TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, TÜSİAD ve Koç Üniversitesi iş birliğinde kurulan Ekonomik Araştırmalar Forumu’nun düzenlediği “FED Tahvil Alımlarını Azaltırken Gelişmekte olan Ülkeler ve Türkiye'yi Bekleyen Riskler” konferansında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın çok tartışılan faiz kararına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Sürpriz faiz kararına işaret eden Kaslowski, "Reel kesim olarak birinci ihtiyacımız öngörülebilirliktir. Öngörülebilirliği ve güveni artırmadığımız müddetçe ne ülke risk primini düşürebilir ne reel kesimin maliyetlerini azaltabilir ne de üretimi destekleyebiliriz" dedi.
TCMB'nin son faiz kararına işaret eden Kaslowski, “Üzülerek söylemeliyim ki yaptığımız tercihler sonucunda, enflasyon görünümünün daha da bozulduğunu ve TL'nin bugün de yine değer kaybetmeye devam ettiğini görüyoruz. Tahvil faizleri ve ülke risk priminin yükseldiği bir dönemdeyiz. Reel kesim olarak birinci ihtiyacımız öngörülebilirliktir. Öngörülebilirliği ve güveni artırmadığımız müddetçe ne ülke risk primini düşürebilir ne reel kesimin maliyetlerini azaltabilir ne de üretimi destekleyebiliriz" diye konuştu.
“Hata yapma riskinin arttığı, baş ağrılı bir döneme giriyoruz”
TÜSİAD Başkanı Kaslowski konuşması şöyle: "2022 yılına girerken, bir taraftan global enflasyonun geçici mi yoksa kalıcı mı olduğunu tartışıyoruz. Diğer taraftan ise bazı öncü göstergelere baktığımızda, özellikle Asya'dan hızlı bir yavaşlamanın gündemimize girdiğini görüyoruz. Global ekonomi bundan sonraki süreçte muhtemelen bir taraftan yüksek enflasyon bir taraftan da yavaşlayan ekonomi döngüsü ile mücadele etmek zorunda kalacak. Bu kapsamda 2022 yılının global para politikaları açısından zor kararların olduğu, hata yapma riskinin arttığı son derece baş ağrılı bir dönem olacağını tahmin ediyorum.
Unutmayalım ki bugün dünyanın geldiği noktada küresel enflasyona dair baskılar sadece COVID süreci kaynaklı arz ve talep dengesizliğinden kaynaklanmamakta. Bu dengesizliklere ek olarak hem yeşil dönüşüme dair atılan ve atılacak olan adımlar üretim maliyetlerini artırmakta hem de kuraklık ve iklim değişikliği gibi bir takım dışsal şoklar ilerleyen dönemde global enflasyona dair risk oluşturmakta.
Sizlere bu noktada kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. 9 Mart tarihinde yine EAF ile gerçekleştirdiğimiz konferansta aşı dağılımının eşitsizliğine dikkat çekmiş ve kapsayıcı bir toparlanmanın önemine vurgu yapmıştık. Geldiğimiz noktada küresel ekonomide henüz senkronize bir iyileşme yakalanabilmiş değil. Bu ortamda global para politikasının yönünün de net şekilde değişmeye başladığı bir evredeyiz.
“Global şoklara hazırlıklı olmalıyız”
Para politikalarındaki değişim sinyalleri gelişmekte olan ülkelerin de olası global şoklara hazırlıklı olması gerektiğini gösteriyor. Akranımız olan ülkelerde, para politikalarında atılan adımlara baktığımızda bu değişime eşlik eden tedbirlerin alınmaya başladığını görüyoruz. Emsallerimiz para politikalarında kademeli olarak faiz artırım sürecine girmiş durumdalar. Bu dalgalı sürece yüksek bir enflasyon ve olumsuz global koşullarla girmekteyiz. Üzülerek söylemeliyim ki yaptığımız tercihler sonucunda, enflasyon görünümünün daha da bozulduğunu ve TL'nin bugün de yine değer kaybetmeye devam ettiğini görüyoruz. Tahvil faizleri ve ülke risk priminin yükseldiği bir dönemdeyiz.
Reel kesim olarak birinci ihtiyacımız öngörülebilirliktir. Öngörülebilirliği ve güveni artırmadığımız müddetçe ne ülke risk primini düşürebilir ne reel kesimin maliyetlerini azaltabilir ne de üretimi destekleyebiliriz.”
Yabancı bankaların dolar tahminleri çift hanede