalışana Allah bereketini verir. Bir de o iş yerinin mal sahibi olmak da çok önemlidir.

“ARTIK BAYRAMIN ŞEKER BAYRAMI DEĞİL DE TATİL BAYRAMI OLDUĞUNU DÜŞÜNEREK ÇEVREMİZDEN UZAKLAŞANLAR VAR”

- Hemen baştaki sorumuzu tekrarlayalım: Nasıldı o eski bayramlar?

- Eski günlerde Ramazan ayı girerken Şeker Bayramı için hazırlık daha ilk günden itibaren başlar ve son bir hafta kalıncaya kadar hazırlık yapardık, stoğumuzu ona göre ayarlardık. Kadir gününden itibaren de satışımız birdenbire patlardı. O günlerin heyecanı ve mal yetiştirme düşüncesi bizi bayağı etkilerdi. Tabiatıyla o günler geçti. Şimdilerde malum özellikle 2020 Kovid hadisesinden sonra müşterilerimiz çil yavrusu gibi dağıldı. Kimisi geliyor, kimisi kayboluyor, kimisi artık bayramın Şeker Bayramı değil de tatil bayramı olduğunu düşünerek çevremizden uzaklaşıyor.

“SON SENELERDE BAYRAM ŞEKERİ HAZIRLAMAYA GEREK DUYMUYORUZ ÇÜNKÜ BU ŞEKERİNİ YİYEN, MİSAFİRLİĞE ALIP GÖTÜREN KESİM KAYBOLDU”

- Önceki yıllar göre bayramlarda tüketilen şeker ve tatlılarda tercihler değişti mi?

- Değişti diyebilirim. Değişen neler oldu onu dile getirmem lazım. Eskiden bayram şekeri tabir edilen karışık şeker kutuları hazırlardık. En altta lokumlar sıralanırdı. Araya bir kâğıt koyarak ayırır üzerine jöle, kağıtlı şeker, çikolata, badem şekeri, tarzı karışık bayram için özel paketler hazırlardık. Bütün şekercilik aleminde her dükkânın kendine göre hazırlayacağı bir miktar vardı. Bizim dükkanımızda yaklaşık bir tona yakın bir kiloluk özel kutular hazırlanırdı.  Bunların paketlenmesi aşağı yukarı bayramın son bir haftasına kadar olurdu. Ondan sonra da satışa başlardık. Aşağı yukarı aynı miktarda bir de bu kutuların yarım kilolukları hazırlanırdı. Ama son senelerde artık bayram şekerini hazırlamaya gerek duymuyoruz. Sebebine gelince bu karışık bayram şekerini yiyen, daha da önemlisi misafirliğe alıp götüren kesim de kayboldu. Biraz önce de dediğim gibi Ramazan Bayramı artık tatil bayramına döndü ve kimse de kimseyi eskiden olduğu gibi ziyaret etmiyor. Onun yerine tatil yörelerine gidip oralardan bir telefonla gönül alma dönemine girdik. Artık aile büyükleri de hoşgörülü davranıp gençlerin kusurlarına bakmıyorlar. İnsanların ağız tatları artık bayram şekeri ile değil tatilde yerine geliyor.

Eskiden bayram şekeri tabir edilen karışık şeker kutuları hazırlardık. En altta lokumlar sıralanırdı. Araya bir kâğıt koyarak ayırır üzerine jöle, kağıtlı şeker, çikolata, badem şekeri, tarzı karışık bayram için özel paketler hazırlardık. Bütün şekercilik aleminde her dükkânın kendine göre hazırlayacağı bir miktar vardı. Bizim dükkanımızda yaklaşık bir tona yakın bir kiloluk özel kutular hazırlanırdı. Bunların paketlenmesi aşağı yukarı bayramın son bir haftasına kadar olurdu. Ondan sonra da satışa başlardık.

“BİZİM KENDİMİZE HAS ÜRETTİĞİMİZ ÖZELLİKLE SAKIZLI LOKUMUMUZ, ZANNEDİYORUM İSTANBUL'DA ÇOK TUTULUR, ÇOK SEVİLİR”

- Sizin ürünleriniz arasında çokça geleneksel ve dükkanınıza özel ürünler var. Biraz da bundan bahseder misiniz?

