Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Biz, Avrupa Birliği’nin Kavala’yla, Demirtaş’la, şununla, bununla ilgili aldığı kararları tanımıyoruz" sözlerine, "Ya siz, ta 71 sene önce bütün Avrupa'nın altına imza attığı, Türkiye'nin de ilk imzacılarından birisi olduğu sözleşmeye bugün 'Uymuyorum' derseniz güveni nasıl tesis edeceksiniz? Güven olmayınca bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Sayın Erdoğan'ın dürtülerine bağlı, şahsileşmiş dış ilişkiler uygulamasının bedelini, haksız, hukuksuz yere cezaevinde kalan vatandaşlarımız ödüyor" diyerek yanıt verdi.
Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Çanakkale Yeniçe İlçe Kongresi'nde konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Babacan, "Sayın Erdoğan tam bir U dönüşü yaptı. Dün ‘15 Temmuz'un faili’ dediklerine bugün devlet töreni yapıyorlar." dedi.
Babacan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“Bugün Türkiye, kuruluşundan beri ilk kez Avrupa Konseyi'nin yaptırımlarıyla karşı karşıya. Arkadaşlar niçin gündeme getiriyoruz bunu? İlk imzacılarından biri olduğumuz sözleşmeye tam 71 sene sonra Türkiye uymadığı için. Peki Türkiye bu sözleşmeye niye uymuyor? İnsan haklarıyla ilgili sözleşmeye niye uymuyor? Kendi vatandaşımızın haklarını ihlal ettiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de bu ihlal tespit edildiğinde, bağlı olan sözleşmeye uymamaya inat eden bir yönetim zihniyeti var şu an. Ya siz, ta 71 sene önce bütün Avrupa'nın altına imza attığı, Türkiye'nin de ilk imzacılarından birisi olduğu sözleşmeye bugün 'Uymuyorum' derseniz güveni nasıl tesis edeceksiniz? Güven olmayınca bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Dün ne demiş bir de 'Avrupa Birliği'nin şu şu isimlerle ilgili kararlarını tanımıyorum’. Avrupa Birliği dediği aslında Avrupa Konseyi. Kurumun adını yanlış söylüyor. Onu geçelim. Ama Türkiye Cumhuriyeti, dediğim gibi o konseyin kurulduğu günden beri imzacı. Sırf sizin hukuk tanımazlığınız yüzünden, sırf sizin yasaları vatandaşlarınıza baskı aracına çevirmeniz yüzünden, şu anda Türkiye'yle ilgili uluslararası toplum önünde Türkiye'yi küçük düşürecek bir ihlal süreci başlatıldı. Sayın Erdoğan'ın bu dürtülerine bağlı, şahsileşmiş dış ilişkiler uygulamasının maalesef sonuçlarını sürekli yaşıyoruz. Onun bedelini, haksız, hukuksuz yere cezaevinde kalan vatandaşlarımız ödüyor. Onun bedelini, baskı iklimi içerisinde adeta açık hava cezaevine dönüşmüş ülkede nefes almaya çalışan 84 milyon ödüyor. Daha senenin başında, bu yılın başında ne diyordu? ‘Türkiye'nin geleceğini Avrupa'da görüyoruz’. Hemen peşinden ne yaptı? İnsan Hakları Eylem Planı açıkladı mart ayında. ‘Hayırdır, ne oldu’ dedik. Meğer öğrendik ki AB'den gelecek bir para varmış. O da o insan hakları eylem planına şart olarak bağlanmış. İşte o parayı kaçırmayalım diye o gün apar topar açıklamışlar. Şu anda da uygulanmıyorlar.
