Türkiye Dışişleri Bakanlığı, bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘istenmeyen kişi’ talimatı için hazırlıklarını yaparken, öte yandan da tüm taraflar açısından daha fazla geri dönülmesi zor sonuçlar ortaya çıkmaması için, sessizce arka kapı diplomasisini işletmeye devam etti. Bakanlık kamuoyuna karşı sessiz kalırken, arkada hızlı ve çok taraflı bir trafik yürüttü. Gelinen nokta için Ankara’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cumartesi günü Eskişehir’de sarf ettiği “Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler, bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” sözüne atıfla “anladılar” yorumu yapılıyor.
Edindiğim bilgilere göre, her ne kadar başkentlerinden onay almadan tavır almayacakları aşikâr olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘istenmeyen kişi’ talimatını verdiğini açıklamasıyla, 10 ülke içinden bazılarından, ‘olayın bu noktaya varacağını düşünmedikleri’ yönünde Dışişlerine mesaj verildi. ABD, Kanada, Almanya, Fransa, Norveç, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Yeni Zelanda’nın yer aldığı grubun bazılarının Dışişleri Bakan Yardımcıları, bazılarının da bakanları, “bir şey söylenmeye çalışıldı ama bambaşka bir yere doğru gitti”, “yöntem doğru olmadı” ya da “ne yapılabilir” şeklinde geri dönüş yaptı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı bu süreçte basından gelen ısrarlı açıklama taleplerine karşı sessiz kalırken, ilgili ülkelere hiçbir resmi bildirimde bulunmadı. Arka tarafta ise krizin daha fazla tırmanmadan nasıl çözülebileceği konusunda önce iç değerlendirmeler yapıldı. Sonuç olarak, en mantıklı çözümün, ‘krizi çıkaranların, krizi törpülemesi” olacağında fikir birliği oluştu. Bunun üzerine büyükelçilerin tıpkı krizin başlangıcında olduğu gibi yine ortak açıklama yapmalarına karar verildi. Görüş paylaşıldı. Ardından, taraflar arasında kamuoyuna açıklanacak ‘ortak metin’ karşılıklı olarak birkaç kez gitti-geldi. Sonunda büyükelçiliklerin Dışişleri Bakanlığı’na izahata çağırıldıklarında, uymaları konusunda uyarıldıkları Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine atıf yapılması, buna ‘riayet edeceklerini’ beyan etmeleri konusunda mutabık kalındı.
Aldığım bilgilere göre, bundan sonraki süreci ABD Büyükelçiliği üstlendi. Tıpkı 18 Ekim’de olduğu gibi ilk sosyal medya mesajının ABD Büyükelçiliği tarafından paylaşılması, diğerlerinin onu izlemesi benimsendi. Öyle de oldu. ABD’nin “ABD; 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayet etmeyi teyit eder” paylaşımını, önce Kanada, sonra da diğer ülkeler sosyal medya hesaplarından tekrar paylaştı. Almanya ve Fransa paylaşıma en son ve ardı ardına katılan iki ülke oldu. Almanya Büyükelçiliği’nin, sabah saatlerinde Almanya Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert’in, Türkiye’yi “Almanya için önemli bir diplomatik partner” olarak tanımlayan ve tansiyonu düşürmeye çalışan açıklamalarının “yeterli” olduğunu düşündüğünü, ancak Ankara’nın “10 ülke başlandı, 10 ülke olarak bitirilmeli” telkini ile biraz gecikmeli de olsa paylaşıma katıldığını öğrendim. Fransa da sürekli temasta olduğu Almanya’nın ardından paylaşımda bulundu. Böylece hiçbir ülke kamuoyu nezdinde boşluk bırakılmaksızın aynı pozisyonda buluşturuldu.
Büyükelçiliklerin paylaşımlarının bir ‘geri adım olmadığı’ ya da “özür dileme olmadığı” yorumları da yapıldı. Ankara’daki diplomatik değerlendirme ise, “ortada tüm tarafların bir an önce kapanmasını, ortamın yumuşamasını istediği bir durum var. Kim kime daha fazla zarar verir anlayışı yok” şeklinde. Diplomasi tam da böyle bir şey.
Genç diplomatlardan çıkmış
Bir önceki yazımda, Kavala Davası konusunda ortak açıklama yapan 10 ülkenin, diplomaside ‘like minded nations’ olarak anılan bazı konularda ‘fikirdaş’ olan ülkeler olduğunu ve aslında grubun 11 ülkeden oluşurken bir ülkenin açıklamaya ‘katılmama’ kararı aldığını belirtmiştim. Aldığım yeni bilgiye göre, Kavala konusunda ‘bir şey yapılması’ fikri önce büyükelçiliklerin genç diplomatlarından oluşan, ‘insan hakları dostları’ adlı gayri resmi gruptan çıkıyor. Türkiye’den her ay bir konuk çağırarak, AYM’nin çalışmaları, Yargı Reformu Stratejisi veya Hayvan Hakları gibi değişik konuları konuşan grup, Kavala Davasını da izliyor ve konu ilk burada tartışılıyor. Ancak daha sonra amirleri olan bazı büyükelçilerin aktardığına göre, ‘iyi koordine edilemiyor’ ve sonuçta tartışma yaratan hâl ortaya çıkıyor. Konuşulanlara göre bazı ülke büyükelçileri, “ilke olarak katılmakla birlikte, meselenin bu şekilde olacağını bilsek katılmazdık” ifadesini kullanıyor.