- Her şekerci dükkanının kendine has imalatı vardır. Fakat bütün bu imalatın esası şekerlemedir. Bunu da müşteriye değişik türde ikram etmemizdir. Bizim kendimize has ürettiğimiz özellikle sakızlı lokumumuz, zannediyorum İstanbul'da çok tutulur, çok sevilir. Bu arada badem ezmemiz de aynı şekildedir ki bunu söylemekten de ben şahsen gurur duyuyorum. Bu ürünümüzün bu kadar güzel olmasına sebep oğlum Altuğ'dur. Onun devamlı şekeri azaltarak bademi aynı tutarak yapmış olduğu badem ezmesi, zannediyorum lezzeti müşteri tarafından da tutulduğundan her geçen gün satışını arttırıyor. Oğlumu da bu konuda tebrik ediyorum.

“2. KÜMEDEKİ CİHANGİR TAKIMINDA TOP OYNUYORDUM, MAÇLARIMIZI 100-150 KİŞİ İZLERDİ, O GÜN 15 BİN KİŞİNİN ÖNÜNE ÇIKTIM”

- Beyoğlu hatta özelde Galatasaray semti sizin için çok değerli, bu özelliğin bir yanı da neredeyse 80 yıldır burada neler yaşandığının da canlı tarihi olmanız. Tabii bir de çok genç yaşta futbolu bırakmasanız şekercilikten önce Türkiye’nin sizi büyük bir golcü olarak tanıması da mümkündü… Biraz bu anılar galerisinde dolaşabilir miyiz?

- Bu benim için çok heyecan verici bir konu. 17-18 yaşında Galatasaray Lisesi'nin takımında oynadığımın ikinci günü, -nur içinde yatsınlar- kaptanımız Coşkun Özar'ı abi aracılığıyla Gündüz abiye (Gündüz Kılıç) takdim edildim.

Herkes Galatasaray kulüp takımlarına önce genç takımdan girerken, ben lise takımında oynadığım ilk maçın ertesi günü A takımıyla idmana çıktım. Sanırım daha o gün Gündüz abimizin de beğenisini kazandım. 1953 senesinde İstanbul'a Yugoslav Sarayevo takımı gelmişti. O gün Beyoğlu Hasnun Galip Sokağı'ndaki kulüp binasında odasına beni çağırdı ve dedi ki, “Kardeşim Feridun, ben seni bugün takıma koyacağım. İstersen on gol at, istersen on gol kaçır. Fakat benim gözüm senin üzerinde, takip ediyorum. Beni hakikaten Sarayevo maçının ikinci devresi, ki sol açık Küçük Ali oynuyordu, (Küçük Ali de Selim Soydan'ın abisidir) beni onun yerine takıma aldı. Düşünün ben o güne kadar İkinci Kümedeki Cihangir takımında top oynuyordum. Cihangir’in maçlarını da 100 veya 150 kişi izlerdi.

O gün 15 bin kişinin önüne çıktığım zaman da kendimi oldukça garip hissettim, çok heyecanlandım. Ama takımda hiç sırıtmadım. Benden büyük olan Muhtar abi, Coşkun abi ile aynı takımda onların yanında top oynayabildim.

Beni çok fazla etkileyen bir başka hatıra daha var. Onu da dile getirmekten mutluluk duyacağım. Galatasaray Lisesi’nde hazırlık sınıfını Ortaköy’de okuduktan sonra 1947-48 senesinde altıncı sınıfa geldiğimde jimnastik hocamız -nur içinde yatsın- Mehmet Ali Gültekin’di. Mehmet Ali hocamız Galatasaray’da da sol açık olarak top oynayan bir büyüğümüzdü. O beni sınıf maçlarından dolayı boyum kısa olmasına rağmen keşfeden ilk kişi oldu. Bana özel bir alakayla solak da olduğum için, sol ayakla nasıl topa vurmam gerektiğini devamlı anlattı. Sürekli uyarılar yaparak beni destekledi.

Benim spor hayatım yaklaşık 21 yaşında bitmiştir. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi gönlümü mahalleden bir genç hanıma kaptırmıştım, (göz yaşlarını tutamıyor, duygulu anlar yaşanıyor) ama ne yazık ki kendisi ve ailesi her ne kadar Galatasaray Lisesi’nde okumuş olsam da futbolcunun serseri olabileceği düşüncesindeydi. “Ya ben ya futbol” demişti. İkinci neden ise 1956 senesinde -nur içinde yatsın- Fahri ağabeyim bahriyeli olarak üç yıllık askerlik görevine gitti. Babam o günlerde 65 yaşındaydı ve eğer ben futbola devam edersem onu dükkânda yalnız bırakacaktım.