"BAE konusunda tam bir 'U' dönüşü yaptı"
Bugünlerde biliyorsunuz Birleşik Arap Emirlikleri sürekli gündemimizde. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü desteklemek ağır suç değil mi? Suçladıkları ülke hangi ülke? Birleşik Arap Emirlikleri. Bu ülkeyi, bu darbecilere destek verdi diye itham ediyoruz. Bugün söylediklerini yarın ters düz edip eski söylediklerini unutturmaya çalışıyorlar. Ve bu suçlamaları tam 5 yıl boyunca sürdürüyorlar. 5 sene boyunca diyorlar ki 'Bu ülke 15 Temmuz'un destekçisi bir ülke’. Ancak daha sonra bir baktık, Sayın Erdoğan tam bir U dönüşü yaptı. Şimdi evet biz, sayın Erdoğan'ın da etrafındaki pek çok insanın da tutarsız olduğunu biliyoruz. Bir sağa bir sola yalpaladığını, keskin dönüşler yaptığını, dün söylediklerini bugün unutturmaya çalıştıklarını çok iyi biliyoruz. Tüm dünya bunu öğrendi artık. Ama biz unutturmayacağız arkadaşlar. Böyle göstereceğiz. Hatırlatacağız ki insanlar olayın tümünü görsün. Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili sözlerinizden hangisi doğru? Eğer bu ülke yakın tarihimizin en kanlı gecesinin arkasında olan bir ülkeyse siz hangi hakla bu ülkeyi resmî törenle karşılıyorsunuz ya? Mesele paraysa onu da çıkın açıklayın. Eğer bu kadar ucuzsa, darbe teşebbüsünü destekleyen bir ülkeden 3-5 milyar, 10 milyar dolar para gelecek diye o ülkeyle birden ilişkileri sıfırlayıp hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsanız onu da çıkın söyleyin. Deyin ki 'Öyle bir çaresiz duruma düştük ki denize düşen yılana sarılır. Bu ülkeden gelecek paralara o kadar çok ihtiyacımız var ki artık 15 Temmuz falan, ona sünger çekiyoruz’. Bu kadar büyük tutarsızlık yapıp, bu kadar büyük yalpa yapıp hiçbir izahatta bulunmayın. Halkımıza hiçbir şey söylemeyip devam edemezsiniz.
"Havuzun dibi delik"
Bilmiyorum farkında mısınız? Bu Katar'la da ilişkiler, Birleşik Arap Emirlikleri'yle olan ilişkiler hep dolar. Herhalde bu ülkelere bakınca Sayın Erdoğan'ın gözlerinin önünde dolar işaretleri oluşuyor. Başka da gözü hiçbir şey görmüyor. Varsa yoksa para ya. Bu ülkenin onuru, haysiyeti var. Her şey para değil arkadaşlar. Buradan gelecek 5 milyar, 30 milyar dolar parayla bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Asla düzelmez. Havuzun dibi delik. Ne kadar para dökseniz delikten, çatlaktan kaçıyor, gidiyor zaten. Havuz su tutmuyor. Para gelecek haberlerinin piyasa üzerinde en ufak bir etkisi var mı? Dolar kuru üzerinde en ufak bir etkisi var mı? Normalde insanlar inansa, ‘Ha evet bu ülkelerden para gelecek ve ekonomimiz düzelecek’ dese anında dolar durulacak. Anında faiz düşmeye başlar. Hiçbir etkisi yok. Çünkü biliyorlar ki havuzun dibi delikken getireceğiniz suyun hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
"Türkiye Cumhuriyeti sağdan soldan para dilenir duruma düştü"
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti sağdan soldan para dilenir duruma düştü. Bakın bu arada da hiç somut yatırım planı falan duymuyorsunuz. Sadece swap anlaşması. Veya ne diyor? 'Kanal İstanbul yapacağız, oraya para getirin' diyor. İmar rantı, başka bir şey değil. Katma değeri olmayan, ülkemize kalıcı zenginlik getirmeyecek, vatandaşlarımıza refah sunmayacak konulardan bahsediyoruz veya daha tehlikelisi, en stratejik tesislerimize, küçük bedeller vererek bu ülkeleri ortak etme niyetinden bahsediyoruz. Gerçekten yazık ediyorlar, çok yazık. Dış politikadaki saygınlığımızı gün geçtikçe yitiriyoruz. Hak çiğneyen, kendi vatandaşının hukukunu tanımayan, içeriye, dışarıya sözünü tutmayan tamamen günlük dürtülerle hareket eden, her alanda tavizler veren bir iktidar var şu anda bu ülkenin başında. Bakmayın siz anlattıkları masallara. Sözüm ona meydan okuyorlar. Sen tüm dünyaya meydan okuyacaksan öncelikle ekonomin güçlü olacak ekonomin. Gidip de başka ülkelerin önünde boynunu eğerek, para isteyerek bu ülkede, bu dünyada itibara sahip olamaz. Mümkün değil. Dün 15 Temmuz'un faili dediklerine bugün devlet töreni yapıyorlar.
