FINANSGUNDEM.COM - DIŞ HABERLER SERVİSİ
2000’lerin ilk dönemlerinde bilgisayar sistemlerinin yatırım alanını tamamen değiştireceği kesinleşti. Borsalar ve yatırım platformları veri ve erişilebilirlik konusunda teknolojik ilerleme yarışına girdi. Bunun ardından makine öğrenimi yatırım stratejilerini ototmasyon sistemleriyle yönetme ve danışmanlık hizmeti konusunda giderek yaygınlaşıyor. Bu algoritmalar fiyat hareketlerini tahmin etmede, ani değişimlere yanıt vermede ve yatırım işlemlerini otomatik olarak uygulamada kullanılıyor.
Forbes’un haberine göre neredeyse anlık bilgi paylaşımının yapıldığı bu dönemde birçok hedge fon yatırımcı algısını ölçmek için haberleri takip etme, nakit akışını yönetme ya da piyasa yetkinliği alanında yapay zeka teknolojisinden destek alıyor. Dağıtık defter teknolojisinin (DLT) ve blockchain sistemlerinin ilerlemesi ise küresel finansta yeni bir değişim dalgası getirdi. Merkez bankalarının resmi para birimleriyle rekabet eden ve alternatif bir parasal sistem sunmayı hedefleyen ilk DLT ise Bitcoin oldu.
Bunun ardından Ethereum gibi daha kompleks blockchain sistemleri merkeziyetsizleştirilmiş finans (DeFi) uygulamalarına imkan tanımaya ve bugünün ticari bankaları ve geleneksel finans kurumlarıyla rekabet etmeye başladı. Merkezi veri tabanları karşısında, erişime açık olan blockchain sistemleri finansal aktivite verilerine erişimi açık hale getiriyor. Bu veriler daha sonra aktif yatırım stratejileri oluşturmada kullanılıyor.
Rebellion Research CEO’su Alexander Fleiss, “fonlar çeşitli sektörlerin hareketlerini gerçek zamanlı olarak izleyebiliyor” dedi. Devamında, “fonlar bilgi sahibi olmak için para ödüyor ve blockchain tüketici ya da toplum davranışı konusunda kırılma noktalarını anlık olarak bildirebiliyor” ifadesini kullandı. Ancak blockchain aktif yatırım alanını yalnızca veri konusunda dönüştürmüyor. finansgundem.com'un derlediği bilgilere göre açık kaynaklı protokoller olarak tasarlanan DeFi uygulamaları, yeni ürünler ve fonlar için de imkanlar oluşturuyor. Birçok merkeziyetsiz uygulama sermayeyi likidite havuzlarıyla bir araya getirerek bir piyasa yapıcı rolu oynuyor.
Likidite sağlayıcılar, fonları bir kontratla bağlıyor ve bu şekilde bununla ilgili ücretlerden gelir elde ediyor. Sermaye sağlayıcılar ve kullanıcılara dağıtılan token’lar ise sermayeyi rakip protokollerden kendine çekmek için kullanılıyor ve bu şekilde sermayenin sistemde kalması gerekiyor. Aynı zamanda katılımcılar uygulama içerisinde söz sahibi oluyor. DeFi ekosistemi giderek kompleks bir hal alırken ve sermaye çekerken, piyasalar da birbiriyle daha ilişkili duruma geliyor.
Bu nedenle yakın zamanda DeFi alanında da geleneksel finansta görülen trendlerin benzerlerini görebiliriz. Ekonomist Alexander M. Ineichen 2006 yılında kaleme aldığı kitabında, “piyasalar giderek daha etkin bir hale gelirken, mevcut tüm risk yönetimi araçlarını kullanmaksızın getiri elde etmek zorlaşacak” dedi.
Unicredit’ten işten çıkarma hazırlığı
Goldman Sachs: ABD’de istihdam krizi ciddileşebilir
Sinema devi AMC Shiba'yı kabul edecek