Ancak 1950 seçimleri sonrası, Mehmet Ali Hocamızı Samsun 19 Mayıs Lisesi'ne tayin ettiler. Biz de hocamızla istemeden uzak kaldık. 1954 senesinde de Gündüz abi beni A takımında Karadeniz turnesi kadrosuna dahil etti ve ilk durağımız da Samsun'du. Orada kafileyi, sporcularını tabii ki, Mehmet Ali hocamız karşıladı. Ben en arkadaydım. Zaten benim dışındaki diğer futbolcularla takım arkadaşı olan Mehmet Ali hocamız sıra bana gelince şöyle yüzüme bir baktı ve duygusal bir an oldu. O bakışta zamanında doğru kabiliyeti keşfetmişim düşüncesini gördüm ve elini öptüm. O da benim yanaklarımdan öptü. Bu benim için çok önemli hatıradır ve ölünceye kadar unutamam.

Benim spor hayatım yaklaşık 21 yaşında bitmiştir. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi gönlümü mahalleden bir genç hanıma kaptırmıştım, (göz yaşlarını tutamıyor, duygulu anlar yaşanıyor) ama ne yazık ki kendisi ve ailesi her ne kadar Galatasaray Lisesi’nde okumuş olsam da futbolcunun serseri olabileceği düşüncesindeydi. “Ya ben ya futbol” demişti. İkinci neden ise 1956 senesinde -nur içinde yatsın- Fahri ağabeyim bahriyeli olarak üç yıllık askerlik görevine gitti. Babam o günlerde 65 yaşındaydı ve eğer ben futbola devam edersem onu dükkânda yalnız bırakacaktım. Bu iki nedenle, ama eğri oturup doğru konuşalım, yüzde 51’i daha sonra eşim olacak kişiye yüzde 49’u da babama bağlı olarak futbolu bıraktım. Herkesin neredeyse futbola başladığı yaşta ben futbolu bıraktım ama bu benim için mutluluk oldu.

“YAKLAŞIK SON 10-15 SENEDİR DİJİTAL DÜNYADAYIZ AMA PANDEMİDE WEB SAYFAMIZ VE SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ ÖYLE ÇOK HAREKETLENDİ Kİ…”

- Son olarak Üç Yıldız’ın geleceği olarak üçüncü neslin temsilcisi Altuğ Dörtler’e sözü bıraksak, dijitalleşen dünyada gelecek planlarını dinlesek…

- Yaklaşık son 10-15 senedir dijital dünyaya adım atmış bulunuyoruz gerek sosyal medya hesapları gerek web sayfamız üzerinden satışlarımız mevcuttu fakat son iki sene içinde yaşadığımız pandemi döneminde hem web sayfamız hem de sosyal medya hesapları hareketlendi takipçi sayımız arttı. Bu süre zarfında uzun yıllardır çalışmalarını yaptığımız az şekerli ürünleri daha fazla insanlara duyurmaya çalıştık sosyal medya sayesinde… Geleneksel ev usulü reçellerin yanında şeker ilavesiz reçeller, şekeri çok azaltılmış badem ve fıstık ezmesi, üretimine yeni başladığımız yeni nesil lokumları yaptık ve müşterilerimize ve bizi tanımayanlara duyurmanın da en kolay ve pratik çözümü sosyal medya oldu. Müşterilerimizin evlere kapandığımız süreçte başlayan sitemizden online satın alma alışkanlığı da hala gelişerek devam ediyor…

Tarkan Akgül: BİST’te bundan sonra bir hareketin bankalarla başlayacağını düşünüyorum

Dr. Yaşaroğlu: Zekât ekonomik büyüme ve kalkınmaya destek olur

Prof. Dr. Yaşar Bilgin: Almanya’da hekimlik hayal değil ama prosedür çok zor

Ufuk Tarhan: Blockchain yerkürenin dijital hali, ikizi, izdüşümü

Levent Kenar: Nükleer ve kimyasal silahlardan korunmanın yollarını öğrenmeliyiz

Orhun Kartal: Kartal Yenilenebilir Enerji garantili geliri olan bir iş yapıyor

KBB uzmanlarından kritik uyarı! İşte iş dünyasını tehdit eden hastalık

Bu savaş nasıl biter? Ahmet Yavuz Paşa’dan 3 kritik Rusya senaryosu

Cevheri: Günden güne tarımda daha fazla ithalatçı ülke oluyoruz

Cemal Güzelci: Temiz enerjide alacağımız çok yol var

Emre Alkin: FED faiz artırımı ABD için iyi bizim için kötü haber

Ev sahiplerine banka garantili kira hesabı

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/istanbulun-asirlik-sekerlemecisi-feridun-dortler-tatil-sekerden-daha-tatli/1658784