"Bu kurla milli gelir hedefi hikaye"
Biz DEVA Partisi olarak çok net bir vaatte bulunuyoruz, çok net. Bu millete haklarının, hukukunun birilerinin dürtüleriyle çarçur edildiği günleri sona erdireceğiz inşallah. Bugünler bitecek. Yeniden çok daha iddialı ve çok daha itibarlı bir ülke olacağız. Biz ne yaptık? Milli geliri aldık, 3 bin 500 dolardan, 12 bin 500 dolara çıkarttık mı? Çıkarttık. 2023 hedefi olarak ne koyduk. 25 bin dolar koyduk. Şimdi bunların 2023 hedefi ne biliyor musunuz? 10 bin 700 dolar. Eylülde kendi imzaladığı Orta Vadeli Program’da bunu açıkladı. Mümkün değil şu anda. Bu dolar kuruyla 10 bin dolar falan hikâye, 2023’te 10 bini bile bulamazlar, mümkün değil. Ama biz ne diyoruz? Çok kısa zamanda biz o 25 bin doları geçeriz inşallah. Bunu yaparız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, öyle 250 bin dolara satılan bir belge olmayacak. Şu anda bunu yapıyorlar yani. Parayı bas, vatandaşlık al. Olur mu böyle bir şey ya? Biz ne iddiamızdan vazgeçeceğiz ne de itibarımızdan vazgeçeceğiz.
"Gençlere 'Çıkar telefonunu göster' diyorlar"
Bizim literatürümüze, bizim sözlüğümüze maalesef 'ev genci' ifadesini eklediler. Literatüre bu kavramı sokmak da işte bu iktidara nasip oldu. Çünkü gerçekten arkadaşlar böyle bir kitle var. Okulda değiller, iş yok, çalışamıyorlar. Sokağa çıktıkları an zaten her şey ateş pahası. Cepler boş. Hele hele sokağa çıkıp da bir sokak röportajına falan denk gelirlerse eyvah. Hemen ‘Çıkar telefonunu göster’ diyen birileri oluyor etrafında. 'Hiç şikâyet etmeyin' diyorlar. Onlar da ne yapıyor? Evlerine kapanıyor. Bizim zamanımızda değerli arkadaşlar, biriktikleri harçlıkla Avrupa turuna çıkan gençlerimiz vardı. Refahtaki düşüşü görüyorsunuz. İnsanların satın alma gücü ne kadar düştü görüyorsunuz değil mi?
Ne diyorlar? Çin modeli diyorlar değil mi? Ülkeyi batırdılar, Çin modeli diyorlar. Ya Bangladeş’di, Çin'di, bunlar çok fakirlikten böyle kademe kademe refahın arttığı ülkeler. Siz 12 bin 500 dolarlık milli gelire ulaşmış bir ülkeyi, bu ülkenin gençlerini ‘Tekrar 5 bin dolara razı ol’ diye ikna edemezsiniz. Ekonominiz büyüyecek, siz 'Fakirliğe razı olun’ diyemezsiniz. Böyle bir şey yok. Demokratik bir ülkede böyle bir şey yok. Ha eğer Çin, min derken başka bir rejimden bahsediyorlarsa o ayrı bir şey. Demokrasinin olmadığı, insan haklarının yok sayıldığı, sendikaların olmadığı, çalışanların haklarının sayılmadığı, ayaklar altına alındığı bir yönetim modelinden, bir rejimden bahsederek, ona da uygun bir ekonomik modelden bahsediyorsanız o ayrı. Ama Türkiye, kusura bakmayın, demokrasisiyle güçlü bir ülke. Halkımızın demokrasi bilinci çok yüksek. O insan hakkını, demokrasi hakkını bir kere yaşamış bir toplumu tekrar siz öyle sürünmeye razı edemezsiniz. Böyle bir şey yok.
"Gidenler ilk seçimlerden sonra dönecek"
Mühendislerimiz gidiyor, işçilerimiz gidiyor, doktorlarımız gidiyor. Ülkeyi kuruttular ya. Emeğimizin böyle heba edilmesine gerçekten çok üzülüyoruz. Ama değerli arkadaşlar, bir o kadar da bu ülkenin çabuk toparlayacağına inanıyoruz. Gitmeyi tercih edenlerin fikirlerine saygı duyuyoruz, karar sizin arkadaşlar ama zaten merak etmeyin, ilk seçimlerden sonra işleri yoluna koymaya başladığımızda hemen geri gelmeye başlayacaksınız. Biz, ülkemizde, gidenlerin geri geleceği bir iklimi yeniden oluşturacağız. Rant yatırımlarıyla 3-5 kişinin zengin olduğu değil, üreterek topyekûn zenginleşen bir ülke olacağız. Öteki beriki demeden, kimseyi ayrıştırmadan, fikirleri sansürlemeden özgürleşen bir ülke olacağız. Nitelikli eğitimle çağın ötesine geçeceğiz. Dijital dönüşümle ülkenin uzun süredir beklediği o atılımı gerçekleştireceğiz. Emeklilerimizi, sabit gelirlerimizi insan onuruna yaraşır bir ücretle, gelir seviyesinde buluşturacağız. Sağlıkta sadece plansızlık ve programsızlık nedeniyle yaşanan ve gittikçe artan bu krizleri sona erdireceğiz.
Sağlık çalışanlarımızın çalışma standartlarını yükselteceğiz. İlimin özgürce yapılabilmesi için üniversiteleri iktidarın baskısından kurtulacağız. YÖK'ü kapatacağız. Başka çaresi yok.
"Varlık Fonu'nu kapatacağız"
Kara deliğe dönen bu Varlık Fonu’nu da kapatacağız. O hani Cumhurbaşkanı'nın kendi kendini atadığı, başkan olarak atadığı bir fon var ya, ondan bahsediyorum. Bir karar yayınladı. Diyor ki ‘Ben Cumhurbaşkanı olarak, Recep Tayyip Erdoğan'ı Varlık Fonu Başkanı olarak görevlendirdim’ diyor. Altına imza atıyor. Bu Resmi Gazete’de yayınlanıyor. Sonuç ne? Varlık Fonu şu anda tam 70 katrilyon lira borca batmış durumda. Ayrıca yurt dışına 1 milyar 250 milyon euro borçlanmış durumda. Tablo bu.
Bizim hedefimiz, vatandaşın devlete ulaşabilmek için uğraşacağı değil, devletin her daim vatandaşına amade olacağı bir ülke. İşte bu nedenle biz, sosyal yardımları, destekleri hak temelli yapacağız, devletin lütfu değil. Vatandaşlarımızı işte bu sosyal destek, sosyal yardım almak, istemek durumundan kurtaracağız. Çiftçilerimizin, sanayicilerimizin, esnafımızın, üreten ve emeğinin gücüyle geçinen herkesin yanında olacağız. Hepsini güçlendireceğiz. Çiftçilerimizin sorunlarını iyi biliyoruz. Borçlarını iki yıl ödemesiz, sıfır faizle zamana yayacağız. Önce faizi sileceğiz. Borçları donduracağız. Gübre maliyetinin tam yarısını devlet olarak biz destekleyeceğiz. Yeme yüzde 50’ye yakın destek vereceğiz. Elektrik, çiftçimiz için özel düşük bir tarife olacak. Sulama yatırımlarını tamamlayacağız. Bir Kanal İstanbul parasına Türkiye'deki bütün sulama yatırımlarını bitirebiliyorsunuz. Artıyor bile. Yani Türkiye'deki bütün sulama yatırımlarını toplayın, toplayın, toplayın, barajlar, göletler, basınçlı sistem, kapalı sistem, yağmurlama, damlama sulama ne kadar yatırım varsa bütün Türkiye'de toplayın, toplayın, toplayın, bir Kanal İstanbul parası etmiyor. Biz önceliği tarıma vereceğiz. Suyla toprağı buluşturacağız.
Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz. Tek kişinin keyfine artık bağlı olmayacağız. Meclisi, güçlendirip söz sahibi yapacağız. Hukuk devletini inşa edeceğiz. Yargı sadece milletimize hizmet edecek, önce vatandaş diyecek, önce hak diyecek, hukuk, anayasa, yasa diyecek, vicdan diyecek. Yargıyı hükümetin baskısından, talimatından kurtaracağız. Bu ilk 90 dakikada yapılacak bir iş, çok basit. Döneceksin hakimlere, savcılara, diyeceksiniz ki ‘Artık size bundan sonra hükümetten baskı yok. Teşvik de yok, tehdit de yok. Ya siz şu adaletin gereği neyse onu yapın, başka bir şey istemiyoruz.’ Ne diyor Cumhurbaşkanı? ‘İnadına’ diyor. ‘Bıraktım’ diyor. ‘Bırakacağım’ diyor. ‘Bırakmam’ diyor. Ya hapisteki insanlar için söylüyor bunu. Yürütme yani hükümet milletin meclisine hesap verecek. Gizli kapaklı işler olmayacak. Böyle 130 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervini cayır cayır satıp hiçbir şey yokmuş gibi kimseye hesap vermeden bir hükümet yoluna devam edemeyecek. Parlamenter sistem bu demek.”
Babacan: Bütçe göstermelik bir mesele haline geldi
Babacan: Milletin parasını pul ettiler